02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Kızıldere kızıl akar 30 Cesaret ve ArkAdAşı osmAn bAhAdır CihAn’ı AnlATıyor: Mahir Çayan ve arkadaşları bundan tam 42 yıl önce katledilseler de anıları hâlâ canlı dürüstlük sembolüydü Sevgili arkadaşım Cihan’ı son defa Kasım 1971’de KartalMaltepe Askeri Cezaevi’nde gördüm. Demek ki, onu bir daha göremeden tam 42 yıl 4 ay geçmiş. Zaten son görüşmemizden sonra sadece 4 ay yaşayabildi Cihan. Vahşice öldürüldüğünde henüz 25 yaşındaydı ve benim onu yakından tanıyabildiğim dönem de yaşamının son 2 yılına rastladı. Yokluğundaki 42 yıl boyunca onu düşünmediğim ve anmadığım zaman çok az oldu. Cihan’ı, 1967’de başlayan öğrenci hareketlerinin içinde tanıdım. Ama 1970 Nisan’ına kadar arkadaş sayılmazdık. O ay içinde tutuklanıp Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderildiğimde beni, daha önce tutuklanmış olan Deniz’in ve Cihan’ın bulunduğu koğuşa verdiler. Deniz ile Cihan’ın Bursa Cezaevi’ne gönderilmesine kadar geçen 3 ay boyunca onlarla birlikte yaşadım. İşte orada Cihan’ı hem yakından tanıdım, hem de aramızda içten bir arkadaşlık oluştu. O günlerde birçoğumuz gibi o da sonsuz bir devrimci tutkuyu yaşıyordu. Çok da disiplinliydi. O dönemde Cihan’ın kişisel dünyasına ait en önce hatırladığım şey, o sırada Kanada’da olan ablasından mektup geldiğinde duyduğu büyük heyecan anlarıydı. Hemen yatağına çekilip mektubu okur ve geceleri de ona uzun uzun yazardı. Ablasının mektuplarını okuma ve ona yazma, Cihan’ın sanırım en mutlu anları arasındaydı. Bir de elbette bizi her zaman neşeye boğan küçük şakalarını hatırlıyorum. Fakat yaptığı esprilerin (veya Deniz’in bazen ona yaptığı şakaların), ciddi duruşunu bozmasına hiç izin vermezdi. Cihan benim için, inancın, tutkunun, umudun, dürüstlüğün, içtenliğin, disiplinin, cesaretin, çalışkanlığın, fedakârlığın, kararlılığın ve insan ilişkilerindeki güven ve kalitenin sembolüdür. Nitekim o bütün bu özellikleriyle Onun Deniz ile arasındaki dostluk ve güven bağları da çok özeldi. Bu tür insan ilişkilerinin örneklerine, ancak büyük devrimci dönemlerde rastlanabilir. Cihan, 1971 yazında İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandığı sırada çok güzel ve önemli bir siyasi savunma yapmıştı. Ancak bu konuşmanın metni sadece mahkeme arşivlerinde kaldı. Cihan’ın kaybı, sadece yakınlarının, arkadaşlarının ve sevenlerinin değil, aynı zamanda bütün Türkiye’nin de kaybıdır. Sevgili arkadaşım Cihan Alptekin’in çok değerli anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Cihan Alptekin MİYASE İLKNUR Mart Kızıldere katliamının yıldönümü. Bundan tam 42 yıl önce Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarını önlemek için Ünye’deki radar üssünden ABD’li ve Kanadalı görevlileri kaçırarak Niksar’ın Kızıldere köyünde saklanmıştı. Güvenlik güçleri 30 Mart 1972’de saklandıkları evi kuşattı. Eylemcilerin “Teslim ol” çağrılarına olumsuz yanıt vermeleri sonrasında eve roketatarlarla saldırı başlatıldı. Rehinelerle birlikte 10 THKPC’li katledildi. basılır. Bu evdenaynı bölgede başka bir eve geçen Mahir ile Cevahir polisle çatışır. Çatışmada Hüseyin Cevahir öldürülür Mahir Çayan ise yaralı olarak yakalanır. Mahir Çayan tutuklanarak İstanbul Maltepe Cezaevi’ne konulur. Dava sürerken 29 Kasım 1971’de THKPC’den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz ile THKO’dan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, kazılan tünelden çıkarak firar ederler. İstanbul’da kalma olanakları daralan Ma Bir Gergedan Hikâyesi Kırık, kırgın bir kalple yokuşu çıkan yaşlı bir gergedan hayal edin. Zor olduğunu biliyorum ama yine de deneyin hayal etmeyi. Ya da derin bir sessizliğin kum tanelerini esir aldığı bir çöl düşünün. Hiç ses olmasın. Hiç kimse konuşmasın. Hiçliğin bile sesi çıkmasın o rüzgârın, fırtınanın terk ettiği çölde. Yüzünde yaşadığı bütün yılların, bütün zamanların izi olan bir derviş, usulca size hayatın sırrını anlatırken, siz gittikçe kararan gökyüzünün üstünüzü bir yorgan gibi örttüğünü, dervişin sırrının aynı zamanda dünyanın sırrı olduğunu fark edin. Hikâye böyle bir çölü, böyle bir dervişi ve onu dinleyen derisi gittikçe kalınlaşan genç adamın, genç bir gergedanın hayallerini anlatır. Şöyleydi: HHH Çölde, yüksekçe bir tepede, mutsuzluğun gölgesinin mor bir hayal gibi her yeri sardığı gecenin ayazında, yıldızların cam gibi parladığı o soğuk gecede, sırların yazılı olduğu sayfaları yavaş yavaş çeviren derviş sözünü bitirdi. Onu sessizce dinleyen genç adam, genç gergedan içinde delice esen bir rüzgârla, ürpertiler içinde karanlığa karıştı. Derisi zamanla kalınlaşacaktı ve geride bıraktığı bütün acılar gibi zamanla unutacaktı kendine acı veren ne varsa ve her gün biraz daha kalınlaşacaktı derisi. Yeni bir hayal usul usul içinde büyüyecekti. Zaten dervişin söylediği de buydu. HHH Kırışık yüzüyle gecenin içinde esrik bir yeniyetme gibi gülümseyen, o kadar yaşın altında gözlerindeki gençliği, o parıltıyı, ışığı nasıl yitirmediği bir mucizeye benzeyen derviş, genç gergedana şunları söylemişti: “Yeni bir gül senin derdin besbelli. Kuruttuğun bütün güller gibi sana ölüm getiren bir gül. Arada bir umudunu yitiriyorsun. Yenildiğin her kavgada umudun da tükeniyor gibi geliyor sana. Ama iyidir bu, iyidir hayat, iyidir seni kendin olmaya doğru uçuran her şey. İyidir sakladığın bütün sevdaları sana bir bir gösteren sırrı aynanın.” HHH Sonra bütün gece tekrarlayarak dolaştı genç gergedan çölde, kum tepelerinin arasında, dervişin her kelimesinde bir hikmet bulduğu sözlerini. “İyidir bu, iyidir hayal, iyidir beni kendim olmaya doğru uçuran her şey, iyidir sakladığım bütün sevdaları bir bir yazan, yazanı belli olmayan kitap. İyidir yaşadığımız bütün zamanlar, iyidir beni yavaş yavaş öldüren her şey. Kuruttuğum bütün güller gibi kuruyan yeni güller de iyidir. Hepsini acıyla sevdim, hepsini derin bir aşkla, hepsinin yüzümde izleri... Cehennemin dibine gitsin, cehennemde yansın umutsuz başlayan her şey. Hayaldir gerçeğin aynasında kendini gösteren kırmızı güller. Geçip giden zaman içinde bilmezsiniz ne kadar gerçektiler.” HHH Nasıl büyük bir böbürlenmeyle, nasıl büyük bir gururla dolmuştu ki içi, sabahı zor etti. Dönmek, ruhunu, bedenini hep kemirmiş, tüketmiş olan kavgaya yeniden dönmek için sabırsızlanıyordu. “Bir kitap yetmez bana” diye haykırdığını herkes duydu. “Bir kitap yetmez bana, bir kelime kadar derin içimin kuyusu. Gümüşü ve altını, siyahı ve kırmızıyı, menekşeyi ve gülü hiçbir kitap anlatamaz tek başına; gölgemi ve beni kim yazacak beyaz kâğıtlara” diye yazdı geride bıraktığı veda kâğıdına. Derin ırmakların diplerine inecek, çöllerin tozunu savuracak, uçuşan sözlerin cehenneminde ne hikmetler var diye bakacaktı. Yeniden başlayacaktı her şey. Sonra uçağa binip evine döndü. Her şeye yeniden başladı. Şehirde de her şey yeniden başlamıştı. Mahir Çayan Çok disiplinliydi Yakın zamana kadar köy olan ve birkaç yıl öncesinde beldeye dönüştürülen Kızıldere köyü Türkiye’de adı en ünlü köyü olarak bilinir. Sonradan adı Ataköy olarak değiştirilse de hâlâ Kızıldere olarak anılan bu köyün ünü ne yazık ki, çok kanlı bir yargısız infaza ev sahipliği yapmasından kaynaklanmakta. Bundan tam 42 yıl önce adına türküler yakılan şiirler yazılan bir katliama ev sahipliği yaptı Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyü. 30 Mart 1972 günü kerpiçten bir köy evine sığınan 10 devrimci kaçırdığı ABD’li ve Kanadalı rehinelerle birlikte yapılan baskında katledildi. Mahir Çayan ile arkadaşları 12 Mart darbesi sonrasında tutuklanan tüm devrimcilerin salınması ve Deniz’lerin idamına engel olmak için yaptığı eylemde kurtarmak istedikleri arkadaşlarından önce can verdiler. 12 Mart darbesinden Kızıldere Katilamı’na kadar gelişen süreç ana hatlarıyla şöyle gelişmişti: 12 Mart darbesi ile birlikte ülkçe çapında solcu avı başlatıldı. Legal illelgal sol örgütlere kıyısından köşesinden bulaşmışlar dahil binlerce kişi sivil, asker, öğretim üyesi yazar ve büyük ölçüde ünversite gençliğinden oluşan binlerce kişi tutuklandı. Darbenin ilk günlerinde THKO’nun lider kadrosundan önce bir ihbar sonucu Yusuf Aslan ardından da lideri Deniz Gezmiş, Gemerek’te yakalanak idamla yargılanmaya başlandı. Darbenin sol üzerine bir karabasan gibi çökmesi ve devrimci kadroların tutuklanmaları üzerine THKPC lideri Mahir Çayan ve arkadaşları cevaevindeki arkadaşlarının salınması için ses getirecek bir eylem yapma kararı alır. 17 Mayıs 1971’de İsrail İstanbul Başkonsolosu Ephraim Elrom’u kaçırdı. Elrom’un kaçırılmasından sonra Türkiye Halk Kurtuluş PartisiCephesi adıyla “Amerikancı Bakanlar Kuruluna” başlığıyla bir bildiri yayımladı. Bildiride tutuklanan devrimci tutsakların derhal salınması isteniyordu. Hükümete üç gün süre veren THKPC bu süre içinde şartlar yerine getirilmezse Elrom’u öldüreceklerini bildirdi. Nihat Erim hükümeti ile sıkıyönetim komutanlığının Elrom’un kaçırılması olayına tepkisi çok sert oldu. Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş, ünlü Balyoz harekâtını başlatan konuşmasını işte bu olay sonrasında yapacaktır. 22 Mayıs 1971 günü sıkıyönetim komutanlığı İstanbul’da gece saat 24.00’ten başlayarak 23 Mayıs 1971 pazar günü saat 15.00’te bitmek üzere sokağa çıkma yasağı konularak şehirdeki tüm mekânların tek tek aranacağını bir bildiriyle duyurdu. Elrom’la birlikte ev değiştirmek artık zorlaşmıştır. Mahir Çayan, hükümete “devrimci tutsakların serbest bırakılması şartı”nda kararlı olduklarını göstermek için Elrom’u öldürür. Mahir ile Hüseyin Cevahir’in saklandıkları Maltepe’deki ev nan THKPC kadroları Denizlerin idam kararlarının infazlarını engellemek için 26 Mart 1972’de Ünye’de NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırır ve karşılığında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın serbest bırakılmasını isterler. 28 Mart’ta rehinelerle birlikte Niksar’ın Kızıldere köyü muhtarının evinde kalmakta olan arkadaşlarının yanına giderler. 30 Mart günü muhtarın evi güvenlik güçlerince ba Cadı avı Mahirleri unutmayacağız İstanbul Haber Servisi 12 Mart askeri darbesinin ardından Deniz Gezmiş, Hüseyin Arslan ve Yusuf İnan’ın idamını önlemek için eyleme girişen Mahir Çayan ile 9 arkadaşı, Tokat’ın Niksar ilçesinin Kızıldere köyünde 30 Mart 1972 günü katledilişlerinin 42. yılında Galatasaray’da bir eylemle anıldı. Kızıldere’de Özel Harp Dairesi’nin operasyonuyla katledilen Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP/C) ve Türk Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) önderleri Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz’ı anmak üzere 78’liler Girişimi, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve Karşı Sanat Grubu ve bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri Galatasaray’da bir araya geldi. Katılımcılar adına 78’liler Girişimi Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Bircan tarafından yapılan açıklamada ilk devrimcilerin unutulmadığı belirtilerek “Mahir’ler, bu koşulların yarattığı 68 kuşağı olarak öne çıktılar” denildi. 12 Mart darbesine ve düzene karşı ’71 devrimcilerinin tarihte az görülür bir direniş sergilediği anlatılan açıklamada “Deniz’leri ipten almak için Mahir’ler vuruşa vuruşa Kızıldere’ye gittiler. 42 yıl sonunda onları duyuyor, farklarını görüyor ve yollarında yürüyoruz” ifadeleri yer aldı. Arkadaşları için hir Çayan, Ankara’ya geçer. 19 Şubat’ta Ulaş Bardakçı Arnavutköy’de kaldığı evde kuşatılır ve öldürülür. Bu arada Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın da arasında bulunduğu 26 sanıklı THKO 1 Davasında 18 kişi için idam kararı çıktı. Meclis’ten 11 Mart 1972 günü 53 ret kararına karşın 238 oyla idam kararları onaylandı. Mahir Çayan ve arkadaşları Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kurtarılması için eylem olanakları araştırırlar. Ankara’da da yakalanmaları için operasyonlar yoğunlaşınca ilişkilerinin bulunduğu Karadeniz bölgesine gitme kararı alınır. Ünye’de topla sılır. Askerlerin yaptıgı teslim olun çağrılarına Mahir Çayan, ‘Hayır teslim olmayız İsteklerimiz yerine getirildikten sonra konuşabiliriz’ demiştir. Mahir ve arkadaşlarının teslim olmayacakları anlaşılınca eve roketler ve ağır silahlarla saldırı başlatılmış ve enkaz yığını haline gelen evden Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz öldürülür. Yaralı olan Saffet Alp ise bir subayın kafasına ateş açması sonrası ölmüştür. Evden sadece samanların altına saklanan Ertuğrul Kürçü sağ çıkabilmiştir. Rehineler ise çatışma sırasında öldürülürler. Tutsaklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz İstanbul Haber Servisi Tecride Karşı Mücadele Platformu (TKMP), mart ayında cezaevlerinde 4 tutukluya toplam 2 bin 60 gün hücre cezası verildiğini açıkladı. Tecride Karşı Mücadele Platformu üyeleri dün Galatasaray Meydanı’nda, mart ayında hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri raporunu açıklamak üzere “Tecride son” pankartı açarak toplandı. Tecride Karşı Mücadele Platformu adına yapılan açıklamada mart ayında 4 tutukluya 1115’er gün olmak üzere toplam 2 bin 60 gün hücre cezası, 123’er aylık süreler halinde 41 tutukluya 137 ay ziyaretten men cezası, 123’er aylık süreler halinde 41 tutukluya toplam 136 ay haberleşmeden men cezası, 33 tutukluya 38 ay sosyal ve kültürel faaliyetlerden men cezası verildiği kaydedildi. Açıklamada “Tüm keyfi uygulamalara ve yaşanan hak gasplarına karşı, her koşulda ve her durumda tutsaklarımızı sahiplenmeyi sürdüreceğiz” denildi. ‘Adım adım ölüme gidiyorlar’ İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevileri Komisyonu tarafından her cumartesi günü Galatasaray’da düzenlenen “F Oturması” eyleminde tedavi edilebilir durumda olmalarına karşın 13 yılda 2 bin 300 kişinin yaşamını yitirdiğine dikkat çekildi. F oturması eylemi için 106. kez toplanan insan hakları savunucuları ve tutuklu yakınları adına sanatçı Nur Sürer tarafından okunan basın açıklamasında Bartın Cezaevi’nde bulunan Okan Ocak’ın durumu anlatıldı. Açıklamada 40 yaşındaki müebbet hapse mahkum Okan Ocak’ın 5.5 yıldır cezaevinde olduğu belirtilerek “Tecrit nedeniyle psikolojisi bozulmuş, intihar girişiminde bulunmuştur. Bağırsakları delindiği için enfeksiyon kapmış, bağırsağın bir bölümü dışarıda tutularak tek kişilik hücreye gönderilmiştir. Bu insanı ölüme göndermek değilse nedir” diye soruldu. Açıklamada “Şu an hapishanelerde bize ulaşabilen 620 hasta mahpus bulunuyor. Bunlardan 202 kişi ağır hasta ve ölüm sınırındalar ve her gün birkaçı sessizce aramızdan ayrılıyor” denilerek hasta tutukluların tedavi edilmesi ve serbest bırakılması istendi. ‘Temel sorunumuz hukuk ve adalet’ İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen yakınları için dün 470. kez Galatasaray’da oturma eyleme yaparak kayıpların bulunmasını, sorumluların yargılanmasını istedi. 33 yıl önce gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün ağabeyi Muzaffer Yedigöl, kardeşine bugün yapılan yerel seçimlerde oy kullanması için gönderilen seçmen kâğıdını göstererek “Bu nasıl devlet, bu nasıl insanlık, bu nasıl adalet” dedi. Muzaffer Yedigöl “Bizim sorunumuz artık kemikler değil. Türkiye’de hukuk, adalet sorunu. 33 yıl önce kayıpların hesabı sorulsaydı bugün Gezi başta olmak üzere birçok yerde insanlar öldürülemeyecekti, hesap sorulabilecekti” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle