04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2014 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR ‘Hamlet Makinesi’ Ayşe Emel Mesci’nin yorumuyla İstanbul Tiyatro Festivali’ndeydi ‘Bir beyin fırtınası’ u Dişli bir oyun “Hamlet Makinesi”. Heiner Müller’in 1977’de yazdığı oyun, yönetmen Ayşe Emel Mesci’nin üç sözcükle çok iyi özetlediği gibi, “bir beyin fırtınası…” İstanbul Tiyatro Festivali seyircisi Heiner Müller’i 1993’te Attis Tiyatrosu tarafından sergilenen “Quartet”te ve 1997’de Bilsak Tiyatro Atölyesi’nin “Hamlet Makinesi” ve diğer metinlerinden esinlenerek hayata geçirdiği “Park Yapılmaz” adlı oyunla tanıdı. Bu yıl da, 19. İstanbul Tiyatro Festivali, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olan “Hamlet Makinesi” ile buluşturdu seyirciyi. Dişli bir oyun “Hamlet Makinesi”. Müller’in 1977’de yazdığı oyun, yönetmen Ayşe Emel Mesci’nin üç sözcükle çok iyi özetlediği gibi, “bir beyin fırtınası…” Yazarın, hemen bütün metinlerinde mit ve Avrupa tarihi (ve de özellikle de Almanya’ya referanslarla) ile günümüz arasında kurduğu köprülerin güçlü bir uzantısı… Mesci de aynı geniş perspektifle ele alarak irdeliyor oyunu ve de yazarın oyuna dair sözünü ettiği “güç savaşları” olgusunu Hamlet’in çevresinde ördüğü imgelerle irdeliyor… Raskalnikov’un paltosundan, Jivago’yu sarmalayan kır manzaralarına, antik Yunan korolarını çağrıştıran performansçılardan toplama kamplarındaki toplu ölümleri yansıtan videolara, kırmızılar içinde anne figüründen ihtiraslı katil kocaya, “HoratioPolonius”a uzanan bir imgeler, düşünceler, sözler bütünü… Heiner Müller, 1988’de Weimar’da Shakespeare Festivali’nde yaptığı bir konuşmada yapıtının, zamanı sararakzamana yayılarak mitleştiğinden söz eder. Mitlerin adeta eklemlendiği makinenin ürettiği bir enerji patlamasıdır kültürel alanı da saydamlaştıracak olan. Bu anlamda, zaman boşluğuna Oyunda Ophelia’yı Sema Kuray kurgulanmış bir çacanlandırıyor. lışmadır “Hamlet Makinesi”. Yazarın ilk oyunlarında Brecht’in etkisi belirgindir. Sonraları Brecht’in diyalektik tiyatro dramaturjisindeki doğrulara yönelirken, yeni bir tiyatro anlayışının, yeni bir performans stratejisinin yaratılması gerektiğini savunur. Artaud, Genet, Beckett ve de Robert Wilson’un sahneleme anlayışı onun çok girift düşünce dünyasında yerini alır. “Baba” adlı öyküsünde şunları yazar Müler: “31 Aralık 1933, sabaha karşı Sosyal Demokrat Parti üyesi olan babam, yatağından kaldırılarak tutuklandı. Uyanmıştım. Gökyüzü simsiyahtı… Usulca kapıya gittim ve tahtalar arasındaki aralıktan, adamlardan birinin babamı tokatladığını gördüm… Korkuyla yatağıma döndüm. Battaniyeyi yüzüme çektim… Babam kapıda duruyordu, arkasında askerler… Yavaşça seslendi. Cevap vermedim… Kapı kapandı ve götürdüler onu.” Çok etkilendiği ve belleğinde hep izlerini taşıdığı bu olayla ilgili olarak “Bu, benim ilk ihanetimdi. Bu, benim tiyatromun ilk sahnesiydi” der. Oyunlarında ihanet temasını sıklıkla işler, “Hamlet Makinesi”nde de yaptığı gibi… Oyunda, mit, öykü, tarih, düşler ve çağımız gerçekleri karmaşık bir şiirsel bütünde toplanır. Ali Berktay’ın dramaturjisi yönetmenle ilişkisinde Virginia Woolf’tan Rosa Luxemburg’a, Elektra’ya belli dokunuşlarla metindeki açılımları daha da belirginleştirmektedir kuşkusuz. Ayşe Emel Mesci’nin göndermeleri elbette bu topraklarda yaşanan şiddet olgunun altını da güçlü bir biçimde çizer. İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ’NDE BUGÜN İhanet Edward Hall’dan Shakespeare yorumu... Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde bugün 3 oyun sergilenecek. Bağımsız tiyatro topluluğu DOT’un, İngiliz Theatre Uncut’la ortak yapımı “Theatre Uncut İstanbul”un yönetmenliğini Hannah Price ve Murat Daltaban üstleniyor. Oyun DOT’ta saat 18.30 sahnelenecek. Aydın Orak’ın yazdığı ve yönettiği Tiyatro Avesta’nın oyunu “Actor” Şişli Blackout Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak. İngiliz tiyatro topluluğu Propeller, Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyunuyla festivalde. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’de 20.30’da sahnelenecek oyunun yönetmenliğini Edward Hall üstleniyor. Altın Palmiye gücünde... Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde yarışan ‘Kış Uykusu’ filmi bir başyapıt MEHMET BASUTÇU CANNES Baştan vurgulayalım : “Kış Uykusu” önümüzdeki cumartesi gecesi yapılacak ödül töreninde mutlaka sahneye çağrılması gereken bir başyapıt. Jane Campion ve jüri üyelerinin dışlayamayacakları olgunlukta, sağlam, duyarlı, derinlikli bir yaratıcı sineması örneği. Nuri Bilge Ceylan’a en azından senaryo, belki ikinci kez mizansen ya da üçüncü kez jüri ödülü kazandıracak; aslında,Türk sinemasıu ‘Kış Uykusu’, Türk sinemasının 1982’den nın 1982’den bu yana beklediği ikinci Altın Palmiye’yi bu yana beklediği ikinci Altın Palmiye’yi getirecek güçte bir film. getirecek güçte bir film. Muzaffer Özdemir ile Muzaffer Özdemir ile Mehmet Emin Toprak’ın 2003’te “Uzak’taki Mehmet Emin Toprak’ın 2003’te “Uzak”taki yorumyorumlarıyla paylaştıkları en iyi erkek oyuncu larıyla paylaştıkları en iyi erödülünü Haluk Bilginer’in yeniden kapma kek oyuncu ödülünü, Haluk olasılığı da yüksek… Bilginer’in yeniden kapma olasılığı da yüksek… Aslında, verilecek ödül(ün) lığın, yılgınlığın, bencilliğin ve içinlerin ne(ler) olacağı, sinemaseverde boğulduğumuz düzeni kabullenirler için hiç de önemli değil. Önemli ken vicdanımızı rahatlatarak suçluluk olan,Türkiye insanı gerçeğinin, son deduygusundan kurtulmak için giriştiğirece incelikli, alabildiğine duyarlı görmiz biçare çabaların dökümü de gözsel ve düşünsel bir senfoniye dönüşeler önüne seriliveriyor. rek beyazperdeye yansıyor olması.Felnsanlık onuru sefi derinliği olan, entelektüel düzeyde ödün vermeyen (öz)eleştirel bakışın Kısacası, kesinlikle manikeen olmaacımasız sertliğiyle kaleme alınmış seyan, gri tonları özenle işleyen senaryonaryo gerisinde, Anton Çehov’dan ya da herkes hem kendini savunabiliyor, da Dostoyevski’den esinlenmenin ötehem de ağzının payını alıyor. Nuri Bilsinde, olgun bir edebiyat dili, sağlam ge Ceylan’ın göreceli olarak daha anbir dramaturjik yapı bulunuyor. layışla karşıladığı yoksul, eğitimsiz kesim (köyün yumuşak görünümlü imaürkiye gerçeği mı ve onun şiddet eğilimli kardeşi) bir Baba toprağına geri dönerek, Ürgüp oranda hafifletici nedenlerden daha fazyakınlarındaki oteline kapanmış tiyatro la yararlanıyorlar. Eleştirilecek tüm oyuncusu, yerel gazetede köşe yazılayanlarına karşın, düzenin sorumluları rı yazan varlıklı entelektüel Aydın kaya da parazitleri değil de, saf kurbanlarakteri etrafında gelişen olayların, anrı olan bu yan karakterler, insanlık onulamlı gevezeliklerin, sert tartışmaların, ru denen temel değere daha cesurca sagünlük kavgaların, nevrotik tavırların, hip çıkmaktalar. varoluşçu çırpınışların gerisinde sırıtan Senaryonun umut veren diğer güncel Türkiye gerçeğini farklı açılarbir yan karakteri ise, motosikletiydan okumak mümkün. le güzargâhı açık bir kimlik arayışı Bugün toplumsal ve siyasal düzeyyolculuğuna çıkan (yönetmenin alter de saplanıp kaldığımız batağın çok egosu) bilinmeyenin getireceği zorboyutlu sorumlulukları konusunda luklardan korkmayan, dünyaya ve inkendimizi sorgularken, bireysel umut sanlara açık bilinçli genç… suzluğun, küçük hesapların, korkakVe tabii, bütün bu düşünsel zen Toplumsal sarsıntının bir örneği ginlik, Nuri Bilge Ceylan’ın kendine özgü yalın anlatımı eşliğinde, yine akıcı, yumuşak, şiirsel bir mizanseni besliyor. Filmin bitmesine üzülenler az değil. Örneğin, Demet Akbağ’ın yorumladığı, filmin provokatif karakteri, Aydın’ın ablası Necla’nın, son yarıda unutulmuş olması bir eksiklik doğuruyor... Sonuçta, tutkuları yıllarca dinmeyen karakterlerinin peşini bırakmayan Zeki Demirkubuz gibi, Nuri Bilge Ceylan da Aydın’ı yıllar boyu izlese ne iyi olur ? Sözgelimi, on yıl sonrasının Türkiyesi’ne nasıl bakıyor olacaktır Aydın ? O Türkiye’nin oluşmasına çevresindekilerle birlikte ne gibi katkılarda bulunduğunu; motosikletli gencin ne yapıyor olduğunu; imamın kendini geliştirip geliştiremediğini; yeğeninin polis olup olmadığını... şimdiden çok merak ediyoruz… Bu arada, suçluluk duygusundan ve temel sorumluluklarından ülkede 3 gün yas ilan ederek arınabileceklerini sanan yetkililerin, sinemayı bir eğlence gibi görmek yanılgısından hâlâ kurtulamadıkları için, “Kış Uykusu”na Cannes’da eşlik etmekten vazgeçmeleri; üstelik, sinemamızın 100. yılını kutlamak için bu pazartesi gecesi Cannes’da verilecek davet için öngörülen Baba Zula konserini de iptal etmeleri, Nuri Bilge Ceylan’ın kararkterlerine yakışacak, üzerinde uzun uzun tartışılabilecek tavırlar… Umarız bu kavram kargaşası biter de, en azından kapanış gecesinde resmen sahip çıkarlar filme… “Hamlet Makinesi”nin ön çalışmaları 1956’da başlar. Brecht’in öldüğü, Kruşçev’in Sovyet Parti kongresinde Stalin terörizmini yerdiği, Macaristan’da başlayan reform hareketlerinin Sovyet ordusu tarafından bastırıldığı yıldır bu yıl. Dolayısıyla, bir bedende iki kişiliğin varlığının ötesinde, yaşanmakta olan toplumsal sarsıntının bir örneğidir bu oyun. Devrimci ideallerin çöküşü Müller’i tarihle yüzleşmeye iter. Sistemi, Hamlet’in kişiliğinde tartışmaya açar. Gerçekleri görmezden gelenlere bu gerçekleri en çarpıcı biçimde göstermeye çalışır. Bunu, evrensel felsefenin sağlam çatısı altında gerçekleştirir… Hakan Meriçliler, az önce de belirttiğim gibi, böylesi bir çatıya kurgulanan oyunda, bir “oyuncu” olarak Hamlet’le hesaplaşmasını dinamik bir perspektifle götürür. Shakespeare’in Hamlet’e verdiği karakter yapısının içinde ve dışındadır. Bu iki yapının dünyaya bakışındaki farklılıkları akıcı bir oyunculukla işler. Ophelia da (Sema Kuray) oyunun “Kadınların Avrupası” bölümünde Müller’in sözleriyle “nehrin koynunda tutmadığı kadın’dır. Esareti kıran kadındır… Bu anlamda, oyun boyunca toplumsal cinsiyet eleştirisi de öne çıkmaktadır… Heiner Müler’in tiyatrosunda söz ön plandadır. “Düşünceler sözcüklerin içindedir ve onlar tarafından yönlendirirler” der yazar. “Oyunlarımda tartışmaları, yüzleşmeleri öne çıkarmaya çalışırım. Önerecek çözümlerim yoktur. Beni tek ilgilendiren şey hesaplaşmaktır.” İşte bu zorlu hesaplaşmayı başta yönetmen Ayşe Emel Mesci olmak üzere bütün “Hamlet Makinesi” ekibi başarıyla götürüyorlar… Metnin, oyunculukların, renklerin, yaratılan atmosferin, müziğin iç içe geçtiği doğru zamanda doğru bir çalışma… Sinema bir eğlence mi? İ Kültür Servisi Türkiye’de görme, işitme ve ortopedik engellilerin erişebildiği ilk film festivali olan ve bu yıl ikincisi düzenlenen Ankara Engelsiz Film Festivali yarın başlıyor. 25 Mayıs’ta sona erecek festivalde, son dönem Türk ve dünya sinemasından, Onur Ünlü’nün “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, Reha Erdem’in “Şarkı Söyleyen Kadınlar”, Sally Potter’ın “Bir Hayalimiz Var” ve Mike Newell’ın “Büyük Umutlar” gibi filmlerinin yanı sıra “Guguk Kuşu”, “Hababam Sınıfı” gibi unutulmaz filmler gösterilecek. Ayrıca kısa filmler ve çocuklara yönelik yapımlar da festivalde görülebilecek. Festivalde tüm filmler, görme engeli olanlar için sesli betimleme, işitme engeli olanlar içinse işaret dili ve ayrıntılı altyazı eşliğinde, ücretsiz olarak sunulacak. Engeli olmayan seyirciler ise festival stantlarından edindikleri kulaklıklarla filmleri takip edebilecek. Etkinlik kapsamındaki Engelsiz Yarışmada ise son dönem Türk sinemasından eserlere “en iyi film”, “en iyi yönetmen” ve “en iyi senaryo” ile seyircilerin seçimiyle belirlenecek “seyirci özel ödülü” verilecek. Engelleri kaldıran festival ETKİNLİK 25 MAYIS’TA SONA ERECEK T KÂMİL KÜLTÜR l MASARACI ÇİZİK CANNES FİLM FESTİVALİ’NDEN NOTLAR 4 Cannes Film Festivali Direktörü Gilles Jacob’un, İranlı oyuncu ve festival seçici kurulu üyesi Leila Hatami’yi yanağından öpmesi, İranlı yetkililerin tepkisine yol açtı. İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri, öpme sahnesinin İran basınında çıkan fotoğraflarına büyük tepki gösterdiler ve olayı ülkedeki kadınların “iffettini tahkir eden” bir hareket olarak nitelediler. Jacob ise, “Bayan Hatami’yi Batı’da alışıldığı biçimde yanağından öptüm. Kendisi o sırada benim için tüm İran sinemasını temsil ediyordu” dedi. İran’da 1979 devrimiyle yürürlüğe giren şeriat yasalarına göre, bir kadının ailesi dışında bir erkekle fiziksel temasına izin verilmiyor. 4 Cannes’da sürekli yayımlanan sinema endüstrisi dergisi Screen’e göre, İsveçli yazar Frans Gunnar İran’dan ‘Nasıl öpersin!’ tepkisi Bengtsson’un romanından uyarlanan 15 milyon dolar bütçeli “Uzun Gemiler” adlı yeni bir film 2017 yılında gösterime girecek. Bengtsson’un romanı, yolculuğu “tarihi değiştiren” ve Kızıl Yılan diye bilinen bir 10. yüzyıl serüvencisinin başından geçenlere odaklanıyor. Vikingleri çok gerçekçi bir biçimde anlatacağı belirtilen film 2016’da çekilecek. 4 Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı olarak görev yaptığı sırada ABD’de yaşadığı seks skandalı ile görevinden istifa etmek zorunda kalan Dominique StraussKahn, yaşamını konu alan film aleyhine dava açacak. StraussKahn’ın avukatı Jean Veil, 67. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen ve yönetmenliğini Abel Ferrara, başrollerini ise Gerard Depardieu ile Jacqueline Bisset’nin üstlendiği filmle “müvekkili hakkında karalama kampanyası başlatılarak kişilik haklarının ihlal edildiği” gerekçesiyle dava açılacağını duyurdu. Fransız avukat, müvekkilinin “tecavüzcü” gibi gösterilerek kişilik haklarının ihlal edildiğini bildirdi. StraussKahn, 2011 yılında New York’ta bir otel odasında otelin temizlik görevlisine cinsel saldırı suçlamasıyla gözaltına alınmıştı. ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle