29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER T Yerel Yönetimlere Farklı Bir Bakış Yerel yönetimlerin kapsamları içindeki yerleşik halkın her sorunu yerel yönetiminde sorunu olduğu kabul edilmelidir. Ve hizmet öncelikli insanadır ve insan merkezlidir. Yoksul ve ezilen kesimler önceliklidir. Emeğe ve sosyal adalete saygı esastır. Beslenme, su, barınma, sağlık ve de ulaşım gibi sorunların her biri, birer insan hakkıdır. Tüm canlılara, doğaya ve de çevreye saygı zorunluluktur. Çocuk, genç ve kadın her alanda olumlu ayrımcılığa tabi olmalı, engelli yurttaşları da sosyal ve gündelik hayata katılmalarına olanak sunulmalıdır. HÜSEYİN ÖZKAHRAMAN Eski CHP Bahçelievler İlçe Başkanı ilişkilerinde de yarı özerk sayılan kamu tüzel kişiliklerdir. Yerel halkın oylarıyla seçilen demokrasilerin yerel yönetim deneyleridir. İster ekonomik uygulamalarda olsun isterse sosyal ve kültürel politikalar, kentin sorunlarını yönetim anlayışını ve uygulamalarını doğrudan etkilerler. Geçmişin tarihini hafızalarımızda canlandırırsak özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşme ve ekonomik büyüme kentlere göçü arttırmış, kentlerde nüfusun yaşama ve yeni bir toplumun inşasına ciddi katkılar sunar. Bu nedenledir ki yerel yönetimlerden alternatif belediyeciliğin sosyalist ya da sosyal demokrat iktidarlarında halkın yönetime etkin olarak katılması ön plandadır. Açık ve dürüst belediye yönetiminde halkın istemediği projeler asla gerçekleşemez ve beşeri bir varlık olarak insanlarda birbirlerine yoldaşlık ve kardeşlik hisleriyle bağlıdırlar. Kişiler arası ilişkilerde rekabetten çok işbirliği esastır. Ve doğal olarak da çatışmaların yerini dayanışma ve yardımlaşma aldığı gibi yaşanılır bir kentin yaratılması yolunda her şey insan içindir ilkesi benimsenir. anakent ya da büyükşehir vesayetinden kurtararak özgürlük alanlarını genişletmek gerekir. Özdenetim sayesinde de yerel yönetimler açık ve şeffaf hizmet verecek “neoliberal tüccar belediye” zihniyeti, katılımcı belediyelere dönüştürülecektir. İsraf ve vurgun önlenirken, toplanan gelirler yerinde ve verimli kullanılacak, yandaşa yolsuzluk ve rant sağlamayacaktır. Yakın tarihimizde bu anlatımlara uygun temiz ve dürüst belediyeciliğin güzel örneklerine rastlarız. Alternatif belediyecilikte Fikri Sönmez’le Fatsa’da, Mehdi Zana ile Diyarbakır’da, sosyal demokrat belediyecilikte de Murat Karayalçın’la Ankara’da, Nurettin Sözen’le de İstanbul’da yaşanmıştır. Her üç belediye uygulamalarında klasik belediyecilik anlayışına karşı farklı bir seçeneğin de olabilirliğini göstermişlerdir. Alternatif belediyecilik, gelenekçi yerel yönetim anlayışını reddeder. Yönetimin asli unsuru da söz ve karar sahipleri de halktır. Azınlığın belediyesi değil halkın belediyesidirler. Yurttaşlar arası siyasal ayrım yerine toplumsal dayanışmayı temel alan halk iktidar organının nüveleridir. Halkın seçtiği kent yönetimi yerel halkın istem ve taleplerinin karşılanmasında asla cimri olmamalı, hizmetin toplumun her kesimine eşit götürülmesinde de hayli cömert davranmalıdırlar. Üretim ve yeniden üretim süreçlerinde kent yoksulu ve emekçilerinin de hizmetlerden yeterince yararlanmasına katkı sağlayarak sosyal, kültürel, politik örgütlenmelerinin içinde yer almalarına da imkân verilmelidir. Yerel yönetimlerin kapsamları içindeki yerleşik halkın her sorunu yerel yönetiminde sorunu olduğu kabul edilmelidir. Ve hizmet öncelikli insanadır ve insan merkezlidir. Yoksul ve ezilen kesimler önceliklidir. Emeğe ve sosyal adalete saygı esastır. Beslenme, su, barınma, sağlık ve de ulaşım gibi sorunların her biri, birer insan hakkıdır. Tüm canlılara, doğaya ve de çevreye saygı zorunluluktur. Çocuk, genç ve kadın her alanda olumlu ayrımcılığa tabi olmalı, engelli yurttaşları da sosyal ve gündelik hayata katılmalarına olanak sunulmalıdır. Kent yaşamının her alanında milliyet ve ırk temelli, dinsel ve gerici kampanyalara karşı eşitlik, adalet ve kardeşlik eğilimlerini geliştirerek bir hattın oluşturulmasına da olumlu yaklaşımlar gösterilmelidir. Bugün bu saydığımız ve olması gerekenler benzer örneklerin hayata geçirildiği başarılı yerel yönetim deneyleri mevcuttur. Merkezi yönetimin her türden denetim ve baskısı muhalif belediyeler üzerinde olsa da siyasal iktidarın yıldırma ve baskılarına karşı başka hiçbir seçenek aramadan daha fazla çalışmak ve hizmet üretmek zorundadırlar. Çeşitli şekillerde sadece eleştirerek dünyayı yorumlamakta yetmez. Karl Marx’ın dediği gibi “asıl mesele onu değiştirmektir”. 2014 belediye seçimleri, gerici ve tüccar belediyelere karşı halkın da haklarının savunulduğu, taleplerinin ortaklaştığı, halkın belediyesini yaratma yolunda umudun yeşertildiği yeni bir başlangıç yılı olmalıdır. oplum yaşamının en gelişmiş örgütlenmesini devlet oluşturur. İnsanoğlunun birlikte yaşama isteğinin getirdiği sorunların çözümünde, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmışlardır. Bugün için devleti temsil eden merkezi yönetimlerin yanında, yerel ve bölgesel organizasyonların olduğunu da bilmek gerekir. Gerek merkezi yönetimler, gerekse yerel yönetimler devlet ve toplum düzeninin kesintisiz devamını sağlamakta, kamunun ortak gereksinimlerini karşılamakta, mal ve hizmet üretip, üretimin halka dağıtımında etkin rol oynarlar. Her ikisi de idarenin birbirlerini tamamlayan unsurlarıdır. “Demokrasi”, “oligarşi” ve “tirani” gibi siyasi kavramların ne olduğuna dair bilgiler ilk kez Aristo tarafından İ.Ö. 4. yy tanımlanıyor ve siyasal rejimlerin sınıflandırması da yine Aristo tarafından yapılıyordu. Kent yönetiminin doğuşu ve tarihsel gelişimi, kent yönetimine ait bulguların eski Yunan şehir devletlerinin ortaya çıkışına kadar uzandığı görülür. Daha sonraları Roma’da ve Germen toplumlarında benzer örgütlenmelerden bahsedilir. Bugünkü manada yerel yönetimlere benzer örnekler 11. yy’da feodalizmin etkisindeki İngiltere ve Fransa’da görülmüştür. Ülkemizde ise yerel yönetimlerin tarihi Avrupa kadar eski olmasa da bir geçmişi vardır. Tanzimat’ı izleyen yıllarda OsmanlıKırım Savaşı (18531856) sonrası ortaya çıkmış, Batı’dan ve Fransa Komünü’nden ciddi bir şekilde etkilenmiştir. 1854 yılında İstanbul Belediyesi’nin temelleri atılmış, padişahların atadığı Şehremini (Belediye Başkanı) ve atamayla gelen belediye meclisleri Kurtuluş Savaşı’na kadar varlığını sürdürmüştür. 1924 yılında Ankara Şehremaneti (Belediyesi) Yasası çıkartılmış, köy, kasaba, şehir ve büyükşehir tanımlamaları da ilk kez bu kanunda yer almıştır. Bugün için yürürlükteki 1580 sayılı belediye yasası aslında 1930’lu yılların ürünü olsa da zaman içinde değişikliğe uğramış ama mantığı hemen hemen aynı kalarak hiç değişmemiştir. Yerel yönetimler en basit anlatımla, örneğin bir köy, mahalle, kasaba, şehir veya bölge gibi belli bir yere özgü yönetimlerdir. Egemenlik hakları yoktur. Merkezi otoriteye, federal sistemde de eyalet veya bölge yönetimine tabi olan bir yönetim türüdür. Yerel halkın kamu ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kendilerinin seçtikleri organlarca hizmet verirler. Tarihte istisnai örnekleri olsa da merkezi devletin iradesinin dışında olmaları pek mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki üniter sistemlerin yanında hem federal hem de konfederal sistemlerde de bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamda da yerel yönetimleri yerellikten çok evrensel olarak da tanımlamak gerekir. Bugün için insanlığın kültürel birikimlerini, tecrübe ve deneyimlerini yerel manada öne çıkararak ifade eden yönetim şekli ‘Belediyeler’dir. Ve bu idareler belirli bir coğrafi alanda sınırları, görev ve yetkileri belirlenmiş, özel gelirleri ve bütçeleri, kendine has örgüt yapılarıyla da çalışanları olan merkezi yönetimlerle Sarıgül İstanbul’da Neler Yapabilir? İstanbul, “Taşı toprağı altın şehir”: Evvel Allah halkımız uyanık... 1950’den sonra, yatağını sırtlayan soluğu İstanbul’da aldı... Toprak yağması başladı... Mafya zengin oldu. Derken siyasal iktidarlar bunu keşfetti: İl ve ilçe örgütleri, küçük çaptaki gecekondu yağmasına... Merkezi hükümetler, büyük çaplı inşaat yağmasına el koydu. Sonunda İstanbul bitti! HHH İstanbul bitti, ama gözü dönmüş yağmacılar durmadı: Şu satırların yazıldığı anda bile hem büyük çaplı “gökdelen” yağması, hem de küçük çaplı gecekondu yağması, üstelik de, “kentsel yenileme” adı altında yeni bir yağma biçimi ile tıkır tıkır işliyor... Biten İstanbul artık nefes alamaz, hareket edemez hale geldi. HHH Peki, ne yapılabilir? Önce şeffaf yönetim... Sonra kent planlaması. Neyi gerçekleştirmek için şeffaf yönetim ve kent planlaması? Betonlaşmayı durdurmak için... Yeşil alanları artırmak için... Denizi ve metro başta olmak üzere raylı sistemleri de kullanarak kamu ulaşımını geliştirmek, trafik sorununu çözmek için. HHH Sarıgül, demokrasi, barış ve kardeşlik, şeffaflık, kent planlaması gibi ilkelerini ilan etmiş... Bunların üzerine, somut projeler olarak betonlaşmaya karşı yeşil alan ve trafik sorununu çözecek olan ulaşım projelerini ayrıntılandırmış... Sayılar ve yüzdelerle, zaman da vererek bu projelerini açıkladı: Ulaşımda denizin kullanılması, metro inşası, raylı sistemlerin geliştirilmesi... Yeşil alanların, parkların, bahçelerin artırılması, yeni meydanlar inşası ve benzeri projelerle betonlaşmaya karşı bir seferberlik... Öğretmen ve öğrencilerin kamu ulaşımından bedava yararlanması... Hepsi uygulanabilir, somut vaatler. HHH Sadece betonlaşmayı önlese, yeşil alanları arttırsa... Sadece trafik sorununu çözse, İstanbullulara hareket kabiliyeti kazandırsa... Adını bu kentin tarihine altın harflerle yazdırır. CHP’nin İstanbul’u kazanmasının demokrasimize yapacağı katkı da cabası olur! Kent yönetiminin doğuşu ent konseyleri Alternatif belediyecilikte “kentlerin geleceği hakkında kim karar veriyor” sorusunun yanıtı açık bir dille ifadelendirildiğinde karşımıza kent konseylerinin çıktığını görürüz. Kent konseylerinde mahalle komiteleri vardır ve o mahallelinin kanaat önderlerinin bir araya gelmesinden oluşur (muhtar, yönetici, ev kadını, avukat, eczacı, hekim, öğretmen, öğrenci gibi). Kent konseyleri ve mahalle komiteleri bir danışma meclisi görevini üstlenir. Bu meclisin temsilcileri hiç aracı koymadan doğrudan kent yönetimine katılırlar. Projelerin sahipleri ve takipçileri olurlar. Belediye tüzelkişiliği kent meclislerinde tartışılarak karara bağlanan öneri ve görüşleri daha da zenginleştirerek belediye meclislerinde geçirirler. Ve böylece, halkın yönetime etkin bir şekilde katılımı gerçekleşmiş olur. Mahallelinin istemleri doğrultusunda alınan kararlar kitle iletişim araçlarıyla halka duyurulur. Yerel yönetimleri güçlendirmek ve demokratik hayata katmak çağdaş demokrasilerin bir özlemidir. Bu nedenle yerel yönetimleri ülkemiz örneklerinde görüldüğü gibi ilçe belediyelerini, K Emeğe saygı Halkın yönetime katılımı yoğunlaşmasına neden olmuştur. Barınma, ulaşım, altyapı gibi devasa sorunlarla mücadelede, içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Hele hele bizim gibi demokrasilerin kendi iç dinamikleri ile gelişemediği, emperyalizme bağımlı sömürge tipi ülkelerde yerel yönetimler halkın sorunlarının çözümünde belirleyici olamadılar. Buradan yola çıkarak birlikte yaşamın getirdiği toplum hayatının zorluğu ya da kolaylığı kent yaşamında belirginleşir. İşte bir yerel yönetim deneyi sayılan belediyeleri tanımlarken kent yaşamında bireylerin toplumla doğrudan ilişki kurdukları, tartıştıkları, yaşadıkları ve de çalıştıkları yerler olarak da tanımlanır. Toplumsal bilinç öncelikle buralardan başlar. Çelişkiler ve değişimler buralarda yaşanır. Bu nedenle belediyelerde yurttaşların yaşam alanlarında söz ve katılım haklarının artırılması demokratik Alternatif belediyecilik Reklamla Örtülmüş Cepheler ve Katılımcılık Bir yapının cephesi, o mimari yapıtın en önemli parçalarından biridir. Yapı sahibinin malı olmasına karşın cepheler önünden geçen herkesin de görsel olarak yakından ilgilendiği, geniş anlamda kullandığı bir yapı parçasıdır. Cepheler, bir caddenin, bir sokağın kimliğini doğrudan etkiler. M Prof. Dr. METE TAPAN imarlar neden acaba, günlerce üzerinde uğraştıkları yapılarının cephelerinin reklamlarla örtülmesine karşı çıkmazlar? Acaba, tasarladıkları yapılarına saygıları mı yok? Yoksa, yarattıkları cepheleri beğenmiyorlar mı? Reklamlar gelince ayıbım artık görünmüyor, diye seviniyorlar mı? Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum!.. Bir yapının cephesi, o mimari yapıtın en önemli parçalarından biridir. Yapı sahibinin malı olmasına karşın cepheler önünden geçen herkesin de görsel olarak yakından ilgilendiği, geniş anlamda kullandığı bir yapı parçasıdır. Cepheler, bir caddenin, bir sokağın kimliğini doğrudan etkiler. Caddenin tarihçesini, hangi mimari üslupla yapıldığını gösteren cepheler, kentsel kimliğin oluşmasında en önemli öğedir. Başka bir deyişle, cepheler o kentin tarihsel gelişmesiyle ilgili en doğru ipuçlarını verir. Cephelerin reklamlarla kapatılması, salt mimarlara yapılan bir saygısızlık değil, o kentte yaşayanlara, o kenti ziyaret edenlere de büyük saygısızlıktır. Yapıların dış kabuğunu reklam panoları olarak kullanmak, kentle ilgili görsel algılamanın yanıltıcı olabileceğini beraberinde getirmektedir. Ayrıca, cephelerin reklamlarla kapatılması, trafik yönünden de tehlikelidir. Araba kullananların dikkatleri ister istemez bu reklamlara yönelmekte ve ulaşım güvenliği de zarar görmektedir. Önemli bir konu da bazı reklamların cephenin orijinal durumunu bozduğu gibi, tüm cepheyi kapsayarak (örterek), sanki yapı bir büro veya otel yapısı olarak değil de reklam panosu gibi inşa edildiği imajını yaratmaktadır. Özellikle curtainwall (giydirme cephe) türü cephelerde bu durumu izlemek olanaklıdır. Mimarlık kirliliği veya var olan kentsel dokuyla uyuşmama, salt uygun olmayan parsellere inşa edilen gökdelenlerin marifeti değildir. Reklamlar, zaman zaman kirlilik konusunda, daha da ileriye gitmekte, mimarlık ve kentlilik bilincinin oluşmasına büyük zarar vermektedir. Kentlileşemenin, her zaman dile getirildiği gibi, önemli göstergesi insanların birbirlerine olan saygısızlığı ve duyarsızlığıdır. Yeşili yok et, var olan kentsel dokuyu hiçe sayarak gökdelenler dik ve az katlı yapılarda oturanların güneşini engelle, reklam uğruna mimarlık mesleğini küçümseyerek cephelerin üzerine istediğin reklam paçavralarını koy ve sonra da “Biz halen Batı normlarına erişemedik” de!.. Bu gidişe hep beraber dur dememiz gerekir. Saygılı bir toplum olmak için, fiziksel çevremizin kalitesini yükseltmek zorundayız. İstediğimiz her müdahaleyi, istediğimiz her yerde yapamayız. Bir istem, ister tek bir bireyden gelsin, ister ise yönetimden gelsin, istemlerin katılımcı bir anlayışla, toplum tarafından tartışılması demokrasinin bir gereğidir. Bu savı lütfen unutmayalım!.. Ayrıca, katılımcılık toplum içindeki ayrışmaları da yok edecek tek araçtır. Kent yönetiminde katılımcılık sağlanırsa, insanlar birbirleriyle barış içinde, kavga etmeden yaşayabilir. Toplu yaşamak diyalogla olur. Her konuda anlaşmanın yolu karşılıklı tavizler vererek gerçekleşebilir. İnsanlar birbirlerine dertlerini anlatabilmeli ve yine insanlar birbirlerinin dertlerini dinlemelidir. Önyargıdan arınmış toplum bireylerinin sayısını arttırmak, ancak katılımcı yöntemlerle gerçekleşebilir. Toleranslı ve çok kültürlü olmak, hiçbir kişiyi ötekileştirmemek, yani “insan” olmak katılımcılığı zorunlu kılar. Cephelere reklamlar koyarak oluşturulan bu çevre kirliliğini el birliğiyle yok edelim ve katılımcılığı sağlayarak daha insancıl, daha saygılı bir toplum olmanın yollarını hep beraber arayalım!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle