02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 2014 PAZAR 14 İlk sarsıntı olduğunda, tavla oynadıkları masa hafifçe yerinden oynadı, atılan zarların tıngırtısı biraz uzun sürdü, o kadar. “Şeş caar!” dedi, dede. “Altı beş!” dedi, baba. Ve devam ettiler. Ataerkil bir aileydi. Orta halli bir evde, ana baba, dede torun, dayı yenge, birlikte otururlardı. Hırlaştıkları olurdu, ama seviştikleri günler de vardı. İkinci sarsıntı ile duvardaki Ata portresi yan yattı. Tepedeki lamba şöyle bir gidip geldi, atılan zarlar çalkalandı. “Yahu ben penci dü atmıştım, dü beşe döndü!” diye şaşırdı, dede. Torun, telefonda konuşmayı kesip, “Deprem oluyor!” diye bağırdı. Dayı televizyonun önünden fırlayıp, Ata’nın portresinin yanına asılı mavzeri kaptı, pencereye seyirtip mevzilendi: “Kimse kıpırdamasın, yakarım!” Ana çığlık çığlığaydı: “Oğlum, oğlum! Kirişin altına gir, koru kendini!” Baba, ilk şaşkınlıktan sonra tüfeği sokağa doğrultan dayıyı sakinleştirmeye çalıştı. “Sokak kıpırdamıyor birader, kendine gel, yer sarsıntısı oluyor, yer sarsıntısı!” Dede, “Bizim zamanımızda yerler böyle sarsılmazdı!” dedi. HHH “Bırakın yakayım bu evi sallayanları!” diye naralanan dayı ile tüfeği elinden almak isteyen baba, pencerenin önünde boğuşuyorlardı. Kuran okumakta olan yengenin tiz sesi, işaretparmağını havaya dikip: “Dinsizler, imansızlar, kıyamet günü geldi işte, hesabını verin bakalım günahlarınızın!” diye çınladı. Üçüncü sarsıntıyla birlikte, Ata’nın sureti yere düştü, tavla devrildi, “Hayır çıkma! Masanın altına girelim.” Yenge elindeki Kuran’ı bırakıp, kendini masanın altına attı. “Masanın altı benim, kimse giremez!” Baba, kirişlere sarılmış ağlıyor, dayı, devrildiği koltuktan bağırıyordu. “Bırakın tepeleyeyim bu depremi yapanları!” Torun, “Canımızı kurtaralım, dışarı çıkalım, ne olur!” dedi. Ana, “Kal, beraber ölelim” diye inledi. Baba hıçkırdı: “Evim elden gidiyor, devlet nerede?” Dede, dört ayak üstünde tavlanın pullarını arıyordu. Dayı, kalkamadığı koltuktan mavzerin kurşunlarını boşaltıyordu pencereye doğru ve görünmeyen düşmanların üzerine. Masanın altındaki yenge, altın bileziklerine ve banka hesaplarına ağıt yakıyordu. “Vademi kimler yiyecek aah... Duamı kimler diyecek vaah!” Dördüncü sarsıntının şiddetiyle, hepsi yere yuvarlandılar. Evin kapıları menteşelerinden çıktı, ardına kadar açıldı. Deprem gelmişti. HHH Okuduğunuz küçük öyküyü, 1995 yılında yazdım. Elbette ki ne 1999’da olacak depremi öngörmüş, ne de herhangi bir doğal felaketi kastetmiştim. Sadece Türkiye evini ayakta tutan menteşelerin bir bir attığını, kirişlerin çatladığını gözlüyordum. O gün bugündür gözlüyorum... Bugün yaşadığımız seçim gününün anlam ve önemini, bundan daha iyi anlatamazdım. İşte deprem kapıya dayandı. Acaba kimin depremi geldi? “Politikada, tüm dostluk ların temelini ortak kinler oluşturur.” ALEXIS DE TOCQUE VILLE Sallanırken... Eski Güzel Bir Lise Günüydü Sanki yaşanmamış eski güzel bir lise günüydü daha kaybolmamıştım tek tek sayardım yıldızları geceler de uzardı dersler de ne çok sevinirdik okulla İstanbul’a gittiğimiz zamanlar kaçıp bir keresinde herkesten küçücük bir tatlıcıda oturmuştuk uzun bir kırmızıda durmuştu zaman dönerken Çorlu’ya otobüste aynı şişeden votka içmiştik elimle altı yıldız getirmiştim sana yalnızca eline dokunmak için gülmüştün bulutlara kadar saçların yağmur gibi yüzüme değmişti bir türlü sığdıramadık ellerimize yıldızları ekmek kavgaları hüzün ayrılık yeni kutsallarım oldu artık kitabımda geçen yıllar yığıldı yollarımıza kış üstüne kış misali bir bahar aralığı umut yok üstelik ayaklarım da üşüyor yanlış sonbaharlar kadar güzel koyu yeşil gözlerini unutmadım bütün mevsimlerde kayboldum şimdi çok yaşanmış eski güzel bir lise günüydü. A.KADRİ ERGİN Unutmak İhanettir!.. Merhaba Ocak ayında 3 günlük açlık grevi yaparak “Adalet istiyoruz” dedik. Adalet talebimiz Ethem’i, Ali İsmail’i, Mehmet’i, Ahmet’i, Hasan Ferit’i, Abdullah’ı katleden, Berkin’i vuran polislerin bulunup cezalandırılması içindi. İdare açlık grevi yaptığımız için disiplin cezası verdi. 13 Mart’ta bu cezanın mahkemesi için Kırıkkale Adliyesi’ne gittik. Adliyeye “Berkin Elvan ölümsüzdür, Berkin Elvan onurumuzdur” sloganlarıyla girdik. Mahkemedeki savunmamızda ise “Katil bellidir. Başbakan R.T. Erdoğan talimatı ben verdim demiştir, cezalandırılsın” dedik. Berkinimizi sloganlarımızla selamlayıp döndük. Bugün 19 Mart. Öğlen idare yeni bir disiplin soruşturması getirdi. Adliyede Berkin için slogan atmamıza suç diyorlar. Aylarca görüş cezası isteyecekler. Onlar suç desin. Biz onurdur diyoruz. Dışarıda onca baskıya, zulme rağmen milyonların sahiplenmesini engelleyemediler. İçeride de bunu başaramayacaklar. Ama vazgeçmeyecekler de. Unutturmak isteyecekler. Yazılmaması, çizilmemesi için uğraşacaklar. Biz de onların sesi olmaktan vazgeçmemeliyiz. Özgür Tutsaklar olarak cezalara rağmen Berkin’lerimizin soluğunu gittiğimiz her yere taşıyacağız. Berkinimiz için tüm halkımıza başsağlığı diliyoruz. Umudun çocuğunu, fidanını bağrına basıp büyüten milyonlara bin selam. Unutmak ihanettir. Unutmayalım!.. Emrah Yayla F Tipi Hapishane C26 Kırıkkale Fotoğraf: ATATÜRK zarlar ortaya saçıldı. Dayı, tüfek elinde hazırola geçti. “Saat dokuzu beş geçe, Atam Dolmabahçe’de gözlerini kapadı, bütün dünya ağladı, doktor doktor kalksana, lambaları yaksana, Atam elden gidiyor, çaresine baksana!” “Elektrik kesildi ama” dedi baba. “Zaten bugün bir gitti, bir geldi, ütü yapamadım!” diye sızlandı, ana. Torun, “Saçmalamayı bırakın!” diye gürledi. “Derhal evden çıkmamız gerekiyor!” Dede, yere saçılan zarları topluyordu. “Vay canına, şeş beş gelmiş!” HHH Ana, oğlunun koluna yapıştı. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Masamda iki kitap, bir dergi var. Üçünün de adı Sözcükler. İlk kitap JeanPaul Sartre’ın. Sartre’ı tüm dünya tanır. O, 20. yüzyılda özgürlük savunucusu denince, akla gelen ilk adlardandır. 1964 Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetmesiyle de ünlüdür. Sözcükler, Selahattin Hilav tarafından dilimize kazandırılan bir otobiyografyadır (Can Ya.). Sözcükler’de Sartre, kendini anlatıyor. Geçmişini yeniden anlamlandırıyor. Çocukluğunu, edebiyata olan tutkusunu, aşkını, sevdasını, kendine yabancılaşmadan ve dahası, arkadaşlarınca nasıl dışlandığını, şaşı ve kısa boylu oluşunu; edebiyata ve insana verdiği bir önemle ve bir liman gibi sığındığı “sözcükler”le dile getiriyor. Bir başyapıt. İkinci kitap Sözcükler, Melih Cevdet Anday’ın “bütün şiirleri”ni kapsayan bir başyapıt (İş Kültür Ya.1978). Çağdaş Türk şiirinin kurucularından olan Anday’ın 12 şiir, 8 roman, 4 tiyatro oyunu, 18 deneme yapıtı olmak üzere toplam 42 basılı kitabı bulunuyor. O, şiire başlarken Orhan Veli, Oktay Rifat’la birlikte Garip şairlerinden sayıldı. Daha sonra bu gruptan ayrıldı, kendi şiir serüvenini yaşadı. Şiirini çağdaş şiirimizin zirvelerinden biri yaptı. Anday’ın ilk şiirinden son şiirine kadar işte bu “Toplu Şiirleri”ni Sevengül Sönmez, Sözcükler’in 2007’de yapılan basımından (Everest Ya.) yola çıkarak notlarla yayına hazırladı (Everest, 2008). Sözcükler bir anlamda kitaplar kitabı olmuş. Şiirler kitapların yayım sırasına göre sıralanıyor. Yayımlandığı dergiler, yapılan değişiklikler burada gösteriliyor. Sonunda kitaplarına girmemiş şiirler de burada yer alıyor. Üçüncü Sözcükler ise, şair Turgay Fişekçi’nin yönettiği iki aylık bir edebiyat dergisi. Bu derginin 100. Doğum Yılında Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday Özel Sayısı. Kapağını Melih Cevdet Anday’ın “Fotoğraf” şiirinde anlattığı fotoğraf süslüyor. Bu şiiri anımsayalım: “Dört kişi parkta çektirmişiz,/Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi…/Anlaşılan sonbahar/Kimimiz paltolu, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Okumak, Anlamaktır… kimimiz ceketli/Yapraksız arkamızdaki ağaçlar…/ Babası daha ölmemiş Oktay’ın,/Ben bıyıksızım,/ Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.//Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;/ Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?/Oysa hayattayız hepimiz./” Sözcükler dergisinin bu sayısında “Orhan Veli” için çok önemli yazarların yazdığı deneme, eleştiri ve anılar yer alıyor. 100. yıldönümü nedeniyle Orhan Veli için yeni yazılan yazılar yanında Cemal Süreya yönetimindeki “Papirüs” dergisinde yayımlanan yazıların da tıpkıbasımlı sayfaları bulunuyor. Çok değerli görüşler, çok renkli anılar ve fotoğraflar, Orhan Veli’nin ve Melih Cevdet’in kendi el yazılarıyla yazdığı şiirler var. Tüm bu nitelikleriyle Sözcükler dergisinin de edebiyat dünyamızda bir başyapıt olarak yer alacağına inanıyorum. Dergide bu özel bölüm dışında birbirinden güzel öykü ve şiirler de yer alıyor. Ben günceli de yansıttığı için Yaşar Miraç’ın “Garip yollu şiirler”inden “Yeni Roman Havası” başlıklı şiirinin ilk beşliğini sunacağım: “Çarşıya varacağım/ Ayakkabı alacağım/Kutusunu kutusunu/Kapına koyacağım/ mış” Üç Sözcükler’i de okumak gerekir; sözcükleri özgürleştirmek için. Yalnızca bunları değil, ufkumuzu açan her kitabı, her dergiyi, her gazeteyi okumak gerekir; yaşamak için… Anday, bir söyleşide “önümüzü ardımızı görmek, çürümemek için okumak gerekir”diyordu. Temiz kalmak, onurlu bir yaşam sürdürmek için, hem kendimizi, hem de toplumumuzu yolsuzluklardan, yasaklardan, kötülüklerden korumak, geliştirmek, çağdaşlaştırmak için okumak gerekir. Okumaksa, anlamak demektir. İnsan anlarsa, gerekeni yapar. Bu gereken iktidarın yaptığı gibi “kitap yakmak”la özdeş Twitter’ı ve YouTube’u kapatmak değil, onları daha da özgürleştirmektir. Bugün Türkiyemizde seçim var. Halkımız da okuyup okumadığını, yani anlayıp anlamadığını, özgürlük isteyip istemediğini, hiçbir baskı altında kalmadan özgürce göstermelidir. Artık doğruluk, dürüstlük, temiz siyaset kazanmalıdır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Şifalı otla 1 rı inceleyen 2 bilim dalı. 2/ Atılgan, gö 3 zü pek... Mi 4 nare, kubbe, 5 sancak dire6 ği gibi yüksek şeylerin 7 tepesinde bu 8 lunan metal 9 süs. 3/ Halk edebiyatın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 da sekizli hece 1 D Ö N G E L E B ölçüsüyle yazı 2 A M A Ş E K E R lan bir şiir türü... 3 D E V A Yunan abecesinde 4 L Ü L E A R P U A N S bir harf. 4/ Yapısı5 Ğ T İ R N E L E na girdiği sözcü6 A D A D A K İ R ğe “karşı, karşıt” E Ğ E S İ anlamı katan ya 7 N O H AMA K A T bancı önek... Ke 8 miklerin yuvarlak 9 B A R İ N Ç E Ç ucu. 5/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin para birimi... Pirinç, buğday, mısır gibi bitkilerin tohumu. 6/ Rütbesiz asker... Soylu. 7/ Dağ sırtlarında geçit veren çukur yer... “Helali” de denilen ve giysi yapımında kullanılan yarım ipekli bir kumaş. 8/ “İnsan bir misali / Seni eken biçer bir gün” (Karacaoğlan)... İki el üzerinde havaya kalkma. 9/ Meyveleri inceleyen bilim dalı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik... Keman gibi omuza dayanarak çalınan yaylı bir çalgı. 2/ Güzel kadın... Zeytine benzer meyvesi sakız gibi çiğnenen bir palmiye türü. 3/ Yurdumuzda bir petrol bölgesi... Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı. 4/ Gemilerde tayfa ve erlerin yattığı asılı yatak... Neptünyum elementinin simgesi. 5/ Köpek... Bir nota. 6/ Lantan elementinin simgesi... Aşırı olmama durumu, ölçülülük. 7/ İspanyolların sevinç ünlemi... Texas’ın Meksika’dan bağımsızlığını kazanma mücadelesinde önemli çatışmalara sahne olan kale. 8/ Bazı makinelerde para yerine kullanılan küçük metal parça... Dudak boyası. 9/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Hitit. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle