04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 HAZİRAN 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Günlük 5TL’lik iaşe bedeliyle beslenmek zorunda kalan tutuklu ve hükümlüler sağlık hizmetlerine de erişemiyor Cezaevleri ağır hasta FIRAT KOZOK Çember Kapanıyor Cumhurbaşkanlığı seçimine az bir zaman kaldı. İktidar partisi seçim kampanyasına çoktan başladı. Muhalefet ise şimdilik aday arayışındadır. Aday belirlenmiş olsa bile seçim propagandasında gerilerden geleceği, muhtemelen parasız bir kampanya yürüteceği de ortada. Başbakan Erdoğan’ın bugüne kadar olduğu gibi bu seçimlerde de iktidar olanaklarını, Başbakanlık titrini ve büyük boyutlara varması beklenen bağışları kullanacağını söylemek kehanet sayılmamalıdır. Demek ki, muhalefet partileri seçime eşit olmayan koşullarda ve gecikerek giriyorlar. Yine de toplumsal kutuplaşmanın bu kez Erdoğan lehine olmayabileceği, nasıl bir algı yaratılırsa yaratılsın, olursa ikinci turda muhalefet adayının yarışı önde bitirebileceği söyleniyor. Matematiksel verilerden, formüllerden yola çıkılıyor, nesnel olduğu düşünülen bir tablo çiziliyor. Nesnel görünebilir, gerçekçi değildir. HHH Gerçeği görebilmek için bir anlığına şu Cumhurbaşkanlığı seçimini unutmamız gerekecek. AKP iktidarının bugüne kadar uyguladığı politikalara, strateji ve taktiğine, ana hedefine bakmak durumundayız. Örneğin, Başbakan’ın konuşmalarının sıkı bir tahlili yapılmadan, her sözünün uygulamadaki, peşpeşe çıkartılan yasalardaki izdüşümlerini görmeden gerçeği tam olarak kavrayamayız. Ne yapıyor Erdoğan ve yakın çevresi? Ergin Yıldızoğlu çarşamba günkü yazısında bu soruya açık ve anlaşılır bir yanıt verdi: “Toplumsal muhalefetle her karşılaştığı noktada, AKP iktidarı, fiziksel ve simgesel şiddetin dozunu biraz daha artırıyor, kapsamını genişletiyor, kurumsal yapısını çeşitlendiriyor. Bu bağlamda dört gelişme önemli: yeni MİT Yasası; üniformalı ve sivil polislerin yanı sıra ‘Güven Timi’ denen şeyin oluşması; Alevileri, genelde seküler muhalefeti hedef alan söylemin sertleşmesi, komplo ve hain söyleminin yaygınlaşması.” Bu söylenenleri daha çeşitlendirebilir, baskının ve zorbalığın söylemden eyleme nasıl hızla dönüştüğünü pek çok örnekte görebilir, gösterebilirsiniz. HHH Bu tablo Cumhurbaşkanlığı seçiminden daha farklı ve kapsamlı bir hedefe işaret eder. Eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı olursa bu yalnızca ulaşılmış ya da büyük çapta ulaşılmış hedefin ilanı olacaktır. Buna karşı muhalefet güçlerinin ideolojik olarak silahsızlandırılmaya başlandığını görmekte de büyük yarar var. Ana muhalefet partisi, bu radikal gelişmenin ancak radikal bir politikayla karşılanabileceğinin henüz farkında değildir ve geçen her dakika geç kalmanın bedelini ağırlaştırmaktadır. Solun diğer bileşenleri ise kendi güçlerini küçümsemekte, nicelik ile nitelik arasındaki ilişkinin dar koridorunda gezinmekle yetinmektedirler. Güçten düştükleri izlenimini vermeye, bölünme eğilimlerini sergilemeye sanki özen gösteriyorlar. Oysa sayılarından çok, söyledikleri önemliydi. Üstelik toplumsal muhalefetin canlandığı, hareketlendiği bir ortamda, hemen her yerde AKP iktidarına ve politikalarına radikal itirazların yükseldiği bir zamanda yapıyorlar bunu. HHH Tehlikeyse gittikçe büyüyor. Yine Yıldızoğlu’ndan aktarıyorum: “Bu gelişmeler AKP’nin liderliğinde temsil edilen siyasal İslamın, kendi içinde oluşmaya başlayan çatlaklar dışında yükselen muhalefet karşısında, ‘çemberi kapama’, kendi projesini tamamlama çabalarını hızlandırdığını gösteriyor. Bu tür rejim inşası süreçlerinde bir geri dönülemezlik noktası vardır. O noktadan sonra muhalefet hızla erirken rejime destek, özellikle korkunun, kazananın yanında olma refleksinin etkisiyle hızla artar.” Özetin özeti; az bir zaman var önümüzde; sonrası koyu bir karanlıktır... Tarih de anlatır ki, o koyu karanlığın bedeli ağır, içinden çıkılması çok ama çok zordur. ANKARA Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişimi hakkındaki raporu, cezaevlerinde yaşanan bir başka dramı ortaya koydu. Rapora göre günlük 5 TL’lik iaşe bedeliyle beslenmek zorunda kalan tutuklu ve hükümlüler, birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimde büyük sıkıntı yaşıyor. Ağır hasta mahkumlar için işletilen cezanın infazının ertelenmesine ilişkin süreç çok ağır işliyor. Türkiye İnsan Hakları Kurumu üye ve uzmanları, başta Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve insan hakları örgütleri olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla yaptığı görüşmeler ve Metris R Tipi Cezaevi’ni ziyaretinin ardından tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişimine ilişkin sorunları raporlaştırdı. Raporda, sorunlar şöyle sıralandı: emek az ve kalitesiz’ l Metris R Tipi Cezaevi’nde mahpuslara verilen yemeklerin miktarı ve kalitesi düşüktür. Cezaevi yönetimince, kendilerine verilen günlük iaşe bedelinin kişi başı 5 TL olduğu, bu bedel üzerinden üç öğün iyi bir yemek vermenin imkânsız olduğu ifade edilmiştir. Yine, diyet yapması gereken mahkumlar için ayrıca bir diyet yemeği çıkarılmadığı, sadece mahpusun yememesi gereken şeylerin yemek liste ‘Y sinden çıkarılarak kalanın diyet yemeği olarak sunulduğu saptanmıştır. l Mahpusların çoğu, buraya hastalık nedeniyle geldiklerinden, ailelerinden uzakta bulunmaktadırlar. Sosyoekonomik durumlarının kötü olması ve sürecin de uzaması nedeniyle belli gereksinimlerini karşılayamadıkları, bunlar için özel ödenek istendiği ancak bu talebin uygun görülmediği, bazı durumlarda cezaevi personelinin aralarında para toplayarak mahpuslara yardımcı olduğu ifade edilmiştir. l Adli tıp sürecinde geçici olarak Metris R Tipi Cezaevi’ne nakledilen ağır hasta tutuklu ve hükümlüler, sürecin uzaması nedeniyle burada uzun süreli kalabilmektedir. Adli tıp sürecinin genellikle uzun olduğu ve bu durumun bazı sorunlara yol açtığı, daha önce kalmakta oldukları cezaevlerinde aldıkları tedavilerinin (kemoterapi vb.) aksamasına neden olabildiği görülmüştür. l Hastaneye sevklerde genel olarak, acil durumlar dışında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Dış güvenliğin jandarma tarafından sağlanması nedeniyle bazen bir hafta veya daha fazla süre sevk beklendiği, bu nedenle tedavilerin ve rapor sürecinin aksadığı, burada ağır hasta mahpuslar bulunduğu dikkate alınırsa bu sorunun yaşamsal önemi olduğu gerek kurum personeli gerekse hasta tutuklu ve hükümlüler tarafından dile getirilmiştir. 1.5 AYDIR HÜCREDE TEK BAŞINA SİBEL BAHÇETEPE İstanbul Avcılar’da TKPML/TİKKO operasyonu kapsamında gözaltına alınarak tutuklanan ve Tekirdağ F Tipi 1 No’lu Cezaevi’ne konulan KESK’e bağlı EğitimSen 7 No’lu şube yöneticilerinden Yusuf Demir (34), 1.5 aydır 5 metrelik 3 kişilik hücrede tek başına kalıyor. Yusuf Demir’in annesi Kumru Demir, cezaevi yönetiminin keyfi tutumu nedeniyle oğlunun tek başına tutulduğunu belirterek “Oğlumun yanındaki arkadaşları tahliye olunca yanına kimseyi vermediler, başka bir hücreye de koymadılar. Bu konuda cezaevi yönetimine ben ve oğlum çok sayıda dilekçe verdik ama sonuç alamadık” dedi. Anne Demir, oğlunun tek kişilik koğuştan çıkarılmaması halinde cezaevi önünde açlık grevine başlayacağını söyledi. Demir’in Yargıtay’daki davası 18 Haziran’da görülecek. Anne Kumru Demir, “Tamamen keyfi bir yönetim var. Psikolojik baskı yapılıyor, ‘git, istediğin yere başvur’ diyorlar. Ne konuşacak, ne dertleşecek bir arkadaşı var. Üstelik 1.5 yaşında bir kızı var. Psikolojisi iyi değil, ‘bana tecrit cezası veriyorlar’ diyor” dedi. Özel izinle oğlu ile görüşmek istediğinde müsaade edilmediğini söyleyen Demir, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda tutuklanan Rıza Sarraf ve bakan çocuklarının bu izinleri rahatlıkla kullandığını belirtti. Anne Demir özetle şunları söyledi: “Yusuf’un kızı, cezaevinde son görüşmede babasının elinden tuttu ve ‘babam hadi gidelim’ dedi. Bu insanın psikolojisi nasıl iyi olsun? Yusuf’un kızı, babasına vermek için bahçeden çiçek koparmış, gardiyanlar o çiçeği bile içeri almadılar.” Meclis’te görüşmeleri devam eden tasarı yasalaşırsa öğretmen de doktor da taşeronlaşacak ‘Türkiye’de memur kalmaz’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Taşerona kapıları sonuna kadar açan Meclis’te görüşmeleri devam eden “torba tasarısı”, işçilerin yanı sıra memurların çalışma alanlarını da “taşeronlaştıracak.” Tasarının yasalaşması halinde doktor, öğretmen ve hemşirelerin de “taşeron” firmalara bağlı olarak çalışacaklarına, devlette kadrolu memur kalmayacağına dikkat çekildi. Tasarıda, “idarelerce kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre istihdam edilen personelin yeterli nitelik veya sayıda olmaması halinde personel çalıştırılmasına dayalı yardımcı işlere ilişkin hizmetler için ihaleye çıkılabilir” hükmü yer alıyor. Kamuda şu anda öğretmenler başta olmak üzere birçok branşta açık bulunuyor. KESK, kamu idaresine ait bir işyerinde “yeterli nitelikte veya sayıda personel olmaması durumunda” hizmet alımı ihalesine çıkma hakkı tanınmasının kamuda taşeron istihdamın önünü açacağına dikkat çekti. Kamuda yaygın olan norm kadro uygulaması ile yeni kadro açılmadığına dikkat çeken KESK, buna dayanarak yeterli sayıda veya nitelikli personel olmadığı gerekçesiyle hizmet alımı yoluna gidilebileceğini anlattı. Tasarıyla hekimlerin, hemşirelerin öğretmenlerin taşerona bağlanacağına dikkat çeken KESK Yürütme Kurulu üyesi Baki Çınar, “Örneğin, bir lisede öğretmene ihtiyaç var. Taşerona ‘Bizim şu kadar öğretmene ihtiyacımız var. Bul getir’ denilebilecek. Taşeron şirket, öğretmen getirecek. Öğretmenler, taşeron şirkete bağlı olarak çalışacak. Ya da bir hastanede hekime ihtiyaç var. Taşeron şirkete ‘bize 20 tane hekim getir’ denilecek. Hekimleri taşeron şirket bulacak” dedi. Çınar, tasarıdaki düzenlemenin anayasanın 128. maddesine aykırı olduğuna ve Anayasa Mahkemesi’nden dönebileceğine dikkat çekti. Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmail Koncuk da “Bu tasarı, bu haliyle yasalaşırsa Türkiye’de memur kalmaz” diyen Koncuk, “Bize göre, Başbakanın gazetecilere yaptığı ‘Memurun iş güvencesinin kaldırılması gerekir’ açıklaması bu tasarı ile hayata geçirilmek istenmektedir. Kamuda yeterli personel olmadığı takdirde taşeron işçiliği yoluyla hizmet açığının kapatılabileceğine dair bir uygulama, bugün için bütün hizmet alanlarında devletin asli ve sürekli görevlerinin, taşeron işçileri eliyle gördürülmesinin önünü açacaktır. Kamuda sağlık, eğitim gibi bütün sektörlerde mühendis, doktor, öğretmen gibi büyük bir personel açığı bulunmaktadır. Buna göre devlet, bu alanlara memur almak yerine taşeron çalıştırarak bu hizmetleri sağlamayı planlamaktadır” vurgusunu yaptı. TÜBİTAK ‘Kumpas’ın bilirkişileri Çiftçilere biber gazlı müdahale ADNAN AVUKA kovuldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon ve Balyoz davalarında hazırladıkları raporlarla kritik rol oynayan bilirkişilerin TÜBİTAK’tan atıldığı öğrenildi. 17 Aralık operasyonunun ardından cemaate karşı hükümetin devlette başlattığı savaş kapsamında TÜBİTAK’taki bazı bilirkişiler açığa alınmıştı. Odatv’nin haberine göre, bu bilirkişiler işten atıldı. Bu bilirkişiler, Ergenekon ve Balyoz davalarında şöyle rol oynadı: Hayrettin Bahşi: Baş uzmandı. Danıştay cinayeti, Ergenekon’da gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın bilgisayarı ve Balyoz’da 5 No’lu harddiskle ilgili raporu o verdi. Başsavcı tarafından ismen seçildiği, TÜBİTAK’a görevlendirmesinin yapılması için yazı yazıldığı gün, harddisk ve CD’ler teslim edildiği, yemin etmeden bilirkişiliğe atandığı ortaya çıktı. Bir süre sonra da Siber Güvenlik Enstitüsü Müdürü oldu. Balyoz sanıkları Bahşi hakkında dava açtı. Başsavcılık 13 Mart 2013’te takipsizlik kararı verdi. Ancak “paralel devlet” iddialarının ardından takipsizlik kararı 3 Şubat 2014’te kaldırılarak yargılanmasının önü açıldı Tahsin Türköz: Raporların altında onun da imzası vardı. O da bu süreçte Siber Güvenlik Enstitüsü Müdür Yardımcısı yapıldı. Bilge Karabacak: Raporlarda imzası olmasa bile Bahşi ekibinden olduğu ve perde arkasındaki isim olduğu öne sürülüyordu. O da önce bilişim sistemleri güvenliği bölümü yöneticisi, ardından Siber Güvenlik Enstitüsü Müdür Yardımcısı oldu. Mehmet Uğur Doğan: Hrant Dink cinayetinde kamera görüntülerini inceledi. Raporu uzun süre göndermedi. Gönderdiği raporda da çelişkili ifadeler yer aldı. BİLGEM Bilişim Teknolojileri Enstitüsü Anayurt Güvenliği Müdür Yardımcılığı’na terfi etti. Daha davanın adı “Ergenekon” diye bilinmezken Ümraniye’de silahların bulunması olayında polislerin, “Söz konusu Ergenekonsa...” şeklindeki küfürlü konuşmalarının ses kayıtlarını inceleyen ve “Ergenekon ifadesi geçmiyor” raporu veren ismin Doğan olduğu bildiriliyor. MARDİN Elektrik borçları nedeniyle destekleme primleri bloke edilen çiftçiler, Mardin’de TEDAŞ binası önünde eylem yaptı. Yetkililerle yaklaşık 3 saat görüşme yapan çiftçiler, dışarıda açıklama yaptığı sırada bir grup çiftçi taş atmaya başlayınca polis biber gazı ile müdahale etti. Yüzlerce çiftçi dün, TEDAŞ binası önünde toplandı. TEDAŞ Müdürü Metin Türk, Ziraat Odası yetkilileri ve çiftçilerin seçtikleri temsilciler yaklaşık 3 saatlik bir toplantı yaptı. Toplantının ardından çiftçiler adına okunan ortak basın açıklamasında “Şirket tarafından çiftçilerin pamuk ve mısır için dönüm başına 380 lira, buğday için ise Diyarbakır’da ÇınarBismil karayolunun Üçyol mevkisinde toplanan bir grup çiftçi de traktörleriyle yolu trafiğe kapattı. Yaklaşık 3 saat süren eylem nedeniyle uzun araç kuyrukları oluştu. Olay yerine gelen Çınar Kaymakamı İsmail Şanlı çiftçilerle görüştü. Çiftçiler Diyarbakır’da yol kapadı toplam 100 lira tüketim bedeli ödemesi istenmiştir. Şirket tarafından elektrik abonesi olan ve olmayan çiftçiler bir tutularak dekar üzerinden borç tahakkük ettirilmiştir” denildi. Sonra çiftçiler, TEDAŞ önünden ayrıldığı sırada bir grup çiftçi binaya taş atmaya başlayınca güvenlik güçleri gaz bombası ile müdahale etti. Birçok kişi gazdan etkilenerek hastaneye kaldırıldı. l AKP’nin Balyoz ve Ergenekon davalarında topu taca atmasına tepki ‘Anayasaya aykırı’ Balbay’dan Bozdağ’a 2 maddelik formül ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümet üyelerinin “kumpas” diyerek ve “sahte dijital delillerle mahkumiyet kararları”nın verildiğini açıkladığı Balyoz ve Ergenekon davalarında, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın topu Anayasa Mahkemesi’ne atmasını eleştirirken, iki maddelik formül önerdi. Balbay, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, Bozdağ’ın, hükümet olarak yapacakları bir şey olmadığını belirtip çözüm adresi olarak AYM’yi göstermesine dönük açıklamalarının, “Biz hükümet olarak bu davaları bir süre daha kullanacağız, bizim bu davalar üzerinden planlarımız daha bitmedi” anlamına geldiğini belirtti. Sorunun iki maddelik yasal düzenlemeyle kolayca çözülebileceğini belirten Balbay, önerilerini şöyle anlattı: “ÖYM’lerin tartışmalı delillerle baktığı davalar yeniden görülebilir. İkincisi Türkiye Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi’ni kabul etti ve 2 Mayıs’ta da yürürlüğe girdi. Bu sözleşme dijital verilerin nasıl delil olacağını çok net ortaya koyuyor. Siber Suçlar Sözleşmesi eğer dijital veriler hukukçuların gözetiminde elde edilmemişse geçerli değildir diyor. Eğer dijital veriler sözleşmeye aykırıysa delil olarak kullanılamaz, çözüm bu kadar basit.” ınık’ta Başbakan gözaltısı Balbay, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Soma faciasında yakınlarını yitirenlerle ilgili İzmir’in Kınık ilçesine yaptığı ziyaretle ilgili de ilginç bir olayı da gündeme getirdi. “Türkiye’de şimdi de Başbakan gözaltısı başladı” diyen Balbay, Erdoğan’ın Kınık ziyareti öncesinde basına aleyhte demeç veren 4 madencinin gözaltına alınıp ziyaret sonrasında serbest bırakıldığını söyledi. l Yargıda Birlik Platformu’na sert tepki ‘Oyununuzu başka bahçelerde oynayın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gelecek sonbaharda yapılacak HSYK üyeliği seçimler için bakanlık yöneticileri ve yargıdaki bazı muhalif isimler tarafından oluşturulan Yargıda Birlik Platformu, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) ve Yargıçlar Sendikası’nın tepkisini çekti. Bakanlık ve HSYK yetkililerinin yer aldığı platformun içinde bazı ülkücü, sosyal demokrat ve Alevi kökenli hâkim ve savcılar da yer aldı. Platform, bu yolla cemaate karşı yeni bir cephe oluşturdu. Ancak, YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, bu platformdan ayrı hareket etme kararı aldı. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, dün Platform’a karşı sert bir açıklama yaptı. HSYK seçim sürecinde, ilke ve değerlere dayalı olarak, meşru yargı örgütleri dışında hiçbir odakla irade geliştirilmeyeceği ve hareket edilmeyeceği belirtilen yazılı açıklamada şöyle denildi: “Hem siyasi iktidara, hem cemaate, dün birlikte şen şakrak iken bugün kavgaya dönüşen ve son derece rahatsız edici oyununuzu başka bahçelerde oynayın diyen yargının ev sahibi olarak, bu yaramaz ve art niyetli işgalcilerle muhatap olmayı düşünmüyoruz.” Açıklamada, Platformu’un hükümet projesi olduğu savunuldu. K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle