03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] İSMMMO’nun raporuna göre, 2001’den sonra hızlanan küresel el değiştirmeyle yabancılar 21 Türk bankasında hisse sahibi oldu. Türk bankacılık sisteminde yabancıların toplamdaki payı yüzde 25’e ulaştı. Paramız yabancıya emanet Türk bankacılık sektöründeki 49 bankadan 37’sinde yabancıların hissesi var. Bankaları da kârları da yabancılar yönetiyor. Ekonomi Servisi Son yıllarda gerçekleşen satın alma ya da ortaklıklar yoluyla yabancılar, Türkiye’de katılım bankaları da dahil 49 bankadan 37’sinde hisse sahibi oldu. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türk Bankacılık Sisteminde Yabancılaşma” raporuna göre, bugüne kadar 21 bankada gerçekleşen satın almaya 20.5 milyar dolar harcayan yabancılar, 17 milyar doları aşkın kâr elde ederlerken satın alınan hisselerin bugünkü değeri 27 milyar dolara ulaştı. Borsadaki banka hissedarı yabancı yatırımcılar eklendiğinde, yabancıların Türkiye banka ve kredi kartı sayısında AB ülkeleri arasında İngiltere’den sonra ikinci sırada yer alıyor. AA’nın Bankalararası Kart Merkezi (BKM) ve Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) derlediği verilere göre, 2012’de Avrupa’da toplam banka kartı en fazla İngiltere, Almanya ve Fransa’da en az ise Malta ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde bulunuyor. İngiltere 151.6 milyon adet olan banka ve 56.4 milyon adet kredi kartı ile Avrupa’da ilk sırada yer alırken, aynı dönemde Türkiye 145.6 milyon banka ve 54.3 milyon kredi kartı ile ikinci sırada yer alıyor. AB’de toplam ödeme fonksiyonuna sahip kart sayısı 738 milyon olurken, bu kartlardan yapılan harcama da yaklaşık 2 trilyon Avro’yu buluyor. BKM’nin en son açıkladığı Mart 2014 verilerine göre ise Türkiye’deki toplam kart sayısı 159.5 milyona, kredi kartı sayısı ise 57.3 milyona ulaştı. EKONOMİ 11 Piketty’nin Ettiği! Ekonomi bilimi, 2008’de başlayan ve bir türlü sona ermeyen ekonomik krizin nedenlerini açıklayamıyor ve bunalımdan çıkış için çözüm üretemiyordu. Fransız iktisatçısı Thomas Piketty’nin, 21. Yüzyılda Kapital adlı yapıtı, bu açığı kapatacak özellikler taşıyor ve bu nedenle de yoğun tartışmalara yol açıyor; Marx’ın Das Kapital’i ile karşılaştırılıyor. HHH Çalışmanın önemli özellikleri şöyle özetlenebilir. Piketty’ye göre, bir ülkede sermayenin getiri oranı, ekonominin büyüme oranından daha fazla ise bunun kaçınılmaz sonucu, servetin belli ellerde toplanması ve gelir eşitsizliğinin daha da artmasıdır. Örneğin bir ülkenin ekonomisi yılda yüzde 34 dolayında büyürken sermayenin getirisi bunun üzerinde giderek birkaç katıysa ve bu durum yıllarca devam ederse, sermaye sahiplerinin çocuklarına miras kalan servet, her zaman kol ve beyin emeğiyle kazanılan servetten daha fazla olacaktır. Sonuçta servete servet katan, gelir ve servet eşitsizliklerini daha da derinleştiren, ancak büyüme oranı düşük ya da 2008 sonrasında yaşandığı gibi hastalıktan çıkamayan bir kapitalizm ortaya çıkıyor. Bu durum sürdürülemez. Piketty, bu savlarını, neredeyse kapitalizmin başlangıcından bu yana bir dizi gelişmiş ülkenin servet ve gelir istatistiklerinin karşılaştırmalı incelemesine ve bunların değişiminde görülen benzerliğe dayandırıyor. Yapıtın gücü de buradan kaynaklanıyor. İstatistiklerin kanıtladığı, kapitalizmin ilk yıllarında, sermayenin yarattığı servet ile emeğin geliri arasındaki uçurumun, yoksulluk ve çocuk işçiliği olarak, romanlara da yansıyan büyüklüğüdür. Bu aşırı eşitsizlik, 20. yüzyılda, tersine dönüyor. Yaşanan iki büyük savaştan, özellikle de II. Dünya Savaşı’ndan sonra, hızlı büyümenin, demokratikleşmenin; işçi sendikalarının güçlenmesinin; ekonomik ve sosyal hakların alanının hızla genişlemesinin ve siyasette sol seçeneklerin oluşmasının doğrudan ve dolaylı katkılarıyla, bir süre, eşitsizlikler azalıyor. Sonrasında, özellikle küreselleşmeyle birlikte, sendikaların gücünün zayıflaması; teknolojik yeniliklerin işgücünün niteliğini geliştirmede yetersiz kalması; doğrudan vergilerin azaltılması ve kurumsal piyasa denetimlerinin yetersizliği gelir eşitsizliklerini büyütüyor. Ek olarak, serbest piyasanın yanlışlarını yine kendisinin düzelteceği beklentilerinin boşa çıkması; sermayenin sınır tanımaz, ahlak tanımaz bir anlayışla işleyen tekelci yapılarının güçlenmesi, rant avcılığının artması, dünyadaki gelir eşitsizliğini ve buna bağlı olarak aşırı yoksulluğu, yeniden kapitalizmin doğuş günlerindekine benzer bir duruma getirmiş bulunuyor. Eşitsizliğin bu ölçüde büyümesi, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi sağlamıyor. Tersine 2008 sonrasında yaşandığı gibi ekonomik durağanlık kalıcılık kazanıyor. Bu kadar da değil, servetin belli ellerde aşırı bir yoğunlukla toplanması, geçtik sosyal adaleti, temel insan haklarına dayanan demokrasi ile bile bağdaşmaz. HHH Piketty’nin çözüm önerisine geçmeden iki noktanın altı çizilmelidir. Birincisi, ekonomi ders kitaplarına, onca kez yanlışlığının kanıtlanmasına karşın bir türlü vazgeçilmeyen ve gençlere ezberletilen şöyle bir görüş yerleştirilmiştir: Bir ülkede kapitalizm geliştikçe, ilk aşamalarında yaşanan yoksulluk kalmayacak, toplumdaki gelir eşitsizlikleri azalacaktır. Piketty, öncelikle bir görüşün yanlış olduğunu son yılların istatistikleriyle bir kez daha kanıtlıyor. İkincisi, Marx, üretim, emek ve sermaye ilişkileri ve bunların iç devingenliklerinden giderek kapitalizmin kendi sonunu getireceği sonucuna varıyordu. Piketty, çözümlemelerini yalnızca servet ve gelir kategorilerinin tarihsel eğilimlerine dayandırıyor. Körü körüne savunucularının korkmasına hiç gerek yok, Piketty, kapitalizmin kendini yok edeceğini değil, onarılabileceğini öne sürüyor. HHH Piketty’nin kapitalizmin kurtuluşu için önerdiği ilaç, köklü ve yüksek oranlı vergilendirmedir. Yeni Kapital’in yazarı, servetlere ve yüksek gelirlere, el koyma ya da müsadere biçiminde doğrudan vergiler salınmasını ve sonrasında da gelire göre artan oranlı vergileme yoluna gidilmesini öneriyor. Ancak, Fransız Sosyalist Partisi’ne danışmanlık da yapan Piketty, değil sağcı, merkez sol ya da sosyal demokrat politikalarla bile bu sonucun alınmasının çok da kolay olamayacağını vurguluyor. Giderek, kendi önerisini, gerçekleşmesi güç bir düş ya da ütopya olarak görüyor. Oysa servet vergisiyle ulusal gelirin daha büyük bir bölümüne el konulabileceğini, böylece ülkelerin ağır borç ve faiz yükünden kurtulacağını; daha da önemlisi, hükümetlerin bu geliri eğitim, başta olmak üzere toplumsal hizmetlerin gelişmesinde kullanabileceklerini öngörüyor. Sonuçta, gelir dağılımının daha eşitlikçi bir yapıya kavuşacağını ve artan ekonomik büyüme oranıyla kapitalizmin varlığını sürdürebileceğini belirtiyor. HHH Piketty önerilerinden çıkarılabilecek çok ders var. Gelecek hafta değinileceği gibi, ders alması gereken ülkelerden biri de Türkiye’dir! Türkiye kart liginde liderliğe oynuyor 2013’te elde ettiği kâr 4.8 milyar doları buldu. Son 12 yıllık yabancı kârı ise 17 milyar doları aştı. Rapora göre, Türk bankacılık sisteminde yabancıların toplamdaki payı yüzde 25’lere yaklaşırken Borsa İstanbul’daki yabancı hisse sahipliğine göre, bu oran yüzde 42’yi geçti. Ağırlıklı olarak 2006’da gerçekleşen banka satın almaları öyle bir düzeye geldi ki neredeyse her ay bir banka satıldı. Temmuz 2001’de Demirbank’ın HSBC Bank’a 350 milyon dolara satılması sonrası gerçekleşen en yüksek tutarlı satış ise Türkiye’de Citigroup’un Akbank’ın yüzde 20’sine 3.1 milyar dolar vermesi oldu. Küresel devlerin Türk bankalarını satın almalarındaki etkenlerin başında yüksek büyüme ivmesinin yakalanması geldi. Türkiye’de patlayan kredi talebinin yanı sıra kredi kartı gibi henüz bakir olan ve büyük potan siyel taşıyan ciddi kârlı alanlardan elde edilen gelirler ile bankalar hızla büyüdü. Bankaların faiz dışı gelirleri her geçen gün artarak 2013 sonunda toplam 33 milyar TL’ye ulaşırken faiz dışı hizmetlerden alınan ücretlerde adeta rekor kırıldı. Sadece kredi kartı ücreti olarak toplanan para 7.4 milyar TL’ye ulaştı. Sektörde bireysel kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 35 olmasına karşın özellik le yüzde 100 yabancı sermayeli bazı bankalarda bu oran yüzde 60’a kadar ulaştı. Rapora göre bankaların yabancılara geçmesinin yarattığı bazı riskler şöyle: Sermaye kaçışı, kâr transferi benzeri hareketlerle cari açığı artırma, kamu bankalarının hisselerinin alınmasıyla sosyal devlet ilkesine ters olarak sadece kârlı alanlara yatırım gözetilmesi, olası krizlerde sadece kendi ülke menfaatlarının gözetilmesi. Fibabanka kârı yüzde 96 artırdı Ekonomi Servisi Fibabanka 2014’te önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 96 artışla 19.9 milyon TL net kâr elde etti. Bankanın 2013’ün ilk çeyreğinde 3.6 milyar TL olan kredi portföyü, yüzde 47 artışla 5.3 milyar TL’ye ulaştı. Kredilerin aktif toplamı içindeki payı yüzde 78, takipteki kredilerin oranı yüzde 1.2 oldu. Fibabanka’nın müşteri mevduatı 4.2 milyar TL’ye çıktı. Fibabanka Genel Müdürü Bekir Dildar “Piyasalar ve reel sektör açısından zorlu bir dönem olmasına rağmen ilk çeyrekte bankamızın elde ettiği bu finansal sonuçlar önemli” dedi. Enflasyon farkı ödenmeli! CHP hazırladığı raporda, Hükümetin mutlak surette gerekli düzenlemeleri yaparak, memura enflasyon farkı vermesi gerektiğinin altını çizdi. Ekonomi Servisi CHP, Hükümet ile MemurSen arasında yapılan toplusözleşme çerçevesinde bu yıl enflasyon farkı almayacak memurların, artan enflasyon karşısında ezileceğini vurgulandı. CHP 91. Ekonomik Görünüm raporunda, bu sene enflasyondan en çok etkilenecek kesimin ise memurlar olacağı belirtildi. Enflasyonun görünümündeki bozulmaya karşın Hükümetin, “Bizim için kur ve faizin seviyesi enflasyondan daha önem Ekonomi Servisi Yılın ilk çeyreğinde 129 mil yon TL net kâr açıklayan Finansbank’ın 2013 yıl sonuna göre kredileri yüzde 6 artışla 45 milyar 514 milyon TL’ye, müşteri mevduatı ise yüzde 8 artışla 40 milyar 22 milyon TL’ye ulaştı. Bankanın toplam aktifleri 70 milyar 101 milyon TL olarak gerçekleşirken, toplam öz kaynakları 7 milyar 851 milyon TL oldu. Toplam 674 şube ile faaliyet gösteren bankanın çalışan sayısı da 14 bin 62 kişiye ulaştı. Bilanço sonuçlarını değerlendiren Finansbank Genel Müdürü Temel Güzeloğlu, “Bankamız, istikrarlı büyüme çizgisini stratejilerimiz, hedeflerimiz ve yenilikçi ürün ve hizli”, “faiz enflasyonun bir sonucu met anlayışımız doğrultusunda 2014 değil, sebebidir” gibi “iktisat teyılında da devam ettiriyor. İlk çeyorisi çerçevesinde izahı zor olan” rekte özellikle KOBİ ve ticari kreaçıklamaların geldiğinin kaydedildidiler ile müşteri mevduatında büği raporda, ekonomi yönetiminin dar yümemizi sürdürdük. Bizlere duygelirli vatandaş için enflasyonun ne dukları güvenle başarılarımıza ivkadar önemli olduğunu anlayamadıme kazandıran müşterilerimize, ğı vurgulandı. hissedarlarımıza ve çalışanlarıRaporda, vatandaşın geliri artmazmıza, Finansbank’ın başarısına ken enflasyonun artmasının satın alma olan katkıları için teşekkürlegücünü erittiği ifade edildi. rimi sunuyorum” dedi. ya, birbirlerini desteklemeye, eylemleri arasında eşgüdüm oluşturmaya çalıştıkları görülüyor. Bu amaçla ortak yayınlar çıkarılıyor konferanslar düzenleniyor, Avrupa Özgürlükler İttifakı gibi yapılar oluşturuluyor. Geçen aralık ayında İtalyan Kuzey Ligası’nın düzenlediği konferansa, Avusturya, Flaman, Hollanda, İsveç partilerinin temsilcilerinin yanı sıra, Rusya’dan Putin’i, destekleyen Birleşik Rusya Partisi’nin başkanı Zubarev de katılmış. Önümüzdeki seçimlerde bu parti ve gruplar birbirine benzer sloganlarla hareket etmeyi, seçimlerden sonra Avrupa Parlamentosu’nda grup kurarak birlik sürecini sabote etmeyi planlıyorlar. İngiliz Ulusal Partisi Başkanı Nick Griffin , bu dayanışmada Polonya’nın etkin bir rol oynadığını söylüyor. Slovak gruplardan, Slovenska Pospolitos’un lideri Skrabak, Hırvatistan Ak Haklar Partisi lideri Franko Cirko sağcı gruplar arasındaki dayanışmanın yerel grupların gelişmesine büyük katkı yaptığını savunuyorlar. (TV5 10/04, Der Spiegel, 14/4; Reuters, Boston Globe, The Daily Telegraph, The American Interest, Washington Post 57 /05/2014.) Aşırı sağcıfaşist partiler arasındaki uluslararası dayanışma Avrupa ülkeleriyle de sınırlı değil. Geleneksel Japon faşizminin mirasçılarından Nippon Issuikai adlı örgütün 2010 yılında Tokyo’da düzenlediği “Milliyetçi, Yurtsever, Milletlerinin Kimliğini Savunanlar Konferansı”na, yukarıda adı geçen gruplardan 20 temsilci katılmış. Avrupa Birliği yanlıları, hep ortak bir Avrupa vatandaşlığı kimliğinin oluşamadığından yakınıyorlardı. Şimdi, bu kimlik oluşmaya başlıyor gibi ama bir farkla; ortak bir beyazHıristiyan üstünlüğü projesi bağlamında... Finansbank’ta mevduat 40 milyar lirayı geçti Almanya Anayasa Mahkemesi’ne göre, “henüz gerçek anlamda bir parlamento değil” ama Der Spiegel, “AB için yapılan planların, önerilerin yüzde 90’ının Avrupa Parlamento’sunun onayını gerektirdiğini”, kararları etkilemek için çalışan 20 bin lobiciyi anımsatarak “sandığınızdan daha da önemlidir” diyor. 1992 Maastricht Anlaşması’ndan bu yana, Amsterdam, Nice, Lizbon anlaşmaları Avrupa Parlamentosu’nun yetkisini neredeyse tüm politika alanlarını kapsayacak biçimde artırdı. Dışişleri Komisyonu Başkanı Elmar Brok, “Avrupa’da artık biz olmadan hiçbir karar alınamaz” diyor (Spiegel, 08/05/2014). Öyleyse “AB’nin geleceği en azından yönetişim açısından istikrara kavuşmaya başlamış” diye düşünmek olanaklı. Ancak 2225 Mayıs arası yapılacak seçimlerde ortaya çıkması beklenen sonuçlar bu iyimserliği zorlayacak gibi görünüyor. Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde Irkçı Partiler Korkutuyor birleşirken zorla dayatılan neoliberal politikalar kıt kaynaklar üzerinde rekabeti hızlandırıyor, yoksulluğu, geleceğe ilişkin belirsizlikleri artırıyor. Neoliberalizm, çözümü bireyin sorumluluğuna bırakıyor. Ancak vatandaşlar bireyler olarak çözüm üretemiyor; çaresizlik yönetici sınıflara olan güveni aşındırıyor. Böylece egemen sınıfların, kapitalizmin geleceği üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlıyor. Bu bulutlara ilk kez dikkati Soros, mali krizden çok önce (“The Capitalist Threat”, The Atlantic Monthly, Februay 1997) “demokrasiye” yönelik tehditlerin altını çizerek çekmişti, son aylarda yaygın ilgi odağı olan Piketty’nin çalışması da benzer bir kaygının ürünü. İkincisi, vatandaşlar, kendi iradeleri dışında içine “atıldıkları” durumun sorumlularını aramaya başlıyorlar. O zaman da Avrupa kültürünün “karanlık yüzü” yeniden, yabancı düşmanlığı, Yahudi, Müslüman nefreti olarak ortaya çıkmaya başlıyor. EUROPP (European Policy and Practice) editörü Stuart Brown ile ResPublica’nın direktörü Philip Blond, London School of Economics sitesindeki söyleşilerinde Avrupa’da “sağ ve sol akımların çöküşüne tanıklık ettiğimizi” düşünüyorlar. Sağ ve sol (sosyal demokrasi) akımların liderleri “ne mali krizin gelmekte olduğunu görebilmişler ne krizden sonra bir çare üretebilmişler ne de refah ortamını geri getirebilmişler” (http://bit.ly/1lvJ3IR). Merkez çökmeye başlayınca da bir taraftan vatandaşlar, özellikle gençler kendiliğinden protesto, işgal eylemleri, gösteri yürüyüşleri düzenleyerek toplumu sarsarken diğer taraftan vatandaşların arayışlarına sağ popülist akımlar en temel içgüdüler (dayanışma, güven arayışı), önyargılar (ırkçılık, yabancı düşmanlığı), kestirme açıklamalar (AB seçkinleri ucuz işçi istedikleri için yabancıları getiriyor; krizi yaratan Yahudi finansçılar) üzerinden cevap Avrupa Birliği’nin merkez ülkelerinden Fransa, Hollanda, Avusturya ve İngiltere’de, sağ popülizmden öte faşist özellikler sergileyen partiler güçleniyor, düzenin tüm diğer partileri üzerinde, yabancılar, göçmenler gibi sorunlar bağlamında sağa çekici bir etki yapıyor. Birliğin diğer ülkelerinde Macaristan’da Jobbik, Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi, İtalya’da Kuzey Ligası, Yunanistan’da Altın Şafak, Bulgaristan’da Ataka, Polonya’da Falanga, Slovakya’da Slovak Kardeşliği, Çek Cumhuriyeti’nde Çek İşçi Partisi, Belçika’da Belçika Ulusal Cephesi, Portekiz’de Ulusal Yenilenme Partisi, İspanya’da Cumhuriyetçi Toplumsal Hareket; Hırvatistan’da, Ak Haklar Partisi gibi radikal partiler, gruplar var. Bu partilerin hepsi ulusal kültürlerinin, dinlerinin, kimliklerinin, hatta ırklarının, AB projesinin, küreselleşmenin, yabancıların, Yahudilerin, Romanların, LGBT’nin tehdidi altında olduğunu ileri sürüyorlar. Jobbik Partisi devlet bürokrasisinde çalışan Yahudilerin listesinin çıkarılmasını istiyor; Romanların Yahudilerin biyolojik silahı olduğunu iddia ediyor. Slovakya’daki gruplar, ayrımcılığı savunuyor, Romanların insani yöntemlerle kısırlaştırılmasını istiyor. Milliyetçi akımların birbirlerini dışlaması beklenirken, bunların Avrupa çapında, tanımladıkları ortak tehdide karşı örgütlenmeye, işbirliği yapma E konomik kriz ve Avrupa’nın karanlık yüzü AB projesini yöneten ve destekleyenlerin, AB’nin geleceğine ilişkin kaygılarını iki başlık altında toplayabiliriz. Bunlardan biri ekonomik: “Borç, deflasyon felaket” senaryoları (M. Ezrati, The National Interest, 09/05) bir yanda, daha önce aktardığım bir araştırmaya (O’Nneil & Terzi, Changing trade patterns, unchanging European and global governance, Bruegel Enstitüsü) göre, AB üyesi ülkelerin dış dünyayla yaptıkları ticaret, kendi aralarında yaptıkları ticarete kıyasla daha hızlı artarak, Birliğin varlığının ekonomik gerekçesini tehdit ediyor olması öbür yanda. Birinci senaryoda deflasyon düzeyindeki fiyat hareketleri, borç yükünü, dolayısıyla yeni bir mali sarsıntı riskini artırıyor. Ekonomik durgunluk yüksek işsizlik oranlarıyla üretmeye başladılar. Bu tür partilerin güçlenmeye başlaması Avrupa Parlamentosu’nda AB karşıtı, süreci sabote etmeye kararlı güçlü bir etnik milliyetçi blok oluşması riskini getiriyor. Bu bloku oluşturacak partilerin, AB’nin şu andaki en önemli projesi olan Ukrayna’da Rusya’yı destekliyor olmaları gelişmelere jeopolitik bir boyut ekliyor. “Faşist enternasyonal”, kendi içinde çelişkili bir kavram, ama Avrupa’da gelişmekte olan durumu bence iyi tanımlıyor. Ayakkabı kutusundan 15 milyon TL ciro Ekonomi Servisi Modelsa Plastik, şeffaf ayakkabı kutularına artan taleple geçen yıl 15 milyon TL ciroya ulaştı. Modelsa Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Aydoğan, ayakkabı kutusu kullanımının her geçen gün arttığını belirterek bu yıl ciroyu yüzde 25 artışla 19 milyon TL’ye ulaştırmayı hedeflediklerini söyledi. Aydoğan, “Türkiye’deki hane sayısı yaklaşık 20 milyon. Her haneye 10 ayakkabı kutu alındığını bile düşünürsek 200 milyon adet gibi bir pazar yapıyor” dedi. ‘Faşist enternasyonal’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle