03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MAYIS 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Berkin Elvan’ı gaz fişeğiyle vurarak ölümüne neden olan polislerin net görüntüleri ortaya çıktı Katiller belirlendi CANAN COŞKUN Devlet ve Gazeteci Palavra sıkmak çok ucuzdur bizim memlekette. Diyelim iktisat “ilmini” yalayıp yutmuşsunuz da yazılar döktürüyor, 196’ıncı doğum yılını kutladığımız Marx hakkında pek eğlenceli fıkralar uyduruyorsunuz. Diyorsunuz ki mesela, “Marx, kendisinden sekiz yaş küçük Ferdinand Lassalle’den hiç hoşlanmıyordu. Her ikisi de sosyalist hareket içerisinde ünlendiler. Bir süre sonra Lassalle, Alman proletaryasının kabul edilen lideri oldu. Ve kendisine sosyalist hareket içerisinde Marx’tan daha iyi bir pozisyon edindi. Bu arada Lassalle 1863’te Komünist Manifesto’ya karşı “İşçilerin Programı”nı yazdı. İşte bu nedenle Marx onun için “Adam besbelli ki kendisini bizim malımızın vârisi olarak görüyor” dedi. Ama talih Marx’tan yanaydı, 17 yaşında bir kıza âşık olan Lassalle, kızın nişanlısı tarafından düelloya davet edildi. Ve 28 Ağustos 1864’te Cenevre’nin varoşlarında yapılan düelloda ağır yaralandı, yatırıldığı otelde üç gün sonra 39 yaşında öldü. Lassalle’in ölümü Marx için dönüm noktası oldu. Lasalle sahneden kaybolunca Avrupa’da ünlü sosyalist tek başına kaldı.” Anladınız mı şimdi Marx nasıl komünistlerin lideri oldu? HHH Ucuzluk bir yana Ferdinand Lasalle ile Marx arasındaki ilişki Taraf yazarı Süleyman Yaşar’ın anlattığından epeyce farklıdır. Tartışmaları ciddiydi. İşçi hareketinin siyasi programları konusunda derin fikir ayrılıkları vardı. Lasalle bu teorik ve pratik tartışmayı, genç yaşında bir düelloda öldüğü için değil, Marx’ın tüm dünyayı hâlâ sarsmaya devam eden tezleriyle uluslararası işçi hareketindeki tartışılmaz önderliği nedeniyle ölmeden önce yitirmişti. Marx’ın etkisi çağ aşan Kapital’in ilk basımına yazdığı önsözde, kamuoyunun önyargılarını beslemeyi ve onlardan beslenmeyi pek sevenlerin kulağına küpe olabilecek satırlar vardır. Dante’ye de atıfta bulunarak şöyle yazıyor Marx: “Bilimsel eleştiriye dayanan her görüşü hoşnutlukla karşılarım. Kamuoyu denen şeyin hiçbir zaman taviz vermediğim önyargıları söz konusu olduğunda, geçmişte olduğu gibi bugün de, büyük Floransalının şu şiarını benimsiyorum: ‘Sen yolundan şaşma, bırak ne derlerse desinler.’ ” HHH Türkiye’de aslında döneklik de pek ucuzdur. Mesela diyelim iktidardaki AKPCemaat koalisyonunun pek güçlü olduğu zamanlarda bu güce denk düşen bir misyon edindiniz ve bir gazetenin başına geçtiniz. Koalisyonun siyasi desteğinde bavullarla gelen sahte mi gerçek mi olduğuna hiç ama hiç bakmadığınız dijital belgeleri özel yetkili savcılara ve manşetlerinize taşıdınız. Koalisyonun çatırdadığı günlerde ise güç dengesine göre bir o yana bir bu yana çevirdiniz manşetleri. Uzak görüşlü olduğunuzu teslim etmek boynumuzun borcudur; gemiyi tam zamanında terk ettiniz. Arkadaşlarınız ne yapacaklarını şaşırdılar; kimi gitti Cemaatçi, kimi gitti AKP’ci oldu. Şimdi ise gazetecilik dersleri veriyor ve hiç kuşku duymuyorum, deneyimlerinizi konuşturuyorsunuz. “Gazetecinin görevi devletin çıkarını gözetmek değildir” diyorsunuz mesela. Kendi pratiğinizden süzülmüş gerçekler bunlar. Koalisyonun sıkı zamanlarında devletin, devlet olmaya çalışanların çıkarlarını kim sizin kadar canla başla savunmuştu ki. Hayır bu konuda hiç kimse eski Taraf’çı Ahmet Altan’ın eline su dökemez. Onun kabahati değil aslında. Kapitalizmin her koşulda savunulmasının ideolojisi olan liberalizmdir onu kötü yola düşüren. Öyledir. Liberalizm, insanları sömürü çarkında köleleştiren kapitalizmi nasıl “özgürlük” olarak pazarlayabiliyorsa, o da şimdi fena halde özgürlükçü olarak döne döne başı dönenlere katılıyor, aynadaki aksine ver yansın ediyor. Ne yapacağımızı şaşırıyoruz biz de bu kıvraklık karşısında. HHH Alman işçi hareketinin kibirli ve oportünist lideri Lasalle için Alman diktatörü Bismarck’la işbirliği girişimleri nedeniyle, “Burjuvaziye karşıydı ama onun devletine karşı değildi” derler. Lasalle’in mirası bugün liberalleşmekte ve devleti her koşulda kutsamakta sınır tanımayan Avrupa sosyal demokratlarındadır. Bizim liberallerimizin devletle ilişkileri de öyledir. Devletle ilişkinin hiçbir biçiminin özgürlükçülükle ve de gazetecilikle bağdaşmayacağını anlamakta işte bu nedenle zorluk çekerler. Gezi Parkı eylemleri sırasında ekmek almaya giderken polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle komaya giren ve yaşam mücadelesinin 269. gününde hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın failleri tespit edildi. Ulusal Kriminal Büro’nun soruşturma dosyasına sunduğu olay günü Berkin Elvan’ın vurulduğu sokağın başındaki TOMA’nın kamera görüntülerinde Berkin Elvan’a nişan aldıkları iddia edilen 2 polis net bir şekilde görünüyor. Elvan ailesinin avukatları Evrim Deniz Karatana ve Oya u Ulusal Kriminal Büro tarafından ortaya çıkarılan görüntülerde Berkin Elvan’a nişan aldıkları iddia edilen 2 polis net bir şekilde görünüyor. Bu sayede 1000 polis ile başlayan araştırma sürecinde çember daraldı ve 5. Birlik’ten bir sarışın amir olmak üzere 4 kişilik fail grubunun kimliği netleşti. bazı gelişmeler elde edebildiklerini belirterek “İlk olarak 1000 kadar polisin adı bildirilmişti ama çember daraldı. Çekilen fotoğraflar ve görüntülere göre orada çevik kuvvetin 5. Birlik’i görevli. Berkin’in katili o birlikten. Bilirkişi raporunun üst yazısında görüntülerin 27 Mayıs’a ait olmadığı, 16 Haziran’a ait olduğu yazılıydı. Kontak kapatıldığı için görüntü tarihinin 27 Mayıs yaz Arslan, Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’la birlikte Halkın Hukuk Bürosu’nda dün düzenledikleri basın toplantısıyla görüntüleri ve davayla ilgili son gelişmeleri basın mensupları ile paylaştı. Toplantı esnasında görüntüleri ilk defa izlediğini belirten baba Elvan gözyaşlarını tutamadı. Avukat Evrim Deniz Karatana, soruşturmada 7 ay sonunda Katil 5. Birlik’ten dığı belirtilmişti” dedi. Karatana, bilirkişi raporuyla birlikte 4 polis tespit edildiğini kaydederek, “Bir tanesi tanıkların beyanlarında sözü geçen sarışın amir, 3 ayrı da polis tespit edildi. Bunlardan 2 tanesi gaz bombası kullanıyor, bir tanesi de gaz fişeği dolduruyor. Bilgisayar oyunu gibi, karşısında insan yokmuş gibi, gaz bombası silahıyla bir oraya bir buraya sinerek, doğrudan, he def gözeterek ve öldürme kastıyla atış yapıyorlar” diye konuştu. Karatana, polislerin kimliklerinin hızla tespit edilmesini ve tutuklanmalarını talep edeceklerini belirtti. İSTANBUL En büyük Gezi Parkı davası başladı CANAN COŞKUN Gezi Parkı eylemlerinde Dolmabahçe Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’ne içki ile girdiği iddia edilen Emre Öztürk ve camide yaralılara tıbbi yardımda bulunan doktorların da aralarında bulunduğu 255 sanıklı dava başladı. İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya 31 tutuksuz sanık, sanık avukatları ve müşteki avukat Ali Çezik katıldı. Dava sanık yoğunluğundan dolayı haftada 3 gün olmak üzere bir ay boyunca devam edecek. Gezi olaylarında elinde bira şişesi ile Dolmabahçe Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’ne girdiği iddia edilen Emre Öztürk, camide elinde bira var diye resminin çekildiğini belirterek şunları söyledi: “Gelişen olaylar nedeniyle yaralı insanlar olduğunu ve camiye sığındıklarını gördüm. Yardım etmek amacıyla camiye girdim. Caminin içine de biber gazı sıkıldığı için gözlerim yanmaya başladı. Ben de gözümü soğutmak için kola kutusunu gözüme tuttum. Bu esnada fotoğrafım çekilmiş, basına ‘camide bira içti’ diye yansıtıldı. Bu haberler nedeniyle yaşamım etkilendi. Hedef gösterildim. Buna ilişkin Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Bir yıl geçmesine rağmen suç duyuruma ilişkin bana bir dönüş olmadı.” Davada, eylemler esnasında Dolmabahçe Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’ne hakaret edildiği gerekçesi ile manevi zarar gördüğünü belirten avukat Ali Çezik, “Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman bir ülkede bir camiye ayakkabı ile girmenin hakaret olacağını herkes biliyor. Camiye yapılan hakaretle manevi zarar gördük. Manevi zararımız dolayısıyla davaya katılmak istiyorum” dedi. Sanık avukatları da, “O zaman camiye gaz atanlara da dava açın. Müslümanları temsilen mi burada?” diye tepki gösterdiler. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü de müşteki olarak davaya katılma talebinde bulundu. Görüntüleri gazetecilerle birlikte izleyen baba Sami Elvan, fail olduğu iddia edilen polislere seslenerek, “O polisler acaba rahat uyuyabiliyorlar mı?” dedi. Baba Sami Elvan da “Maaşlarını ödediğimiz insanlar güpegündüz bizleri yol ortasında katletmiştir. Bunların da arkasında Başbakan vardır. Sokakta çocuğun herhangi bir eylemi yok ama adam gizlenerek, nişan alarak çocuğu vuruyor. Devletin polisi bizi koruması gerekirken, bizim çocuklarımızı katlediyor. O polisler acaba rahat uyuyabiliyorlar mı? O aldıkları maaştan çocuklarına helal ekmek yedirebiliyorlar mı? Berkin’in, Ethem’in, diğer şehitlerin kanını yediriyorlar” diye konuştu. Soruşturma kapsamında toplanan görüntüleri inceleyen “Ulusal Teknik Büro” bilirkişi heyeti, o saatte görev yapan bir TOMA’ya ait görüntüler üzerinde yaptığı inceleme üzerine hazırladıkları raporda şu bilgilere yer verdi: “Mithatpaşa Caddesi üzerinde görev yapan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne bağlı 5. Tim’e mensup iki gazcı polis, Berkin Elvan’ın da bulunduğu Gaziler Sokağı’na doğru atış yapıyor. Bu sırada üçüncü bir polis de atış yapan polislerin gaz tüfeklerine fişek dolduruyor.” Kanını yediriyorlar Bilirkişi raporundan İşkenceciye yeni dava Suluova’daki Et Balık Kurumu tesislerindeki işkencelerden sorumlu gösterilen Atasoy Fitos ve Burhan Yöntem ikinci davada da sanık Darbe özlemi Mersin’e sıçradı MERSİN (Cumhuriyet) İstanbul ve Ankara’nın ardından Mersin Emniyet Müdürlüğü de Mersin 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak 2 7 Mayıs arasında kent genelinde 3 günlük arama izni aldı. Mersin Barosu’da kararın iptali için yargıya başvurdu. Baro Başkanı Alpay Antmen, bu kararın özel hayatın gizliliği, haberleşme ve seyahat özgürlüğüne aykırı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Maalesef bu tür uygulamalar polis devleti çağrışımı yapmaktadır. Hak ve özgürlükleri hoyratça sınırlayan bu tür kararların hâkimler tarafından ve gerekli hassasiyet gösterilmeden veriliyor olması keyfiliğe yol açmaktadır.” MEHMET MENEKŞE AMASYA Amasya’nın Suluova ilçesindeki Et Balık Kurumu (EBK) tesislerinde ağır işkencelerden geçen Hasan Kaplan’ın şikâyeti üzerine, Yüzbaşı Atasoy Fitos ve Astsubay Başçavuş Burhan Yöntem hakkında ikinci işkence davası açıldı. Devrimci İşçi Köylü Gençlik Derneği’ni kuran Hasan Kaplan hakkında 1980 Mayısı’nda İçişleri Bakanlığı, “vur” emri çıkardı. 12 Eylül darbesinin ardından 26 Kasım 1980’de Samsun’un Vezirköprü ilçesinde bulundukları evin polislerce basılmasının ardından Kaplan, arkadaşları Fahrettin Fakı ve Mehmet Dok ile buradan kaçmayı başardı. 12 Eylül darbesinin ardından gözaltına alınan Kaplan, işkencehaneye çevrilen Suluova (EBK) tesislerinde ağır işkencelerden geçti. Yeni Çeltek DevrimciYol davasında yargılanan Kaplan, 11 yıl cezaevinde yattı. 12 Eylül’ün darbeci generalleri Kenan Ev ren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davaya da müdahil olmak için başvuran Kaplan’ın başvurusu Suluova Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Araştırmalarını tamamlayan savcılık, EBK tesislerinde görevli Yüzbaşı Atasoy Fitos ve Astsubay Başçavuş Burhan Yöntem hakkında işkence davası açtı. İşkence nedeniyle sakat kalan Fazlı Kuru’nun açtığı davada da sanık olan Fitos ve Yöntem hakkında ikinci dava da açılmış oldu. Amasya Ağır Ceza Mahkemesi’nde yarın başlayacak duruşma öncesi gazetemize konuşan Hasan Kaplan, bu davayı intikam almak değil insanlık suçu işleyen işkencecilerin ortaya çıkarılması için açtığını anlattı. Kaplan, “Bana bu işkenceleri yapanlarla karşılaşsam yüzlerine bile tükürmem. Tek isteğim gözlerinin içine bakarak, ‘Sen bir işkencecisin ve hep öyle kalacaksın. İnsanlık ve insanlık tarihi seni böyle bilecek’ diyebilmek” dedi. Yüzlerine bile tükürmem CHP’li Atilla Kart, MİT’in ordu içinde yaptığı ‘çalışmalara’ ait klasörlerce dokümana ulaştıklarını söyledi ‘TSK fişlemeleri elimizde’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, MİT Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle disiplin soruşturması adı altında Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) tasfiyelerin artacağını belirterek “MİT’in TSK fişlemeleri elimizde” dedi. TSK’deki tasfiyelerin artacağına dikkat çeken Atilla Kart, ellerine çok sayıda doküman geldiğini belirterek “Elimizdeki klasörlerce belgeyi cumhurbaşkanına da ulaştırmaya hazırız. Özellikle kadın subaylar, pilot kadınlar ve jandarmada görevli kadınlar hedef alınıyor. Özel hayatlar üzerinden, mezhepler, eşlerin etnik kökeni üzerinden tasfiye yapılıyor. Subayın etnik kökeni ile ilgili ‘sorun’ yoksa eşinin etnik kökenine yöneliyorlar” dedi. TSK’deki disiplin soruşturmalarının MİT’in istihbarat raporlarıyla yapıldığını belirten Kart, tasfiye iddialarıyla ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “DDK’yi harekete geçir” çağrısı da yaptı. Kart, 20102012 yılları arasında emeklilik ya da istifa nedeniyle 2 bin 119 kişinin TSK’deki görevinden ayrıldığını söyledi. Bu noktada “Cemaatin TSK’ye operasyonu” algısı oluşturulduğunu belirten Kart, bu kanaatte olmadığını vurgulayarak “Doğrudan hükümetin kontrolünde olduğunu da düşünmüyorum” dedi. Kart, şunları söyledi: “Disiplin soruşturması yapılıyor, görevden uzaklaştırılıyorlar. Daha önce, sıralı sicil amiri disiplin soruşturması yaparken artık o kurumun istihbarat birimi yapıyor. Yaklaşık 2 yıldır istihbarat ağırlık kazandı. Her kurumun istihbarat birimi, MİT’in fişleme ve dokümanlarını esas alıyor. Açıkça; TSK, MİT üzerinden sürdürülen bir operasyona tabi. Bunun muhatabı ve hesabını verecek olan da hükümettir. Disiplin soruşturmalarının istihbarat birimleri tarafından yapılmasının kanunda yeri yok. Vesayeti kaldırıyoruz diyenler, hukuk dışı yeni bir vesayet oluşturuyor. Görevden almalar, askeri mahkemelere gidiyor ancak sonuç alınmıyor. Yeni vesayet sistemi, yargı kararı ile tescil ediliyor.” Kart, MİT Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle disiplin soruşturması adı altında TSK’deki tasfiyelerin artacağına da dikkat çekti. MİT’in getirdiği belge ve dokümanların artık yasal kabul edileceğine işaret eden Kart, “Bunların üzerinde savunma yapılması bile mümkün olamayacak. Tasfiye daha sistematik olacak” şeklinde konuştu. SANIK AVUKATLARI ÜLGEN VE ERSÖZ: Balyoz’da yeniden yargılama yolu var CHP’den Dersim İstanbul Haber Servisi Balyoz davasının sanık avukatlarından Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, Yargıtay Başsavcılığı’nın dosyayı Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’na götürmesinin yeniden yargılamanın yolunu açabileceğine dikkat çektiler. Avukat Celal Ülgen, “Gölcük’te bulunan 5 No’lu harddisk içeriğindeki dosyalar üzerinde oynama yapılmış olabileceği” tespitlerinin yapıldığı TÜBİTAK bilirkişileri raporunun Poyrazköy davasında alındığını anımsatarak “Balyoz kararında mahkeme aşamasında alınmış bir bilirkişi raporu bulunmamaktadır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de bu eksikliğe göz yummuş ve karar kesinleşmiştir. CMK 308. maddede Yargıtay Başsavcılığı’nın sanıklar lehine dosyayı Ceza Daireleri Genel Kurulu’na götürme olanağı bulunmaktadır. Bu önemli bir başvuru yöntemidir ve etkili olabilir” dedi. Avukat Ersöz de, “Adalet Bakanlığı’na ‘kanun yararına bozma’ başvurusu yapıldı. Bakanlığın, kabul ederse ret kararının kaldırılması için Yargıtay Başsavcılığı’nın 9. Ceza Dairesi’ne itirazı olabilir. Daire, itirazı kabul ederse yeniden yargılama mümkün” dedi. arşivleri teklifi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Dersim olaylarıyla ilgili arşivlik malzeme niteliğindeki her türlü bilgi ve belgenin TBMM Başkanlığı’na teslim edilmesi için yasa teklifi verdi. Teklifin gerekçesinde, 1937 ve 1938 yıllarında Dersim’e yönelik, “Tunceli Harekâtları” sonucunda 13 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği, 14 bin kişinin zorunlu göçe tabi tutulduğu belirtildi. Gerekçede, “Her ne kadar birtakım sözlü tarih çalışmaları neticesinde Dersim’deki askeri operasyonların yarattığı travma bilinse de, devletin bu konudaki temel belgelerine erişim, hadisenin tanımlanması bakımından elzem görünmektedir” ifadeleri yer aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle