04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Akıl Sağlığımız Uykuda mı? Cumhuriyet gazetesi yasal dinleme kayıtlarını yayımlayarak gazetecilik görevini yaptı. İşin yargısal boyutu başkadır. Toplumsal ve siyasal alanda bu konuşma kayıtlarına ve kayıtların gösterdiği yolsuzluklara, en başta diğer medya kurumları olmak üzere gösterilen ilgisizlik ve kayıtsızlık ürkütücüdür. C ALİ SELİM KUŞÇU umhuriyet gazetesinde birkaç gündür Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bazı uygulamaları hakkında mahkeme kararına dayalı olarak yapılan telefon dinlemelerinin metinleri manşetten yayımlanıyor. Açık yolsuzluklara, kamu görevlilerinin kişisel çıkarlar için yetkilerinin kötüye kullanılmasına, bazı müteahhitlere haksız çıkar sağlanmasına, yandaş kişi ve kurumlara kamu olanaklarının kullandırılmasına, iltimas yapılmasına dair kuvvetli emareler var bu konuşma kayıtlarında. lenme korkusu yaşadığı, bunun bir paranoya olmadığını neredeyse herkes kabul ediyor. Bazı polis, jandarma, MİT mensubu, savcı ve hâkimlerin elbette siyasi iktidarın bilgisi, desteği ve koruması altında ülkeyi bir korku toplumuna dönüştürmede etkin rol aldıkları artık biliniyor. Dinleme konusundaki hukuksuzluk, olağan yargı uygulaması oldu ülkemizde. Bu bir gerçeklik. Hangi amaçla olursa olsun hukuksuzluğun meşru görülmesi, görmezden gelinmesi, demokratik bir toplumda kabul edilemez. Bu nedenle, yapılan dinlemeler bir hâkim kararına dayanmasına, yani görünürde yasal olmasına karşın eğer hukuka uygun değilse, elbette kişilerin ya da kamu görevlilerinin salt bu hukuksuz dinlemelere dayalı olarak yargı önünde mahkum edilmesi doğru ve adil olamaz. Çünkü böylesi bir uygulama, toplumun geleceğine yolsuzluklardan daha fazla zarar verir. Dinlemelerin hukuksuzluğunu saptayacak olan, kamuoyu denetimine açık olarak yapılacak adil bir yargılama sonucunda mahkemelerdir. Bu işin yargısal, adli boyutudur. yi sarsar. Normal olan budur. Bırakın hukuk, yargı boyutunu; hukukla hiçbir şekilde ilgisi olmayan olaylar, iddialar konusunda bile siyasal sorumluluğun gereği bir şekilde yerine getirilir. Örneğin, 2010 yılında hukukun ilgi alanında olmayan bir olay iddiası ve dayandırıldığı bir gizli görüntü kaydı nedeniyle ana muhalefet partisinin genel başkanı istifa etmek durumunda kalmıştı. Balyoz’da İpe Un mu Seriliyor? AKP iktidarı işine gelince, Meclis’ten bir gecede yasa geçirip sorun çözüyor... Verilen idari emirlere “Mahkeme kararı yok” diye uymakta tereddüt gösterenlere: “Ya kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız... ... Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben, boş ver gerisini, s....r et affedersin” diyebiliyor... İşine gelmeyince, “Formül bulamadık” diyerek ipe un seriyor! HHH Bakın, yargılamayı yapan mahkemeleri kaldırdıkları, yargıç ve savcılarını sürdükleri, işe karışan Emniyet mensuplarını darmadağın ettikleri, bizzat kendilerinin “kumpas” diye niteledikleri Balyoz davasının sorunlarını çözmek için Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ne diyor: “Değişik alternatifler bakanlığımıza önerildi, bakanlıktaki uzmanlar pek çok formül üzerinde çalışmalar yaptı. Formüllerin hiçbirinin geleceğini tam göremiyoruz. Uyguladığımızda ne gibi sonuçlar çıkar öngöremiyoruz. Yasal düzenlemeye tarih koyarsak ve Anayasa Mahkemesi iptal ederse bütün dosyalar kapsama girer, kaosa yol açabiliriz. Dosya numarasını versek bunun siyasal ağırlığı fazla olacak. Objektif kriteri hayata geçirme imkânımız gözükmüyor. Bireysel başvuru sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararlar en sorunsuz yol gibi gözüküyor. AİHM süreci de var. Bu süreçler uzun. Kanun düzenlemesi kısa yol olabilir. Bakanlık olarak önümüzü gören formül ortaya çıkaramadık. Çalışmamızı sonlandırmadık, devam ettiriyoruz ama hukuk kaosuna yol açmayacak formüle ihtiyacımız var.” HHH Demek ki neymiş? 1) Bir formül bulamamışlar ama çalışmalar da devam ediyormuş... 2) “En sorunsuz yol gibi gözüken” Anayasa Mahkemesi ve AİHM süreçleri uzunmuş... 3) Kanun düzenlemesi kısa yol olabilirmiş ama bakanlık olarak önlerini göremiyorlarmış... 4) “Siyasal ağırlığı fazla olan” bir eylemde bulunmak istemiyorlarmış... HHH Cemaatle birlikte yaptıkları bir büyük hukuksuzluk ve haksızlığı, yılllar sonra da olsa, kendi girişkenlikleriyle düzeltme olanağı vardı... Anlaşılan onu bile kullanmıyorlar... Yazık, çok yazık! İyi uykular Türkiye Cumhuriyet gazetesi yasal dinleme kayıtlarını yayımlayarak gazetecilik görevini yaptı. İşin yargısal boyutu başkadır. Toplumsal ve siyasal alanda bu konuşma kayıtlarına ve kayıtların gösterdiği yolsuzluklara, en başta diğer medya kurumları olmak üzere gösterilen ilgisizlik ve kayıtsızlık ürkütücüdür. Görmemiş, duymamış ve bilmemiş gibi yaparak, olanı yok sayarak varacağımız yerin nasıl bir ülke olacağını söylemeye gerek yok. Toplum olarak neredeyse bütün kurumlarımızla birlikte bir süredir sanki bitkisel bir yaşam sürmekteyiz. Galiba aklımızı, sağduyumuzu topluca uykuya yatırdık. Peki yolsuzluklar ne olacak? Öte yandan yolsuzluk, talan, rüşvet ve rant dağıtımı konusundaki hukuksuzluk ise bir başka gerçeğimiz. Bu iki olumsuzluk bir arada ve birbirleriyle kesiştikleri zamanlar oluyor. Madalyonun iki farklı yüzü aynı olayda görülüyor. Sanki toplumun ve demokrasimizin trajedisiymiş gibi hukuksuz dinlemelerle yolsuzluklar açığa çıkıyor. Hukuksuz diye yok mu sayacağız? Peki, bu dinlemelerin hukuka uygun olup olmamasının tartışmasıyla yetinebilir miyiz? Normal ve sağlıklı bir toplumda ve siyaset zemininde Başbakan’ın, ailesinin, bakanların, üst düzey bürokratların doğrudan içinde oldukları bu boyuttaki yolsuzluk ve rüşvet iddiaları yalnızca hükümeti değil, bütün ülke Dinlemeler hukuksuz mu? Bu görüşme kayıtlarının, hâkim kararına dayanmasına karşın hukuka uygun olup olmadığı ayrı ve önemli bir tartışma konusudur. Türkiye’de herkesin telefonla konuşurken haklı olarak din 1 AB Türk Vatandaşlarına Vize Muafiyeti Sağlayacak mı? Prof. Dr. Işıl ÖZKAN Gerçekten Türk vatandaşlarına vize muafiyeti sağlanmış mıdır? Vize muafiyeti mi yoksa vize kolaylığı mı kabul edilmiştir? Vize muafiyeti geri kabul anlaşması şartına mı bağlıdır? Uluslararası ilişkilerin karşılıklı çıkar dengesine dayandığı kabul edilirse, konunun anlaşılması ve kabulü daha kolay olacaktır. AB Türkiye’den geri kabul anlaşmasını imzalamasını uzun zamandır istemektedir. Türkiye ise bir yandan taraf olduğu Kişilerin Seyahatine Dair Avrupa Konseyi Anlaşması’nın kısa süreli seyahatlerde vize muafiyetine ilişkin hükmünün Avrupa devletleri tarafından 1980’li yıllardan itibaren askıya alınmasından, diğer yandan 2005 yılından beri tam üyelik müzakerelerine başladığı AB’nin vizeye ilişkin tutumundan rahatsızdır. Sürecin işleyişi başlangıçta AB’nin serbest meslek sahiplerine tanıyacağı vize kolaylıkları ile olacaktır. Vize için istenen belgelerin azaltılacağı ve vize harcının 35 Avro’ya indirileceği bu vaatler arasındadır. Esasen hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda ABAD’ın aldığı kararlarla bu konu Türk vatandaşları lehine dönüşmüştür. AB ile diyalog anlamında Türkiye ve komisyon vize serbestisini geri kabul anlaşmasına bağlamıştır. Yeni yol haritasına göre Türkiye vizesiz seyahat için güvenli bir çevre oluşturmak zorundadır. Vize muafiyeti, bu yol haritasındaki geri kabul anlaşmasının etkili ve tam olarak uygulanması şartına bağlıdır. AB ayrıca biometrik seyahat belgeleri, kişisel verilerin korunması, sınır kontrollerinde işbirliği, mültecilerin korunmasında coğrafi sınırların kaldırılması, bazı antlaşma ve protokollerin imzalanması gibi şartlar aramaktadır. Ayrıca yargısal işbirliği istenmektedir. Tüm bu istemlere bağlı vize muafiyetinin gerçekleşmesinin zaman alacağı açıktır. AB 3.5 yıl sonra bu beklentiyi karşılamazsa durum ne olacaktır? Geri kabul anlaşmasının 24. maddesine göre anlaşma akit taraflarca onaylanarak yürürlüğe girecektir. 4. ve 6. maddelerinde, Türkiye’den giden 3. ülke vatandaşlarının geri kabulunün 3 yıl sonra başlayacağı belirtilmektedir. 3. madde de düzenlenen, AB’ye usulsüz yollarla giren ve oturan Türk vatandaşlarının iadesi ise derhal başlayacaktır. Bu 3 yıl içinde ancak Türkiye’nin geri kabul anlaşması yaptığı 3. ülke vatandaşı ve vatansız kişilere anlaşma uygulanacaktır. Türkiye halen Schengen Sınırlar Kodu’nun ekindeki 1 numaralı listede sayılan vize istenen ülkeler arasında Afganistan, Libya, Nijerya, Uganda gibi ülkelerle birlikte yer almaktadır. Schengen Sınırlar Kodu’na AB’ye üye devletler (Danimarka dahil, İngiltere ve İrlanda hariç) ve üye olmayan (Norveç, İzlanda, İsviçre ve Lihtenştayn) dahildir. 2001 yılından beri 7 defa değiştirilen kod, son olarak 29.6.2013 tarihinde değiştirilmiştir. Amaç listeyi değiştirmek değil, bazı kişiler için vize kolaylığı sağlamaktır. Bu değişiklikler Avrupa Adalet Divanı’nın 3. ülke vatandaşlarının kısa süreli ziyaretlerine ilişkin kararlarına uygundur. Türk vatandaşları için ABTürkiye Ortaklık Anlaşması hükümlerine öncelik verilecektir. Zira Adalet Divanı kararlarında, düzenli işçilerin ve hizmetlilerin hakları zaten güvence altına alınmıştır. AB uzun süre Türkiye’nin geri kabul anlaşması yapmasından sonra vizeyi kaldırabileceğini savundu. Bu ucu açık öneriyi Türkiye başlangıçta kabul etmedi. Yeni imzalanan geri kabul anlaşmasının vizeler kaldırılmadan yürürlüğe girmeyeceği ya da 6 ay içinde feshedilebileceği gibi iddiaların gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Anlaşmanın 3. maddesine göre üçüncü devlet vatandaşları ve vatansızların iadesine üç yıl sonra başlanacaktır. 4. ve 6. maddelerine göre düzensiz olarak Avrupa ülkelerinde bulunan Türk vatandaşları, eş ve çocukları, hatta üye devlet ülkesine girmesinden itibaren Türk vatandaşlığından ayrılmış olanlar, o üye ülke vatandaşlığına alınmadıkça derhal iade edilecektir. Anlaşmanın her iki taraf için bildirimden itibaren 6 ay sonra feshi mümkündür. Türkiye AB’den önce kendi gerikabul anlaşmalarını 3. ülkelerle yapmalı ve vizeler tamamen kalkmadıkça AB ile geri kabul anlaşması yapmamalıydı. Ayrıca 3. devlet vatandaşları için Avrupa Geri Gönderme Fonu’ndan destek alınarak yük paylaşımı sağlanmalıdır. Vize muafiyetinin tek taraflı olmadığı unutulmamalıdır. Tüm AB üyeleri ile birlikte Kıbrıslı Rumlar da yararlanacak ve geri kabul şartlarına tabi olacaktır (5. md). Türkiye AB’ye söz verdiği gibi Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu çıkararak mülteci ve sığınmacılar ile insani yardıma ihtiyacı olanlar ve göçmen kaçakçılığı mağdurları için gerekli hukuki güvenceleri sağlamıştır. Türkiye, AB dış sınırları koruma gücü Frontex ile işbirliği halinde göçmen kaçakçılığını önlemek için önlemler almaktadır. Üstelik bir süre öncesine kadar AB Usul Yönergesi ekindeki güvenli 3. ülkeler arasında sayılmıştır. Bu listeler ABAD kararıyla iptal edilmiştir. Bir ülkeyi sığınmacılar için güvenli sayan Birlik, o devletin vatandaşlarına da güvenmek zorundadır. Türkiye ise vatandaşlarının ve AB ülkelerinde yaşayan soydaşlarının çıkarlarını koruma ve dengeleme yükümlülüğü altındadır. 6 Aralık 2013 tarihinde eski Meclis binasında AB Türkiye arasında Geri Kabul Anlaşması ve Vize Muafiyeti Diyaloğu Mutabakat Zaptı’nın imzalandığı basın bültenleri ile duyurulmuştur. Geri Kabul Anlaşması’nın onaylanmak üzere TBMM’ye sevk edildiği, 16 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Başbakanlık genelgesinden anlaşılmıştır. Genelgede “Vize Serbestisi Diyaloğu” sürecinde başarıya ulaşılabilmesi için anlaşma yükümlülüklerinin eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi gereğinden söz edilmektedir. Sürecin 33.5 yıl süreceği ve bu süre sonunda AB tarafının Türk vatandaşları için vizeyi kaldıracağı duyurulmuş ve durumun Türkiye AB ilişkileri açısından “bir milat olduğu” kamuya açıklanmıştır. AB’nin kendi sitesinden “Vize Muafiyet Rejimi Yol Haritası’’ ve “İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma” bulunup incelenmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle