23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI zehir soluyor P aris’te hava kirliliği insan sağlığına zarar verecek kadar tehlikeli boyutlara yükseldi. Akşamları uyku uyumak bile işkenceye dönüştü. Sabahın erken saatlerinde uyandığımda vücudumun yorgun ve boğazımda yanmalar olduğunu hissediyorum. Pencereyi açıp dışarı baktığımda her sabah bizlere eşlik eden kuşların sesini de duyamaz olduk, hava o kadar kirli ki her nefes alışınızda sanki zehir soluyorsunuz. Oysa Paris sabahları bir başka güzellik saçardı. Kısa bir İstanbul seyahatinin ardından Paris’e döndüğümde iki gün yataktan kalkamamıştım, hava değişiminden diye düşünüyordum, oysa suç Paris’in havasındaymış... Aşırı kirlilik kategorisinde tehlikeli noktaya kadar çıkarak karbonmonoksit zehiri saçmaya başlamış; yani ölçümlerde M2 olarak belirlenmiş. Uzmanlara göre, M3 kategorisi maskeyle dolaşmayı şart koşuyor. Hükümet havaların aşırı kirliliğine karşı mücadele çerçevesinde bazı önlemler aldı. Araçların, çift ve tek rakamlı plaka olarak iki gruba ayrılarak dönüşümlü bir şekilde başkente girmelerine izin veriliyor. Kurallara uymayan araç sürücülerine bir taraftan yüksek para cezaları verilirken bir taraftan da geri gönderiliyorlar. Şimdiye kadar bu kurallara aykırı davranan 3 bine yakın sürücüye para cezası PARİS kesildi. Alınan başka önlemler ise Paris’te bütün ulaşım araçları (metro, otobüsler) SÜLEYMAN ücretsiz olarak TOSUNOĞLU hizmet veriyor, kiralık olarak günlük kullanılan “VeloParis” (Paris belediyesine ait olan kiralık bisikletler) de hava temizlenene kadar ücretsiz olarak kullanılacak. Bisikletlerden Paris’te 30 bin adet bulunuyor. Bütün cadde ve sokaklarda özel bisiklet yolu olduğundan Paris’in içindeki işlerinizi yapmanız için çok kullanışlı, işiniz bittiğinde en yakın bisiklet parkına bırakıyorsunuz. Parisliler yoğunlukla bu bisikletleri kullanıyor. İleriki günlerde ise yine şehir merkezi içerisinde günlük kiralık olarak kullanılan elektrikli arabaların da bedava kiralanabileceğinin tartışması yapılıyor. Her ne kadar önlemler alınsa da bugünlerde havanın bu denli kirli olmasından Paris’te aşk kokusunu değil de zehir kokusunu hissedebiliyorsunuz. Öyle ki gözümüzün alıştığı Paris’e aşk tazelemek için gelen sevgililer de artık caddelerde dolaşmıyor, insanlar hava kirliliğini solumamak için dışarıda gereksiz yere gezinmeyi bırakarak mümkün olduğu kadar kapalı yerlerde kalmaya çalışıyor. Hava kirliliği Eyfel Kulesi’ni görmenizi de neredeyse imkânsız hale getirmiş durumda. Sis, Seine Nehri’nin de üzerini bir çarşaf gibi örtmüş neredeyse. Nehir boyunca turistleri gezdirmekte olan “batobus”lerin (Seine Nehri’nin üzerindeki restoranlı gezi gemileri) bile çalışmalarını sağlıklı olarak yapamaz hale geldi. Batobusler Paris’te 1989’dan bu yana hizmette. Paris’e gezmeye geldiğinizde bu batobuslere binip klasik Fransız müzikleri eşliğinde yemeğinizi yiyip Fransız şaraplarını yudumlayarak kentin çevresini Seine Nehri üzerinden seyretmenin zevkini çıkarabilirsiniz, tabii bu aralar biraz zor. Üzerimizdeki bu zehirli havayı atmak için rüzgârların gelmesini dört gözle bekliyoruz. Şimdilik korkumuz, dünyanın en kirli havasını soluyan Tokyolular gibi bizlerin de maskelerle caddelerde dolaşma tehlikesiyle karşı karşıya gelebileceğimiz. Paris, şimdi kirli hava ile mücadele ediyor, havalar çok ağır bir şekilde olsa da eskisi gibi temiz olma yoluna gidiyor. Dileğimiz, Paris, aşk kokularını zehirli havaya bırakmasın. tosunoglu.sul@gmail.com Paris entelektüel ve şişman e kilometrelerce kadar ünlü değil, ama BOLOGNA devam eden ve her yolunuz düştüğünde asla biri çeşitli işlemelerle unutamayacağınız bir dolu kemerleri, ne genç atmosfere sahip bu kent, yaşlı her gelir grubundan sizi girdiğiniz ilk andan insanı çeken meydanı ve ne itibaren kucaklıyor; çok de yemeye doyamadığınız uzun süre görüşemeyen OLCAY makarna ve dondurma, ama yakınlığından hiçbir BÜYÜKTAŞ içmeye doyamadığınız şey eksilmemiş eski bir dost şarapları... Bologna’yı gibi... Kente girişte ilk Bologna yapan hiç yabancılık dikkat çeken şey kemerler; çekmediğiniz insanları ve kentteki 55 kilometre uzunluğunda entelektüel doku bence... ve neredeyse her binada Roma, Floransa ya da Venedik bulunan kemerler... Öyle Bologna: Kızıl, ki yağmur yağdığında bu kemerlerin altından tüm kendi dolaşabilir ve ıslanmazsınız demişlerdi; belki de mümkündür ama bizim için değildi. Çünkü biz gittiğimizde yağmur vardı, vakit dardı ve kente âşık, üstelik 16 yıl Türkiye’de yaşamış ve Türklere ayrı bir sempatisi olan bir N H Obama gitti, kavga bitmedi! azırlıklar çok önceden başlamıştı. 25 ve 26 Mart’ta Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’yı “krallar gibi” ağırlamak için Belçika Kralı Philippe bile yakından ilgileniyordu. Belçika Belçika olalı böyle güvenlik önlemleri görmedi. Önemli buluşmalara çok büyük doruklara alışık bir kent olmasına rağmen Brüksel’de hayat Obama’nın gelişine endekslendi. Güvenlik önlemleri en üst düzeylere çıkartıldı. Trafik tıkandı, kentte hayat durdu. Brüksellilerin hayatından bir iki günün çalınmasının Obama’nın güvenliğinin sağlanması yanında lafı olmazdı tabii ki! Bu Obama’nın AB kuruluşlarına gerçekleştireceği ilk ziyaretti. Önemliydi yani! Obama ilk ziyaretini, 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden 368 Amerikan askerinin mezarlığının bulunduğu Waregem şehrine yaptı. Obama, Belçika Kralı Philippe ve Başbakan Elio Di Rupo’nun da hazır bulunduğu anma törenine katıldı. Daha sonra ABABD zirvesinde AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, Bağımsız milletvekili Laurent Louis mecliste Başbakan Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, AB Elio Di Rupo’ya Obama’nın ziyareti için milyonlarca Avro Dışişleri Temsilcisi Catherine Ashton ile bir araya geldi. harcandığını, bu paranın milyonlarca buzdolabını doldurmak için Ortak basın toplantısında, Rusya’nın Ukrayna’nın daha kullanılabileceğini söyledi ve yurttaşlara saygı gösterilmediğini, derinlerine müdahalesi halinde daha fazla yaptırımla Brüksel’de hayatın durduğunu belirtti. Olayı şova çevirmek karşılaşmasına dair Avrupa ile aynı düşündüklerini isteyen milletvekiline Di Rupo yapılan masraflar söyleyen Obama, “AB ile ABD birlikte konusunda ayrıntılı açıklama yapma sözü verdi BRÜKSEL ve milletvekiline “Bu sirke son ver. Sorular davrandığında, dünya daha güvenli ve adil sordun, hükümet cevap verecek. Fakat tavrın oluyor” dedi. Obama kaşla göz arasında ABDAB hoşgörülemez” dedi. Louis, “Teşekkürler bay arasındaki serbest ticaret anlaşmasının imzalanması sübyancı, şey, pardon Başbakan” şeklinde umudunu da anımsattı. İşin “duygusal boyutu” ahlak sınırlarını aşan bir yanıt verince anında tüm da vardı mutlaka! Obama olayın şov kısmını meclis boşaldı. Muhalefetiyle, iktidarıyla tüm da unutmamıştı. Belçika’yı terk etmeden önce ERDİNÇ UTKU milletvekillerinin ortak tavır sergilemesi demokrasi Leaderise kuruluşunun organize ettiği toplantıda için olumlu bir adım olarak kayıtlara geçti. Sorulan Belçikalı gençlere liderlik konferansı verdi. Gençler soru doğruydu ancak soran adam yanlıştı. Zaten bu ondan başka kimi örnek alacaklardı ki! Ama yüzden Frankofon Yeşiller Partisi Ecolo, salt Laurent Louis ile madalyonun bir de öbür yüzü vardı. 3 uçak, 9 helikopter ve birlikte çağrıştırılmamak için aynı konuda soracağı soruyu geri 45 araç Obama ve 900 kişilik delegasyonunun güvenliğini çekti. “Yoksulluk alarm veriyor”, “İflas eden şirket sayısında sağladı. Amerikan gizli istihbarat servisi günler öncesinden rekor”, “işsizlik dorukta” vb. haberler okuyarak güne başlayan bölgede görev yaptı. Ziyaret kapsamında yaklaşık 1000 polis Belçikalılar şimdi Obama’ya ne kadar masraf yapıldığını merakla görev yaptı. Polislerin tatilleri iptal edildi, nöbetleri artırıldı. bekliyor. Halen Belçikalıların yüzde 15’i yoksulluk sınırının Buraya kadar belki her şey normaldi de, İngiliz Guardian gazetesinin Brüksel Belediye Başkanı Yvan Mayeur’a dayarak altında yaşıyor. 336 bin kişi ise borçlarını ödemekte zorlanıyor. 100 bin aile ise borç arabuluculuğu hizmetinden yararlanmak “Obama’nın ziyaretinin Belçika’ya 10 milyon Avro’ya zorunda kalıyor. Geçen yıl Belçika’da 95 bin kişi asgari geçim mal olacağını” yazması hoş olmadı. Avrupa Birliği doruğu ödeneği ile yaşamını sürdürmek durumunda kaldı. Obama ile ortalama olarak 500 bin Avro ile atlatılırken Obama’ya 20 kat daha fazla masraf yapılması bazı densizlerin orada burada hatta çektirdikleri fotoğraflar Belçikalı politikacıların albümlerinde ayrıcalıklı bir yer edinirken, ziyaretin faturasını ödemek ise halka mecliste laf etmesine neden oldu. Milletin ağzı torba değil düştü. Ziyaretten çok önce başlayan tartışmalar ziyaret sonrasında ki büzesin! Her ne kadar Brüksel Belediyesi sözcüsü anında da daha bir süre devam edeceğe benziyor. başkanını yalanlar tarzda bir açıklama yapıp ziyaretin sadece 500 bin Avro’ya mal olduğunu duyursa da iş işten geçmiş ve erdincutku@binfikir.be milletin ağzına 10 milyon yerleşmişti. rehberimiz vardı. Her noktayı gösterme ve anlatma isteği ile artık kararmaya başlamış havaya ve hızlanan yağmura aldırmaksızın tarihin bilinen ilk üniversitesini, yalnız kentin değil İtalya’nın en büyük kütüphanesini ve illa da olmazsa olmaz meydanlarını tek taş atlamadan göstermek istiyordu. Son derece keyifli bir dille anlattığı hikâyelerle Bolonga’yı bizim için unutulmaz ve sempatik bir hale getiriyordu. Kent üç sözcükle tanımlanıyordu onun da hemfikir olduğu gibi: Kızıl, entelektüel ve şişman... Peki, neden böyleydi? Kızıllığının iki nedeni vardı. Biri kent mimarisinde çokça kullanılan ve binaların çok büyük bir çoğunluğunun yapıldığı kırmızı tuğlalar nedeniyle... Ama aslında kent, ona göre kızıl lakabını uzun süre sahip olduğu siyasi görüşünden alıyordu. Zira kent, lakabındaki “kızıl”a gönderme yapılabilecek düzeyde uzunca bir süre solcu bir şehir olma unvanını taşımıştı. Akademik düzeyi yüksek kentin “entelektüel” tanımlaması da kızılların sahip olduğu bilgi birikimi kadar, tarihi bilinen en eski üniversitesine sahip olmasından kaynaklanıyordu. Dante, Erasmus ve Kopernik Bologna Üniversitesi’nin yani 1088’de kurulan üniversitenin bilinen ünlü öğrencilerinden yalnız birkaçıydı. Şişmanlığa gelince; yeme içme ayrı bir ayin burada. Makarnanın bolonez sosunun, parmesan peynirin doğduğu yer olarak bilinen bölgede irili ufaklı onlarca üzüm bağı ve içimine doyulmaz şaraplar, yemek yenilebilecek her mekânda karşınıza çıkıyordu. Kentin hemen dışında irili ufaklı pek çok üzüm bağı ve her üzüm bağı sayısı kadar ayrı marka şarapları vardı... Vakti zamanında büyük toprak ağalarının yaşadığı kentte yeme içme ayrı bir kültür olmuştu. Parmesan peyniri buranın özelliklerinden yalnızca biri idi bolonez sos gibi. Ama benim için en ayrıcalıklı yemekmakarna ravioli idi. Hikâyesi unutulacak gibi değil... 15001600’lü yıllarda, derebeylikler zamanında büyük toprak ağalarından biri yemeğe pek düşkünmüş. Dönemin en ünlü aşçılarından birini kendi malikânesine getirtmiş... Bir süre sonra toprak ağası yemeklerin, aşçı ise toprak ağasının karısının müptelası olmuş. Aşçı, toprak ağasının karısını çok sevmiş, en çok da göbeğini... Ancak durum bir süre sonra toprak ağası tarafından duyulmuş. Zalim toprak ağası yemeklerini çok sevdiği aşçısını apar topar topraklarından çok uzaklara kovmuş. Başka bir yerde işe başlayan aşçı, mutfak masasında üzgün üzgün âşığının göbeğini düşünürken elindeki hamurlardan, sevdiği kadının göbeğini ve göbek deliğini andıran ravioli makarnalar çıkmış ortaya... İşte ne demişler; âşık insan, sevdiğini ölümsüz kılar... (Bu da benim hikâyeden çıkardığım kıssadan hisse.) olcay@cumhuriyet.com.tr L ise öğrencisiyken tanıdım onu. Araştırıcı ve ilgili bir öğrenciydi. Olgunluk sınavı öncesi okumuş olduğu liseden Naziler tarafından toplama kamplarına götürülen öğrencilerle ilgili çalışmasını bizlere anlatmıştı. Liseyi bitirdi. Viyana Hukuk Fakültesi’ne girdi, kısa süre içinde orayı da bitirdi. Hedefi hâkim olmaktı. latıyor. Avusturyalı meslektaşlarına dava sürecini anlatSiyasi bir soruyla elendiğini anlatmıştı. Avukatlık sınavıtıktan sonra “Sanıklar haklarında bütün belgeleri görna girdi, kazandı. Uzun süredir Viyana Barosu’na kayıtlı mek zorundadır, biz devlet sırrı tanımayız” dedikten olarak çalışıyor. Avukat Banu Kurtulan kısa süsonra böyle şeylerin Avrupa’da olmayacağırede birçok alanda uzmanlaştı. Son dönemlerde nı belirtiyor. Avrupa Türk Avukatlar Birliği VİYANA Avrupa’nın bazı kentlerine gidip toplantılara koBaşkanı Kurtulan’ın bu aralar çalışma alanı nuşmacı olarak katılıyor. Avrupa’nın 8 ülkesinTürkiye ile Avrupa Birliği’nin (AB) imzalade 100 kadar üyesi bulunan ve başkanlığını yapdıkları Geri Kabul Anlaşması (GKA). Birlik tığı Avrupa Türk Avukatlar Birliği’nin toplantılabaşkan yardımcısı ve Amsterdam Barosu’na rı bunlar. Bir de sık sık Türkiye’ye gidip geliyor. kayıtlı avukat Nazmi Türkkol ile yaptıkErgenekon ve Balyoz davalarını hem özel ilgisinları son Türkiye ziyaretinde CHP ve Cumden dolayı hem de üyesi olduğu baro adına izledi KADİM ÜLKER huriyet gazetesini ziyaret edip konuya dikğini biliyorum. “Ergenekon davasının usul hakat çektiklerinden de haberdardım. AB’nin taları ilgimi çekmişti” diyor. Doğu Perinçek’in GKA’yı daha önce Ukrayna ve Sırbistan ile avukatı usul hatasına ait dava tutanaklarını göndermiş, imzaladığını anlatıyor. GKA’nın ne olduğunu soruyorum bürosunun bir dolabı onlarla dolu. “Avusturya’da huKurtulan’a... Anlaşmanın özünün Avrupa’ya Türkiye üzekukçuların bu davaları gazetecilerden öğrendiklerini, rinden gelenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesini kapsaonun için de önce tam anlamıyla kavrayamadıklarını” dığını belirtiyor. Türkiye üzerinden gelen bir mültecinin dile getiriyor. “Viyana Barosu’na kayıtlı avukatlara an Avrupa’da mülteci kabul şartlarını haiz olup olmadığına latıyorum da dalga geçtiğimi sanıyorlar” diyor. “Gizli bakılmaksızın geldiği ülkeye, yani Türkiye’ye geri göndebelgeler diyerek belgelerin açıklanmaması ve avukatrilmesi gerekiyor. Bunun Türkiye için çok önemli bir sılar hakkında mahkemeyi etkilemekten suç duyurusun kıntı olduğunu belirtiyor. Zira Avrupa’ya gelen toplam da bulunmak en fazla dikkat çeken noktalar” diye anmültecilerin yüzde 51’inin Türkiye üzerinden geldiği bi ‘Serbest dolaşım havucuyla Geri Kabul Anlaşması’ liniyor. Türkiye, Afrika ve Asya ülkelerinden Avrupa’ya geçiş ülkesi. Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişi önlemek için duvarların örülmesi, bu geçişin kapatılması için para verilmesi ve bu paralarla Türkiye’den üç buçuk yıl içinde tam da Suriye sınırının delik deşik olduğu bir sırada sınırlarını mültecilere geçilmez hale getirmesi istenilmekte. GKA ile Türklerin haklarının gasp edileceğinin altını çizen Kurtulan, GKA imzalandıktan sonra özellikle Avrupa’da yaşayan Türklere herhangi ufak bir suçtan da olsa “Doğru Türkiye’ye denilecektir” diyor. Hatta herhangi bir nedenden dolayı Avrupa vatandaşlığını kaybetmiş Türkler hiçbir hukuki sürece gerek duyulmadan doğrudan Türkiye’ye gönderilecekler. Onun için de çalışmalarının merkezinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Türklerin GKA’ya dayanarak gönderilmesine engel olmak ve Türklerin kazanılmış haklarını savunmak olduğunu belirtiyor. “Peki GKA’yı imzalamada Türkiye’nin çıkarı nedir?” soruma “Türkiye’ye serbest dolaşım havucunu gösterdiler” yanıtını veriyor. Sözde, öğrenci ve işverenlere Avrupa’da serbest dolaşım, vizesiz giriş verilecekmiş. GKA imzalanmış ama serbest dolaşım konusunu bilahare görüşeceklermiş. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra yani. Kurtulan, “Ukrayna ve Sırbistan ile bile ‘Önce GKA’yı imzalayalım, ondan sonra serbest dolaşım konusunu görüşürüz’ demediler, her ikisini de aynı anda imzaladılar” diyor. kadim.uelker@chello.at
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle