27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 2015 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Aile Paketi’ni değerlendiren TÜRKONFED Başkanı Onatça’ya göre, samimi gayrete gereksinim var Pişman değil teşvik edin Ekonomi Servisi Türk Girişim ve İş Dünyası Kon raberinde getirecek bu uygulamanın başta kadın emefederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Baş ğinin yoğun olduğu konfeksiyon olmak üzere birçok kanı Süleyman Onatça, “İş hayatında daha fazla sektörde Türkiye’nin rekabetçiliğine sekte vuracağını kadın görebilmemiz için işverenin, hükümetin ve savunan Onatça, TÜRKONFED olarak 10 yıldır kadın kadının samimi gayretine ihtiyaç var” dedi. Onat istihdamındaki yetersizliğe dikkat çektiklerini hatırlaça, iş hayatındaki kadın oranını artıracak düzenleme tarak, “Kadının işgücüne yeterince katılamıyor ollerin, işvereni “kadın çalıştırdığı için pişman” etme masındaki nedenleri ortaya koyuyor, çözüm önerileri sunuyoruz. AB ülkelerinden daha uzun doğum mesi gerektiğini söyledi. Süleyman Onatça, işvereni kadın çalıştırmaya piş izni, yarım gün çalışma modeli kadın istihdamına man değil, teşvik edecek düzenlemelere ihtiyaç duyul ve Türkiye’nin rekabetçiliğine zarar verir. Düzenlemenin ilgili tarafların görüşü alınaduğunu söyledi. Kadını istihdama katılım oranının yüzde 29.5 olduğu bir iş hayatıy u Onatça, düzenlemede rak tekrar gözden geçirilmesini öneriyoruz” şeklinde konuştu. la Türkiye’yi ilk 10 büyük ekonomi araçocuğu 5.5 yaşına sına taşımanın hayal olduğunu belirten gelinceye kadar isterse reş olumlu Onatça, “Girmeyi arzu ettiğimiz Avrukadın yarım gün Kadın istihdamındaki pa Birliği’nde istihdama katılan kadın oranı yüzde 60’ın üzerinde. İş hayatın çalışabilmesine imkân en büyük engelin yeterda daha fazla kadın görebilmemiz için sağlandığı, artık işverenin siz kreş imkânı olduğunu belirten Onatça, aynı işverenin, hükümetin ve kadının samikadın alırken bir değil pakette yerel yönetimlemi gayretine ihtiyaç var” dedi. on kez düşüneceğini dile re kreş açma sorumluluğun kez düşünür nun verilmesini, çeyiz hesagetirdi. bına devlet katAntalya İş Kadınları Derneği’nin (ANkısı gibi başlıkları da olumlu TİKAD) düzenlediği toplantıda Başbakan bulduklarını söyledi. Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan “Aile Paketi”ni değerlendiren Onatça, yeni uygulamanın kadın istihdam etmek isteyen işvereni caydırabileceğini söyledi. Düzenlemeyle anne olan bir çalışanın, çocuğu 5.5 yaşına gelinceye kadar isterse yarım gün çalışabilmesine imkân sağlandığını belirten Onatça, “Hangi işveren yarım gün çalışan birini istihdam etmek ister. Artık işveren kadın alırken bir değil on kez düşünür” dedi. İşgücü kaybı ve maliyet artışını beMUSTAFA ÇAKIR yükselecek 10.7’ye İşsizlik u TOBB ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi, işsizliğin daha da artacağı uyarısı yaptı. lanacak kasım ayı işsizlik ve tarım dışı işsizlik oranları artacak. İşsizlik oranı önümüzdeki ay çift haneli rakamlardaki seyrini sürdürerek, yüzde 10.7’ye yükselecek. Yüzde 11 bandına yaklaşacak. Çalışmada, tarım dışı işsizlik oranının da artarak yüzde 12.9 olacağına dikkat çekildi. Diğer taraftan kasım ayında sanayi istihdamının da 9 bin kişilik azalışla 5 milyon 344 bin kişiye düşmesi bekleniyor. Kasım ayında, bu iyileşmenin işgücü piyasalarına etkisinin “sönümlenmesinin” beklendiğine işaret edilen çalışmada, “Avrupa Birliği ülkelerinde toparlanmanın sağlanamamasına bağlı ihracatın artış ivmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumun, büyümeye ve dolayısıyla işgücü piyasalarına olumsuz yansıması beklenmelidir. Yaptığımız tahminler de bu beklentilerimizi destekler niteliktedir” değerlendirmesi yapıldı. AKPTÜSİAD Uyuşmazlığı? Cumhurbaşkanı ve Başbakan, TÜSİADTürkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin bu hafta yapılacak genel kuruluna katılmayacaklarını çok önceden açıkladı. TÜSİAD ile AKP arasındaki bu doku uyuşmazlığının irdelenmesi gerekiyor. HHH Uyuşmazlığın nedenleri iki ana başlık altında toplanabilir; kapitalizmin oyun kuralları ve sermaye birikimi politikası. AKP iktidara geldiğinde, hazır bir ekonomi programı buldu. Güçlü Ekonomiye Geçiş adını taşıyan programın asıl amacı, ülke ekonomisinin kapitalizmin oyun kurallarına göre işlemesini sağlamaktı. İlk başlarda uygular gibi yapan AKP, iktidara yerleştikçe programın önerdiği yaklaşımlardan hızla uzaklaştı. Özellikle, kamu ihalelerinin tamamına yakınının yasadışına taşınması; devletin, gelir ve giderinin Sayıştay; yönetim işlemlerinin de Danıştay denetimlerinden kaçırılması; bağımsız düzenleme ve denetleme kurumlarının bakanlara bağlanması, kuralsız kapitalizmin önemli uygulama alanlarıdır. Program ile birlikte uygulamaya konulan TC Merkez Bankası bağımsızlığını AKP hiç içine sindiremedi; o kadar ki Cumhurbaşkanı üç gün önce, yöneticilerini atamış olduğu Banka’ya “Sen bağımsızsan ben de bağımsızım” diye, çağdaş yönetim ilkelerini hiçe sayan bir tutumla meydan okudu. Ek olarak AKP özelleştirmelerinin büyük çoğunluğu da kapitalizmin kurallarıyla bağdaşmıyor. Üstelik AKP tüm bunları, sermaye el değiştiriyor ve bu bizi mutlu ediyor; sözleri eşliğinde göstere göstere ve taraf olmayan bertaraf olur korkutmacasıyla yaptı. AKP’nin bu uygulamaları karşısında, TÜSİAD’ın tutumu zaman zaman yumuşak uyarı yapmanın ötesine geçmedi. Üyeleri üzerinde hükümet baskısı arttığında da karşı çıkışlar çok dolaylı kaldı. TÜSİAD, hemen her bu tür karşı çıkışından sonra da, AKP’den siz işinize bakın diye azarlandı. HHH AKPTÜSİAD uyuşmazlığı daha derinlerde AKP’nin izlediği sermaye birikimi politikasında yatıyor. AKP’nin kapitalizmin ana kurallarını hiçe sayarak uyguladığı ekonomi politikası, kentsel arsa ve konut rantlarının; iç ve dış ticaretin ve parasal işlemlerin artışının sürüklediği bir ekonomik büyümeye dayanıyor. Büyüme, 2014’te bir kez daha yaşandığı gibi sıkça tökezliyor; üstelik işsizliği ve enflasyonu artırıyor; gelir dağılımı eşitsizliğini ağırlaştırıyor ve tüketiciyi borca batırıyor. Tüm bu olumsuzluklarına karşın, AKP ekonomide başarılı (!) bulunabiliyor. Bu başarının arkasında, kural tanımaz, azgın ve dizginsiz sermaye birikimi uygulamasının bulunduğunu, TÜSİAD da muhalefet de akıl almaz bir tutumla göz ardı ediyor. Oysa günümüzde oyunun kurallarıyla çalışan bir kapitalizmin gelişmesi ve küresel yarışta yol alabilmesinin motoru teknolojik yeniliktir. Bu nedenle teknolojik yeniliğin yerli üretimine; bunun için de araştırma geliştirmenin parasal ve kurumsal olarak güçlendirilmesine ve bu amaçla da çağdaş eğitime ve bilime öncelik verilmesi gerekir. AKP bu konularda tam anlamıyla başarısızdır; çünkü fıtraten yetersizdir! HHH Teknolojik yeniliğe dayalı çağdaş sanayileşme ayağı bulunmayan AKP ekonomi politikalarının büyük ölçekli sanayici ağırlıklı olan TÜSİAD ile ters düşmesi, bir bakıma kaçınılmazdı. AKPTÜSİAD uyuşmazlığı asıl bu noktada ve çok daha önceden kavgaya dönüşmeliydi. Bundan sonra kapitalizmin oyun kurallarının uygulanması ve yenilikçi sanayileşme için çok daha güçlü ve etkin bir biçimde uğraş vermesi TÜSİAD için yaşamsaldır. Bu doğrultuda kararlı bir çabaya girmekle TÜSİAD, ek olarak, toplumsal sorumluluğunu çok geç de olsa yerine getirmiş olacaktır! HHH Düşünce özgürlüğü tutkusunu ve kararlılığını, geçen hafta yaptığı Charlie Hebdo dayanışmasıyla bir kez daha taçlandıran gazetemiz Cumhuriyet’i ve ona omuz veren siz okuyucularını içtenlikle kutluyorum. HHH Büyük usta Yaşar Kemal’in bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyorum. K O ANKARA TÜİK geçen hafta işsizlik oranını yüzde 10.4 olarak açıklarken, kısa vadeli tahminler yapan TOBB ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SPM), gelecek ay duyurulacak Kasım ayı rakamlarının daha da yüksek olacağına dikkat çekti. SPM, iç talepte görülmeye başlanan toparlanmanın durması ve ihracattaki azalmanın işsizliğin yükselmesine neden olduğuna işaret etti. TÜİK’in rakamlarının ardından SPM de, Ocak2015 “Sanayide Gelişmeler ve İstihdam Eğilimleri” çalışmasını tamamladı. Kasım işsizlik oranı tahminlerinin de paylaşıldığı çalışmaya göre, gelecek ay açık 20 bin kadın kuaför oldu Ekonomi Servisi Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, kadın esnaf ve sanatkâr sayısının 214 bini aştığını açıkladı. Palandöken, yazılı açıklamasında, geçen yıl 18 bin 94 kişinin bakkallık, bayilik ve büfecilik yapmak için tescil kaydı yaptırdığını belirtti. Palandöken’in verdiği bilgiye göre, l Kadın esnaf ve sanatkâr sayısı geçen yıl 28 bin 656 artarak 214 bin 68’e ulaştı. l KOSGEB destekli verilen girişimcilik eğitimleri ile AB Girişimcilik Eğitim projeleri kadın esnaf sayısının artmasında etkili oldu. Girişimcilik kredisi ile işyerlerini kuranların yarısını kadınlar oluşturdu. l Kadın esnaf ve sanatkâr oranı yüzde 13,6’ya çıktı. l Kadın esnaf ve sanatkârların 31 bin 87’si bakkallık, bayilik ve büfecilik, 19 bin 879’u kuaförlük, 7 bin 602’si lokantacılık mesleğini tercih etti. Ekonomi Servisi Bağımsız BüroSen Genel Başkanı Remzi Kızılkaya, nüfusunun yüzde 40’ı kirada oturan Türkiye’de bu rakamın önemli bir kısmının memur maaşıyla geçimini sağlamak zorunda kalan ailelerden oluştuğuna dikkat çekti. Kızılkaya, ortalama 2 bin 200 lira aylık geliri olan bir memurun yemeden içmeden en az 10 yıl çalışarak bir ev sahibi olabileceğini ifade etti. Kızılkaya yaptığı yazılı açıklamada, son olarak bu yıl başında memur maaşlarına yansıtılan yüzde 3’lük zam ile birlikte ortalama bir memur maaşının yaklaşık 2 bin 200 TL’ye ulaştığını ifade ederek, memurların bu parayla gıda harcaması, giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri zo Memurun ev sahibi olması hayal u Bağımsız BüroSen Başkanı Kızılkaya, nüfusun yüzde 40’ının kirada oturduğu ülkede, 2 bin 200 lira maaş alan memurun ev sahibi olabilmesi için 10 yıl başka hiçbir harcama yapmaması gerektiğini söyledi. runlu ihtiyaçlarını karşılayarak ay sonlarını güçlükle getirebildiklerini vurguladı. bi olabilmektedir. Onun haricinde ‘10 yıl gibi kısa vadede!’ ev sahibi olmak isteyen bir memurun ise yeme içmeyi bırakarak bitkisel hayata geçmekten başka şansı yoktur” diyen Kızılkaya, İstanbul gibi pahalı bir kentte ortalama ev kiralarının en az 1500 TL Öğrenci gibi paylaşıyorlar “Bir memur birikim yaparak ev sahibi olmaya çalışsa ancak hayatının son demlerinde ev sahi olduğunu, diğer kentlerde de 500 ile bin TL arasında değiştiğini belirtti. 2 bin 200 TL maaşı olan ortalama bir memurun oturduğu evin kirasını dahi ödeyemediğine dikkat çeken Kızılkaya, ailesi ile oturan memurların artık kendilerini şanslı sayarken, görevi şehir dışında olan memurlar ise kirayı paylaşmak için öğrenci gibi aynı eve çıkarak 34 memurun bir evi paylaştığını anlattı. Kızılkaya, “Mezarda emekli olmaya zorlanan memurlar, kendilerine mezarlarının da evleri olduğu fikrinin aşılanmaya çalışıldığına artık inanmaktadır. Düşük ücretler memurların en öncelikli ve çözülmeyi bekleyen sorununu oluşturmaktadır” dedi. Geçen hafta, Dünya Bankası, dünya ekonomisinin 2014 yılı büyüme oranlarını açıklarken “Büyük Durgunluğun” devam etmekte olduğunu da kanıtlamış oluyordu. IMF Başkanı Lagarde, buna “deflasyon” sorununu ekledi. Perşembe günü, İsviçre Merkez Bankası (İMB), 1 Frank=1.2 Avro olarak koyduğu sınırı aniden kaldırınca frank birkaç saat içinde Avro karşısında yüzde 30 değerlendi, küresel finansal sistemin kırılganlığı bir kez daha gözler önüne serildi. O gün mali piyasalara ilişkin yorumlar, “Bomba düştü”, “Finansal Tsunami” (Market Watch 15/01). “Bir sürü insan tonla para kaybetti” (Business Week, 15/01). “Hasar, New York’tan Yeni Zelanda’ya” (Bloomberg, 16/01) gibi başlıklar taşıyordu. Kimi yazarlar 2008 mali krizini başlatan Lehman Brothers olayını anımsıyor, kimileri “Petrol fiyatlarındaki çöküş bunun yanında küçük bir hıçkırık gibi kalabilir” diyordu... “Ne kadar garip ve sinir bozucu zamanlarda yaşadığımızı eğer bunlar da kanıtlamıyorsa, ne kanıtlayabilirdi?” (The New York Times, 15/01) Dünya Bankası’nın raporuna göre, dünya ekonomisi 2014 yılında yüzde 2.6 büyümüş. Öyleyse, dünya ekonomisi, resesyon eşiği olarak kabul edilen yüzde 2.5’in yanında sürünüyor. Banka 2015 büyüme oranının yüzde 3’te kalmasını, 2016 yılında yüzde 3.3’e yükseldikten sonra 2017’de yüzde 3.2’ye gerilemesini bekliyor. Kısacası banka “Büyük Durgunluğun”, mali krizin 10. yıldönümünde ‘Büyük Durgunluk...’ hâlâ devam ediyor olacağını düşünüyor. Bu resme yakından bakınca, Avrupa ekonomisinin resesyon sınırında süründüğü, Çin’in ekonomik büyüme hızının düşmeye devam ettiği, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarındaki yavaşlamanın beklenenden daha hızlı ilerlediği görülüyor. IMF Başkanı Lagarde da dünya ekonomisinin, jeopolitik risklerin yanı sıra üç büyük basınçtan etkileneceğini düşünüyor: Merkez bankaları politikaları arasındaki büyük uyumsuzluk; Gelişmekte olan ülkelerin dövizlerinde, yüksek faiz, sert sermaye hareketleri, yüksek dolar gibi gelişmelerin etkisiyle yaşanacak sert dalgalanmalar; Avrupa ve Japonya’da düşük büyüme, düşük enflasyon. Lagarde’a göre “petrol fiyatlarındaki gerileme, ABD ekonomisindeki toparlanma dünya ekonomisini çok düşük, çok kırılgan, çok dengesiz büyüme trendinden kurtarmaya yetmeyecek”... “Çok sayıda ülke, hâlâ mali krizin mirası yüksek borç, işsizlik oranları altında eziliyor. Çok sayıda şirket, tüketici düşük büyüme beklentisiyle yatırımları ve harcamaları kısıyor” (Financial Times, 15/01). Lagarde’a göre tek parlak nokta ABD ekonomisi. Ancak, geçen hafta veriler, benzinin pompa fiyatından yüzde 6.5 gerilemenin katkılarına rağmen, perakende satışlarının aralık ayında, bir önceki aya göre, yüzde 0.1 düşmesi beklenirken yüzde 0.9 düştüğünü gösteriyordu (Reuters, 14/01). yalan söylerse... Merkez Bankası ‘Bomba’, ‘Tsunami’, ‘Şok’ Bloomberg, ABD’de fabrikalarda üretim hızının, sermaye harcamalarının aralık ayında bir önceki aya göre yavaşladığını, toplam sanayi üretiminin yıllık bazda yüzde 0.1’e, kapasite kullanım oranının kasımda yüzde 80’den aralıkta yüzde 79.7’ye gerilediğini aktarıyor. Wall Street Journal, ABD’de tüketici fiyatları enflasyonun, son üç aydır sırasıyla yüzde olarak 1.8, 1.7 ve Aralıkta 1.6 olmak üzere gerilediğinden, Avro bölgesindeyse ilk kez aralık ayında önceki aya göre negatif olduğundan hareketle deflasyon ortamına işaret ediyor. Özetle, yalnızca Avrupa değil, ABD ekonomisi de hem yavaşlama, hem deflasyon işaretleri veriyor. Petrol, gaz sektöründe artan sıkıntıların işsizlik oranlarını da yeniden arttırmaya başlaması bekleniyor. Diğer taraftan, İsviçre MB’nin mantığını anlamak da kolay değil. “Basınca teslim olma” dışında, tatmin edici bir açıklama sunana da rastlamadım. Mali kriz patlak verdiğinde, sığınacak bir liman olarak franka talep hızla arttı. Frank 201011 arasından yüzde 44 değerlenerek İsviçre sanayisinin rekabet gücünü vurmaya başlayınca, İMB artışa bir sınır koydu. Bu sınırı korumak için sistemli olarak Avro satın almaya, frank çıkarmaya başladı. Ancak, 2014 yılı içinde Avro düşmeye, dolar yükselmeye devam etti, bu kez frankın dolar karşısındaki değeri sürdürülemez bir düzeye geldi. Yorumcular bu noktada İMB’nin dikkatini Avrofrank ilişkisinden, dolarfrank ilişkisine yöneltmeye karar verdiğini düşünüyorlar. İMB Avro frank sınırını kaldırırken faizleri de 0.75’e indirerek frankın yükselişini sınırlamayı amaçladı. Ancak, frankın Avro karşısında değeri birkaç saat içinde yüzde 30 arttı, sonra yüzde 1720 arasında durdu. Ancak böylece, İsviçre sanayisinin “ihracat sektörünü”, Swatch’in CEO’sunun deyimiyle “bir mali tsunami vurmuş oldu” (Market Watch, 15/01). Bu kadar hızlı ve büyük bir döviz hareketi kaçınılmaz olarak, New York’tan Yeni Zelanda’ya, birçok bankayı büyük zarara soktu, birçok döviz işi yapan şirketi iflasa sürükledi, kaldıraçla çalışan birçok yatırımcının sermayesi birkaç saat içinde yok oldu (Bloomberg 16/01). Bu sırada Avro çok önemli bir alıcıdan mahrum kalarak daha da zayıfladı. Tam da Avrupa Merkez Bankası bono alımları yoluyla parasal genişlemeye gitmeye, Avro’yu daha da zayıflatmaya hazırlanırken. Avro’nun zayıflama eğiliminin güçlenmesi, yenin değerini düşürerek enflasyon yaratmaya çalışan Japonya’nın işini daha da zorlaştırdı. İMB’nin kararı Avro bölgesinde ekonomi politikalarını daha da karmaşık hale getirdi (El Erian, Financial Times, 15/01). Doların Avro karşısında daha da değerlenmesi, ABD ekonomisinin sorunlarını da artıracak: San Francisco Federal Reserve Bank’ın başkanı John Williams, “ABD’nin ihracatının, dünya piyasalarında talebin zayıflamasına bağlı olarak bir süredir zorlandığını” söylüyordu (Bloomberg, 16/01); şimdi Avro’nun daha da zayıflamasıyla daha da zorlanacak. İMB’nin, sınırı kaldırmayacağını defalarca vurguladıktan sonra aniden kaldırması piyasalarda merkez bankalarına olan güveni de sarstı. Pimco’nun eski CEO’su El Erian’ın vurguladığı gibi, “merkez bankalarının hem mali piyasalarda dalgalanmaları sınırlamak hem de ekonomik büyümeyi desteklemek paradigması” artık işlemiyor, krizin parasal müdahalelerle yönetilemeyeceği, uzun dönemli yapısal önlemlerin gereği bir kez daha ortaya çıkıyor. Mali sermayenin gücü kırılmadan sağ popülizm ya da işçi hareketi sermayeyi zorlamadan, uzun erimli yapısal önemler hayal. Ancak, “sağ popülizmin”, faşizme ve savaşlara açıldığı bir gerçek. İşçi hareketiyse halen çok zayıf! Pirinçte KDV iniyor Ekonomi Servisi Başbakan Davutoğlu, pirinçte KDV’nin (Katma Değer Vergisi) yüzde 8’den yüzde 1’e düşürüleceğini açıkladı. Pirince KDV indirimi geliyor. Tekirdağ’da konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Önümüzdeki Bakanlar Kurulu’na kararnameyi getireceğiz. Pirincin KDV oranını yüzde 8’den yüzde 1’e düşürüyoruz. Tekirdağ’ın, Trakya’nın bu müjdeyi beklediğini biliyorum” dedi. Davutoğlu, “Mazot desteğini yüzde 5, gübre desteğini yüzde 10 artırıyoruz. Soya, kanola desteğini 15 TL’ye yükseltiyoruz” diye konuştu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle