29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Seçim Sonrası Kurgu Futbol Baronları FB ve Trabzonspor başkanlarının artık susması gerektiğine ilişkin yazımıza, FB Kongre üyesi Sayın Mehmet Besimoğlu, Güray Öz’ün 'Okur Köşesi' aracılığıyla eleştiri getirdi. Diyor ki: “FB Başkanı ve taraftarının son 3 seneki duruşu tüm ülkeye örnektir. Keşke FB tribünlerindeki dinamizmi algılayabilseydiniz.” Türkiye’de epeydir düşünce sistematiği, mantık, olupbiteni algılama ve çözümleme gibi konularda akıllar öyle bir karıştı ki... Biz “Futbol, bir oyundur, eğlencedir, bu alanda yapay düşmanlıklar yaratılmasın” diyoruz. Vahşileşmiş piyasa düzeninde mengeneye sıkıştırılmış insancıklar, hiç olmazsa bir eğlence alanında ölesiye, hatta öldüresiye rekabet etmesin, birbirini boğazlamasın istiyoruz. Herkes, geçmişte olduğu gibi çoluk çocuk kendi takımını barış içinde desteklesin istiyoruz. Onlar diyor ki: Spor kulübü başkanımız direniyor! Neye? Şike savları nedeniyle kendisine yapılan adaletsizliğe... Eğer gerçekten adaletsizliğe karşı çıkıyorsak, ekonomi politiği önceleyeceğiz: İhalelerden komisyon alan, Irak’ın kuzeyinde sözde duayen gazetecilerin aracılığıyla iş üstlenen ya da kara para aklayan kimi futbol baronları üzerinden yapay, aldatıcı bir “adalet” arayışı içine girmeyeceğiz. Hele hele onlar için; bir devrimci dünya önderi olan Atatürk’ün aziz anısı kullanılarak yürütülen kampanyalarla “adaletsizliğe karşı direniş”e yüklenen anlamın içini boşaltmayacağız! Dünya egemenleri, eski CIA Türkiye İstasyon Şefi Graham Fuller’in “Kemalizmin sonlandırılması gerektiği” ve “Türk devletinin sonsuz olmadığı” yolunda yürüttüğü senaryonun meyvelerini bugün topladıklarını artık belgelere döküyorlar. ABD’nin iki eski Ankara Büyükelçisi Edelman ve Abramowitz’in Bipartisan Policy Center için hazırladıkları rapordaki şu ifadeler, Kemalizmi yıkmak için AKP’yi kullandıklarını açık eden bir belgedir örneğin: “Batı, beş sene önce, Başbakan Erdoğan ve onun İslamcı AKP’sinin, Kemalist düzenin otoriter kalıntılarına karşı demokratik bir güç olduğu hususunda görüş birliğine varmıştı. AKP, Türk toplumunu daha serbest bir İslam uygulamasına açmayı, daha canlı sivil toplum anlayışına ve çoğulcu politikaya geçişin bir kapısı olarak vurgulamış ve buna bütün uluslararası gözlemcileri inandırmıştı.” Emperyalizmin küreselleşme uydurmacası ile ulus devletleri Geriye; Kemalizmin geniş Müslüman dünyasının aydınlanmasına örnek oluşturan, dolayısıyla bölgede “küresel istikrarı” bozan laik tutumu kalmıştı. Onu yıkma görevi de Suudi ArabistanABD ortaklığının petrodolarları ile beslenen Rabıta örgütünce desteklenmiş dinsel vakıf ve derneklerde yetişmiş bir kuşağa verildi. O kuşağın kurduğu AKP iktidara taşınırken yanına yine ABD patentli Komünizmle Mücadele Derneği kadroları, iç koalisyon ortağı olarak eklemlendi. Yakın geçmişte “inanca saygılı laiklik” söylemi ile ortaya çıkan DSP aracılığıyla güçsüzleştirilmiş Kemalizmin siyasi hareketi CHP, özellikle ulusçuluk ve laiklik konularında ehlileştirilerek yenilendi. Elbirliği ile laiklik ve ulusçuluk törpülendi. Ancak evdeki sürücü yola uymadı. Direksiyona oturtulan, arabayı sahiplenmeye kalktı. Bu durum, Edelman ve Abramowitz’in raporuna şöyle yansıdı: “Son üç senede, Türk demokrasisi hızla kötüleşmeye gitmiş, başına Erdoğan’ın kendisinin oturacağı ‘tek adam’ rejimine doğru süratli bir ilerleyiş olmuştur.” İşte bu yüzden AKP içindeki koalisyon bozuldu. ABD’ye sığınmış emekli vaiz bir yanda, ABD’nin iktidara taşıdığı Erdoğan öbür yanda. Şimdi patron, Erdoğan’ı gönderecek yeni bir kurgu peşinde. Seçim sonrası bu oyunu izleyeceğiz... Allah Onların Hepsinin… Sayın Bülent Arınç, “Allah ‘onların’ hepsinin belasını versin!” diye beddua ederken Başbakan “onların” yaptıkları “Ahlaksızlık, namussuzluk, adilik, alçaklık”tır diye haykırıyor. Kim bu onlar, ne yapmışlar? Kim oldukları, “Pensilvanyacılar mı”, “Suriye istihbaratı mı”, “El Kaide ajanları mı” bilinmiyor. Bilinmeyen birileri Dışişleri Bakanı’nın odasında yapılan “gizli” bir toplantıda konuşulanları dinlemiş. Dinlemekle de kalmayıp internete düşürmüşler. Dünya âlem devlet katında en gizli kalması gereken bir konuyu A’sından Z’sine öğrenmiş. Gerçekten olmaması gereken, korkunç mu korkunç, vahim mi vahim bir durumla karşı karşıyayız. Devletin güvenlik ağı delik deşik olmuş, sırlar ortalığa dökülmüş... HHH Şaşırdık mı bu olup bitenlere? Hayır! Çünkü yedi yıldır ortam dinlemelerine de, telefon dinlemelerine de, röntgenciliğe de alıştık, alıştırıldık. Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. Aydınlarımız, bilim insanlarımız, gazetecilerimiz, yazarlarımız, Genelkurmay başkanından teğmene, TSK’nin her rütbeden yüzlerce erdemli, onurlu subayı, yüzlerce Kürt siyasetçisi bu tür dinlemelerle, düzmece kanıtlarla, şaibeli gizli tanıklıklarla yıllarca cezaevlerinde çürütülürken ne Sayın Arınç, ne Başbakan, ne de başka iktidar sözcüleri bunları yapanlara bela okudular, yapılanlara “ahlaksızlık, namussuzluk, adilik, alçaklık” dediler. HHH Çağdaş toplumlarda bakan odalarındaki konuşmaları dinlemekle, gazete yayın yönetmenlerinin odalarındaki konuşmaları dinlemek arasında hiçbir fark yoktur. Cumhuriyet’in telefonları dinlenir, İlhan Selçuk, Mustafa Balbay bu montaj telekulak “kanıtlarıyla” suçlanırken bedduayı da küfrü de akıllarına getirmeyenlerin şimdi kendileri “mağduriyete” düşünce feryadı figan etmelerini kim ciddiye alabilir ki? Davutoğlu, “Ortam dinlemesi devlete savaş ilanıdır” diyor. İyi de gazetelerdeki ortam dinlemeleri “özgür medyaya savaş ilanı” değil midir? Sen dilediğini keyfince dinleteceksin; kişilerin, kurumların özeline kulağını sokacaksın ama o kulak senin özeline girince bağırıp çağıracaksın... Hadi canım sen de! HHH Bu iktidar çökmektedir. AKP’lilerin yüreklerini çöküş korkusu sarmıştır; bu korku büyüdükçe iktidar körleşmekte, saldırganlaşmaktadır. Twitter’ı, YouTube’u kapattı, yarın belki Facebook’u da kapatacaktır. Kapatsın! Korkunun ecele faydası yoktur ki... Bakalım, gelen gün ne getirecektir? çökerterek, sömürgeci anamalın önündeki tüm sınırları kaldırma aşamasında, hiç kuşkusuz Kemalizmin “ulusçuluk, bağımsızlık ve devletçilik (kamuculuk)” çizgisi büyük bir engeldi. Bu engelin aşılması için ilk adım 24 Ocak 1980’de ekonominin toptan liberalize edilmesi ile atılmış, onun anayasal temeli 12 Eylül darbesi ile pekiştirilmiş, baba Bush’un kırmızı telefon arkadaşı Turgut Özal ile de derinleştirilmişti. Son dinleme kayıtları, siyasal İslamcıların Türkiye Cumhuriyeti’nin cılkını çıkardıklarını gözler önüne bir kez daha serdi: Gerekli yetenek, rütbe, liyakat, deneyim aranmadan, sırf Başbakan’a yakın olsun, özel işlerini de görsün diye MİT’in başına atanmış kişinin de bulunduğu toplantılar dinlenebiliyor. Dinlenmekle kalmıyor, kamuoyuna açıklanabiliyor. Vatan topraklarını ve yurttaşlarını koruması gereken MİT’in Cılkını Çıkardılar müsteşarı, savaş çıkarmak için vatan topraklarını ve vatan toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’ni bombalamayı öneriyor. Bu öneriye “Orgeneral” düzeyindeki Genelkurmay yetkilisi, Dışişleri Bakanı ve müsteşarı “Bu bir komplodur. Bize yakışmaz” diye bile olsa karşı çıkmıyor. Kafasına bomba atılması düşünülenler ise miting alanlarında Başbakan’ın kılı olmakla övünmeye devam ediyor! Seçime Bir Kala SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Yarın 30 Mart 2014 yerel seçimleri yapılacak. Yerel olmanın çok ötesine geçen genel bir ağırlığı var bu seçimin. Yerel yöneticilerden çok AKP oylanacak; hatta AKP nezdinde Tayyip Erdoğan. Bunu isteyen de zaten iktidarın kendisi; onun, mahkemeler yerine sandıkta aklanma çabası ve düşüncesi. Ülkenin genel havasına gelince. Bir yanda iktidarcemaat kavgası. Yolsuzluk, rüşvet kasetlerinden sonra, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun odasına zaman zaman böcek konularak yapılan görüşmelerin de kayıt altına alınabildiğini öğreniyoruz. Bu dinlenen görüşmelerin birinde, bakanın, istihbarat teşkilatı müsteşarının, Genelkurmay ikinci başkanının da katılımıyla, Suriye’ye girmek için planlanan tertipler, yazılan savaş senaryoları, yapılan savaş hazırlıkları gün yüzüne çıkıyor. Özetle, yukarıdaki bıyıklar aşağıdaki sakallar kadar gür ve tükürecek temiz bir yer bulmak ne mümkün. Sonuçta hedefi, yıllardır iş ve gönül birliği içinde oldukları halde bugün en azılı düşman ilan ettikleri cemaatin yok edilmesine sabitledi iktidar. Bu uğurda ne yolsuzluk, ne arsızlık tapesi, ne devletin gizli toplantılarının ayıplı içeriği, ne hak, ne hukuk, ne de özgürlük... Hiçbirini tanımayan bir anlayış var. İçine düştüğü krizden sıyrılmak için ülkede bu derece yoğun bir haber alma ve görüş paylaşma zemini olarak kullanılan Twitter’ı ve arkasından YouTube’u kapatmaya, neredeyse interneti komple yasaklamaya varacak kadar “üçüncü dünya ülkesi refleksiyle” hareket edebilen bir anlayış. Halbuki şu anda dünyadaki herkes Türkiye’de olup biten her şeye dair bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyor. Bu yasaklar sadece, seçimlere giderken bu ülke vatandaşlarının mümkün olabildiğince gözünü kapamaya yönelik zavallı girişimlerden ibaret kalıyor. Ve diğer yanda iktidarmuhalefet kavgası. Cemaat, tapeler, yolsuzluk iddiaları, bunlar üzerinden karşılıklı edilen bin türlü hakaret… Bu kavgalar öylesine çığırından çıktı ki yerel seçimlere giderken birbirlerinin varlığına bile tahammül edemiyor artık ne liderler ne partililer ne de seçmen. Kimse 30 Mart’tan sonra da aynı ülkede beraberce yaşamaya devam edeceğini hatırlamıyor… Herkes kendi meydanında, sadece kendi kitlesine hitap ederken toplumun diğer yarısına “el”, hatta düşman muamelesi çektikçe ülkeyi gerçek anlamda böldüklerinin farkına varamıyorlar. “Yollar, köprüler, havalimanları yaptık” diye böbürlenip dururken kendinden olmayanları, diğerlerini, ötekileri, aslında temelde “insanı” unuttuklarını göremiyorlar. Çoğulcu bir toplumun, kendi görüşünde olmayan büyük bir kısmını “vatan haini” ilan ederek yönetemeyeceklerini de, yönetemediklerini de... Bu hırpanilikle, sonu gelecek gibi görünmeyen bu kan ve çatışma ortamıyla ne siyasal, ne ekonomik, ne de toplumsal feraha ermenin mümkün olmadığını da… Bu ülkeyi, aylardır dış güçler değil belki ama kendi kendimiz acımasızca bölüyoruz. Artık mesele yolsuzluklar, rüşvet ya da özgürlükler, insan hakları, otoriter tavır olmaktan çıkıp yalnızca kendi tarafındakini “yedirmeme” meselesine indirgenmiş durumda. Bugün için en endişe verici durum; süre giden tüm bu kavga kıyametin bir neticesi olarak tam manasıyla iki zıt kutba ayrılan toplumun kendi arasında derinleştirdiği ayrışma ve zıtlaşmadır. Velhasıl kelam, gerçek anlamda zehirli bir ortamda gidiyoruz yarınki seçimlere. Toplumun genelinin derdi doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt etmekten ziyade tarafı ve taraftarı olduğu kişiyi “ölümüne” desteklemekle, düşmanı olduğunu düşündüğü kişiyi ölümüne cezalandırmak arasında gidip geliyor. Hatlar ve hisler bu kadar keskin. Böyle bir ortamda Yıl maz Özdil ’in hatırlattığı, 2013 yılında vefat ettikten sonra mezarın tapusu bulunmadığı gerekçesiyle eşi Şerif Yüzbaşıoğlu’nun yanına gömülmeyen Şenay Yüzbaşıoğlu’nu ve onun eşsiz Hayat Bayram Olsa şarkısını tekrar ve tekrar dinlemek, dinletmek… Ülke siyasetinin bu görülmemiş kirlenmişliğine karşı, bugün Türkiye’nin, Türk milletinin en çok ihtiyacı olan o tertemiz söz ve mesajları inadına içinde barındıran bu şarkıyı bize hatırlatan CHP’ye teşekkür etmek isterim. Dilerim, CHP bu şarkının da milletin de hakkını verebilir. CHP de insanlara dokunmayı, insan hak ve özgürlüklerine, fikirsel ve yaşamsal farklılıklara samimiyetle saygı duymayı bilen Mustafa Sarıgül de yarın, hak ettiği karşılığı alır. Böylesine hassas ve karanlık bir toplumsal psikolojinin etkisi altında sandıklara atılan oyların ülkemiz için sağlıklı ve hayırlı sonuç vermesi pek muhtemel görünmese de, AKP kazansa da kaybetse de gelecek günlerde ve aylarda ülkeyi çok ciddi sıkıntıların beklediğini, bu kavgaların kolay kolay bitmeyeceğini bilsek de biz yine de dilemekten vazgeçmeyelim. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kökün 1 den kopup 2 rüzgârın önünde top 3 gibi yuvar 4 lanan kuru 5 muş çalı ya 6 da otlara verilen ad. 2/ 7 Gözleri gör 8 meyen... “Di 9 yabet” de denilen hasta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lık. 3/ Saç kıv 1 K A Z A Y A Ğ I rımı... “Gamzede 2 A R A B A N S A yim bulmam / 3 Z A R T A K I R Garibim bir yuva 4 A B G A L E R İ bulmam” (Tatyos 5 Y A T A K S A F Efendi). 4/ Utanç P İ N A duyma... Kumaş 6 A N A L K E S İ K N lardaki benek. 5/ 7 Ğ T E Üç ya da daha çok 8 I S I R A N sayıda halat telin 9 A R İ F A N E den elle örülerek yapılmış kısa ip. 6/ Isparta’nın Sütçüler ilçesinde antik bir kent... Pasak. 7/ Japon lirik dramı... Madenleri yontmakta kullanılan çelik araç... Bir nota. 8/ Ahmaklık. 9/ Çarlık Rusyası’nda soylulara ya da derebeylerine verilen ad... Tahıl yığını. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi yörelerde ısırgan bitkisine verilen ad. 2/ “Fani biter bir uzun sonbahar olur” (Y. K. Beyatlı)... Katar’ın başkenti. 3/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Uzaklık işareti... Yüz metrekare tutarında yüzey ölçüsü birimi. 4/ Salgın hastalık. 5/ Hayat arkadaşı... Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fırtına. 6/ Arının kovandaki yarıkları kapatmak için salgıladığı siyah ve koyu sıvı... İlave. 7/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 8/ Konut... Alt alta yazılmış şeylerin tümü. 9/ Birahane.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle