04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 PAZAR YAZILARI CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2014 PAZAR B merhamet nedir bilmeyen yaratıklar’ undan 3 yıl önceydi... Stuttgart’ın şirin kasabalarından Winterbach’da yabancı kökenli dokuz genç bir akşam bahçelerinde toplanmıştı. Sekizi Türk, biri İtalyan gençler eğlenirlerken yakındaki bir bahçede doğum günü partisi yapan aşırı sağcı bir grup üzerlerine saldırdı. Dövmeye başladılar. Gençlerden altısı bahçenin bir köşesindeki tahta kulübeye sığındı. Öfkeli saldırganlar bu kez kulübeyi ateşe verdi. Gençler son anda kulübenin arka duvarını parçalayarak kendilerini dışarı attılar, yanıp ölmekten kurtuldular. Aradan zaman geçti, yöreli oldukları belirlenen bazı aşırı sağcılar yakalandı. Dava açıldı, karara bağlandı, saldırganlar temyiz ettiler, ikinci kez yargıç karşısına çıkarıldılar. Bu kez adam öldürmeye değil, yaralamaya teşebbüsten dava açıldı. Kulübeyi kimlerin ateşe vermiş olduğunun kesinlikle kanıtlanmadığını savunan avukatlar tekrar itiraz ettiler. Winterbachlı aşırı sağcılar yeniden yargıç karşısında, dava şu sıra sürüp gidiyor. Alman televizyonuna açıklama yapan bir Türk baba, “Burada korkuyoruz!” diye konuştu. Ne de olsa Winterbach ve çevresi güney Almanya’da neonazilerin etkin olduğu yörelerden biri. AB’nin lokomotifi Almanya nedense bir türlü kurtulamıyor yabancı düşmanı şu faşistlerden! Bir rastlantı sonucu doğu Almanya’da 2011 yılında ortaya çıkan neonazi NSU grubunun 20002006 yılları arasında biri Yunan, sekizi Türk, yabancı kökenli dokuz insanı öldürmesinin ardından Alman makamlarının yıllarca yanlış iz sürdürdüğü, çoğu cinayetin ardından Türkleri suçladığı tam bir yıl önce Münih’te başlayan, bugüne kadar yüz on beş duruşmayı geride bırakan ve Ocak 2015’e kadar sürmesi beklenen dev davada iyice ortaya çıktı. Alman iç istihbaratına 2002 yılına kadar muhbirlik yapan bir kişi Der Spiegel dergisine üç ay önce yaptığı açıklamada, cinayetlerden sorumlu tutulan üç NSU üyesini daha 1998’te Anayasayı Koruma Teşkilatı’na ihbar ettiğini, ancak yetkililerin bu ihbarı değerlendirmediğini söyledi. Eski muhbirin bu sözlerini kanıtlaması mümkün değil, çünkü dosya bu arada imha edilmiş! NSU terör örgütünden Mundlos ile Bönhardt’ın 2011 Kasımı’nda intiharının ardından eşyaları arasında bulunan STUTTGART tabancayla dört yıl önce Heilbronn’da Alman kadın polisi Kiesewetter’in de öldürüldüğünün kanıtlanmış olması kafaları iyice karıştırmıştı. Münih’teki davada, AHMET ARPAD NSU üçlüsünün 2000 yılında öldürdüğü Enver Şimşek’in ailesinin Stuttgartlı avukatı Jens Rabe cinayetlerin kovuşturmasından sorumlu hemen hemen tüm makamların daha ilk günden yanlış iz sürmüş olduğunu açık açık söylüyor. Ancak burada önemli olan şu soru: Bu bilinçli bir hata mıydı, yoksa beceriksizlik miydi? Niçin sorumlu makamlar arasındaki iletişim çoğu kez yetersiz kalmıştı? Yetkililer daha ilk günden cinayetler için “Türk mafyası arasındaki bir iç hesaplaşma” demişti. Bu kanıdan yola çıkmışlar, yıllarca yanlış izlerin peşinden gitmişlerdi. Avukat Rabe, “Bunda soruşturma makamlarının yabancı kökenlilere karşı olan önyargısı kanımca önemli bir rol oynadı” diyor. Merkel hükümetinin oluşturduğu meclis araştırma komisyonu sekiz bin dosyayı inceledikten, yüz kadar tanığı dinledikten sonra NSU olayı ile ilgilenmiş tüm makamların yıllarca savsak çalışmış olduğunu açıkladı. Bin sayfalık raporu hükümete sunan komisyon başkanının şu açıklaması önemli: “Ülkemizde gittikçe saldırgan olmaya başlayan aşırı sağcılar karşısında Alman güvenlik güçleri yetersiz kalıyor.” Müdahil avukatları bu raporu yine de eleştirdiler, “kurumsal ırkçılık” sorununa hiç yer verilmediğini belirttiler. Terör üçlüsünün 19992006 arasında değişik doğu Alman kentlerinde 14 banka soygunu gerçekleştirdiği ve bu soygunlardan yaklaşık yarım milyon Avro elde ettikleri de dava öncesinde ortaya çıkarılmıştı. Winterbach’da neonazilerin ateşe verdiği tahta kulübede diri diri yanmaktan son saniyede kurtulmayı başaran gençlerden üçü kardeşti. En büyükleri Fikret ve babasıyla Stuttgart’ta bir araya geliyoruz. Sohbetimiz sırasında hemen belli oluyor, aradan üç yıl geçmesine karşın hâlâ o inanılmaz olayın etkisindeler. “Aile yaşamımız altüst oldu, geleceğimizden emin değiliz” diyor baba. Sözleri, NSU cinayetlerinde babalarını, kocalarını yitiren Türklerin ağzından çıkan sözlerini kadar da andırıyor. “Olayın günün birinde unutulmasından korkuyoruz... Vatandaşı olduğumuz, kırk yıldır yaşadığımız bu ülke bizleri tek başımıza bırakıyor... Neonaziler insan değil, onlar merhamet nedir bilmeyen yaratıklar...” Fikret’le birkaç kez daha bir araya geldim. Anlattıkları yakında başka bir pazar yazısına konu olacak... www.ahmetarpad.de ‘Neonaziler Karakolda doğru söyler, A BD ve Kanadayı tanımanın en iyi yolu bence mahkemelerini izlemekten geçer. Hem oyalanıp neşelenirsiniz hem de sokaktaki AmerikalıKanadalı üzerine iyi kötü fikir sahibi olursunuz. Ben fırsat buldukça mahkemelere bedavadan izleyici yazılıyorum. Geçen hafta, hâkime yaka silktiren bir davacının davası ret görünce takibe koyuldum: Kanadalı bir müşteki, sürekli şikâyetçi, yani televizyondaki Bizimkiler dizisinde, apartmanın 1. numarasında oturan emekli Sabri Bey gibi bir karakter, on yıldır dava etmediği kimseyi bırakmamıştı. Bunlara ilaveten, en son olarak, Dominik Cumhuriyeti’ne tazminat davası açtı. Açılan davaların talep edilen tazmin karşılığı 300 bin doları bulmaktadır. Bruno Leduc adlı, Montreal’de yaşayan Kanadalı davacı bu işi meslek edinmişti. Hayattan aldığı zevk, dava üzerineydi. Dominik’e tatile gittiği hafta sürekli yağmur yağdığından oteli terk edememiş, denize girememişti, sorumlu olarak Dominik Cumhuriyeti’ni gösterip tazminat istedi. Fakat Bay Leduc’un geçmişini bilen mahkeme kül yutmadı, davayı reddetti. Yağmur yağdıysa, bu tabiat hadisesi Allah’a havale edilecek bir işti, Dominik Başbakanı mahkemede şaşar! ve hükümetinin kabahati olamazdı. durumunu akılda tutmak gerekiyor. Davaya bakan kadın hâkim Dianne Buna benzemeyen, işin içine gizli Quenneville davacının huysuzluğunu servislerin karıştığı bir başka dava ise iyi bildiğinden, mahkeme kararına, Kanada’nın Calgary kentinde yaşandı. “Geçimsiz davacı!” diye not düştü. İran’daki bir adrese gönderilmek üzere Böylesini bilirsiniz, horoz ötse geçen yıl kargoya verilmiş ufacık bir uykum kaçtı diye kümesi dava eder. paket, dava konusuydu. Paket açılınca Bay Bruno’nun şeceresi kabarıktı, ele geçirilen halkaların adı gümrük hâkim’anım haklıydı. On yıl içinde manifestolarında “VitonO Halkası” tam 73 dava girişiminde bulunmuş, olarak görüldü. Halkaların fiyatı adet başına 30 cent idi; kuruş yani... Adres, abuk subuk şeyleri mahkemeye Arap Emirlikleri’ni gösteriyorsa da taşımıştı. Hamburger siparişi gecikti kesilen fatura, yani epi topu 30 kuruşluk diye McDonalds’ı, uçakta bacağına halkanın irsaliyesi İran’daki kramp girdi diye Air nükleer santrala yazılıydı. Canada’yı, cam kenarı EDMONTON Demek parayı verecek olan koltuk vermedi diye İranlı mollalardı... Olay derhal KLM Havayolları’nı, Kanada’nın ABD usulü FBI’sı umumi helada tuvalet sayılan, RCMPKanada Kraliyet kâğıdı yok diye Toronto Dağ Polisi nezdinde işleme Belediyesi’ni, kahve çok MAHMUT alındı. İşleme alınmak az sıcak diye kahveciyi, ŞENOL sonra ceza görmektir! Kargo sinema kalabalık diye şirketinin normal tarifeyle sinemacıyı, otobüs gecikti teslim aldığı, tamamı 15 dolar tutan diye Ulaştırma Bakanlığı’nı, hasılı elli adet 30 kuruşluk halka, hâkim önüne geleni dava ediyordu. Bu davalar Allan Fradsman’ın insafına kalmıştı. yüzünden mahkeme kaleminde dosya Ceza epeyi zor, kaldırılamıyacak trafiği artmıştı. 73 davadan 69’unu kadar ağırdı: 90 bin dolar. Hâkim kaybeden Leduc, son olarak Dominik’e Allan, Kanadalı şirketin masumiyetine yağmur davası açınca, artık işin cılkı inandığını belirtip bir daha olmasın çıktı. Bu davaları uzaktan izleyip diye cezayı yapıştırıverdi. Gerçi, gazetede okuması keyifli olabilir, fakat şimdi hakkını yemiyelim, şirketin öte yandan, bu saçmalıklar yüzünden avukatı Bayan Cristine Robidox bu mahkeme koridorlarına düşenlerin davayı düşürmeye az didinmedi, ama mesele İran olunca hâkimin bir kere tersi tutmuştu. Nükleer silah yapmak hevesindeki ülkeye malzeme sevk etmek suçu, ayrıca terörist faaliyet sayıldı! Halkacı şirket, Lee Specialist, terör listesine neredeyse ekleniyordu; Allah’tan avukat hanım sayesinde iş kapatıldı. Petrol sektörüne yönelik malzeme üretimi yapan şirket, üstelik İran’la diplomatik ilişkisi sıfır seviyesinde bulunan Kanada’dan, nükleer santrala posta atarsa posta koyanı da çok olur. Öte yandan “VitonO Halkası” denilen şeyin ne olduğunu halen anlamış değilim; karışık iş vesselam. Sentetik, plastik ve uzun ömürlü lastik gibisinden bir şey sanırım. Anladığım şu: “VitonO Halkası”nı bir makinenin herhangi bir yerine takarsanız her türlü darbe, itiş kakış, sıkıştırma tıkıştırma, yangın, patlama çatlama, nükleer reaksiyon, yüksek ısı, zelzele, sürtünme, aşınma, hatta terörist faaliyetlere kadar birçok şeye direniş gösterdiğinden başarı elde edersiniz. Fakat, başarı hiçbir şeydir ve bazen tehlikelidir. Adamı tıpkı Afyon taraflarından bir türkünün kahramanı Yaşar durumuna sokar. “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.” [email protected] “B Göz göre göre... İ bulduğunu, 3040 yıl önceki İsveç’i u insanlar Hitler’i STOCKHOLM tekrar kuracaklarını söylüyor. Yani Olof unuttular mı. Nasıl Palme dönemini hatırlatıyorlar. Sosyal olur da ırkçı partiye demokratlar ise sağcıların ekonomi oy verirler.” Basın dünyasının ünlü politikasını değiştirme gibi bir niyetleri kültür editörü liberal Per Svensson, olmadığını açıklayarak güya seçmeni Avrupa Parlamentosu seçiminde aşırı ürkütmüyorlar. Aşırı sağcıların siyaset sağcı partinin yüzde 10’a yakın oy sahnesine güçlenerek çıkmasının bir almasına radyoda böyle tepki gösterdi. OSMAN İKİZ nedeni de göçmen politikası. İsveç, Entelektüel derinliğinden kimsenin yüz binlerce mültecinin yanı sıra kuşku duymadığı Per Svensson, yabancı işgücüne de kapıları açtı. Bir yandan kendisini kültür dünyasına hapsetmiş olmalı ki işsizlik, öte yandan akın akın gelen mülteciler dışarıda ne olup bittiğinin farkında değil. Oysa ve işçiler. Bu tabii ki ırkçılar için bulunmaz bir aşırı sağcı İsveç Demokratları’nın yüzde 10’lara dayanacağı çoktan belliydi. Ama bazıları rehavete kapıldığından, bazıları da görmek istemediğinden seçim sonuçlarıyla büyük hayal kırıklığına uğradılar. Seçimde bozguna uğrayan ise hükümetin büyük ortağı, Başbakan Fredrik Reinfeldt’in liderliğindeki, adı ılımlı ama ekonomi politikası azgın yeni liberal olan parti oldu. Bu parti oylarının yüzde 25’ini kaybederek çevrecilerin de gerisinde kaldı. Sosyal demokratlar ise yerlerinde saydı. Kısacası İsveç Demokratları, Çevre Partisi ve yeni kurulan Feminist Parti, seçimi zaferle bitirdiler. Seçim oldu bitti, onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine diyecek halimiz yok. Avrupa’ya bütünüyle baktığımızda durumun vahim olduğu görülüyor. Aşırı sağcılar Avrupa genelinde büyük sıçrama yaptı. Şimdi herkes Svensson gibi şaşkın, oysa bu süreç göz göre göre yaşandı. Aşırı sağın güçlenmesinin baş sorumluları da talancı yeni liberaller. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla meydanı boş bulan yeni liberaller ekonomiyi altüst ettiler. Kamu sektörünü eşe dosta üç kuruşa satarken, sosyal hakları budayıp, refah devletinin, sosyal kanadını kırdılar. AB’yi de şirketlerin çıkarlarını savunan üst organizasyona çevirdiler. Serbest pazar fetişizmini birliğin anayasasına yazdırdılar. Üye ülkelerin onayı gerektiği propaganda malzemesi oluyor. İşsiz kalanlar halde Fransa’nın, İrlanda’nın itirazlarına kulak ya da iş güvencesi diye bir şey kalmadığından, asmadılar. Parlamentodaki oylamada İsveç’ten de “Hayır” çıkacaktı ama sosyal demokratların işsiz kalacağım korkusu yaşayanlar, Marx’ın lideri parti içi muhalifleri oylamaya katılmasını deyimiyle “Reserve army” yani ucuz ücrete yasakladı. Sonuçta sözüm ona demokrasi oldu. çalışmaya razı, yedek işçi ordusuna düşman Sağcı partiler koalisyonu da AB kriteri diyerek oluyorlar. İsveç’te böyle olduktan sonra Avrupa ne kadar kamu kuruluşu varsa sattı. Şimdi de kimseyi şaşırtmasın. Bu seçim AB’nin, birleşik Hitler’i hatırlatıp, “ırkçılara nasıl oy verirsiniz” devletlere dönüşme hayalinin ve çok kültürlü diye seçmene kızıyorlar. Sabrın da, baskıya toplum projesinin iflas ettiğini gösterdi. 2008 katlanmanın da bir sınırı olduğunu bilmezden krizi de hâlâ atlatılamadığından işimiz zor. Soğuk geliyorlar. Bu durumda solcular değil de neden savaşla yetinseler diye neredeyse dua edeceğiz. aşırı sağcılar tırmanışa geçti diye sorabilirsiniz. Huzurumuz iyice kaçmışken, televizyonda Yanıtı basit. Solcular da ekonomik büyümeye reklamları seyretmek zorunda kalmak da ayrı bir takmış durumda. Sanki adaletli bir sistemde cefa. Reklamları yasaklayacak bir parti kurulsa ekonomik büyüme sağlanamazmış gibi. O yüzden da oyumu versem. Sol Parti de sosyal demokratlar gibi yerinde [email protected] saydı. İsveç Demokratları ise, bu sistemi haksız eyaleti Teksas rlanda ve Hollanda deneyimlerimden sonra iş teklifi alarak geldiğim Teksas Üniversitesi’nde çalışmaya başlayalı 15 yılı buldu sayılır... Daha önce birkaç kentine konferanslar ve akademik toplantılar için geldiğim Teksas’ın en büyük yerleşim alanlarından birisi olan DallasForth Worth bölgesine Metropleks diyorlar. Burası yıldan yıla her yöne büyüyen geniş bir yerleşim alanı. İçerisinde çok sayıda küçük şehircikleri barındırıyor, bunlar arasında Addison, Richardson, Plano, Frisco, McKinney, Allen, Prosper gibi birbirine bağlanmış yerleşim birimlerine ABD’nin dört yanından emekliler ve yeni iş arayanlar geliyor. Teksas ekonomisi genel olarak iyi durumda, fiyatlar da diğer eyaletlere göre daha ucuz. Çünkü gelir vergisi olarak sadece federal hükümete vergi veriliyor, Teksas eyaleti gelir vergisi almıyor. Teksas yerel hükümeti yatırımcı çekme konusunda aktif, geçenlerde Kaliforniya’da kurulu bir Toyota fabrikasını Teksas’a getirme konusunda anlaşma yapıldığını açıkladı. Yerel milletvekilleri Kaliforniya’da vergi yüksekliği gibi nedenlerle dara düşen şirketleri Teksas’a çekebilmek için sürekli ziyaretler yapıyor ve yatırımcılara çekici teklifler götürüyor. Ünlü Boeing fabrikası da bir ara Teksas’ı düşünüyordu, ama son anda Şikago’yu seçti. Teksas’ın en büyük özelliklerinden birisi her yıl belirli zamanlarda gazeteleri, TV ve radyolar ile haber sitelerini dolduran tornadohortumların en çok meydana geldiği eyalet olması. Teksas’ta yılda ortalama 150 hortum meydana geliyor. Buna karşılık Florida da yılda ortalama 62, Kansas eyaletinde ise bu rakam 78. Sizin anlayacağınız Teksas hortum ve bunların oluşturduğu tahribata hazır olmak zorunda. Her yıl ortalama 400 ev tahrip oluyor. Hortumun gücüyle havalara uçan araçlara rağmen Dallas bölgesinde can kayıpları çok düşük. Buna çoğumuz kader diyebilir, TEKSAS bazılarımız ise rastlantı. Oysa işin temelinde yerel belediyelerin ve eyalet hükümetinin geliştirdiği “Erken Uyarı” sistemi var. Hortum oluşumuna dair belirtiler ortaya çıkar çıkmaz tüm yerel TEVFİK televizyon ve radyolar uyarıya DALGIÇ başlıyor, sirenler çalıyor ve vatandaşlara “Hemen kapalı bir yere girin, evinizin en alt ve penceresi olmayan odasına gidin, başınıza bir battaniye veya yastık alın, yıkım meydana gelirse başınızı örtün” uyarısı yapılıyor. Elektrik kesilmelerine karşı pille veya elle çevrilen manyetolu “felaket” uyarı radyoları satılıyor. Bu radyolardan da sürekli yayında olan Ulusal Hava Tahmin Merkezi’nin uyarıları yayınlanıyor. Şimdiler de hem federal hem de eyelet düzeyinde yaklaşan hortumlardan daha önce haber almak için yeni yöntemler geliştirilmeye çalışılıyor. Şimdiye kadar 13 dakika olan erken uyarı zamanını artırarak gelişinden 40 dakika öncesine çıkarmak için yeni deneyler yaplıyor. Yeni denemelerde hortum ve yarattığı etkileri gözlemlemek için şunlar yapılıyor; Yerde huni şeklinde bir oluşma olursa, Sürekli dönen fırtına bulutları meydana gelirse, Hava radarı fırtınanın çengele benzer bir dönüş yaptığını gösterirse. İdari makamlar böylece fırtınanın hızını ve hangi yöne doğru hareket ettiğini belirterek hortumun yolu üzerinde yaşayanları uyarma olanağına sahip oluyor. Oklahoma eyaletinde kurulu Ulusal Tehlikeli Fırtınalar laboratuvarı görevlilerinden David Stensrud ilk denemelerde 40 dakikaya çıkabildiklerini, fakat bunun henüz uygulamaya geçmediğini, ama esas amacın uzun vadede erken uyarı sistemini daha da geliştirip 60 dakikaya çıkarabilmek olduğunu söylerken, belki de bazı ülkelere bilimi felaketleri önlemede nasıl kullanılması gerektiğine de bir çeşit örnek oluştuyor. Yani merkezi hükümetler, yerel yönetimler ve araştırma kuruluşlarının ortak amaçlı çalışmalarının teşviki ve desteklenmesini sağlamak için belirli bir plan ve sistem geliştirmek. [email protected] Hortum
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle