27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2015 CUMA [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A AKP Hükümetinin 2014 Demokrasi Karnesi KP hükümeti 12 yıl önce işbaşına geldiğinde halka “demokrasi, 3Y olarak tanımladığı yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele ve komşularla sıfır sorun” vaatlerinde bulunmuştu. Bugün gelinen noktaya bakıldığında, bütün bunların bir aldatmacadan ibaret olduğu açıkça görülmektedir.    Gerçekten de yolsuzluk hiçbir dönemde bu kadar yaygın hale gelmemişti. 1725 Aralık yolsuzluklarının üzerinin örtülmesinde saptandığı gibi, yasalarla bu denli oynanmamış, yayın yasağı vb. uygulamalar görülmemişti. Aynı şekilde, yoksulluk ve sosyoekonomik durum bu boyutlara ulaşmamıştı. Evrensel bir temel hak olan ifade özgürlüğü ve ona bağlı olarak basın ve hak arama özgürlükleri bu denli kısıtlanmamıştı. Bu hakkı kullanmak isteyenlere bu denli şiddet uygulanmamıştı.  Diğer yandan, her seçim öncesi “Kürt Açılımı”, “Alevi Açılımı” adı altında Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın hak ve özgürlük taleplerinin karşılanacağı izlenimi verilmiş; ama seçim geçince konu unutulmuştu. Haziran 2015 seçimine giderken de aynı şey yapılıyor.     Hükümetin, siyasi partiler, seçim yasası, YÖK Yasası gibi 12 Eylül yasalarını değiştirme yönünde hiçbir girişimde bulunmaması, anayasa konusunu sonunda “Türk tipi başkanlık sistemine” bağlaması, ifade ve gösteri yapma özgürlüğünü sürekli ve ağır biçimde ihlal etmesi, özgürlüklere ve hukuka bağlı demokrasi diye bir niyetinin olmadığını göstermektedir.  AKP’nin çoğunlukçu bir anlayışla otoriter bir rejim inşa etmekte olduğu Kuvvetler ayrılığının, bağımsız ve tarafsız yargının yok edilmesi devletin hukuk devleti niteliğini ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Türkiye artık “emirnamelerle” yönetilmeye çalışılmaktadır.  ERCAN KARAKAŞ CHP Genel Başkan Yardımcısı açıktır. Tespit yalnız ana muhalefet partisi CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin değil, başlangıçtan beri AKP hükümetine destek veren liberal aydın ve yazarların çoğunun da tespitidir. Kuvvetler ayrılığının, bağımsız ve tarafsız yargının yok edilmesi devletin hukuk devleti niteliğini ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Türkiye artık “emirnamelerle” yönetilmeye çalışılmaktadır.  AKP hükümeti, bu tespitler karşısında, durumunu gözden geçirecek yerde çoğunlukçu anlayışını sürdürmeye ve toplumu kutuplaştırmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı ise AB’yi Türkiye’den demokrasi öğrenmeye davet ediyor. Peki, gerçekten demokraside ne durumdayız? Bu soruyu objektif olarak yanıtlamak için özgürlükler ve demokrasi konusunda çalışma ve ölçümler yapan uluslararası kurum ve kuruluşların raporlarına bakılması gerekir. Bu kurum ve kuruluşlardan bazıları: AB, AİHM, Freedom House, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, World Economic Forum, Barış ve Ekonomi Enstitüsü, UNESCO, Dünya Adalet Projesi gibi kuruluşlardır.  Bu kurum ve kuruluşların son 12 yıllık raporlarına bakıldığında, durumun, AKP’nin “ileri demokrasi” savının tam tersi olduğu görülmektedir. Bu raporlarda, Türkiye’nin demokrasi; ifade, basın ve hak arama özgürlükleri; adil yargılama, hukukun üstünlüğü vb. konularda oldukça gerilerde olduğu görülmektedir. Raporlar, Türkiye’nin, bırakalım “ileri demokrasi”yi, klasik temsili demokrasiden bile çok uzak olduğunu; “üçüncü sınıf” ya da “hibrit” (melez) bir demokrasi sınıfına girdiğini gösteriyor. Bu değerlendirmeleri ciddiye almak gerekir. Çünkü ülkemizin yaşadığı sosyoekonomik ve kültür/kimlik sorunlarının çözümü, şiddetin son bulması, gerçek anlamda özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin kurulmasına bağlıdır.  AKP hükümetinin ve AKP kadrolarının böyle bir demokrasi anlayışının çok uzağında bulundukları ortadadır. 2014 yılı dünya demokrasi endeksi araştırmaları da bu durumu bir kez daha teyit ediyor.  Bazı uluslararası kuruluşların 2014 demokrasi raporları l  Ekonomist dergisinin aralık ayı başında açıklanan “Demokrasi Endeksi”nde Türkiye iki yıl öncesine göre iki basamak daha gerileyerek 167 ülke arasında 89. sırada yer alıyor. Yani Türkiye “tam” ve “kusurlu” demokrasiler grubunda değil, “hibrit” (melez) rejimler grubunda yer alıyor. l  Dünya Ekonomik Forumu 2014 Cinsiyet Ayrımı Endeksi’ndeki “Ekonomik katılım ve fırsat” kategorisinde Türkiye, 142 ülke içerisinde Cezayir, Etiyopya ve Umman gibi ülkelerin hemen üstünde; Surinam, Kamboçya ve Zambiya gibi ülkelerin altında 125. sırada bulunuyor. l  Avustralya merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından hazırlanan ve silahlı çatışmaların yanı sıra askeri harcamalar ve demokratik ortam gibi kriterleri de içeren “Barış Endeksi”nde Türkiye, 162 ülke arasında ancak 128. sırada yer bulabiliyor. Aynı araştırmada insan hakları kategorisinde 10 üzerinden 3.8 alan Türkiye, basın özgürlüğünde 100 üzerinden 45.9 puan alabiliyor. l  Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 2014 “Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması”nda Türkiye’yi, 180 ülke içerisinde 154. sırada gösteriyor. 2005’te 98. sırada olan Türkiye, 2012 yılında 148. sıraya ve 2014’te 154. sıraya kadar gerilemiş oluyor. l  Dünya Şeffaflık Örgütü’nün Demokrasi Endeksi’nde Türkiye, 7.92 puanla Sri Lanka’yı ancak geçebiliyor; “siyasi katılım”da 3.89 puanla, otoriter rejimler kategorisindeki kimi ülkelerden bile geride kalıyor; “sivil özgürlükler”de ise Türkiye, 132. sıradaki Kazakistan’ın altına düşmüş bulunuyor. l  Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) 2014 İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre, (eşitsizlik, yoksulluk, sağlık, eğitim, sosyal bütünleşme, güvenlik, uluslararası entegrasyon, çevre ve gelir dağılımı gibi konularda) Türkiye, 187 ülke ve bölge arasında 69. sırada yer alıyor. Raporda dikkati çeken bir husus da Türkiye’nin “gelir eşitsizliği”nde, “insani gelişme değeri”nin yüzde 16 oranında gerilemesidir.   l  “Dünya Adalet Projesi”nin araştırmasına göre, “2014 Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksi” genel sıralamasında 99 ülke içinde 59. sırada yer alan Türkiye, Temel Haklar kategorisinde 78, Açık Devlet 69, Düzen ve Güvenlik 67, Düzenleyici Uygulama sıralamasında 38,  Yolsuzluğun Yokluğu sıralamasında 35 ve Sivil Adalet sisteminde 47. sırada yer alıyor. l  Diğer yandan Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de en çok tazminat ödemeye mahkum olan ülke durumunda. Bu mahkumiyetlerin başında ise ifade ve basın özgürlüğü ihlalleri ve yargılamalardaki hukuksuzluklar geliyor. l  AKP hükümeti AİHM kararlarını dikkate almıyor. AİHM’nin zorunlu din dersinin kaldırılması konusundaki kararını yok sayıyor. Her defasında hükmedilen tazminat cezalarını ödemekle yetiniyor. Ama ilgili yasaları ve uygulamaları evrensel hukuk standartları ile uyumlu hale getirmiyor. Bu tutumuyla da anayasanın 90. maddesini yok sayıyor. Yani anayasa suçu işlemeye devam ediyor.  Türkiye’nin üçüncü sınıf bir demokrasi olmasının ve demokratik dünyada saygınlığını giderek yitirmesinin sorumlusu, 12 yıldır ülkeyi yöneten AKP hükümetidir. Haziran 2015 seçimleri, Türkiye’nin yeniden demokrasiye dönmesi için bir fırsattır. Saldırarak Aklanmak! Tutum ve davranışınıza ilişkin bir yargıdan kurtulmanın yollarından biri, o tutum ve davranışla özdeşleştireceğiniz birine, bir kuruma, bir simgeye saldırmaktır! HHH Sosyal Psikoloji bize ittifakların, dayanışma ve sevgi gibi olumlu duygulardan çok, korku ve nefret gibi olumsuz duygulardan etkilendiğini gösteriyor... İktidarlar, özellikle de demokrasileri yeterince gelişmemiş olan ülkelerdeki iktidarlar, muhalefete yüklenmek, kendi saflarını sıkılaştırmak için çeşitli “nefret söylemlerini” oldukça sık kullanır... Konu birilerini veya bir fikri suçlamak olunca, dil de kabalaşır, “alçak”, “hain” gibi sıfatlar havalarda uçuşmaya başlar. Sonuç olarak, etnik köken, milliyet, din, mezhep gibi mukaddes değerler üzerinden üretilen “nefret söylemleri” bu ülkelerdeki politikanın genel çizgilerinden biri haline gelir... Ve ne yazık ki bu “nefret söylemleri” “söylemde” kalmaz, şiddetin, terörizmin temelini oluşturur! HHH AKP iktidarının gerçeklere aykırı bir biçimde Cumhuriyet gazetesine ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelttiği “dine hakaret” suçlamasının temelinde yukarıda aktardığım “aklanma çabası” mekanizmasının yattığını Orhan Erinç 19 Ocak tarihli ‘Suç Uydurma’ Suçu... başlıklı yazısında çok güzel anlatmıştı: “...Süreç, Almanya’ya 80 kişilik bir ekiple gitmekte olan Başbakan Davutoğlu’nun, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın çağrısı üzerine Paris’e uğraması ile başladı ve önde devlet temsilcilerinin yer aldığı yürüyüşün ülkemizde ekranlara yansımasıyla tavan yaptı... ...ekrandan fark edilen ekipteki kişilerin telefonlarına ileti yağmaya başladı. Sunturlu sıfatların da yer aldığı iletilerin en yalını ‘Peygamber Efendimize hakaret eden bir dergi için düzenlenen yürüyüşte ne işin var?..’ olanıydı. Dizler titredi, etekler tutuştu. Çünkü çantada keklik sayılan oylar tehlikeye girmişti. Ortalığı yatıştırmaya Netanyahu gerekçesi yeterli olmayacağı için, hedefe Cumhuriyet’in konulması gerekti... ...Başbakan Davutoğlu, Cizre’de yaşanan gerginlik için ‘itidal’ çağrısı yaptığı konuşmasında, Cumhuriyet için tam tersini söyledi ve saldırı çağrısı yaptı. Oysa kendi partisinin bakanları, milletvekilleri ve yandaşları Hazreti Muhammet’e hakaretin daniskasını sergilemişlerdi. Hazreti Muhammet’e hakareti aklından bile geçirmeyen ama düşünceyi ifade özgürlüğünü korumayı ödev bilen Cumhuriyet’in yaklaşımını tersine çevirmeye niyetlendiler. Bunu gerçekleştirmek için de suç uydurma furyasına giriştiler...” HHH İşte iktidarın son sihirbazlık numarası da bu olsa gerek: Cumhuriyet’e ve CHP’ye, din üzerinden (haksız yere) saldırıp seçmenine mesaj vererek kendini kurtarmak. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas Madımak olaylarını yaşamış bir ülkede çok tehlikeli bir oyun! C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle