19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2015 CUMARTESİ 6 HABERLER Erdoğan’ın hesaba yatırıldığını söylediği tazminatı Roboskili aileler almayacaklarını belirtmişlerdi Tazminat Başbakanlık’a iade MAHMUT ORAL Adana İzlenimleri Topluluklar önünde şiirlerinizi okuyarak ülkenizi dolaşırken paha biçilmez kazanımınız bu ülkenin sorunlarını yerinde görüp öğrenmek, insanıyla tanışıp görüşmek, coğrafyasını solumak oluyor… Daha şiirsel bir deyişle, bu gezileri anlattığım kitabımın adındaki gibi, yurdunuzu teninizde duyuyorsunuz… Kuşkusuz her zaman ve hep mutluluk veren bir buluşma değil bu… Sevinçlerin, üzüntülerin at başı gittiğini söylemek belki daha doğru… HHH Bu yılın ilk gezisi Adana’ya idi… Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’yle Kültür Dairesi Başkanı Ozan Aksu’ya kusursuz organizasyonları için teşekkür borçluyum. Altın Koza törenlerinin de yapıldığı salon ve balkonlar dolmuştu. Haluk’la yirminci yılını tamamladığımız dinletilerimizin en güzellerinden biriydi. Çukurova toprağına, bu toprağın Karacaoğlan’dan günümüze yaratmış olduğu sanat ve kültür değerlerine yaraşan bir buluşma oldu… TÜYAP Çukurova Kitap Fuarı da tıklım tıklım doluydu ve imza kuyrukları uzayıp gidiyordu… HHH Adana’yı birçok kez görüp gezmiş olmama karşın, bu kez zaman azlığı nedeniyle Seyhan üzerindeki tarihi Taşköprü’yü otel odasının penceresinden görmekle yetinmek zorunda kalışım içimde bir eksiklik duygusu olarak kaldı… Yayalara özgü o köprünün üzerinde durarak gelip geçenlere baktığınızda bir Yılmaz Güney filmi izliyor gibi olursunuz… Özetle, yoksul ve gururlu bir halkın geçit resmi gibidir bu… Oradan baktığınızda Yaşar Kemal’i, Orhan Kemal’i, Yılmaz Güney’i daha iyi anlarsınız… Elbette Demirtaş Ceyhun’u, Mersinli de olsalar Özdemir İnce’yle Nihat Ziyalan’ı ve o toprakların yetiştirdiği başkaca yazar, şair, sanatçı dostları da… HHH Bu kez Taşköprü’den geçememiş olsam da dönüşte havaalanına gitmeden önceki yaklaşık bir saatlik zamanı hızlı bir araba turuyla değerlendirebildim… Sakıp Sabancı’nın kente armağan ettiği olağandışı büyüklükteki cami, içinde ya da çevresinde tek bir yaşam kıpırtısı olmaksızın her zamanki yerinde durmakta… Organizasyonu yapan kuruluşun şoförü olan delikanlının tekstil mühendisi olduğunu öğreniyorum bu arada… Herhangi bir mesleği küçümsemek aklımdan geçmez, fakat herkesin kendi eğitim alanında bir iş sahibi olması gerekmez mi? Sohbetimiz sırasında söz Sabancı’lardan açılmışken bu aileye ait tekstil fabrikalarının da kapanmış olduğunu öğreniyorum… Öyle ya, Çin başta olmak üzere başka ülkelerden daha ucuz işgücüyle üretilmiş dokuma ürünlerini almak varken bizim üretmemizin gereği ne!.. Önünden geçmekte olduğumuz bina ise bir zamanlar TEKEL fabrikası imiş… Her yerde olduğu gibi burada da işsiz kalan TEKEL işçileri kim bilir, nerede ekmek kavgası içindeler… Çukurova denildiğinde akla ilk gelen pamuk üretimi de bıçak gibi kesilmiş… Bu nasıl bir ülke!.. Tarım son nefesini vermekteyken fabrikalar da birbiri ardına kapatılmakta ya da satılıp savılmakta… Hâlâ nasıl ayakta kalabildiğimizi ben anlayamıyorum… Bunu sorduklarımdan da açıklayıcı bir yanıt alamıyorum… HHH Türkiye’nin en büyük köyü diye de adlandırılan bu sevgili ve tarihi şehrimize ülkemizin daha küçük ölçekte bir modeli de diyebiliriz… Çalışkan, fakat iş alanları giderek daraldığı için gittikçe yoksullaşan bir halk… Cumhuriyet Türkiye’sinin yarattığı, aydınlığa, çağdaşlığa, uygarlığa, sanata, kültüre susamış, hiç de küçümsenemeyecek sayıda aydın topluluklar ve pırıl pırıl bir gençlik… Talancı, yalancı, soyguncu, vurguncu, baskıcı bir yönetimin ülkenin başına bir kara bela gibi çöreklenmiş olmasının yarattığı çıkışsızlık ve karamsarlık duygusu… Fakat her şeye karşın kıpırtıları ufak ufak duyumsanmaya başlayan baharın Çukurova’nın bereketli topraklarında yine de yeşerteceği kuşkusuz iyimserlik ve umut tohumları… AdanaÇukurova izlenimlerimin özeti bu kez böyle… Bugün (cumartesi) Manavgat’taki şiirmüzik dinletimizde, yarın (pazar) Antalya ADD’nin ülke sorunlarıyla ilgili konferansında, aynı gece Burdur’da şiirmüzik dinletimizde olacağım… Salı günü ise genç avukatların konuğu olarak Eskişehir Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeyiz… DİYARBAKIR Şırnak’ın Uludere ilçesinin Irak sınırındaki Roboski bölgesinde 28 Aralık 2011’de sınırdan geçerken savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilen 19’u çocuk 34 kişinin ailelerine ödenmek üzere Şırnak Valiliği’ne gönderilen, ancak ailelerin kabul etmediği tazminatlar Başbakanlığın hesabına iade edildi. Roboski Derneği Başkanı Veli Encü, “kan parası” veya “sus payı” kabul etmeyeceklerini, katliamın faillerinin açıklanması ve yargılanmasını istediklerini vurguladı. Ailelerin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru üzerine Adalet Bakanlığı’nın gönderdiği savunmada 34 kişinin katledildiği operasyonun “makul inançla” yapıldığı savunması ise hukukçuları isyan ettirdi. Roboski katliamında öldürülenlerin ailelerine Başbakanlık tarafından 2012 Şubat ayında verilen CHP Grup Başkanvekili Gök: HÜKÜMET ‘MAKUL ÖLÜM’ DEDİ Gök, Yüce Divan oylamasında AKP’nin tehdit ve siyasi rüşvetle milletvekillerini baskı altına alarak oylamayı nasıl yönlendirdiğine tanık olduklarını belirtti. “22 Aralık karanlık bir gündür, karanlık ilişkiler ortaya dökülmüştür” dedi. Ali İsmail Korkmaz davasının kararına da değinen Gök, “Karar yüreğimize bir hançer gibi saplandı. Bu kararı veren hâkim, kararının arkasında ise Türk adaleti açısından skandal bir karara imza atmıştır” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, Adalet Bakanlığı’nın Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği savunmaya “Hükümet bu savunmayla Uludere’de ölenler için ‘makul ölümler’ deme cüretini göstermiştir. Bu operasyon MGK’de alınan bir karardır, sorumluları Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olmak üzere MGK üyeleridir” sözleriyle tepki gösterdi. Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuşan 123’er bin liralık 4 milyon 182 bin lira tutarındaki tazminat aileler tarafından kabul edilmezken, tazminat paralarının Şırnak Valiliği tarafından Başbakanlığın hesabına iade edildiği Adalet Bakanlığı’nın Anayasa Mahkemesi’ne yazdığı yazıda ortaya çıktı. Bakanlık, Şırnak Valiliği’nden kendilerine gönderilen 9 Ocak 2015 tarihli yazıya atıfta bulunarak, aileler 60 gün içinde valiliğe başvurmadığı için paranın Başbakanlığa iade edildi ğini bildirdi. Veli Encü, “Roboski katliamının siyasi faili AKP hükümeti yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan bakanları aklıyor ama 34 kişiyi katledenleri yargı önüne çıkarmıyor. Burada bir hukuk ihlali vardır. Biz başından beri tazminat, kan parası ve sus payı olarak vermek istedikleri paraları almayacağımızı, tek amacımızın olayın aydınlatılması ve faillerin yargılanması olduğunu söyledik. Erdoğan, sürekli ‘Paralar ailelerin hesabına yatırıldı’ dedi ama biz Valiliğe gelen o paraları almak için hiç başvurmadık. Yalan söyledikleri kanıtlandı. Erdoğan’a Şırnak Havaalanı’nın açılışında yapılan görüşmede paraları almayacağımızı söyleyince ‘Ben yargı kararını beklemeden tazminat ödeyerek aslında suç işledim. Almıyorsanız o paralar iade edilsin’ diyerek dönemin Şırnak Valisi’ne talimat verdi. Para ların o dönem Başbakanlık’a geri iade edildiğini düşünüyorduk” dedi. Roboskili ailelerin avukatlarından olan Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, başından beri katliamı örtmeye çalışan AKP Hükümeti ve Adalet Bakanlığı’ndan başka bir görüş beklenemeyeceğini vurgulayarak, “Bunu hiçbir hukuk anlayışı ve insani yaklaşımla bağdaştırmak mümkün değil. Burada çok açık şekilde yaşam hakkı ihlali var” diye konuştu. Diyarbakır Barosu Başkanı avukat Tahir Elçi de “Bakanlığın savunmasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne atıf yapılan bölümler çarpıtılmış. O insanların köylü oldukları gerçeği bir yana, silahlı kişiler bile olsaydılar savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmeleri hukuka uygun değildir” dedi. Eski ABD SİYASİ VE ASKERİ İŞLER Müsteşarı Stafford: Kürtlerle savaşmak tehlikeli yol DUYGU GÜVENÇ ANKARA ABD’nin eski Ankara Büyükelçiliği Siyasi ve Askeri İşler Müsteşarı olarak görev yapan Ed Stafford, Türk askerinin IŞİD’e karşı savaşmayacağını savundu. Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaş kararının siyasi olacağını anımsatan Stafford, “Hiç kimse askeri liderliği ikna etmenin ne kadar zor olacağını küçümsememeli” dedi. Büyükelçilikte, 20112014 yılları arasında görev yapan Stafford, bugüne kadar Türk ordusunun IŞİD’e karşı savaşmak konusundaki tereddüdüyle ilgili çok az şey söylendiğini belirterek bunun nedenlerini, “Ergenekon serpintileri, Kürt milliyetçiliğine karşı kin, Araplara yardımda duyulan gönülsüzlük ve askeri endişeler olarak” gruplandırdı. Stafford, sonuç bölümünde ise Türk askeri için “tehlikeli yol”u, “Ya Kobani’de Kürtlerle savaşmak ya da Suriyeli Arapları güvenli bir bölgede korumak” diye tanımladı. Stafford, Washington Enstitüsü’nde 15 Ocak’ta yayınlanan yazısında, askerin rolünün 2002’den bu yana azaldığını buna karşın Suriye politikasında MİT’in rolünün hüküm sürdüğüne işaret ederek analizine başlıyor. Staffor’un analizleri ana başlıklarıyla şöyle: Ergenekon serpintileri: “2003’teki savaş tatbikatının ardından askerin ve laik elitlerin hain bir darbe planladığı iddiasıyla çok sayıda laik muhalif ismin ve yüzlerce askeri yetkilinin” tutukladığını söyleyen Stafford, bunlar arasında ülkenin generallerinin dörtte birinin de bulunduğunu belirtti. 2011’de üst düzey askeri yetkililerin toplu halde istifa ettiğini anımsatan eski müsteşar, “Bu AKP’nin üstünlüğünün zımni kabullenilmesinin sinyaliydi” yorumunu yaptı. “Hükümet o günden sonra birçok Ergenekon şüphelisini askeri kuvvetleri yatıştırmak için serbest bıraktı ama askeri liderler, siyaset yapıcıların önerilerini reddederek pasif saldırganlıkla küskün tutumlarını sürdürdü” diyen Stafford, bunun askeri senaryolarda, planlama ve analiz yapmanın hapis edilmelerine yol açacakları düşüncesine de neden olduğuna dikkat çekip “Birçok subay, kendi işlerini yaparak içeride ve dışarıda ulusu düşmanlardan korumak için plan geliştiren meslektaşlarının uydurma suçlamalarla mahkum edildiğini düşünüyor” dile getiriyor. Kürt milliyetçiliğine karşı devam eden kin: Askeri liderlerin PKK ile sürdürülen barış görüşmelerinden dışlanmalarına kırgın olduğunu ve PKK’nin binlerce askeri personeli geçen 30 yılda öldürdüğüne işaret eden Stafford, Erdoğan’ın Kürtleri değerli bir bölgesel müttefik olarak görmeyi hedeflediğini belirtti ve haziran seçimlerine işaret etti: “Devam eden görüşmeler iç istikrarı pekiştirebilir, ki bu da AKP’nin hazirandaki parlamento seçimlerinde yeni bir seçim başarısını kolaylaştırabilir.” Stafford, PKK’nin silahlanmasından da önce, “Türkiye’de askeri destekli hükümetlerin Kürtleri tanımayı reddettiği ve toplumda ayırdığı, dillerini kullanmalarını baskıladığı ve eğitim sisteminde tarihlerini inkâr ettiği”ni belirterek “Birçok Türk hâlâ Kürt milliyetçiliğine güvenmiyor. Bu tutum özellikle askeri yapılarda ve onun geniş sivil destek ağında yaygın. Bu tip duygular, askerin, Kuzey Suriye’de PKK ile bağlantılı IŞİD’e karşı savaşan Kürt gruplara olumsuz yaklaşmalarına neden oluyor” dedi. Araplara yardımda isteksizlik: 500 yıllık Osmanlı döneminin Türklerle Arap Sünniler arasında “derin güvensizlik” yarattığını belirten Stafford, “Birçok Türk, özellikle de askeri bağlantıları olanlar, geçmiş yüzyıla, Araplar tarafından desteklenmiş batının ihanet serisi olarak bakıyor, mesela Birinci Dünya Savaşı’nda, Arap elitleri İngilizlerle işbirliği yaptı ve İstanbul’da isyan etti” dedi. Stafford, 2012’de Akçakale’deki saldırıda 5 kişinin ölmesinin ardından Türkiye’nin karşılığının bu duygularla sınırlı kaldığını savundu ve “Arap karşıtı duygular bazı askeri yetkilileri geniş IŞİD karşıtı kampanyaya karşı durmaya yatkınlaştırıyor” yorumunu yaptı. Askeri endişeler: Türk ordusunun, “hükümetin veya ABD/NATO isteğiyle” yabancılarla bir taahhüde girme arzusunun her zaman yanlış aktarıldığını savunan Stafford, “Generaller IŞİD veya Suriye güçlerine karşı savaşmanın ordunun teknik ve taktik zayıflıklarını ortaya çıkartmasından endişe ediyor” dedi. Stafford, Türk ordusunun halk nezdinde popülerliklerini kaybetmek istemeyeceklerine işaret etti ve buna örnek olarak da “Suriye’nin Türk jetini Haziran 2012’de düşürmesi bu tür endişelerin acı kamusal örneği” yorumunu yaptı. Hrant’ın Arkadaşları duruşma öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde açıklama yaptı. Grup adına açıklamayı okuyan yazarımız Aydın Engin bu davanın ne paralele ne de tek başına başka bir yapıya sığdırılamayacağını vurguladı. Engin, “Bu adalet mücadelesi cinayet şebekesinin son elemanı, emir komuta mevkiindeki son cani cezalandırılana kadar sürecek. Bu müsamere sürdükçe kararlılığımız pekişecek” dedi. ‘Yargılamanın uzamasına neden olur’ l Hrant Dink davasında mahkeme soruşturmanın genişletilmesini istemedi CANAN COŞKUN Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesine ilişkin Yargıtay’ın sanıkların örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle bozduğu davada, mahkeme soruşturmanın genişletilmesine ilişkin tüm talepleri reddetti. Heyet, soruşturmanın genişletilmesinin yargılamanın uzamasından başkaca bir yarar sağlamayacağını belirtti. Dink cinayeti faili Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde görülen davası ile ana davanın birleştirilmesi üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyeliği” suçlamasıyla görülen ilk duruşmaya Samast katılmadı. Duruşmada Dink ailesini 17 avukat temsil ederken azmettiricilikle yargılanan tutuksuz sanık Erhan Tuncel hazır bulundu. Duruşmada söz alan Dink ailesi avukatı Hakan Bakırcıoğlu, soruşturmanın genişletilmesi taleplerini sıraladı. Bakırcıoğlu, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve İstihbarat Daire Başkanlığı’na yazı yazılarak Dink’e ilişkin yapılan tüm çalışmalara ilişkin bilgilerin ve raporların istenmesini talep etti. Bakırcıoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiası ile inceleme yapılan Seferberlik Tetkik Kurulu arşivlerinde Dink cinayetine dair bilgi veya belgelere ulaşılmış ise mahkeme dosyasına gönderilmesini istedi. Bakırcıoğlu MİT tarafından TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na yollanan ve gizli olup olmadığı nedeniyle uzunca bir süre kendilerine verilmeyen cinayete ilişkin belgelerin taraflarına verilmesini de talep etti. Bakırcıoğlu diğer taleplerini şöyle sıraladı: “Eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek tarafından silindiği iddia edilen kullanıcı işlem kayıtlarına ilişkin hazırlanan ön inceleme raporu ve disiplin raporunun bir sureti istensin. Azmettirici olarak yargılanan Yasin Hayal’in arkadaşı olan Ergün Çağatay tanık olarak dinlensin. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’nde görevlilerin Hayal’in 13 Şubat 2006 ile 3 Ağustos 2006 tarihleri arasındaki görüşDönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli polis Muhittin Zenit’in savcılık ifadesinde, cinayet günü yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel ile görüşmesiyle ilgili dönemin İstanbul İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürleri Engin Dinç ve Faruk Sarı ile geçen günlerde tutuklanan eski Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir’i suçladı. Zenit ifadesinde, bu kişilerin talebi üzerine Tuncel’i aradığını belirterek “Cinayette ihmali olduğunu düşündüğüm kişiler beni yem olarak kullanmış, Tuncel ile bana bu telefon görüşmesini yaptırmışlardır. Önce telefon görüşmesini yaptırdılar. Sonra da basına sızdırarak cinayetin sorumlusuymuşum gibi göstererek zan altında bıraktılar. Gerçek failler bu noktada kendisini kamufle etti” dedi. Zenit, bu kişilerin kendisine Tuncel’in muhbirlikten çıkarıldığını söylemediğini kaydetti. Zenit, Bayburt’a tayin olduktan sonra kendisini arayan Tuncel’in bilgi vermek için polise ulaşmaya çalıştığını ancak kimsenin yanıt vermediğini belirterek “Erhan Tuncel beni arayarak, ‘Buradaki abimelerini imha ettikleri gerekçesiyle haklarında suç duyurusunda bulunulsun. Söz konusu kayıtlarla ilgili Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü bilgisayar ve harddiskleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılsın.” Bakırcıoğlu, İstanbul TEM Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından bir bankanın güvenlik kamerasındaki olay anına ve önceki günlere ait silindiği iddia edilen görüntülerle ilgili ise şube bilgisayarları üzerinde bilirkişi araştırması yapılmasını, geri dönüşümünün sağlanmasını ve dönemin Trabzon Alperen Ocakları İl Başkanı Mustafa Öztürk’ün imha edildiği iddia edilen telefon kayıtlarının istenmesini talep etti. Erhan Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu da soruştur Zenit: Yem yapıldım lerle görüşemiyorum. Görüşmemi sağlar mısın’ dedi. Görüşmenin sonrasında Ercan Demir’i aradım, ‘Tuncel beni aradı, elemanınızla görüşün’ dedim” diye konuştu. Eski Cizre Emniyet Müdürü Demir de savcılık ifadesinde Zenit’in yem olarak kullanıldığı iddiasını yalanladı. Demir, Tuncel’in istihbarat elemanlığından çıkarıldığının Zenit’ten neden gizlendiğini ise, “Olay nedeniyle bir an önce faillerle ilgili bilgi almak istiyorduk. Olayın sıcaklığı ve yoğunluğu nedeniyle aklımıza gelmemiş olabilir” şeklinde anlattı. Savcının “Zenit’in sizi arayıp uyarmasına rağmen Tuncel ile neden irtibat kurmadınız?” sorusu üzerine de “Ben görüşmekle görevli arkadaşlarıma talimatımı vermişimdir” dedi. Demir’e, Tuncel’in Ogün Samast’ın tetikçi olarak seçildiği ve silah arayışlarına başlanıldığı yönündeki bilgiyi vermek için İstihbarat Şubesi’ni aradığı halde telefonlarına cevap verilmediği iddiası anımsatıldı. Demir de, “Biz art niyetli davranmış olsak bile 155 polis ihbar hattı var, 156 jandarma hattı var. Ayrıca İstihbarat’ın yerini biliyor” dedi. manın genişletilmesini talep ederek müvekkilinin yurtdışı çıkış yasağının kaldırılmasını istedi. Mahkeme heyeti de Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 13 Mayıs 2013 tarihli bozma ilamını göz önünde bulundurarak Dink ailesi avukatlarının taleplerinin araştırılmasının yargılamanın uzamasına neden olacağını belirterek talepleri reddetti. Heyet, davanın firari sanığı Ahmet İskender hakkında çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesine karar verdi. Mahkeme, bankaya ait görüntülerdeki ikinci kişinin Osman Hayal olup olmadığının tespiti için TÜBİTAK’a yazılan yazının cevabın beklenmesine karar vererek duruşmayı 28 Nisan’a erteledi. Beyoğlu’nda cephanelik gibi ev İstanbul Haber Servisi Beyoğlu Hasköy’de bir gecekonduda yapılan aramada çok sayıda silah ve mühimmat bulundu. Evde yapılan incelemenin ardından silahlara el konulurken ev sahibi Kamer B. ifadesi alınmak üzere emniyete götürüldü. İddiaya göre kızının yanında misafir olarak kalan Kamer B. isimli kadın dün temizlik yapmak için Piri Paşa Mahallesi Göktuğ Sokak’taki evine geldi. Evin kömürlüğüne giren kadın, çanta içinde silahları görünce polisi aradı. Polis, silahları balistik inceleme yapmak üzere kriminal laboratuvara götürdü. Evde emekli ve kanser hastası bir adamın yaşadığını anlatan komşular, “Burada oturanları tanıyoruz. 1966’dan beri burada oturuyorum. Hiç böyle bir şeye denk gelmedim” dedi. İhbarda bulunan ev sahibi kadın ise ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürüldü. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, evde 1 adet 7.62 mm çaplı otomatik tüfek, 1 adet 9 mm çaplı tabanca ve bu tabancaya ait 2 adet şarjör, 1 adet el bombası, 1 adet tabancaya ait şarjör ve çok sayıda değişik çap ve markada fişek ele geçirildiği belirtildi. Ümit hedef mi seçildi? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şırnak’ın Cizre ilçesinde 6 Ocak günü özel harekât polislerinin mahallelere girmesinin ardından kalbinden vurularak öldürülen 17 yaşındaki boyacı çırağı Ümit Kurt’un 8 Ekim 2014 günü de polisin kullandığı biber gazının kapsulüyle sırtından vurulduğu ortaya çıktı. Kurt, mağdur sıfatıyla ifade verdi ve kendisini vuran polislerden şikâyetçi oldu. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ölü muayene tutanağında ise, Kurt’un çatışmada vurulduğu savunuldu. Avukat Filiz Ölmez, “Ümit’in bu olaydan sonra kalbinden vurularak öldürülmesi hedef mi seçildi şüphesini gündeme getiriyor” dedi.Cizre’den sonra Silopi, Van ve Diyarbakır’dan sonra Mardin’in Dargeçit ilçesinde de polis araçlarının bazılarının plakasız gezdiği ortaya çıktı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle