04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 EYLÜL 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 En güzel çocuk henüz büyümedi... Times Meydanı’ndaki ‘Amerika İçin Bir Logo’dan yola çıkarak Taksim Meydanı’na bir video sanatı önerisi Ağustos ayı boyunca, New York’un Times Meydanı’na bakan 45 ekranda alışılmadık görüntüler yanıp söndü. Her gece 23:57’den 24:00’a kadar, tam üç dakika… Nasıl mı? Önce, yıldızları ve şeritleriyle bir Amerika Birleşik Devletleri bayrağı beliriyor, üstünde kocaman bir yazı okunuyordu: “BU AMERİKA’NIN BAYRAĞI DEĞİLDİR”. Sonra, ABD haritasının dev silueti görünüyor ve üstünden şu sözler geçiyordu: “BU AMERİKA DEĞİLDİR”. Ve en sonunda, Kanada’nın kuzeyinden Güney Amerika’nın güney ucundaki Ateş Toprakları takımadasına uzanan tüm bir Amerika anakarasının gerçek haritası patlıyordu ekranlarda. “Amerika İçin Bir Logo” adlı bu video enstalasyonun Şilili sanatçısı Alfredo Jaar, yaptığı işi şöyle söze döküyordu: “Dil o kadar da masum sayılmaz ve ‘Ortak Akıl’ Masalı... Hiç duymuş muydunuz “ortak akıl” diye bir “şey”? Ben duymamıştım. İçinde bulunduğumuz yılda, birkaç ay öncesine kadar. Önce, sizleri daha fazla merakta bırakmamak için, bu ortak akıl denen “şey”in nasıl bir “şey” olduğunu açıklayayım. Fakat bu açıklamayı sadece bizim toplumumuz ve bizim düşünce(!) dünyamız ile sınırlı yaptığımı belirtmem gerekiyor. Çünkü düşünme geleneğinin güçlü olduğu, hele bu geleneğin bir de “eleştirel düşünme” alışkanlığı ile desteklendiği ortamlarda “ortak akıl” diye bir masalın yaygınlaşabildiğini hiç duymadım. Evet, şimdi sanırım anlatabildim. “Ortak akıl”, aslında eleştirel düşüncenin, dahası, genelde bir bütün olarak “eleştirel tutum”un tam karşıtı olan, böyle bir tutumu daha en baştan engellemek için uydurulmuş bir masal ve bu masalın akışı boyunca yararlı, üretken bir “mesel”e dönüşebilmesi olasılığı hiç yok. Çünkü eleştirel düşünebilmeyi engellemek için icat edilmiş her girişim gibi, bu amaca yönelik bir masalın da varabileceği son nokta, ancak iyice koyulaştırılmış bir bağnazlık olabilir hem de öyle bir bağnazlık ki, sonunda daha önce rastlanmış bütün buyurganlıklara, daha önce parmak ısırtmış bütün faşizan tutumlara taş çıkarabilir. Bu masala, herhangi bir yerde örneğin bu, bir siyasi parti bile olabilir! iki farklı düşünce, iki kutup, iki ayrı bakış açısı ortaya çıktığı zaman başvurulur. Farklı düşüncelerden, kutuplardan, bakış açılarından birinin savunucuları, savunmalarını nesneleleştirel tartışma temeli yerine kaynağı bulanık bir “mutlak doğruluk” savına dayandırmayı yeğlediklerinde, hemen “ortak akıl” masalını ortaya atarlar. Bu masal ortaya çıktığı andan başlayarak, “Peki, neden sizden yana olalım?” gibisinden bütün soruların karşılığı aynıdır: “Çünkü ‘ortak akıl’ bizde!” Daha ileri gidip bu ortak aklın “ne olduğunu” sormanız ise somut bir sonuç vermez, çünkü “ortak akıl” masalının yaratıcıları masallarının başarısından ancak herhangi belirli bir somuttan türetilmemiş soyutlukların evreninde kaldıkları sürece emin olabilirler. Bu niteliği ile “ortak akıl” masalı, rahatça Kafka’nın “Şato”suyla da karşılaştırılabilir. Hatırlarsanız eğer, o roman: “Şatonun bulunduğu tepe hiç görünmüyordu, sis ve karanlıkla sarılıydı…” diye başlar. Romanda şato, anonim, yani kimin elinde olduğu ve nereden kaynaklandığı belirsiz bir iktidarın simgesidir. İşte şu “ortak akıl” masalı da onu icat edip kullananlar için böyle bir iktidar simgesi yerine geçer. Amaç, ne pahasına olursa olsun belli bir iktidarı ele geçirmek ya da bu iktidar daha önce bir kez ele geçirilmişse eğer, onu asla elden bırakmamaktır. Zaten bu yüzdendir ki, “ortak akıl” mucitleri, bu aklın ne olduğunu ve neden yalnız onlarda bulunabileceğini açıklama zahmetine asla girişmeksizin, sadece çığırtkanlığını yapmakla yetinirler ve bu çığırtkanlık örneğin bir bütünün ikiye bölünmesine yol açsa dahi, yollarından dönmezler. İktidar olsun da isterse bir şeyin yarısı üzerindeki iktidar olsun “ortak akıl”, işte bu denli acınası bir iktidar tiryakiliğinin masalıdır! u Taksim Meydanı’na bakan dev ekranlardan, valimizin o güzel sesiyle okuduğu Nâzım dizeleri, polislerin Gezi Direnişi’ndeki ağza alınmayacak sövgüleri, eylemcilerin haykırış ve çığlıkları, biber gazının sarı ve turuncu dumanları eşliğinde, gittikçe yükselerek birbirine karışsa… jeopolitik bir gerçekliği yansıtır. Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘Amerika’ sözcüğünün bütün Amerika anakarası anlamında değil de, yanlış bir biçimde ‘ABD’ anlamında kullanılması, ABD’nin anakaranın geri kalan bölümündeki siyasal, mali ve kültürel egemenliğinin apaçık bir göstergesidir.” Yalnız ABD’de mi, artık handiyse tüm dünyada “ABD”ye “Amerika” denmiyor mu? Bizde de, bir zamanların ABD karşıtı gösterilerinde “Amerika defol!” gibi sloganlar atılmaz mıydı? İşte, 1995’te İstanbul Bienali’ne de katılmış olan Jaar, ABD’nin Amerika kıtasıyla bir tutulması gerçeği ya da yanlışını Ağustos ayı boyunca New York’un göbeğinden tekmil ABD’ye, dahası tüm bir dünyaya haykırdı. Jaar, işlerinde, politikayı, ahlakı, şiddeti sorgulayan bir sanatçı. Her sanatçının bir düşünür olduğuna inanıyor: “Sanat, düşünmekle ilgilidir. Bence, sanatın yüzde 99’u düşünmek, yüzde 1’i yapmaktır. Ancak uzun bir düşünme sürecinin sonunda ortaya bir şey çıkar…” Jaar’ın Times Meydanı’ndaki video enstalasyonunun görüntüleri aklıma bizim Taksim Meydanı’nı getirdi. Taksim Meydanı’nda Atatürk Kültür Merkezi ile The Marmara’nın tepesine dev ekranlar yerleştirilse diye düşündüm. Bu dev ekranların bir bölümünden, Gezi Direnişi sırasında güvenlik güçlerinin genç eylemcilere acımasızca saldırışlarının video görüntüleri geçse durmadan. Polislerin küfürleri ve gençlerin çığlıkları eşliğinde… Ekranların bir bölümünde de, o saldırıların buyruğunu veren İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun, Nâzım Hikmet’ten şiirler okurkenki video görüntülerini izleyebilsek… Valimizin o güzel sesiyle okuduğu “En güzel çocuk: henüz büyümedi...” dizesi, polislerin ağza alınmayacak sövgüleri, eylemcilerin haykırış ve çığlıkları, biber gazının sarı ve turuncu dumanları eşliğinde, gittikçe yükselerek birbirine karışsa… İşte size benzersiz (!) bir sanat yapıtı… Refik Durbaş şiirleriyle Ayvalık’ta Kültür Servisi Ayvalık Belediyesi’nin düzenlendiği “Kültür Sanat Günleri” kapsamında gerçekleştirilen “Şiir Ayvalık’ta”nın bu yılki onur konuğu şair Refik Durbaş. Önceki yıllarda elliye yakın şairi Ayvalıklı şiirseverlerle buluşturan şiir etkinliğinin geçmiş yıllardaki onur konukları Arif Damar, Gülten Akın, Ülkü Tamer, Sennur Sezer, Eray Canberk ve Hüseyin Yurttaş’tı. 6 Eylül Cumartesi akşamı saat 18.00’de Ayvalık’ta Sanat Fabrikası’nda gerçekleştirilecek etkinlikte ise şair Gültekin Emre Durbaş’la bir söyleşi yapacak. Gülseli İnal, Metin Cengiz, Müesser Yeniay, Cüneyt Ayral, Gülce Başer ve Nesrin Kültür Kiraz da etkinlikte şiirlerini okuyacak ve kitaplarını imzalayacak. Etkinliği Ayvalıklı şair Turgut Baygın sunacak. ‘Susuz Yaz’ en iyi film Tarihe beton u Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik “En İyi 100 Türk Filmi” oylamasının sonuçlarını açıkladı. Açıklamaya göre “Susuz Yaz” en iyi Türk filmi seçilirken sonuçlar açıklandığında oylamanın bitmesine 12 saat vardı. döktüler ‘Love in 3D’ heykel sergisi... n Kültür Servisi Filipinli sanatçı Norge Reichenbach’ın “Love in 3D” adlı heykel sergisi Piramid Sanat’ta izlenebilir. Sergi, 8 Eylül’e dek görülebilecek. Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik tarafından açıklanan “En İyi 100 Türk Filmi” oylamasının sonuçlarına göre Türkiye’ye uluslararası arenada ilk ödülü getiren “Susuz Yaz” filmi en iyi film seçildi. Bakan oylama sonuçlarını paylaştığında oy verme işlemi daha bitmemişti. AA’nın haberine göre en çok oy alan ilk 10 film arasında ikinci sırada “Hababam Sınıfı”, üçüncü sırada “Babam ve Oğlum”, dördüncü sırada “Eşkıya” yer aldı. “Canım Kardeşim”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Züğürt Ağa”, “Yol”, “Vizontele” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da” ilk 10’da yer alan diğer filmler oldu. Oylamanın Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla bakanlık koordinasyonunda gerçekleştirildiğini ifade eden Çelik, 100’den fazla üniversite ve sivil toplum kuruluşunca belirlenen 300 filmin ilk kez internet sitesi üzerinden halkoylamasına sunulduğunu belirtti. Çelik, http://www.yuzyilyuzfilm.gov. tr/ internet sitesi üzerinden yapılan oylamada toplamda 360 binden fazla tekil oy kullanıldığına işaret ederek “Türk sineması tarihindeki en geniş katılımlı çalışmalardan biri yapılmış oldu” diye konuştu. Haber ajans tarafından servis edildiğinde oylamanın bitmesine yaklaşık 12 saat vardı. Kültür Servisi Antalya’nın tarihi semti Kaleiçi’nde binlerce yıldan bu yana ayakta kalan surların içindeki galerilere, beton döküldüğü ortaya çıktı. DHA’dan Mehmet Çınar’ın haberine göre, Kaleiçi’nde, yüzyıllar öncesine ait surlardan bugün ayakta kalabilen ve Orta Burç olarak bilinen surların içindeki galeriler beton sıvayla sıvandı. Şu anda bir özel işletme tarafından kaferestoran ve pansiyon şeklinde işletilen Türk Evleri ve burçlar daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki vakıf tarafından işletiliyordu. İşletme yetkilileri, galeri içine yapılan betonla ilgileri olmadığını öne sürdü. Pan Yayıncılık’ın kurduğu müzik kütüphanesinde yaklaşık 5 bin kitap, dergi ve nota bulunuyor Müzikseverlere güzel haber EGEMEN BERKÖZ Silivri Cumhuriyet Evlerinde 362 ada, 7 parsel, 565 m2 (Projeli, ruhsatlı) satılık arsa Tel: 0536 311 45 46 Nitelikli müzik kitapları yayımlayan Pan Yayıncılık şimdi bir müzik kütüphanesi kurdu. Bir uğrayışımda, Işık ve Ferruh Gençer’lerden bu güzel haberi alıp kütüphaneyi de görünce, düşüncenin nasıl doğduğunu ve gerçekleşme öyküsünü öğrenmek istedim. Ferruh Bey de anlattı. Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken müzik kulüplerinde katıldıkları etkinliklerde karşılaştıkları kitap, nota, özetle kaynak sıkıntısı müzik kitapları yayıncılığına yönelmelerine neden olmuş. Okul bitince, 1986’da Cağaloğlu’nda küçük bir ofiste Pan Yayıncılık’ı kurmuşlar. 1989’da da Beşiktaş’taki, o günden beri yayıncılığı sürdürdükleri ve bu söyleşiyi yaptığımız yerlerine taşınmışlar. Ama yalnızca yayınevinin yönetim yeri değil burası, Türkiye’de yayımlanan hemen hemen tüm müzik kitaplarının ve nitelikli yoğunçalarların satıldığı bir müzik mağazası aynı zamanda. (Ben de az kitap ve yoğunçalar almadım hani.) “Müzik çevrelerinden de gördüğümüz destekle bugüne kadar geldik” diyor Ferruh Bey ve ekliyor: “Onca yıl müzik yayıncılığı yapınca elimizde hatırı sayılır miktarda kitap birikti. Sonra, Işık’ın babası, Türk müziği ses sistemiyle ciddi olarak uğraşan ve müzik kitapları biriktiren İnş. Y. Müh. Uğur Tabar (19302007) yaşamını yitirince kitapları bize kaldı. Amerikalı yazarımız, Türk müziği kaynakları ve özellikle Dimitri Kantemir konusunda dünyaca ünlü bir uzman olan Eugenia PopescuJudetz de (19252011) kütüphanesini bize bırakınca…” Bütün bu kitapları bir kütüphanede değerlendirmek için çeşitli kurumlara başvurmuşlar, olmamış, sonunda yayınevlerine yakın bir daire kiralayıp işe girişmişler. Şu sırada, kaba sayımı bitirmişler, katalog oluşturuyorlarmış. İstanbul Üniversitesi Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi [OMAR] Müdürü Gönül Paçacı, öğretim görevlileri ve öğrencileri de yardım etmişler. Eugenia PopescuJudetz’den kalan 100’ün üstünde ki kitaplaşmamış çalışmanın dökümünü yapmışlar. Geçen öğrenim yılından beri, konservatuvar ve müzikoloji öğrencileriyle yerli ve yabancı araştırmacılar kütüphaneden yararlanıyorlarmış. “Peki, kitap ve diğer yayınların müzik türlerine göre dağılımı nasıl acaba? Ve toplam sayı ne kadar?” diye soruyorum. “Yaklaşık 5000 kitap, dergi ve nota olduğunu şimdiye kadar girilen verilere dayanarak söyleyebiliriz” oluyor yanıt. Cumhuriyet öncesinden bugüne Türkiye’de yayımlanmış hemen hemen bütün müzik kitaplarının ellerinde olduğunu düşünüyor Ferruh Bey. Ayrıca, geniş bir ansiklopedi, sözlük ve dergi koleksiyonları olduğunu da ekleyip dergilerin adlarını sıralıyor: Türk müziği dergileri Musiki Mecmuası, Türk Musikisi dergisi, Kök, Musikişinas; klasik müzik dergileri Opus, Andante, Orkestra; popüler müzik dergileri jazz, roll, boom müzik, müzik… Kütüphanenin en özgün bölümü ise EugeniaPopescu Judetz’in kişisel kitaplığından gelen Türkiye, Türkler, İslamiyet konulu Türkçe ve İngilizce kitaplarla 100 kadar yarım çalışmasının yer aldığı bölüm, kuşkusuz. Sanat, müzik ve özellikle de çoksesli evrensel müzik alanında birbirini izleyen tatsız olayların iç kararttığı günümüzde Hızır gibi yetişti Pan Müzik Kütüphanesi, paylaşmak istedim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle