08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 AĞUSTOS 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] Yatağan’ın devrine ilişkin kararın Resmi Gazete’de yayımlanması emekçilerin öfkesini artırdı 11 SGK hacizleri durdurdu Ekonomi Servisi 20 milyon kişinin beklediği torba tasarının yasalaşmasın ekime kalınca Maliye ve SGK de hacizleri durdurdu. Gecikme emlak vergisinden BağKur’a kadar birçok kalemde borcu olanları tedirgin ederken; Maliye ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yaklaşık 100 milyar liralık alacağı üzerindeki hacizleri yasa çıkıncaya durdurdu. Maliye, vergi borcu olanlara gönderilen haciz mektuplarını iptal ederken, vergi dairelerini de torba yasayı beklemeleri konusunda uyardı. Vergi dai releri, geçen aylarda trafik cezasından motorlu taşıt vergisine kadar geçmişte borcu olanları belirleyerek haciz mektubu göndermişti. 6 bölümden oluşan torba yasa tasarısının ilk 5 bölümünün görüşmeleri tamamlandı. Görüşmeler 1 Ekim’de devam edilecek. Ahmet Kırman ‘Direniş bitmez daha da güçlenir’ yapılan Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan l Özelleştirilmeleri termik santrallarının ortalama yıllık 100 milyon dolar civarında kârı olduğu belirtiliyor. Termik santrallar iki günlük gelir ile işçi giderlerini karşılıyor, 28 gün devlete çalışıyor. kararının ardından işçiler direniş çadırlarını kurarken l ÖYK’nin Madenİş de perşembe günü kararın iptali için Danıştay’da dava OLCAY BÜYÜKTAŞ Ekonomiyi, özelleştirme ve inşaat sektörüyle ayakta tutmaya çalışan hükümetin son kararı işçilerin sert tepkisiyle karşılaştı. Kömür rezevi, lojman ve araç parklarıyla özelleştirdiği termik santrallardan Yatağan’ın devrine ilişkin kararın Resmi Gazete’de yayımlanması işçileri ve sendikaları harekete geçirdi. Yatağan Termik Santralı çalışanları yaklaşık bir yıldır sürdürdükleri mücadeleyi yeniden ateşlerken Türkiye Maden İşçileri Sendikası kararın iptali için dava açmak üzere kolları sıvadı. Elektrik üretim maliyeti 10 kuruş, elektrik satış fiyatının 16 kuruş olduğu bilgisini veren Madenİş uzmanları, santralın yıllık kârının 180 milyon lira civarında olduğunu dile getiriyor. Üretimin kamu tarafından yapılmasından yana olan Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu yazılı bir açıklama ile kararın iptalini isteyeceklerini duyurdu. Yönetim kurulu açıklamasında Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun özelleştirme ihalesinin onaylamasının Yatağan’da bir yıla yakındır süren direnişi sona erdirmeyeceği ve yükselteceği belirtilerek “Milletin dişiyle tırnağıyla yaptığı bu işletmelerin özelleştirme adı altında yandaşlara devrinin önüne geçmek için maden ve enerji işçileri demokratik mücadelesini bir vatan savunması gibi vermeye devam edecektir. Hükümetten birisi bu özelleştirmenin ülke, bölge halkı yararına bir makul gerekçesini söylesin” denildi. Açıklamada özelleştirmenin bölge için işsizlik, yoksulluk, örgütsüzlük ve göç anlamına geldiği belirtilerek “Soma’da 301 emekçimizin hayatına mal olan facia da bir özelleştirme faciasıdır” ifadelerine yer verildi. Öte yandan Türkİş Başkanı Ergün Atalay imzasıyla yapılan açıklamada da, “Bundan böyle özelleştirilen işyerlerinde meydana gelecek iş cinayetlerinin sorumluluğu özelleştirme kararı alanlarındır” denildi. ‘Yeni Türkiye’nin’ Ekonomisi Siyaset gündeminde yeni bir kavram üretildi: Yeni Türkiye. İç ve dış politika siyasası tıkandıkça ve ulusal ekonominin kısıtları sertleştikçe siyasi gündemin bu tür “yeni” sözcük oyunlarıyla ülkemizin ana sorunlarından saptırılmaya çalışılması artık son derece olağan bir durum. Oysa “Yeni Türkiye” öyküsünde yeni hiçbir şey yok, özellikle iktisat cephesinde. Yazımızın konusunu baştan vurgulayalım: “Yeni Türkiye’nin” ekonomisi taşeronlaştırılmış bir rant ekonomisidir. Tüm küresel ekonomiyi “besleyen” kumarhane kapitalizminin finansal rantlarına ek olarak Türkiye, ulusal ekonomisini ayrıca kamu varlıklarının talanına dayalı özelleştirmeler ve çarpık kentleşme ve çevre tahribatına dayalı inşaat rantlarıyla birlikte ayakta tutma çabası içinde. “Yeni Türkiye” söylemi de işte bu çok yakından tanıdığımız, bilinen rantiyer ekonomisinin yeni kılıfı olarak karşımızda. HHH Hafta başında Yatağan Termik Santralı ve ilgili maden ruhsatlarının bir bütün halinde özelleştirilmesi 1 milyar 91 milyon dolar bedelle sessiz sedasız gerçekleştirildi. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerı ile kömür ocaklarında çalışan işçilerin bağlı bulunduğu Tesİş ve Madenİş üyesi işçiler, işvereni işyerlerine sokmayacaklarını açıkladılar ve gerekirse greve hazır olduklarını vurguladılar. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerinden derlenen bilgilere göre, Türkiye’de 2008’den bu yana toplam 57 elektrik santralı özel sektöre devredildi. Söz konusu devir işlemlerinden toplamda 4 milyar 281 milyon dolar özelleştirme rantı elde edildi. Bu rakama onay ve devir süreci devam eden 14 santral da eklendiğinde elektrik üretimi özelleştirmelerinden toplam rant geliri 8.4 milyar doları bulacak. Bütün bunlar olurken, Maden Mühendisleri Odası, Soma faciasının üzerinden 3 ay geçmesine rağmen sorunların çözümüne yönelik hiçbir önlem alınmaması ve hiçbir çalışma yapılmaması nedeniyle kazaların devam ettiğine dikkat çekti. Soma’dan sonra Kozlu, Karadon, Dursunbeyli, Kemalpaşa, Gediz, Küre, Ermenek, Sorgun, Armutcuk gibi maden ocaklarında meydana gelen kazalarda 20’den fazla madencinin yaşamını yitirdiği ve son olarak Zonguldak’ta yaşanan ve 9 işçinin mahsur kaldığı kazalardan da halen ders çıkarılmadığı ifade edildi. Özelleştirmeler emeğin güvencesizleştirilmesi, iş güvenliğinin yok edilmesi ve emeğin kazanılmış haklarının yok edilmesine dayalı saldırılar ile sürdürülüyor. HHH “Yeni Türkiye” ekonomisinin büyümesi iki unsura indirgenmiş durumdadır: Dövizin ucuzluğu ve rantların sürdürülmesi. Ucuz döviz, ancak ve ancak yurtdışından sıcak para akımlarının sürdürülmesine bağlı olup mevcut konjonktürde uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kaprislerine bağlıdır. Rant yaratımı ise inşaat sektörünün canlı tutulmasını gerektirmektedir. Oysa, sürdürülebilir nitelikte bir büyüme stratejisinin öncelikle çağdaş ve yaratıcı öğeleri ön plana çıkan nitelikli bir eğitim ile mümkün olabileceği çok açık. “Yeni Türkiye”nin 2000’lerden bu yana devraldığı ve sürdürmeyi planladığı ekonomi stratejisinin ana unsurları ise aşağıdaki grafikte sergilenmekte. açmaya hazırlanıyor. İşçiler, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarıyla 3 bin kişinin istihdam edildiği santralların kamuca işletilmesinden yana. Olan emekçiye oldu 3 bin kişi çalışıyor Daha önce özelleştirmeleri yapılan Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarında da benzer bir gelir olduğunu anlatan Madenİş Yatağan Genel Sekreteri Osman İlhan, işletmelerin en fazla on yıllık gelirleri ile özelleştirme bedellerinin karşılanacağını dile getirdi. Verilen bilgiye göre, Yatağan Termik Santralı’nın yıllık toplam kârı 180 milyon lira. Kurulum maliyeti bugünkü fiyatlarla 1 milyar 449 milyon dolar. Yeniköy ve Kemerköy santralları 2 milyar 671 milyon dolara IC İçtaş’a, Yatağan da 1 milyar 91 milyon dolara Elsan Elektrik’e ihale edildi. Ancak bu işletmelerin her birinin yıllık ortalama kârı 100 milyon dolar civarında. Yani işletmeler en çok 10 yıl içinde bu fiyatları amorti edecek. Üstelik, işletmeler yıllarca kötü koşullarda üretim yaparak hem çevreveye hem de bölge halkına zarar verdi. Ancak tüm yatırımlar tamamlandıktan, baca yatırımları bitirildikten sonra satışa çıkarıldı. Tüm sıkıntını çalışanın ve bölge halkının çektiği tesislerin kaymağını ise “yeni yatırımcılar” yiyecek gibi görünüyor. Zira ihaleyi alan şirketler, zaten dolu olan kömür rezervlerinden kömür çıkaracak, onunla elektrik üretecek ve ürettiği elektriği de devlete satacak. Üç işletmede yaklaşık bini sendikalı olmak üzere 3 bin kişi çalışıyor. Şişecam’dan 294 milyon TL kâr Ekonomi Servisi Şişecam Topluluğu’nun 2014 yılı OcakHaziran dönemine ilişkin net satışları 3.4 milyar TL, net karı ise 294 milyon TL oldu. Topluluk, aynı dönemde 679 milyon TL yatırım harcaması yaptı. Topluluk 2014’ün ilk yarısında toplam 1.8 milyon ton cam, 1 milyon ton soda, 1.9 milyon ton endüstriyel hammadde üretti. Şişecam Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman, topluluk olarak yılın ilkyarısında 434 milyon dolar ihracat yaptıklarını söyledi. Özelleştirmeler ülke ekonomisi kadar işçilere de işlerini kaybettirdi. Telekom satılırken tam 20 bin işçi tasfiye edildi. Sümerbank’lar satılınca 33 bin işçi işini kaybetti. Tüpraş, Erdemir, Petrol Ofisi ve Kardemir’de toplam 12 bin işçi işinden oldu. İşçiye veriyoruz diye reklamı yapılan Kardemir’de 2 yıl önce de 330 çalışana kapı gösterildi. İsdemir’de işçiye verilen yüzde 11 hisseye işveren el koydu. İşçi sayısı 11 binden 4 bine geriledi. Avrupa’da ‘Made in Turkey’ trendi Kürt petrolünün Rusya’nın uyguladığı ambargo yüzünden tarım ve gıda ürünlerini bu ülkeye satamayan AvrupaEkonomi Servisi lı üretici “Made in Ukrayna krizi sürerken Turkey” damgası vurmaya başladı. Hürriyet’in haberine göre Rus Moskova’nın Batılı gıya ambargosu yüzünden malları da ürünlerine uyguladıelinde patlayan Avrupalı üreticilerin ğı yasaklardan ekonosahtekârlıklara başvurmaya başladıklarını Rusya Tarım Ürünleri Denetim mik olarak faydalanDairesi “Rosselhoznadzor” tarafın mak isteyen Türkiye, dan açıklandı. Moskova’nın mütte Rusya’ya yaptığı gıfiki ve Rusların Gümrük Birliği üyesi da ihracatını artırmaBeyaz Rusya üzerinden ambargonun ya hazırlanıyor. delme sahtekârlıklarının gözlenmeye Rus Devlet Başkanı başladığını duyuran kurumun Başkanı Sergey Dankvert, “Avrupa Bir Vladimir Putin’in geliği üye ülkeleri ambargoyu delmek çen hafta Avrupa Biriçin hile yoluna başvuruyor. Önceki liği (AB) ve ABD’den gün Beyaz Rusya üzerinden (Türk yapılan gıda ithalatının malıdır) ibaresiyle Rusya’ya elma, bir kısmına ambargo erik, domates ve daha envai çeşit uygulama kararı almagıda ürünü sokulmak istendi. Biz bu tür sahtekârlıkları mercek alsı Türkiye için bir fırtında tutuyoruz. Yapanlar daha sat oluşturdu. Daha fazla büyük zarar eder” dedi. Türkiye ayağına kurşun sıkacak u Türkiye’nin Rusya’ya gıda ihracatını artırması Türkiye’deki gıda fiyatlarını artırabilir. Gıda Türkiye’de enflasyonu artıran en büyük etken olduğu için bunun olumlu bir yansıması olması beklenmiyor. meyve, sebze ve süt ürünleri ihracatının Türkiye’nin Rusya ile ticaretindeki 20 milyar dolarlık açığını da azaltacağı öngörülüyor. Ancak eski bir diplomat olan ve şu anda Brüksel merkezli Carnegie Endowment for International Peace’te çalışan Sinan Ülgen Wall Street Journal Türkiye’ye yaptığı açıklamada “Eğer Türkiye Batı ve NATO’nun bir parçası değilmiş gibi davranıp durumdan istifade etmeyi seçerse bu kesinlikle siyasi gerginliklere yol açacak” dedi. Aynı zamanda Türkiye’nin Rusya’ya gıda ihracatını artırması Türkiye’deki gıda fiyatlarını artırabilir. Gıda Türkiye’de enflasyonu artıran en büyük etken olduğu için bunun olumlu bir yansıması olmayacak. Öte yandan AB Komisyonu, çabuk çürüyen bazı meyve ve sebzelerin Rusya’nın gıda ambargosundan etkilenmemesi için 125 milyon Avro’luk kaynağı devreye soktu. Çabuk çürüyen bazı meyve ve sebzeler için alınan önlemlerin benzerlerinin, hayvansal ürünler için de devreye sokulmasının değerlendirildiği belirtiliyor. payı artacak Ekonomi Servisi Kuzey Irak’tan KerkükCeyhan’a bağlanan petrol boru hattının kapasitesinin şu andaki günlük 120 bin varilden 200 bin 220 bin varile çıkarılması için inşaat çalışmalarının başladığı ve ay sonuna kadar tamamlanmasının planlandığı belirtildi. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi yılın başından itibaren KerkükCeyhan hattı üzerinden petrol ihracatına başladı. Bugüne kadar Kuzey Irak’tan Ceyhan’a 7.8 milyon varil petrol gönderildi. Reuters’a konuşan üst düzey bir kaynak, “Şu anda kapasite artırmaya yönelik bir çalışma başladı. Yapım işi bu ay sonunda tamamlanır” dedi. Türkiye gelir dağılımında eşitsizliğin en fazla olduğu ülkelerden biri. OECD içinde Türkiye, Şili ve Meksika’dan sonra en yüksek gelir eşitsizliğine sahip 3. ülke konumunda. Halkın temsilcisiyiz, milleti arkamıza aldık diyerek Türkiye’yi 12 yıldır yöneten hatta “3Y” parolası ile (YoksullukYolsuzlukYasaklar) ile yola çıkan AKP iktidarı döneminde de eşitsizlik azalmadı aksine arttı. Hal böyle iken seçmen tercihini her seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinden yana yaptı. Geçen haftaki ‘Erdoğan ve Popülizmin Paradoksu’ başlıklı yazımda “Erdoğan güçlü bir siyasetçi. Popülizmi ana eksenine almış doludizgin ilerliyor. Hem kendi partisi AKP’yi hem de ülkeyi istediği gibi idare ediyor. Ve şimdi de Cumhurbaşkanı. Bagajı ise hayli yüklü: Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, hukuksuzluk, demokrasiden uzaklaşma, ‘ötekileştirme’, medya üzerinde baskı kurma...” diye yazıp AKP iktidarının “kadrolaşma ve yolsuzluk” gibi icraatlarının seçmenlerin oylarını neden etkilemediğini anlatmaya çalışmıştım. Önceki gün Türkiye’ye gelen ve bir konuşma yapan Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz’in “Eşitsizliğin Bedeli” adlı kitabı bu konuya yeni AKP ve Eşitsizliğin Bedeli açılımlar yapıyor. Stiglitz kitabında insanlar arasında gelir eşitsizliğinin nasıl bilinçli şekilde artırıldığını, siyaset tarafından şekillendirilip derinleştirildiğini anlatıyor. “Eşitsizlik bütçeden para politikasına, hatta adalet sistemine kadar ülke için önemli her kararda kendini gösteriyor. Ve bu kararlar eşitsizliği sürekli kılıp daha da kötü hale getiriyor. Artan eşitsizlik, siyaset, kamu, yargı ve ekonomi gibi farklı alanlarda da çok derin yaralar açıyor...” Bir dönem Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı ve Clinton hükümetinde İktisadi Danışmanlar Kurulu Başkanlığı’nı yürüten Stiglitz, neoklasik iktisadın içeriden eleştirisini yaparken ABD’deki süreci anlatıyor ama bunu yaparken aslında görüyoruz ki bir anlamda AKP’nin 12 yıllık dönemine de ışık tutmuş oluyor. Toplumsal kutuplaşmayı, rant arayışlarını, algı mühendisliğini, azınlık bir kesimin devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirişini ve bunun yarattığı güven kaybını anlatıyor kitap. Kitabın ABD’deki ilk baskısından bu yana iki yıl geçti, bu süreç zarfında Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin “21. Yüzyılda Sermaye” adlı kitabı gelir eşitsizliği üzerindeki tartışmaları daha da yoğunlaştırdı. Türkiye’de özellikle iktidar ve yandaş çevreleri tarafından dile bile getirilmeyen bir kavram “eşitsizliğin artması”. Her şeyin rant üzerine kurulduğu sistemde, borçlandırılarak tüketimine yönlendirilen ve daha önce elde etmediği mal ve hizmete sahip olduğu için gelirinin nasıl eridiğinin farkında bile olmayan geniş kitleleri popülist politikaları ile yönetti bugüne kadar. Aynı popülist politikalar beraberinde vasatçılığı da getirdi. Eğitimden tutun sağlığa, gıdadan tutun barınmaya kadar... “Herkes sağlık hizmeti alır hale geldi” söylemi öyle bir algı mühendisliği ile yönetili yor ki, sağlık hizmetinin kalitesinin nasıl düştüğü sorgulanmıyor bile. Bir doktor durumu “Hastanelerin acil servislerine gelenlerin yüzde 85’inin hastalığı acil müdahale gerektirmiyor. Geliyor doktorla konuşuyor küçük çözümlerle mutlu mesut evlerine dönüyorlar. Gerçekten hasta olanlar ise bu hengamede gümbürtüye gidiyor. Ama çoğunluk içindeki oranları, yüzde 15 hatta daha düşük olduğu için sorun görünür hale gelmiyor” diye özetliyor. Eğitimde de durum farklı değil. Özel okulların, vakıf üniversitelerinin önemli bir bölümü kaliteli eğitim vermiyor. Ama öncelikli amaç diploma sahibi olmak olduğu için bu durum sorgulanmıyor. 17 Ağustos depreminin 15. yılını geride bıraktık. 15 yıldan beri özel iletişim vergisi adı altında milyarlarca lira toplandı devletin kasasında. Bu para olası bir depreme hazırlık olarak kullanılacaktı ama duble yollara, inşaatlara harcandı... Stiglitz eşitsizliğini bedelinin çok ağır olacağını söylüyor. “Bugünün bölünmüş toplumu, geleceğimizi de tehlikeye atıyor” diyor. Kapitalizmin geldiği noktayı, siyaset, sermaye ve eşitsizlik ilişkisini anlamadan çözüm üretmek pek mümkün gözükmüyor. Tabii AKP’yi ve politikalarını da bu çerçevede değerlendirmeden... Ulusal gelire katkı bakımından inşaat sektörü giderek üretimin ve istihdamın ana unsuru olarak pazarlanırken, Türkiye’nin eğitim harcamalarına ayırdığı pay giderek gerilemekte; genç nesiller medreseleştirilmiş çağdışı bir eğitim modelinde “inançlı nesiller” olarak yetiştirilerek ucuz işgücü deposunun arz fazlalarına dönüştürülmektedir. Üniversitelerimiz ise daha önceki yazılarımızda aktarmaya çalıştığımız üzere, “üniversitesanayi işbirliği”, “inovasyoncu üniversite” türünden içeriği boşaltılmış cilalı söz oyunlarıyla ger çek bilimsel faaliyetlerinden uzaklaştırılarak piyasanın rant beklentilerine alet edilmekte, bu da yetmiyormuş gibi ülkemizin en saygın bilim kurumları “Nizamülmülk” modeli esintileriyle tehdit edilmektedir. HHH “Yeni Türkiye” taşeronlaştırılmış, dışa bağımlı sanayi yapısı; çağdaş eğitim olanaklarından yoksun, ucuz işgücü deposu ve kamu mallarının haraç mezat satışından elde edilen özelleştirmeler ve imar rantlarına dayalı rantiyer ekonomisi ile, Türkiye’yi sürekli vasatlık çıkmazında hapseden bir projedir. Ekonomi Servisi Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı, alışveriş merkezleri (AVM), zincir mağazalar gibi organize işletmeler ile esnaf işletmeleri gibi geleneksel işletmelerin ticaretini düzenleyen perakende ticareti kanun tasarısının TBMM’ye sevk edildiğini açıkladı. Tasarıya göre, büyükşehirlerde, AVM yapı ruhsatı, çalışma ruhsatı gibi izinleri Büyükşehir Belediyeleri verecek. AVM’lerde, acil tıbbi müdahale ünitesi, ibadet yeri, bebek bakım odası, çocuk oyun alanı gibi ortak kullanım alanları oluşturulacak. AVM’ler, ibadet yeri bulunan yerlerde, ibadethane ile perakende veya açık alkol satışının yapıldığı yer arasında en az 100 metre mesafe bulunması zorunluluğundan muaf olacak. AVM yasası Meclis’e gönderildi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle