30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Kimi komutanlar görevde olduklarını sanmaları için görüş gününde çocuklarına rol kesiyor 9 Aman çocuk anlamasın Sinirlerin hopladığı an Akşamları televizyon ve kitaplar ile geçiyor zaman. Tartışma programları koğuşların favorisi. Davayla ilgili değerlendirmeler yapılıyor beyaz ekrandan. 17 Aralık öncesi sinirler hopluyormuş içeride. Bağırıyorlarmış televizyona, ama duyan yok! Lehte yapılan değerlendirme ise yüzlerde tebessüm. Yemekler er kazanından Kapımızı tek Mamak’ta Balyoz Davası’ndan yatan muvazzaf komutanlar, hayatlarında ilk defa cezaeviyle tanıştılar. Görüşmelerimizde, Mamak’taki yaşamı anlatırken trajik hikâyelerini de dile getirdiler. İşte, TSK’de ortalama 2530 sene geçiren komutanların cezaevindeki bir günü: Mamak’ta gün sabah saat 08.00’de yoklama ile başlıyor. Subay ve astsubaylar tarafından yapılan sayımın ardından 3, 5 ve 8 kişilik koğuşlarda kahvaltı vakti. Er kazanından yapılan kahvaltının ardından gazeteler okunuyor, bulaşıklar yıkanıyor. lememiş “dama” düştüğünü. Hâlâ yurtdışında görevde biliyorlar onları. Gül Rahatladı Ama Sansür Duruyor Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Lütfü Elvan’ın, daha geçen hafta Meclis’ten zorla geçirdikleri internet kanununda değişiklik için dün sürpriz bir biçimde muhalefetin kapısını çalmasını nasıl okumak gerekir? Kanunu çıkarırken ne muhalefetin ne de konuyla ilgili meslek örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin görüşünü alma ihtiyacı duyan hükümetin, yasayı çıkarmış olmasına karşın rotayı ‘değişiklik’ yönünde kırması ne anlama geliyor? kişi çalıyordu! Çocuklar görevde biliyor Rol de kesiliyor cezaevinde. Kimi mahkumlar minik çocuklarına “görev icabı” Mamak’ta olduğunu söylüyor. Üzülmesin, etkilenmesin diye. Durum böyle olunca, Balyoz mahkumlarına bir görev daha düşüyor; figüran oluyorlar. Mizansen gereği babaya bir esas duruş çekiliyor minik ziyaretçi karşısında: “Bir emriniz var mı komutanım?” Bir de sitemde bulunuyorlar, “Babana söyle de bizi bu kadar çalıştırmasın” diye. Kimisi ise yaşlı anne babasına hiç söy Ya eşler olmasaydı... Eşler olmasa dayanabilirler miydi bu kadar? Yanıt kesin bir “hayır”. Görüş günlerini anlatıyorlar: “Onlar üzülmesin diye biz gülüyoruz. Biz üzülmeyelim diye onlar gülüyor.” Meslektaşlarına ise sitemkârlar. “Cüzamlı” muamelesi gördüklerine inanıyorlar. Yine bir 17 Aralık izlenimi: Şimdi “yanaşmaya” başladılar. Kendilerini Genelkurmay’ın emriyle ziyaret edenler için de bir tespitleri var: “Ziyareti görev olarak yaptıkları o kadar belli ki...” Mamakta gün, koğuş kapısının üzerlerine “şangırdaması” ile sona eriyor. Ayşegül Eldem (Tuğgeneral Eldem’in eşi): Bu süreçte kaç kez umutlandık. Ama her seferinde burun üstü çakıldık. Yargıtay kararı sonrasında lojmandan çıktık. Zaten 40 daireli lojmanda bir kişi kapımızı çalıyordu. O da apartman görevlisi. Geçmişte posta erlerinden gördüğümüz yakınlık ve desteği silah arkadaşlarımız ve onların ailelerinden göremedik. Yanlarında para bulunduramıyorlar. Cezaevi yönetimindeki hesaplarına yatan cüzi haftalıkları ile alışverişlerini yapıyorlar. Tek kişilik yatakların bulunduğu koğuşlarda buzdolabı var ama ocak yok. Bu yüzden öğle ve akşam yemekleri de er kazanından. Öğleden sonra ise avluda spor vakti. Her koğuşta bir televizyon var. Çoğunluk ne izlemek isterse azınlık ona uyuyor! Hobi kurslarının başında işin ehli mahkumlar var. Saz ve gitar tınıları eşliğinde resimler ve maketler yapılıyor. Lisanı iyi olanlar diğerlerine başta İngilizce olmak üzere İspanyolca ve Rusça öğretiyor. Bu soruların yanıtları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Macaristan yolunda beraberindeki meslektaşlarımıza verdiği demeçlerde saklı. Cumhurbaşkanı Gül, bir yandan “Kendimi Anayasa Mahkemesi yerine koymam” sözleriyle kanunu imzalayacağı yönünde güçlü bir sinyal verdi. Nitekim dün akşam saatlerinde de imzaladı. Diğer yandan ise “Yasada güzel şeyler var ama bir iki sıkıntı da var” diyerek iç ve dış kamuoyunda yoğun biçimde eleştirilen bazı maddelerin “bir biçimde düzeltilmesi” beklentisini ortaya koydu. Gül’ün Macaristan demeçlerinde öne çıkan bir diğer vurgu ise yasa nedeniyle dünyada ortaya çıkan ‘yasakçı, sansürcü hükümet’ algısından duyduğu rahatsızlık. Kendisi açıkça söylemese de, değişiklik yapılmadan yasanın altına imza atması durumunda Cumhurbaşkanı Gül de bu olumsuz algıdan kaçınılmaz olarak payını almış olacaktı. İşte bu yüzden, Cumhurbaşkanı, sıkıntıların bu olumsuz algıyı da giderecek biçimde düzeltilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyordu Budapeşte’den verdiği demeçlerde. Gül’ün bu açıklamaları okunduğunda, Ulaştırma Bakanı Lütfü Elvan’ın son girişiminin maksadı daha iyi anlaşılabilir. Amaç, daha geçen hafta çıkardıkları kanunda, Meclis’teki torba yasa görüşmeleri sırasında yeni düzenlemeler yapma sözü vererek iç ve dış kamuoyundaki algıyı olumlu yöne çevirebilmek. Tabii diğer yandan da, üzerinde büyük baskı oluşan Cumhurbaşkanı Gül’ü rahatlatarak, veto etmeden kanunu imzalamasını sağlamak. Dün akşam itibarıyla, ikinci maksat hasıl olmuş gözüküyor. Algı meselesine gelince, yapılan düzenlemeler kayda değer iyileştirmeler getirse de son noktada hükümetin ‘yasakçı’ bakışı değişmiyor. Gül’ün dün onayladığı kanunda en çok eleştirilen iki konu vardı: Birincisi, yürütmeye yani TİB’e yargı kararı olmaksızın internete erişimi engelleme konusunda yetki verilmesi. İkincisi ise, internet kullanıcılarının iki yıllık internet trafik bilgilerinin istendiği an yine yargı kararı olmaksızın TİB’e teslim edilebilir olması. Cumhurbaşkanı Gül açıklamalarında ‘trafik’ ile ilgili maddeyi önemsediğini belirtti. Oysa, en az onun kadar hatta belki ondan çok daha önemli olan mesele, kullanıcıların internete erişiminin mahkeme kararı olmaksızın yürütme eliyle engellenecek olması. Zaten AKP hükümetinin bu kanunu 17 Aralık sonrasında apar topar Meclis gündemine getirmesinin ardında yatan ana neden de yetkiyi eline alabilmekti. Böylece hükümet aleyhindeki yolsuzluk iddialarının internet aracılığıyla yayım lanmasını ve yayılmasını sansür edebilmekti asıl amaç. Hükümetin dün Meclis’e getirdiği düzenlemeler, Gül’ün üzerinde durduğu ‘trafik bilgilerinin’ idareye verilmesini ‘mahkeme kararı şartına bağlaması’ açısından çok olumlu. TİB Başkanı’na erişimi engelleme yetkisi veren maddeye ise engelleme kararı verildikten sonra 24 saat içinde mahkemeye götürülmesi koşulu ekleniyor. Bu da sınırlı bir ilerleme sağlamakla birlikte hükümetin internet kanununu getirmesinin temel gerekçesini ortadan kaldırmıyor. Hükümetin kırmızı çizgisi olan, internet erişiminin yürütme eliyle yasaklanması, üzeri rötuşlansa da aynen yerinde duruyor... İade etmedi ama... ‘Algıyı da düzeltin’ Generaller Deniz’in koğuşunda Kıdem var komutan yok! Cezaevinde kapalı mekânda sigara içmek serbest. Yine de sigara içenler içmeyenlere rahatsızlık vermemek için koridorda tüttürüyor sigaraları. Askeri kıdem de unutulmuş değil Mamak’ta. Ancak hiç kimsenin bir başkasına komutanlık taslamaya niyeti yok. Aralarında general ve amirallerin de bulunduğu mahkumlara nöbet düzenine göre, bulaşık, tuvalet/banyo ve koğuş temizliği yazılıyor. Kaytarmak yok. Değişiklik Gül’ü rahatlatır İlerleme var, sansür kalkmadı Kamuoyunun darbe dönemlerinde kötü muamele ve işkence ile anımsadığı Mamak Askeri Cezaevi, şimdilerde Balyoz mahkumlarını ağırlıyor. 68 kuşağının öğrenci lideri Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yattığı Mamak Cezaevi için şimdi komutanlar “Tüm yurtseverler buradan geçiyormuş” diyor. Mehmet Eldem (Tuğgeneral): Deniz Gezmiş’in yattığı koğuşta A Blok’ta Korgeneral Rıdvan Ulugüler ile birlikte yan yana yattık. Ulu güler emekliye ayrıldığı için Sincan Cezaevi’ne sevk edildi. 2 metreye 2 metre bir hücreydi. Önde bir yatak arkada tuvalet banyo aynı yerde. Cezaevi kalabalıklaşınca ek bina restore edildi. Buraya geçene kadar o koğuşta kaldım. Turgut Atman (Korgeneral): Bütün yurtseverler buradan geçiyormuş. Anladık. Yaşamı değerli insanlar yatmış burada. Devrim Rehber (Mühendis Albay): Yüksek lisansımı Monterrey’deki Amerikan Deniz Kur may Okulu’nda yaptım. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyorum. Tez aşamasında üç yıl önce dava nedeniyle doktoramı dondurmuştum. Yeniden başladım. Ama burada, bilgisayar sınırlı internet ise yok. Taner Gül (Albay): Bizi burada en çok üzen televizyonlarda, gazetelerde aleyhimize yapılan konuşmalar. Bilgi eksikliği ile yapılan ithamlar. Sırtımızdan hançerlenmiş hissediyoruz. İçimiz sızlıyor. Tırnaklarımızla kazıdık Balyoz’la söküldük Bizim üzerimizden kendilerini aklıyorlar Mamak’taki ortak kanı, “17 Aralık operasyonu olmasaydı biz çoktan unutulmuş ve tasviye edilmiş olurduk” şeklinde. Caner Bener (Tümamiral): 17 Aralık’tan sonra asker prim yaptığı için yeniden gündeme geldik. Halkın oyuyla iktidara gelmiş Başbakan, uydurulmuş delillerden ve ayarlanmış mahkemelerden bahsediyor. Bu yargı sisteminin kurbanı olan bizler ise içeride yatıyoruz. 17 Aralık süreci olmasaydı biz şimdi Sincan Cezaevi’ndeydik. Tecavüzcülerle, katillerle aynı kefedeydik. Şafak Yürekli (Tuğamiral): 17 Aralık olmasa biz de bugün burada olmazdık. Çoktan TSK’den uzaklaştırılmıştık. Biz yıllarca cemaati söyledik. Ne zaman ki kendilerine de sıra geldi AKP o zaman anladı. Bu da kesinlikle cemaat operasyonu. Ancak şurası önemli. Bize yapılan operasyonun her şeyi sahte. Bizi mahkum ettikleri kararlar gram ağırlığında hiçbir hukuki anlamı olmayan CD’lere dayanıyor. Onlarınki ise tonlarca ağırlıktaki altınlara, dolarlara, para sayma makinelerine. Nuri Alacalı (Albay): Atılan adımlar sanki bizi değil de başı dertte olanları kurtarmak için. Kime kumpas yapılıyorsa biz yapanların karşısındayız. 17 Aralık’ta yolsuzluk ve rüşNuri Alacalı vet konusu var. Görüldü ki yargı herkese lazım. AKPcemaat kavgası zaten olacaktı. rarımız açıklandığındaki yüz ifadesini hiç unutmayacağız. Gülerek konuştu. Şimdi ama kendilerini bizim davamız üzerinden aklamaya çalışıyorlar. Halk Bankası Genel Müdürü çıktı, 30 Mart’a kadar Rıza Sarraf’ı da bırakırlar artık. Ali Tavlayan (Albay): 17 Aralık bekleniyordu. Belki zamanlaması öne çekilmiş olabilir. Hiçbir şey gizli kalmıyor. Kendi aralarındaki kavgayla, bizim davamızdaki haksızlığı hukuksuzluğu birbirine karıştırmamak, ayırmak lazım. Nihat Altunbulak (Albay): 17 Aralık sonrasında hiçbir şeye itibar etmiyoruz. Hükümet dahil buna. Deniz Feneri nasıl olduysa şimdi de aynısı oldu. Çıkarılan yasalar da kesinlikle bize sempatiden falan değil. Kendilerini kurtarmak için. Yusuf Afat (Albay): 17 Aralık’ta Gülen örgüt lideri, “dilsiz şeytan” oldu. 40 yıl evvel devlete sızdı dendi. Ama sizler beraber yürümüştünüz bu yollarda. ENGİN KILIÇ: (Albay): Biz yargılanırken herkes bize elit gözüyle bakıyordu. Oysa ben, okuma yazma bilmeyen ve görme özürlü bir anne ile ilkokul mezunu emekli memur bir babadan olan 10 çocuklu bir ailenin tek okuyan çocuğuyum. Bir oda, salon gecekonduda büyüdüm. Maddi imkânlarımız el vermediği için 9 yaşından lise son sınıfa kadar sabahları simit sattım, öğleden sonraları ise ayakkabı boyacılığı, garsonluk, seyyar satıcılık ve halde hamallık yaptım. İnşaatlarda çalıştım, maçlarda bayrak/flama sattım. Hiç yılmadan namusumla hem ekmek paramı kazandım hem de eğitimimi tamamladım. Makine mühendisliğini kazandım ama imkânsızlıklar nedeniyle gidemedim. Deniz Harp Okulu’na girdim. Tatillerde çalışarak okul harçlığımı çıkardım. Yüksek lisans yaptım. Tırnağım ile kazıya kazıya geldiğim yerden bir kumpas ile sökülüp atıldım. Köşk’te en zor dönem Gerek bahsetiğimiz internet kullanımına kısıtlamalar getiren kanun ve gerekse yargıyı yürütmenin kontrolüne sokan HSYK düzenlemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ndaki yedi yıllık görev süresinin en sıkıntılı dönemini yaşamasına neden oluyor. Gül’ü, “Herkes beni zorluyor” deme noktasına getiren bu baskının ardında yatan neden ise ‘17 Aralık’. Hükümetin yolsuzluk soruşturmaları karşısında içine düştüğü panik ve paranoya hali hiç istemese de artık doğrudan Gül’ün pozisyonunu ve kamuoyundaki algısını etkileyecek hale geldi. Hükümetin yolsuzluk soruşturmalarını kapatma ve yenilerini engelleme için başvurduğu idari (görevden almalar) yöntemlerde, bugüne kadar Gül’e çok fazla görev ve sorumluluk düşmemişti. Bunun tek istisnası hafta başında yapılan vali atamaları oldu. Gül’ün yapılan yüzlerce, binlerce yer değişikliğinde neredeyse hiç imzası yok. Ancak iş yasal düzenlemelere gelince, anayasa gereği çıkarılacak kanunlarda son onay makamı olduğundan, internete sansür ve HSYK düzenlemeleri Gül’ün omuzlarında çok büyük bir baskı oluşturmuş durumda. Sarraf 30 Mart’ta çıkar Mehmet Eldem (Tuğgeneral): 17 Aralık süreci olmasaydı biz buralarda yıllarca kalırdık. PKK, KCK, Öcalan çıkardı biz yine de çıkamazdık. Hükümet ve cemaat arasında konsensüs vardı. Başbakan’ın bizim ka YARIN: 4 TSK’nin imamı var mı, paralel yapı hangi birimlerde? 4 Genelkurmay Başkanı Özel’in hangi sözü manidar? 4 Türkiye’de darbe tehlikesi kalktı mı? 4 MİT TIR’larına müdahale prova mıydı? 4 Genelkurmay hangi konuda geç kaldı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle