23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR ‘ANLAT BAKALIM: FİLM ANALİZLERİ’ ‘AKTÖR KEAN’ 24 ŞUBAT’TA YİNE SAHNEDE Aşkın anatomisi... Kumbaracı50’ye destek için... Kültür Servisi Pera Film, İstanbul Film Akademi işbirliğiyle hazırladığı “Anlat Bakalım: Film Analizleri” adlı yeni bir etkinlik serisi düzenliyor. İki ayda bir düzenlenecek bu programın ilk etkinliği 22 Şubat Cumartesi günü 14.00’de, Psikoterapistyazar Şule Öncü’nün “Aşk: Filmlerle Psikoloji” konulu söyleşisiyle başlayacak. Etkinlikte, Eternal Sunshine of the Spotless Mind, Arizona Dream, Little Children, Sevmek Zamanı ve King Kong filmlerinden örnekler ile aşkın anatomisi, aşk ihtiyacı, aşk ve oyun, aşkta güç dengeleri, aşk ve kültür, aşk ve bağımlılık, aşk acısı ve aşk bitince ilişkileri bekleyen sorunlarla çözümlerine değinilecek. Kültür Servisi Tiyatro Tatavla tarafından sahnelenen tek kişilik oyun “Aktör Kean”; kardeş tiyatrosu Kumbaracı 50’ye destek olmak için seyirciyle buluşacak. Yönetmenliğini Tolga Yeter’in üstlendiği oyun, 24 Şubat Pazartesi saat 20.30’da Kumbaracı50 sahnesinde sahnelenecek. Oyun; 1800’lü yılların eşsiz Shakespeare yorumcusu Edmund Kean’in çalkantılı yaşamını, gelgitlerini, yükselişini ve düşüşünü Eraslan Sağlam’ın yorumuyla anlatıyor. Biletler, mekânın gişesinden ve Biletix’ten temin edilebilir. ‘Sevmek Zamanı’ Balkan Naci İslimyeli’nin ‘Arka Yüz’ adlı sergisi 30 Mart’a kadar Bozlu Art Project’te İnsan ruhuna otopsi u “Vicdanı olan herkes bence bir sanatçı. Çünkü gözlemleri, gerçekçi, sansürsüz dışavurumu ancak bir sanatçı yapabilir. Ama ben yine Hamlet’in deyişiyle ‘dünya bir hapishane, Türkiye de onun en karanlık hücresi’ diyorum.” MÜGE KAYGUSUZ İçerisi kalabalık... Girer girmez tuhaf bir his kaplıyor benliğimi. Sanki o kalabalığın içinde yalnızım ve izleniyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Her köşeden, her duvardan gözler üzerimde... Bir sergiden söz ediyorum. Salona girdiğim andan başlayarak yüz ifadeleriyle, bakışlarla benimle sessizce konuşan Balkan Naci İslimyeli’nin “Arka Yüz” adlı sergisinden... Bedenimizin ve kimliğimizin aslında bize ait olmadığını söyleyen İslimyeli “Yüz bunun en okunabilir parçası olduğu için ben yüze yakınlaştım” diyor. Sergide çeşitli dönemlerde çeşitli nedenlerle ülkelerinde tutuklanmış kişilerin portrelerini tarihin tozlu arşivlerinden bulmuş sanatçı ve kendi yüzünü bu portrelere kurgulamış. Bozlu Art Project’te 30 Mart’a kadar sürecek serginin ana teması “suçluluk”. “Suç, ceza ve masumiyet üçgeninde gezinen bu saydam hayal perdelerini çözümlemek insan ruhuna yönelik bir otopsidir” diyen İslimyeli ile portreler üzerine konuştuk. Son serginizde sizin de sorguladığınız bir kavramla başlayalım. Bizi dış dünyaya tanıtan yüzümüz ne kadar bizim? Yüzümüz bizi kuşatan, sistemlerle ma nipüle edilen, bozulan bir gösterge alanı... Aidiyet için özne olup, kurallara karşı çıkmamız, maskelerle dolaşmamamız gerekiyor. Moda denilen nesnel dayatmalar da var. Yüzümüz bir anlamda belli fetişlere, ikonlara benzetildi. Billboard gibi, değersiz bir ilan tahtası gibiyiz. Suçluluk temasını tuvallerinizle topumun gözlemine sunarak nasıl bir algılama bekliyorsunuz? 1996’da Yapı Kredi’de kapattığımız yüzyılın ayıplarını, suçlarını özetleyen bir yüzyıl tarihçesi enstelasyonu gerçekleştirmiştim. Çocukluğumdan beri ben bir Shakespeare hastasıyım. Yazarları büyük yapan temel kavram, suçluluk duygusu, insanın kendi beninde ve toplumda gördüğü suçlara karşı mücadelesi, kendini ne ölçüde kayırdığı, savunduğu veya suçu ne ölçüde itiraf Biletleri karaborsada satılan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adlı oyunu iki kez izlemek yasak DT ‘karaborsa’ için önlem aldı edebildiği... Dostoyevski gibi, Shakespeare gibi, Edgar Allan Poe gibi... Suç kavramı üzerine yoğunlaşmış adamlar bunu işler. Suçlama duygusu bir konformizm. Başkasına atarsınız yükü, kurtulursunuz. Ama kendinize yönelttiğinizde bunun karşılığı vicdandır. Doğduğumuz andan itibaren sizi kuşatan çerçeve benimsin diyor. Reddettiğiniz anda sistem de sizi reddediyor. O zaman ya yalnızlığı göze alacaksınız ya mücadeleyi veya uyum göstereceksiniz. Direnen herkes ağır ağır teslim oluyor düzene. Kendinizi bir portre ressamı olarak tanımlıyorsunuz. İşlerinizde kendi yüzünüzü zemin olarak kullanıyorsunuz. Neden? Suç ortamına bir şahit olarak kendimi konumlandırma isteğimden kaynaklanıyor. Suçların ortasında vicdanımla varoluyorum. Görüyorum, yapıyorum, yapamadıklarımdan suçluluk duyuyorum. Tanık olduğumu belgelerle insanlara bırakmak istiyorum. Serginizin ana teması ile bağlantılı olarak son dönemlerin en önemli başkaldırısı niteliğindeki hükümetpolisgençler üçgenindeki Gezi portrelerine bakış açınız nedir? Ben 68 kuşağındanım. Üç askeri darbe gördüm. Genç kuşakların uyuduğunu, uyutulduğunu düşünürken, hatta onları sarsmaya çalışırken böyle bir patlama beni çok heyecanlandırdı. Dünya globalizm efsanesiyle çelik kafes içinde dönerken gençler özgürlük istiyorlar. Zekâları, espri güçleriyle bir sanatsal olaya dönüştürdüler eylemi. Bence 68 hareketinden sonraki toplumsal çıkış modu bu. Tarihe geçti, kim üstünü silmeye çalışırsa çalışsın. Mesaj, duymazlıktan gelenler dahil, herkes tarafından alındı. Bu hareketi gönülden destekleyip, takdir ediyorum. Portre olarak düşünürsek, suç ortaklığına bulaşmamış, maddi manevi olarak temiz kalmış bir kuşağın insanları hepsi. Bizim özlediğimiz insan yüzü bu. Sizin deyiminizle “insan ruhuna otopsi” kavramını açıklayabilir misiniz? İnsan alacakaranlık bölgeleri olan bir canlı. Bizde iyilikler, kötülükler, kıskançlıklar, ihtiraslar var. Aydınlık noktalarınızı bulup, yaşamınız boyunca savunabiliyorsanız, insan olarak kalıyorsunuz. İnsan olmak, bir direnme, bir sanatçı olma durumudur. Vicdanı olan herkes bence bir sanatçı. Çünkü gözlemleri, gerçekçi, sansürsüz dışavurumu ancak bir sanatçı yapabilir. Ama ben yine Hamlet’in deyişiyle “dünya bir hapishane, Türkiye de onun en karanlık hücresi” diyorum. Son dönemlerde gündeme gelen sanat, sanatçı ve sanat merkezlerine yönelik kısıtlama ve kapatmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Her türlü yasak bir başkaldırıya, tepkiye bir davetiyedir. Sürekli yasaklarla yaşanmaz. Bir süre mizahla geçiştirilir, değişecek moduyla katlanılır. Sanata müdahale bile bir donanım gerektirir. Türkiye yasaksız olmalı. Bir ülke demokratikleşmek istiyorsa önce sanatın önünü açmalı. Hitler’in de önerdiği, sanat şöyle olmalıdır dediği modeller var. Şimdi mizah literatürüne geçmiş örnekler. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü, 2008 yılında Stüdyo Sahne’nin açılış oyunu olarak izleyicilerin beğenisine sunulan ve son 3 yıldır biletleri karaborsada, “gittigidiyor.com” gibi internet sitelerinden 150, 200 TL’ye varan fiyatlarla satılan “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyun için önlem aldı. Genel müdürlük oyunların bilet satışlarının yapıldığı gişeye, “Bir seyirci bir oyunu en fazla bir kere izleyebilir. Bunun için bilet satarken mutlaka kimlik isteyin ve bilete T.C. kimlik numarası, ad ve soyad bilgisini girin” talimatı gönderdi. Söz konusu talimatın amacının ise “bilet dolandırıcılığının ve haksız kazancın önüne geçmek olduğu” kaydedildi. Ayrıca genel müdürlüğün önce söz konusu internet sitelerini uyardığı, sonra da “yasal olmayan yollardan bilet satışı yapanlar hakkında cezai işlem yapılacağını” yazılı olarak bildirdiği de kaydedildi. “Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç.” adlı dizinin reyting rekorları kırması ve dizinin başrol oyuncusu Erdal Beşikçioğlu’nun aynı zamanda Ankara DT tarafından sahneye taşınan Gogol’ün “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyununda rol alması, 3 sezondur biletlerinin de yok satmasına neden olmuştu. MICHEL GONDRY SON FİLMİ İÇİN !F İSTANBUL KAPSAMINDA İSTANBUL’DAYDI AYŞEGÜL ÖZBEK Türkiye’de ilgiyle takip edilen ve “Sil Baştan”, “Rüya Bilmecesi”, “Lütfen Başa Sarın”, “Günlerin Köpüğü” gibi filmleriyle tanınan Fransız yönetmen Michel Gondry, !f İstanbul’un konuğu olarak İstanbul’daydı. Önceki gün son filmi “Uzun Boylu Adam Mutlu mu: Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet” filminin galasına katılan Gondry, dün de Fransız Kültür Merkezi’nde basının sorularını yanıtladı. Gondry’nin,Türkiye’yi de sıklıkla ziyaret eden dilbilimci, filozof Noam Chomsky ile yaptığı sohbetlerden oluşan belgesel animasyon film, 21 Şubat’ta 19.00’da Fitaş Salon1 ve 23 Şubat’ta 13.00’de Budak sinemasında izlenebilir. 2007’de Chomsky ile tanışan Gondry, felsefe üzerine yaptıkları sohbetlerinde ünlü filozofa, hem felsefi hem de eşiyle olan ilişkilerine ya da çocukluk anılarına dair sorular yöneltiyor. Filmde Chomsky’nin düşüncelerini animasyon çizimlerle anlatan Gondry şunları söylüyor: “Chomsky’nin görüşleriyle hemfikirim. Doğduğunuz yerin hayat koşullarınızı belirleyecek olması, ülkemizi kolayca değiştiremememizin aslında büyük bir haksızlık olduğunu düşünürdüm.” Gondry, filmi üç kere izleyen Chomsky’nin özellikle filmdeki sanatsal çözümlemeleri çok beğendi Michel Gondry u Gondry’nin filozof Chomsky ile yaptığı sohbetlerden oluşan belgesel animasyon filmi ‘Uzun Boylu Adam Mutlu mu: Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet’ !fistanbul kapsamında izleyiciyle buluşuyor. Chomsky ile canlandırma ğini vurguladı. “Kendisiyle tanışmak isteyen herkesle görüşmeyi kabul eden biri. ABD’de resmi olmayan, üstü örtülü bir sansür var. O nedenle Noam’ın ilk başta beni geri çevirmek isteyeceğini düşündüm. Ama yavaş yavaş yakınlaşmaya başladık.” Chomsky’nin hem bilimsel çalışmalarına hem de politik aktivizmine vurgular yapılan filmde, filozofun özellikle Türkiye’deki Kürt meselesine olan ilgisi de filmin küçük bir yerinde geçiyor. “Benim için aktivist olması ve ifade özgürlüğü davalarına destek vermesi önemli. Ben kendi kapasitemi onun bilimsel çalışmalarına yoğunlaştırmayı tercih ettim. Animasyon çalışmalarımı hep bir bilim adamının çalışmalarıyla bağdaştırmak istiyordum. Onu gerçekleştirmiş oldum.” Kendi geliştirdiği bir proje olan “Home Movie Factory”den (Ev yapımı filmler) de söz eden yönetmen, son olarak ergenlik anıları ve güncel hayalleri üzerine bir film üzerine çalıştığını söyledi. ‘Kadınlar resim yapamıyor’ Kültür Servisi II. Dünya Savaşı u Günümüzün en önemli sanatçılarından sonrası Avrupa sanatının en önemli kiBaselitz’in kadın şiliklerinden Georg Baselitz, “Kadın sanatçısanatçıları küçümseyen ların en büyük soruyaklaşımı tartışma yarattı. nu nedir, biliyor muSanat tarihçisi Griselda sunuz? Hiçbiri doğru dürüst resim yapaPollock, ‘Bunun saçma mıyor” diyerek büyük bir görüş olduğu apaçık bir tartışmanın kapısıortada’ dedi. nı açtı. Leeds Üniversitesi toplumsal ve eleştiGeorg Baselitz fından yaşayan en büyük rel sanat tarihi profesösanatçılardan biri olarak rü Griselda Pollock da, Baselitz’in bu nitelenen Baselitz’in, “Kadın sanatçıaçıklamasını, “Erkeklerin kadınlarlar piyasanın sınavından, değer sınadan daha iyi olduğu görüşünden davından geçemiyorlar; piyasa her zaha sıkıcı bir görüş olamaz. Saçma bir man olduğu gibi haklı” demesi de, pigörüş olduğu apaçık” diye yanıtladı. yasayı sanatın tek ölçütü olarak gör75 yaşındaki Alman sanatçı mesi açısından sert bir biçimde eleştiBaselitz’in, Der Spiegel’e yaptığı açıkrildi. Baselitz, “Sanat akademilerinlamada, Artemisia Gentileschi ve Fri deki öğrencilerin çoğunluğu bugün da Kahlo’dan Bridget Riley ve Pauhâlâ kadın olmasına karşın, kadınlo Rego’ya, kadın sanatçıların yüzlerce lar çok iyi resim yapamıyorlar, bu yıllık tarihini bir çırpıda yok saydığı, bir gerçek” dedi. Agnes Martin, Cekadınların büyük ressam olmanın temel cily Brown ve Rosemarie Trockel’in özelliğinden yoksun olduklarını ileri birer istisna olduğunu vurgulayan Basürdüğü belirtildi. selitz, Paula ModersohnBecker’e öv5 yıl önce Kraliyet Akademisi taragüler yağdırmakla birlikte, “Ama o da ne bir Picasso, ne bir Modigliani, ne bir Gauguin” dedi. Sanat tarihçisi Pollock ise Baselitz’e karşı çıkarak şunları söyledi: “Yalnızca pek az erkek çok iyi resim yapıyor ve bu da onların erkekliklerinden değil, kendi bireyselliklerinden kaynaklanıyor. İnsanların algılarının değişmesi gerekiyor. Baselitz, bazı istisnalar dışında kadınların çok iyi resim yapmadığını söylüyor. Oysa bazı istisnalar dışında erkekler de çok iyi resim yapmıyor.” “Sanat Dünyasında Yedi Gün” adlı kitabın yazarı Sarah Thornton da, Baselitz’e kesinlikle katılmadığını belirterek “Piyasa her zaman yanılır; piyasayı kalitenin işareti saymak yanıltıcı bir yola sapmaktır. Baselitz’in bu yola saptığını görmek beni çok şaşırttı” dedi. Baselitz’in en yüksek fiyata satılan yapıtı 2011’de 3.2 milyon sterline alıcı bulan “Spekulatius” olmuştu. Kadın sanatçı Yayoi Kusama’nın bir resmi 3.8 milyon sterline, Bridget Riley’nin bir yapıtı ise 2.5 milyon sterline satılmıştı. Ünlü sanatçı Georg Baselitz’in açıklaması büyük tepkiyle karşılandı n Kültür Servisi 7 Şubat tarihinde yüksek ateş şikâyeti ile hastaneye kaldırılan Müzeyyen Senar’ın tedavisi devam ediyor. Sanatçının doktoru Gamze Cengiz, Senar’ın küçük cerrahi işlemden bu yana tansiyonunun biraz düşük seyrettiğini bu nedenle kontrol altında tutulduğunu belirtti. Cengiz, Senar’ın genel durumunun ve beslenmesinin iyi olduğunu, fakat tansiyon düşüklüğünden dolayı sıvı ve ilaç takviyesi aldığını bildirdi. Sanatçının yaşı nedeniyle bir risk söz konusu olduğunu ekleyen Cengiz, Senar’ın tansiyonunun normale dönmesi halinde taburcu edileceğini belirtti. Müzeyyen Senar’ın tedavisi sürüyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle