22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 1 TEMMUZ 2014 SALI 16 KÜLTÜR ‘Gergedanlaşma 2014’ Studio Oyuncuları 25. yılını “Gergedanlaşma 2014” ile kutluyor. İlk kez 1996 yılında oynanan ve 8. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde de yer alan “Gergedanlaşma”, Şahika Tekand’ın taze dokunuşlarıyla 19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bir kez daha buluştu seyirciyle. Şimdi de, İstanbul’un kültürsanat yaşamına her yaz düzenlediği Enka Sanat Buluşmaları ile ayrı bir renk ve tat katan Enka Vakfı’nın 26. yılında düzenlediği etkinlikler arasında yer alıyor. Evet, bu akşam Enka Açık Hava Tiyatrosu’nda izlemek mümkün “Gergedanlaşma 2014”ü... Tiyatro dünyamızın onlarca sorunla yüzleşmek durumunda kaldığı böylesi bir dönemde, sezonda nasıl olur böylesi geniş kadrolu bir oyun bilinmez... Bu arada, Studio Oyuncuları, sanırım basına yansımadı ama geçen mart ayında, “AntiPrometheus” ile 1. Sao Paulo Uluslararası Tiyatro Festivali’ne davet edildi. Oskaras Korsunova, William Kentridge, Romeo Castelluci gibi yönetmenlerin de yapımlarıyla katıldıkları bu festivalde Şahika Tekand’ın çalışmasının ilgiyle izlendiğini oyun hakkında çıkan yazılardan öğrendik. “Gergedanlaşma 2014”, Şahika Tekand’ın Eugene Ionesco’nun “Gergedan”, Samuel Beckett’in “Oyun Sonu” ve diğer yabancı ve yerli okumalardan yola çıkarak “oyun” konsepti üzerine oturtarak oluşturduğu bir yapıt. Sahne gerisindeki yükseltide 40 kişiden oluşan ve gücü simgeleyen, antik koŞahika Tekand’ın Eugene Ionesco’nun ‘Gergedan’, Samuel Beckett’in ‘Oyun Sonu’ ve diğer yabancı ve yerli okumalardan yola çıkarak “oyun” konsepti üzerine oturtarak oluşturduğu ‘Gergedanlaşma 2014’ oyunu Enka Kültür Sanat Buluşmaları’nda... ve düşündürdükleri esarete” direnişi midir? Hemen söylemek gerekir ki, saniye sekmeyen müthiş bir tempo ve dil ustalığı sergiliyor oyuncular. Kolay iş değil... Bu olay gerçekleştirilirken de oyuncuların ışık, sunucu, sesler ve de adeta yukardan oyunu izleyen koro arasındaki ilişki çemberi içindeki yerleri gözlemleniyor. Oyuncuların yeterli oldukları ya da olmadıkları koronun önünde duran pırıltılı gergedan boynuzunu almaya hak kazanıp kazanmamalarıyla saptanıyor. Tekand’ın deyişiyle “oyun alanı, koro, sunucu ve oyuncuların tümünün üzerindeki ‘soyut iktidar ve otorite’ kavramlarını pratik olarak da oyunların oynanışını zorunlu ya da mümkün kılan somut otorite ve iktidar olarak da gerçekleştirir.” “Gergedanlaşma 2014”te, yaşam boyutu, tarif edilmiş, dikte edilmiş toplumsal yargılarla (gerçek toplumsal yargılarla örtüşmese bile) uyum sağlamak, yani “var olmak”; veya uyum sağlayamamak, yani “yok olmak” düzleminde bir savaş estetiği haline dönüşüyor sanki. Akıp giden bir süreç bu. İnsanlar, bu sürecin içine girip çıkarak bir sınavdan geçiyorlar ve de potansiyel bir güç haline dönüşüyorlar. Zaten istenen de bu! Bir gergedanlaşma süreci... Bundan sonrasında da iktidarın o gücü kendi kurallarına göre yönetmek, biçimlendirebilmek olgusu ortaya çıkıyor. Sosyal potansiyelin güç yapılanması işte böyle bir şey... Málaga’lı Picasso Ankara’daki sergi 20 Temmuz’da sona erecek Güç yapılanması ‘Oyun’ konsepti roları çağrıştıran ama mekanik bir koro, beyaz uzun giysileri ve maskeleriyle ışıklardan (Esad Tekand) aldığı komutla oyunu başlatır. Yine Studio Oyuncuları’nın rejisiyle özdeşleşen ışık, oyuncuyu yönlendiren bir mekanizmadır. Oyun sekiz bölümden oluşur ve her oyuncu kendisine verilen oyunu kuralına göre oynayacaktır. Çünkü; “Oyunu kuralına göre oynamak gerek/ Bütün oyunları kuralına göre oynamak gerekir/ Kuraldışı hareketler oyunu bozar/ Oyunu bozanları kimse sevmez...” Oyuncu; koro ve sunucuların önünde, kendine ayrılan alanda oynar. Hızlı bir tempoda konuşur ve hareket eder. Çünkü aksi takdirde oyun bozulacaktır. Bir baskı söz konusudur oyuncular üzerinde. Oyuncular oyunlarını sahneye yerleştirilen oyun aletleri üzerinde oynarlar. Bir sirk atmosferini çağrıştıran bu aletler ve alanlar; üzerinde ışıkların yanıp söndüğü bir seksek karesi (Ahmet Sarıcan), yaylanmak üzere tavana asılı bir yay (Verda Habif), içinde koşulacak araba dış lastikleri (Nihat Maça), üzerinde koşulduğunda dönen bir tekerlek (Ayşe Draz), üzerinde yürünen bir denge barı (Nedim Zakuto), yine üzerinde koşulduğunda dönen bir silindir (Mehmet Okuroğlu), köşe kapmaca oyununda köşelerin ışıklarla belirlendiği bir düzenek (Özgür Özcan) ve belli bir sürede çözülmesi gereken düğümler ki bu düğümün çözülüş sürecinde oyuncunun (Cem Bender) sırtındaki boynuz belki de onun “gönüllü TYS, Edebiyat Müzesi için Bakanlıktan yanıt bekliyor ‘Eserler kolide, hüzün sürüyor’ u TYS Başkanı Köz, 14 Mayıs’ta bakanlığa gönderdikleri mektuba yanıt alamadıklarını, iletişim girişimlerinin sonuçsuz kaldığını söyledi. Köz, “Ne olacağını biz de merakla bekliyoruz. Müzedeki tüm eser ve belgeler koliler içinde duruyor. Hüzün sürüyor” dedi. ASLI ULUŞAHİN Nazilere karşı direnişi örgütleyen şair Manuşyan’ın heykeli tahrip edildi Manuşyan’a gamalı haç Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS), İstanbul Yıldız Sarayı’ndaki Arabacılar Dairesi’nde bulunan, sendikaya ait Edebiyat Müzesi ve Yazın Belgeliği’nin akıbetinin ne olacağıyla ilgili, 14 Mayıs’ta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na gönderdiği yazıya henüz yanıt alamadığı öğrenildi. Bakanlık, Yıldız Sarayı kompleksi içindeki müzenin “depoya ihtiyaç duyulduğu için” boşaltılması istemişti. Ardından Bakan Ömer Çelik, müzenin Adalar’da restorastoyu devam eden bir binaya taşınacağını söylemiş, ancak sendika başkanı Mustafa Köz kendilerine böyle bir bilginin ulaşmadığını belirtmişti. Mustafa Köz, aradan geçen zamana karşın, yüzü aşkın sanatçı ve yazarın imzasıyla bakanlığa ulaştırdıkları mektuba yanıt alamadıklarını ifade ederek “Ne olacağını biz de merakla bekliyoruz. Müzedeki tüm eser ve belgeler koliler içinde duruyor. Hüzün sürüyor” dedi. Bakanlıkla tüm iletişim kurma girişimlerinin sonuçsuz kaldığını vurgulayan Köz, “Adalar’daki binayla ilgili de basından öğrendiklerimiz dışında hâlâ bize sözlü ya da yazılı bir bilgi ulaşmış değil. Bakanlık bize yanıt vermese de biz iletişim kurmak için uğraşmaya devam edeceğiz ve bu konunun peşini bırakmayacağız” diye konuştu. Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Adnan Özyalçıner, Ataol Behramoğlu, Oktay Akbal, Enver Ercan, Aslı Erdoğan gibi yüzü aşkın ismin altına imza attığı mektupta, “Türkiye Yazarlar Sendikası gibi köklü, büyük bir yazar kuruluşuna bir sarayın Arabacılar Dairesi’ni bile çok gören bir bakanlığın Kültür Bakanlığı adını taşıması büyük bir çelişkidir. Bu çelişkiyi dünyaya nasıl anlatacağız, nasıl anlatacaksınız” diye soruluyordu. Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi’nin bulunduğu Yıldız Sarayı kompleksindeki Arabacılar Dairesi’nin, bakanlığın açıklamasındaki gibi depo olarak kullanılmayacağı, buranın da Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edileceği iddia ediliyor. Kültür Servisi İkinci Dünya Savaşı’nda, Fransa’da Nazi işgaline karşı göçmen işçileri örgütleyerek direnişin önderlerinden olan, Ermeni şair ve komünist Misak Manuşyan’ın Marsilya’daki heykeli tahrip edildi. Direnişin sembolü olarak dikelen ve Marsilya’da bulunan heykele, 26 Haziran gecesi kimliği belirsiz kişiler tarafından gamalı haç çizildi. Fransa Ermeni Organizasyonları Koordinasyon Konseyi (CCAF), saldırının ardından yaptığı açıklamada, “Manuşyan heykeline çizilen gamalı haç tahammülsüzlük, nefret ve ırkçılık zulmünü hatırlatıyor” dedi. Saldırının failleri henüz bulunmazken CCFA önümüzdeki günlerde olayla ilgili şikayette bulunacağını açıkladı. 1906 yılında Adıyaman’da doğan Erme ni şair Manuşyan, Ermeni tehcirinden kurtulmasının ardından; önce Suriye’ye, sonra da Fransa’ya gitmişti. Nazi işgali sırasında göçmen işçilerden oluşan militer bir örgüt kuran Manuşyan, 1944 yılında, 22 yoldaşıyla birlikte Naziler tarafından idam edilmişti. Louis Aragon 1955’te, Manuşyan ve grubuna ithafen “Kızıl Afiş” adlı şiiri yazmış, şiir 1959’da Léo Ferré tarafından bestelenmişti. Misak ve yoldaşlarının öyküsü ise 2009’da Robert Guédiguian’ın yönettiği “L’Armée du crime” adlı filme konu olmuştu. Mélinée Manouchian’ın yazdığı “Manuşyan Bir Özgürlük Tutsağı” adlı kitap ise Sosi Dolanoğlu’nun çevirisiyle Türkiye’de Aras Yayıncılık tarafından basıldı. Kültür Servisi Ankara CerModern’de 6 Mayıs’ta açılan “Picasso Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler” başlıklı sergi 20 Temmuz’da sona erecek. Sergide, Picasso’nun doğduğu evden ve Málaga’daki Museo Casa Natal Koleksiyonu’ndan seçilen 56 gravür, 8 seramik ve çocukluk dönemine ait özel eşyaları bulunuyor. Küratörlüğünü uAnkara Mario Virgilio CerModern’deki M. Arroyo tarafından yapılan sergi, Picasso’nun ve Picasso Vakfı sanatçı ve Picasso Evi kimliğinden önce Müzesi işbirliğinde Málaga’lı sıradan yapılan sergide ayrıca, Picasso’nun bir çocuk olduğu hayranı olduğu vurgusunu öne antik çağ çıkarıyor. temalarından kadın figürüne kadar birçok konu yer alıyor. Sergi farklı tema ve teknikler göz önünde bulundurularak 4 ana bölümden oluşuyor; iki yeni bakış, aile meseleleri, sarsıcı güzellik, şövalyenin yola çıkışı. Picasso’nun sanatçı kimliğinden önce Málaga’lı sıradan bir çocuk olduğu vurgusunun öne çıktığı sergi, son haftalarına özel olarak, hafta içi her gün saat 15.00’te, hafta sonu ise 13.00, 15.00 ve 17.00 saatlerinde rehber eşliğinde gezilebilecek. Antik sütunlar kaderine terk edilmiş 42. İstanbul Müzik Festivali’ne görkemli bitiş ‘Doğanın Şarkısı’ sona ermesin EGEMEN BERKÖZ Haziranın ilk gününün akşamı Gürel Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın (BİFO) Zorlu Sanat Merkezi’nin büyük salonunda genç çellocumuz Dorukhan Doruk’un da solist olarak yer aldığı açılış konseriyle başlayan 42. İstanbul Müzik Festivali, 27 Haziran akşamı yine aynı salonda bu kez Sacha Goetzel’in yönettiği BİFO’nun genç bir Ukraynalı piyanistin, Alexander Romanovsky’nin solist olduğu kapanış konseriyle sona erdi. Hem de bu yılın “Doğanın Şarkısı” olarak seçilen izleğine uygun biçimde: İlk konserin ilk yapıtı Saygun’un “Bir Orman Masalı”ydı, son konserin son yapıtı ise Richard Strauss’un “Bir Alp Senfonisi”. Festival için ısmarlanan yapıtlar (Raskatov’un “Yabanda Çığlık”ı ve Fazıl Say’ın “Ölümünün 60. Yılında Sait Faik’i Hatırlamak” adlı sahne yapıtı) da, izlencede yer alan pek çok yapıt da bu izlekle uyumluydu bana göre: Beethoven’ın “Pastoral Senfoni”sinden Debussy’nin “La Mer/Deniz”ine, Dvorak’ın “Doğanın Kucağında Uvertürü”nden Ravel’in “Ma Mere l’Oye/Kaz Ana”sına… Kapanış konserinde BİFO genç Çinli piyanist Yuja Wang’a eşlik edecekti; sanatçı kaza geçirip konsere çıkamayınca izlencedeki Çaykovski’nin “1. Piyano Konçertosu”nu Ukraynalı Alexander Romanovsky’den dinledik BİFO’nun eşliğinde. Wang’ın bir an önce iyileşmesini dilekten sonra, böy Dev sütunlar ilgi bekliyor u Ülkemizde rant uğruna doğa kıyımının doruğa çıktığı günümüzde böyle anlamlı bir izlek seçtikleri için – anlayan, dinleyen olmasa da yukarlarda– İKSV ve festival yöneticilerini kutlamak; Zorlu Sanat Merkezi’nin yöneticilerini de salonlarının sesleşimini (akustiğini) gözden geçirmeleri için uyarmak istiyorum. lesi belki de daha iyi oldu mu demeliyim, çünkü Çaykovski’nin konçertosunu yurttaşı sayılabilecek bir piyanistten dinlemiş olduk ve genç Ukraynalı çok iyiydi bana göre. Orkestrayla uyum içinde, ayrıntıları gözden kaçırmayan bir yorum sundu, sahneyi kuşbakışı gören P1 numaralı koltuğumdan duyabildiğim kadarıyla. Ve orkestra ikinci bölümde seslendirdiği Richard Strauss’un ilk gençliğindeki bir dağ tırmanışından esinlendiği yapıtı “Bir Alp Senfonisi” ile görkemli bir nokta koydu 42. Festival’e. Ben de bitirirken… Ülkemizde rant uğruna doğa kıyımının doruğa çıktığı günümüzde böyle anlamlı bir izlek seçtikleri için –anlayan, dinleyen olmasa da yukarlarda– İKSV ve Festival yöneticilerini kutlamak; Zorlu Sanat Merkezi’nin yöneticilerini de salonlarının sesleşimini (akustiğini) gözden geçirmeleri için uyarmak istiyorum. Kültür Servisi Çanakkale’nin Ezine ilçesine bağlı Yahyaçavuş köyünde antik döneme ait dev sütunlar ve çevresiyle ilgili hiçbir koruma girişiminde bulunulmaması tepkilere neden oluyor. Eski adı Koçali olan, Ezine’ye 13 kilometre uzaklıktaki Yahyaçavuş köyüne 2 kilometre mesafedeki antik granit ocakları bölgesinde 7 adet granit sütun bulunuyor. Sütunların tarihi ise bir çalışma yapılmadığı için kesin olarak bilinmiyor. Zaman içinde granit sütunlardan bazıları köylülerce zeytinyağı pres taşı ve dibek taşı olarak kullanılarak tahrip edilmiş. Geriye kalan sütunlar ise kaderine terk edilmiş. Bölgeyi tanıtan ve sütunları anlatan bir tarihçenin bulunmaması da dikkat çekiyor. Yerli ve yabancı birçok turistse sütunların durumunu görünce hayal kırıklığı yaşıyor. Köylülerse artık sütunların olduğu bölgeyi koruyor ve yetkililerden bölgenin düzenlenmesi ve turizme kazandırılmasıyla ilgili yardım istiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle