23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2014 PAZAR 16 ir zamanlar, bizim sert Anadolu B buğdayımız vardı. Ekmeklerimiz bugün ancak Avrupa’daki ekmeklerde bulabildiğimiz tok lezzette ve francalamız, Fransız bagetinin çıtır tadındaydı. Son yıllarda değerini anlayıp “al dente” pişirmesini nihayet öğrendiğimiz İtalyan makarnalarının en iyisi sert buğdaydan üretilir. Ama tam da biz makarnanın tadına vardığımız sırada kayboldu, tarihe gömüldü sert Anadolu buğdayı ve “al dente” pişirilecek diri makarnayı artık üretemiyor Türkiye... Yerine, sünger gibi ekmekler, kaynar suya atılır atılmaz ölmüş solucana dönen makarnalar, toz kıvamında, yoğunluksuz un veren ve zaten “tohumluk” vermeyen, dolayısıyla bir ekimden ötekine soyunu sürdüremeyen, çiftçiyi her yıl yeniden çokuluslu şirketlerin geliştirdiği tohumları almak zorunda bırakan buğday cinsi ekiliyor Anadolu’ya... Bu çokuluslu şirketlerin en büyükleri, Monsanto, Cargill, Bung, DuPont, Syngenta ve Bayer adlarını taşıyor ve adlarından tahmin edebileceğiniz gibi, bazıları kimya ve ilaç sanayii devleri. HHH Bir zamanlar, bizim içi sapsarı, sulu, lezzetli ve kütür kütür patateslerimiz vardı. Etli patatesin patatesi dağılmaz, haşlanmışı boğaza tıkanmaz, kızartması yumuşayıp bayılmazdı. Halen Fransa’da tam 12 çeşit patates ve birbirinden şiirsel adları var: Re Adası, Bonnotte, Ratte, Charlotte, Juliette, Pompadour, Chérie, Fontenay Güzeli, Amandine, Vitelotte, Roseval, Auvergne Mavisi. Oysa bugün Türkiye’ye taze diye küçüğünü, olgun diye büyüğünü yedirdikleri “tek” çeşit patates, beyaz, unlu, tatsız ve dolayısıyla en adisi, isimsiz olanı... Kelle gibi Bursa şeftalilerimiz küçüldü, birbirinden lezzetli elma çeşitlerimiz üçe indi, zaten çoğu da ithal, biberlerimiz azmanlaştı, çekirdekli ve mis kokulu vermeyen” topyekun tohumların hem de yıllardan beri genetiği değiştirilmiş organizmalar olduğunu bu tartışmadan önce kaç kişi biliyordu, acaba? Yukarda saydığım GDO olmayan soysuzlaştırılmış sebze ve meyveler de yine insan eliyle laboratuvarlarda yaratılmış “hibrid”ler zaten... Ülkemizde yerli tohumculuk Ekmek bitirildi, geleneksel tarım bitirildi, hayvancılık bitirildi, sütçülük bitirildi, milyonlarca kişi işsiz kaldı, kentlere yığıldı, dünya kadar işlenmemiş toprak, istihdam yaratacak toprağa bağlı üretim sektörleri çökertilirken... En az alanda, en az insan gücüyle, en çok ürünü veren, dolayısıyla yoğun kimyasal ilaç ve gübre kullanımıyla toprağı ve tabii ürünü zehirleyen entansif tarım, gerek büyük, gerek küçük baş hayvanları “işkence” yerli muzu ara ki bulasın, domatesler altında yetiştiren, dolayısıyla tatsızlaştı, dantel gibi maydanozlar (özellikle tavuklarda) acı birikimi kereviz sapına döndü, zaten kereviz toksinlerin tüketilen etle birlikte insan sapı da çalıya benzedi, etlere su şırınga vücuduna geçmesinin baş sorumlusu, ediliyor ki yumuşacık olsun, siz de sanayi hayvancılığı pompalandı. dinlendirilmiş et yediğinizi sanarak Bu entansif tarım ve hayvancılık et parasına suyla beslenin... Gıda politikasının sonuçlarını, kanser ve alerji emperyalizmine teslim olan devlet, gıda hastalıklarının hızla artışında, giderek kodeksini değiştirdi, yoğurt üretimindeki daha çok çocuğun neredeyse kanserle yüzde 12 katı madde koşulunu birlikte doğuşunda görüyoruz... kaldırdı, artık sulandırılmış sulu süte Hepsi Batılı, ama hemen hepsi ithal süt tozuyla üretiliyor yoğurtlar. Amerikan ağırlıklı çokuluslu şirketler, Türkiye, yoğurdun geleneksel tadını özellikle tohumculuk alanında da böylece kaybetti. Hatta ağzı Batılı gelişmekte olan ülkelerin önce “tahıl” taama alışanlar, “diyet” diye satılan bazı üretimini ele geçiriyorlar. Türkiye çeşitlerin domuz etinden elde edilen yönetmeliği beklemedi, çoktan teslim “ithal jelatin” katılarak sertleştirildiğini oldu GDO çocuklarına*... bilmeden, bu sütü bozuk ürünleri yağsız *GDO Çocukları başlığı, arkadaşım yoğurt diye yiyorlar... Elif Yıldız’ın bir buluşu olan bu yazım, HHH 6 Kasım 2009’da yayımlandı. O gün Türkiye’deki GDO tartışmalarını bugündür, GDO çocukları Türkiye’nin ibretle izliyor ve merak ediyorum: tarımını ele geçirdiler. Bu işgalin apaçık Ülkemizdeki istisnasız tüm mısır, soya sonuçlarını görmek istiyorsanız, kanser fasulyesi üretiminin GDO ve “tohumluk ve alerji patlamasına bakın, yeter. “Dünya hepimizi doyu rm yeter, ama açgözleri do aya yurmaya yetmez. ” MAHATMA GANDHİ GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK GDO Çocukları Güven İhtiyacı Soma faciası gündeme bomba gibi düşünce, her yer Soma oldu, her yer acı ve hüzünle doldu. 19 Mayıs buruk kaldı. Herkes yas tuttu. Kimileri soluğu Soma’da aldı. Ama asıl yas tutmak, olası bu tür cinayetler için önlem almaktır. Asıl yas tutmak, suçluları en ağır cezalara çarptırmaktır. Asıl yas tutmak, yaşamını yitirenlere saygı duymaktır. Onların yakınlarını, savunanlarını korumaktır. Cinayeti tüm gerçekliğiyle topluma anlatmaktır. Anlatmalı ki bir daha böyle facialar olmasın. Soma faciasının şiirini, öyküsünü, romanını yazmak, filmini yapmaktır ki, yeni acılar yaşanmasın. Tıpkı Alman gazeteci yazar Günter Wallraff’ın (1942) bir zamanlar bestseller olan “En Alttakiler” adlı kitabı gibi, tüm dünyayı sarssın! Hatırlayalım: Wallraff, 1980’li yılların başında insan ve iş güvenliği hakları ihlallerinin yaşandığı, yabancı düşmanlığının alabildiğine arttığı Almanya’da Türk işçisi Levent Ali Sinirlioğlu kılığına girerek, çalıştığı çeşitli işyerlerinde karşılaştığı sömürü, yok sayılma ve kini anlatmış, dünyayı ayağa kaldırmıştı. Bunu da “Toplumun maskesini düşürmek için kılık değiştirmek zorundasın” diye savunmuştu. Onu, çalıştığı işyerleri, kişisel haklarına saldırdığı ya da şirket gizliliğini ihlal ettiği savıyla dava ettiler. Ama mahkemeler bu olayı ve Wallraff’ın yöntemini genelde basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı açısından değerlendirdi ve herkesi ilgilendiren konular olduğu için, yöntemin yasal olduğuna karar verdi. Vikipedia kaynaklı bilgilere göre de, bu araştırma yöntemi Alman diline “wallraffing” olarak geçti. Öte yandan ülkemizde de tiyatro oyuncusu ve yazarı Haşmet Zeybek (19482013), “Alpagut Olayı”nı tiyatroya (Dostlar Tiyatrosu, 1974) taşıdı. Bu yapıt 1969’da Çorum İl Özel İdaresi’ne bağlı Alpagut Linyit İşletmeleri’nde çalışan 786 işçinin öyküsüydü. 73 günlük birikmiş ücretlerini alabilmek için verdikleri mücadeleyi anlatıyordu. Şimdi maden işçiliği ve iş güvenliği tartışılıyor. Çünkü 21. yüzyılın en büyük iş cinayeti Soma’da yaşandı. Soma faciası, iş güvenliğinin hayatımızdaki önemine damga vurdu. Güven nedir? Sözlükler güveni “Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu” olarak tanımlıyor. İnsanın güven ihtiyacının sırası bilim insanı Maslow’a göre, herkes için aynı. Bu da ihtiyaç sıralamasında biyolojik ihtiyaçlardan hemen sonra geliyor. Yani biyolojik (canlılık) ihtiyaçlar sırayla, yeme içme, boşaltım, seks, uykuysa bunlardan sonra gelen de güven ihtiyacıdır. Güven ihtiyacı, kişinin insan olduğunun göstergesi, en önemli ihtiyaçtır. Çünkü güvenin olmadığı yerde insanın bireysel, toplumsal, siyasal, kültürel olarak ortaya koyacağı hiçbir şey yoktur. Bir başka deyişle insan kendini güvende saymıyorsa, yani can güvenliği yoksa, iş güvenliği yoksa, orada her şey yarımdır. Güvenin sağlanması demek, ünlü psikolog Maslow’a göre can (vücut), iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği demektir. Demokrasilerde bireyler kendini güvende hissettiği zaman demokrasi sağlıklı işler. Böyle bir ortamda yapılan seçimler “milli irade”yi yansıtır. Sandıktan çıkmak da her istediğimi yaparım demek değildir. Güvensiz ortamda yapılan seçimlerse, seçim olmaktan çıkar. Sandıktan çıkanlar da “milli irade”yi temsil etmez. Bireyler kendilerini güvende hissetmedikleri zaman, korku egemendir ki, sesleri çıkmaz. Sesi çıkanlar yerlerde süründürülür tekmelenirse, orada demokrasiden de söz edilemez. Soma işçilerinin sesi daha özelleştirilirken kısılmış. İktidar Soma’yı taşerona vermiş. Sonra yanlış sendikalarla işçinin sesi boğulmuş. Madeni iyi denetlememiş, yaşam odasız bırakmış. Yasaları çağdaşlaştırmamış. ILO’nun 176 sayılı sözleşmesini imzalamamış. CHP’nin araştırma önergesini engellemiş. Demokrasiyi tarumar etmiş. 301 can toprağa verilmiş. Şimdi suçlu arıyor! Suçlu kim sizce? G enetiği Değiştirilmiş Organizma’ların, bırakın insanların bağışıklık sistemi üzerine yıkıcı etkilerini, besin kalitesini düşürdüğünü pek çok bağımsız araştırmacı, dürüst bilimci yazdı, haykırdı, yıllardır… Ama Türkiye’nin tarımını dışa bağımlı kılarken tarım üreticilerini de çokuluslu sanayi kartellerine köle veren hükümet, hepsini görmezden geldi. Adım adım, hileyle GDO’lu ve kimyasal tarımı yaydı, emperyalist gıda devlerinin çıkarlarını yasalaştırdı. AKP hükümeti, sadece demokrasiyi değil, tarımı da bitirdi ve yerli tohum eken üreticinin gırtlağına “suç!” diye yapışarak, hepimizin yemek borusunu sıkıyor, zorla sağlıksız mama tıkıyor. Biliniz ki bu gıda emperyalizmi, Üçüncü Dünya ülkelerini böyle kolaylıkla işgal ediyor, çünkü yolsuzları maaşa bağlıyor, işini rüşvetle gördürüyor. GÖRÜŞ ÇAĞATAY GÜLER KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr ‘Çoğu Resim Onların Abi, Çoğu Resim!’ Soma felaketi ile ilgili tartışma programlarını kaçırmamaya çalıştım. Bilirim, başkalarından öğrenmeye hazır olmayanlar kimseye bir şey öğretemez. Felaketin dehşeti kimi uzmanların sorunları tüm yönleriyle ele alabilmesini engelledi sanırım. Maden işçileri sorunları daha tümelci, daha bütünsel ve daha yetkin biçimde gözler önüne serdiler. Hâlâ felaketin etkisinde olmalarına rağmen eksikliğine dikkat çektikleri önlemler çok doğru ve gerçekçiydi. Teknik argodan uzak konuştukları için de net ve öğreticiydi söyledikleri. Çok eski çağlardan örnek vermek moda oldu ama benim örneğim yirmi sene kadar öncesinden olacak. Bugün hemen hepsi öğretim üyesi olan halk sağlığı asistanlarıyla birlikte çıktığımız eğitim seminerlerinden birinde uğrak yerlerimizden biri bir kömür ocağı beldesiydi. Ocaklardaki koşulları değerlendirmek, alınması gereken koruyucu önlemleri tartışmak üzere maden ocaklarına inmiştik. Daha önceden hazırlayıp onlara dağıtılan denetim listesinin bir örneğini gönderdi arkadaşlarımızdan biri. “Anımsadınız mı” diye soruyor. İşçilerden birine “Yangın söndürme sistemi nasıl?” diye sorduğumda “Çoğu resim onların abi, çoğu resim!” diye fısıldamıştı kulağıma... Sabrınıza sığınarak sadece kömür ocaklarında yangın önlemleriyle ilgili denetim sorularının çok az bir bölümünü sıralarsam ne demek istediğim çok iyi anlaşılacak: Su sisteminin haritası var mı? Nerede tutuluyor? Kim sorumlu? En son ne zaman güncellenmiş? Su akışı sınırsız mı, depodan mı, başka bir kaynaktan mı? Depodan ya da başka bir kaynaktan ise ne miktarda sağlanıyor? Tekerlekli su tankları var mı? Kaç adet? Ne kadar su sağlıyor? Su asit ya da alkali mi? Sertliği ne? Çözünmüş toplam katı miktarı? Su hattı, erişim hattında mı? Su ve hava akışı, su sisteminin akışıyla aynı yönde mi? Bağlantı hattı koparsa kapatma vanaları var mı? Varsa ne sıklıkta? Ana pompa istasyonları var mı? Varsa yeraltında mı, yüzeyde mi? Yedekleme sistemi var mı? Pompalı yedekleme sistemi varsa ne ile çalışıyor: Elektrik? Dizel? Yangın muslukları ya da alma ağızları ne sıklıkta? Hortum bağlantısı nasıl? Doğrudan? Vidalı? Alma ağızları yerden ne kadar yükseklikte? Alma ağzı üstten mi, yandan mı, aşağıdan mı bağlanıyor? Su basıncı ayarlanabiliyor mu? Su basıncının ayarlanmasıyla ilgili yazılı talimat var mı? Su ağzı vanası bilyeli mi, döndürmeli mi? Su ağızlarına birden fazla hortum takılabiliyor mu? Su ağızlarının yerleri belirgin biçimde işaretlenmiş mi? İşaretler standart mı, değişken mi? İşaretler yerde mi, tavana mı yakın? Komşu girişlerde bunlara yönlendiren işaretler var mı? Duman sorunu olduğunda su bağlantısı kurmayı sağlayacak girişler var mı? Kullanılmayan alanlarda su kaynakları var mı? Bu sulardan yararlanma olanağı var mı? Erişim yolları tanımlanmış mı? Su yolu olarak kullanılabilecek başka boru sistemleri var mı? Bunların su iletebilir hale getirilmesi ne sürede gerçekleşebiliyor? Yangın hortumlarının korunma biçimi? Patlak ve yıpranmış hortumlar ne kadarda bir denetleniyor? Değiştirilme süreci nasıl? Daha önceki yangınlarda delinme ve yıpranmaya bağlı sorunlar çıkmış mı? Bir daha yinelenmemesi için ne önlemler alınmış?.. Köpük sistemleri ve yangın söndürücülerle ilgili denetim sorularını vermeyeceğim. Daha sonrakileri de... Yangın dışındaki denetim sorularını da... Çok sevdiğim bir karikatür vardır. Birinci karede astronot uzay aracına biner. Önünde yüzlerce düğme. Öylesine karmaşıktır kumanda tablası. İkinci karede kapı kapanmıştır, tablayı kaldırır astronot. Sadece iki düğme vardır: Aşağıyukarı! Biz de işleri kolaylaştırmayı severiz. Denetim “Biz burada bekliyoruz, hadi bir denetim yap da gel!” olursa o sıkıcı denetim listesini de basitleştirebiliriz: Yangın söndürme sistemi var mı? 1. Var. 2. Yok! Bu söz de benden: Denetimin yapılıp yapılmadığını sayı değil, sonuç gösterir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Hayvanlara ta 1 kılan büyük çan. 2/ İnsanın kendi 2 ne karşı duydu 3 ğu saygı.. Yeni 4 çeri ocağında tabur. 3/ Deriden sı 5 zan tuzlu sıvı... İs 6 lamda, hiçbir kuşku duymadan ina 7 nılması gereken 8 temel inançlar. 9 4/ Tümör... Kırmızı renkli ve ze 1 2 3 4 5 6 7 8 9 hirli bir element. 5/ 1 T İ R İ L Y E A Antalya’nın Manav gat ilçesine bağlı, ar 2 U L E M A B A R keolojik ve turistik bir 3 F İ F A L O T A belde... Eski bir Türk sa 4 E K E A İ L E natı olan kâğıt oymacı 5 Y R A N T A B L lığına verilen ad. 6/ YuR A nan mitolojisinde, “Al 6 L U A N D A tın Post”u aramaya çı 7 İ Ğ N E S L İ P kan geminin adı... As 8 U S L U A N A ker. 7/ İtalya’nın Siena 9 O T E S E F Z kentinde, 13. yüzyıldan beri düzenlenen geleneksel at yarışı... Asya’da bir ülke. 8/ Sanayi... Ördek. 9/ Aşırı derecede oynak ve cilveli kadın. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad... Arkalıksız ve alçak bir tabure. 2/ Teklif... Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad. 3/ Aydınlık, ışık... Bir yapıda dış kapıyla odalar arasındaki giriş bölümü. 4/ Yunanistan’ın plaka imi... Kuzey Amerika’yı Asya’dan ayıran boğaz. 5/ Utanma, hayâ... Satranca benzer bir strateji oyunu. 6/ 18. yüzyılın başında Fransa’da moda olan gösterişli bir bezeme biçemi... Brezilya’nın plaka imi. 7/ Oyun yazma sanatı... Afrika’da bir ülke. 8/ Hitit... Nişasta ve pekmezle yapılan bir tatlı. 9/ Tabaka... Pantolon ya da etek üzerine giyilen uzun giysi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle