05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER G AKP’den Taşeron Darbesi ünlerdir basından servis edilen ve iş yaşamında önemli değişimler içeren torba yasa tasarısı önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmek üzere komisyona sevk edildi. Yasa tasarısı hakkında basından yansıyan haberlerde öne çıkan en önemli cümle “taşeron sistem kaldırılıyor” başlığıydı. Türkiye’nin her yerinden, taşeronda çalışanlar, hakları gasp edilmiş olanlar, iş kazalarında mağduriyet yaşayanlar, hakkında çıkmış yargı kararlarına rağmen işine dönememiş işçiler, bu haberleri gördükçe bizleri arıyor. Taşeron sistem kaldırılıyor başlığıyla servis edilen torba yasanın doğruluğunu teyit etmek için bize ulaşanlara ancak yasa taslağını gördükten sonra gerçeğin söylendiği gibi olmadığını açıklayabildik. Meclis’e sunulan yasa taslağı içindeki olumlu birçok düzenlemenin diyetini taşeron çalışmayı serbest bırakarak ödetiyor. Yasa, taşeron sistemi tamamen yasal ve meşru bir zemine oturtacak düzenlemeleri içeriyor. Yapılan düzenlemeler, büyük bir kurnazlık ve algı yönetimiyle medya kullanılarak taşeron müjdesi olarak sunuluyor. Çok sayıda değişikliği barındıran torba yasadaki düzenlemeleri, çalışma hayatını yakından ilgilendiren iki ana başlık altında toplamak mümkün. Birinci başlık, aylardır üzerinde konuşulan taşeron işçilikle ilgili düzenlemeler. İkinci başlık ise Soma faciası sonrasında gündeme gelen maden işçileriyle ilgili yapılan düzenlemeler. Başbakan’ın müjde olarak vurguladığı yasada çalışanların asıl sorunlarına yönelik hiçbir düzenleme yoktur. Örneğin milyonlarca emekçiyi ilgilendiren 4C’lilere yönelik. Taşeron çalışma biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik ve binlerce emekçinin mağdur olduğu ve kazanılmış haklarının yok sayıldığı emeklilikte yaşa takılanlara yönelik hiçbir köklü ve kalıcı düzenleme yoktur. Süleyman Çelebi CHP İstanbul Milletvekili Taşeronun kaldırılması madenlerde iş güvenliğini, madende, kamuda işçi istismarını ortadan kaldıracaktır. Madenlerde yapılan düzenlemeler oldukça olumludur fakat “taşeron sistemi” ve mevcut ” iş güvenliği sistemi” var oldukça, düzenlemeler kâğıt üzerinde kalacaktır. Tasarının özellikle 11. maddesinde yapılan düzenlemeler, taşeron çalışma biçimini yaygınlaştıran ve yasallaştıran niteliktedir. Türkiye’de belediyeler başta olmak üzere hastaneler, Karayolları, Demiryolları gibi işçi çalıştıran tüm kamu kuruluşlarında norm kadro uygulaması adı altında kadrolu çalışan işçilerin norm kadro fazlası olarak gösterilip, asıl işlerin alt işverene (taşeron) devredilmesi uygulaması dikkate alındığında torba yasa tasarısındaki bu hükmün nedeni ortaya çıkmaktadır. Bu düzenlemeyle artık tüm kamu kuruluşlarının “yeterli nitelik veya sayıda personel” olmadığı gerekçesiyle hizmet alım sözleşmesi adı altında taşeron uygulamasına hukuki güvence sağlamaya yöneleceklerini söylemek olanaklıdır. İnegöl ve Adalar Örneğinde Kent Müzeciliği Prof. Dr. METE TAPAN Ü Maden işçilerinin çalışma koşullarını iyileştiren, emeklilik yaşından, çalışma saatlerine ve yapılacak ek ödemelere kadar birçok değişikliği içeren bu düzenlemelere kimsenin itirazı olmayacaktır. Maden işçileri daha fazlasını hak etmektedir. Bu değişiklikler ivedilikle uygulanmalıdır. Fakat madencilerle ilgili bir düzenlemenin yanında taşeron gibi oldukça tartışmalı ve kamuda taşeron sistemini kalıcı hale getirecek düzenlemeleri de aynı paket içinde sunmak, madenlerde yapılan düzenlemenin bedelini yine emekçilerin sırtından çıkartmaktır. Bu düzenleme kurnazca ve insafsızca bir aldatmaca içinde taşeronu kalıcı hale getirecektir. Taşeronu kalıcı hale getiren düzenlemeyi madenlerle ilgili paketin içinde sunmak, taşerona itiraz edenleri maden düzenlemesine itiraz ediyormuş gibi göstermektir. Yasada yapılan düzenlemeyle kamuda alt işveren (taşeron) uygulamasından asla ödün verilmeyerek kamuda taşeron sistemi serbestleştirilmektedir. Bu ısrarın altında taşeron sistemi aracılığıyla kamu hizmetlerinin kolayca özelleştirilip, bu yolla kamudan siyasi destekçilerine kaynak transfer etmenin çekiciliği yatmaktadır. Yapılan bu düzenlemeyle Türkiye imzalamış olduğu uluslararası sözleşmedeki yükümlülüğünün Maden işçileri gereklerini yerine getirmemiş, 94 sayılı ILO Sözleşmesi hükümlerinin tam aksini yapmış, kamu kuruluşlarının alt işveren çalıştırmasındaki tüm sınırlamaları kaldırmış, yetinmemiş, açık düzenleme yaparak bu işçilerin asıl işyerinde çalışan işçilerle benzer haklar almasını yasayla yasaklamıştır. Yoğun işsizlik koşullarında taşeron işçilerinin en büyük kaygısı, çalıştıkları kamu kuruluşuyla taşeronlarının sözleşmesinin bir biçimde sona erip, yeni gelen taşeronla çalışma olanağı bulamamalarıdır. Bu durum, her bir taşeronun çalıştırdığı işçilerden, “işlerinin devam etmesi için mevcut iktidara oy istemesi” şeklinde siyasal alana yansımaktadır. Taşeron işçileri, mevcut iktidar değiştiğinde yeni gelenlerin kendi taşeronlarını getireceklerini, bu durumun da işçiler açısından işsizlik olduğunu ileri süren taşeronlar tarafından, işlerini yitirmemek için kurulu sistemin devamını sağlayacak şekilde siyasi tercih yapmaya zorlanmışlardır. Özetle kamu, taşeron sisteminde, yeni bir birikim modeli, devlet eliyle zengin yaratmanın yeni bir şeklini gördüğü, bu yolla taşeronlar üzerinden işçilerin siyasal anlamda kontrolünü de sağlaması nedeniyle ısrarcıdır. Kamu taşeron işçileri aynı kurumda yıllarca çalışıp, tüm haklarını bu kurumlardan alırken işçiyle araya komisyoncu koymaya ne gerek. İşçiyi taşeron sistemiyle çalıştırmak işçi simsarlığına izin vermek, kamunun malını hiçbir emek harcamayan işçi komisyoncularına bırakmak demektir. Kamuda taşeronu kaldırmak hem işçinin hem kamunun yararına olacaktır. Taşeron sistemin kaldırılmaması, madenlerde yapılan düzenlemelerin, işçiler adına yapılan her düzenlemenin etkisiz elemana dönüşmesi demektir. Taşeron sistem, her tür işçi hakkını eriten yok eden bir nitelik taşımaktadır. Madenlerde hizmet alım sözleşmesiyle yeterli personel olmaması koşuluyla dışardan hizmet alımı yoluna gidilecektir. Taşeron devam edecek ve yeni Soma’ların yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Tasarı; kamuda çalışan taşeron işçilerinin kıdem tazminatlarının, değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmetlerinin birleştirilerek ödenmesini öngörmekte, emsal ücreti, kıdem tazminatının tamamını ödeyen kamunun neden bu işçileri kendi işçisi olarak çalıştırmadığı sorusunu yanıtsız bırakmakta, bu yaklaşımıyla, taşeron sistemi üzerinden kaynak aktarmaktan vazgeçmeyeceğinin altını bir kez daha çizmektedir. Tasarıda bir başka önemli konuda özelleştirme kapsamındaki işyerleridir. Yasadaki düzenlemeyle özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar özelleşme işlemleri tamamlanmadan tümüyle alt işverene devredilebilecektir. Bu yolla özelleştirilme kapsamındaki her kurum bir taşeron cehennemi yaratacaktır. Başbakan’ın müjde olarak vurguladığı yasada çalışanların asıl sorunlarına yönelik hiçbir düzenleme yoktur. Örneğin milyonlarca emekçiyi ilgilendiren 4C’lilere yönelik. Taşeron çalışma biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik ve binlerce emekçinin mağdur olduğu ve kazanılmış haklarının yok sayıldığı emeklilikte yaşa takılanlara yönelik hiçbir köklü ve kalıcı düzenleme yoktur. Başbakan, kurduğu cumhurbaşkanlığı hayalleriyle, bu yasada yapılan kısmi düzenlemelerle göz boyamaya çalışmaktadır. Ama emekçilerin köklü ve kalıcı çözümlere ihtiyacı vardır. Her yıl dört tane Soma’nın yaşandığı ülkemizde emekçilere ve insana değer veren düzenlemeler yapmak bu Meclis’in görevidir. Yeni Somalar kaçınılmaz lkemizde her geçen gün topluma mutluluk verecek olayların sayısı azalırken, insanı şaşırtan, tümü halkın inisiyatifi ve birkaç uzmanın katkısıyla gerçekleşen, ayrıca yerel yönetimin akıl almaz desteğini alan İnegöl Kent Müzesi’ni geçenlerde ziyaret etme fırsatını buldum... Tüm ilgilileri candan kutlarım. Eski belediye yapısı restore edilerek, kentin (ilçenin) tarih öncesinden günümüze kadar, her alandaki tarihini yansıtan objeleri müzede sergilenmiş. Objelerin hepsini İnegöllüler hibe etmişler, her bir objenin kentin gelişmesinde tanıklık etmesi, “tarih” biliminin ne kadar önemli bir bilim dalı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Müzeyle, İnegöllünün ilçesine şimdi daha iyi sahiplendiğini görüyoruz. İlçenin nasıl geliştiğini, adım adım izlemek, adeta ziyaretçiye, onun hiçbir zaman sahipsiz olmadığı hissini verirken, olmayacağının da güvenini veriyor... Kent müzesi aynı zamanda yerel yönetimlerin güçlenmesinin de en önemli göstergesidir. Bir kentlinin kentine sahip çıkmasının en önemli simgesi, onun kendi kültürüne de sahip çıkmasıdır. Onu koruması, o kültürün çağdaşlaşması ancak onu tanımakla, yaşatmakla olur. Bu nedenle, müzecilik eskiyi tanıyarak, yeniyi “doğru” geliştirmeye yarayan bir araçdır. Ve bu nedenle de “müzeler” artık salt eski objelerin korunduğu mekânlar olmayıp, çağdaşı da sergileyen, sergilenen objelerle insan arasında interaktif ortamı yaratan mekânlara dönüşmüştür. Artık müzeler, toplumsal yaşamın dinamik unsurlarından biri haline gelmiştir. Yukarıda değindiğim noktaları yaşama geçiren İnegöl Kent Müzesi kuşkusuz kültür yaşamımızın bir yüz akıdır. İnegöl Kent Müzesi’ne rakip bir kent müzesi girişimi de İstanbul’umuzdadır. Adalar Vakfı’nın belediye ile ortak projesi olan Adalar Müzesi de Adalar’ın tarihine ışık tutmakta, Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin asırlar boyu ortaklaşa geliştirdikleri kültürü objelerle, sergilerle, filmlerle tüm Adalılara, İstanbullulara ve turistlere sunmaktadır. Adalar Kent Müzesi de Adalar Vakfı’nın ve belediyenin girişimleriyle gerçekleşmiş, yılın on iki ayında konuya yürekten inanmış kişilerin özverileriyle hizmet vermektedir. Bu kişilerin çoğuyla hem dost hem de yaptıklarını yakından izleyen bir kişiyim. Son günlerde, iki yıldır üzerinde çalışan, “Tanrı’nın evleri” adlı serginin açılışıyla ilgili son derece, yalnız Adalıları değil, tüm İstanbulluları üzen olumsuz gelişmeleri basından izledim. Son olarak, 31.05.2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde de belediye ile Adalar Vakfı’nın sergi alanının tahsisinde bir sorun olduğu dile getirilmişti. Bu serginin kontrollüğünü yapan Hasan Kuruyazıcı’nın iki yıl boyunca nasıl titizlilikle çalıştığını yakından bildiğim için, serginin haziran ortasında açılmaması halinde, bu çalışmaların boşa geçeceğini ve bizler için büyük bir kayıp olacağını dile getirmek isterim. Bu serginin hepimizi kucaklayan, bireylerin birbirlerini ötekileştirmeyen çalışmalardan biri olduğunu yürekten inanan bir İstanbullu ve Adalı olarak sergi etkinliliğinin engellenmemesi en büyük dileğimdir. Doğum sancıları geçiren ve yerel yönetim ve bir sivil toplum örgütünün ortak malı olan Adalar Müzesi’nin herkes tarafından desteklenmesi kanımca en doğru davranış biçimi olacaktır. Aksi takdirde kentimiz daha tam yeşermeden bir güzelliğini, bir kültür girişimini kaybedecektir. Kent müzeciliği, yerel yönetimlerin ve demokrasimizin güçlenmesi ve vatandaşlarımızın yaşadıkları topraklara daha güçlü sahip çıkmaları için önemli bir araçtır. Hem İnegöl’de hem de Adalar’da atılan adımların ülkemizin tümünde gerçekleşmesini dilerim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle