30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Meclis Soruşturması İçin Fezleke Gerekli mi? Kıbrıs’ta Tanım ve Akıl YANLIŞ bir tutumla soruna dönüştürülen Kıbrıs “konu”su, sorun olmak şöyle dursun, tam tersine barış, huzur, hatta sürekli mutluluk getirebilecek önemli bir fırsattır. Biraz akıl ve bilgiyle. Çözüm, iki devletli bir federasyondur. Ama, “federe” devletlerin, yani “tam bağımsız” değil, bağımsızlıklarını bir araya getirerek “federal” devleti kuran iki devletin federasyonu. u konudaki bir ilginç özellik, aynı zamanda hayli çapraşık olan şu güçlükten kaynaklanıyor: Ad veya “kimlik” farkı. Kıbrıslı Türkler, tarihten ve haritadan silinmemek için, bin bir güçlükle ve “anavatan” Türkiye’nin desteğiyle “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ni kurdular ve öyle yaşamaktalar. Güneyde kalan Kıbrıslı Rumlar ise, adanın İngiliz yönetiminden bağımsızlaşıp devletleşmiş adıyla “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak yaşıyor, hatta Avrupa Birliği’yle kaynaşıyor. arklı gözlerle bakıldığında ister istemez adlar ve dolayısıyla kimlikler değişik oluyor ve çözüm de ister istemez güçleşmiş görünüyor. Kıbrıslı Rumlar, Osmanlı devletinden önce farklı etnik kökenlerden ve inançlardan gelmiş olsalar bile çoğunlukla Ortodoks Hıristiyan oldukları ve genellikle Yunanca konuştukları için çoğu zaman ada dışında Grek olarak biliniyorlar. Osmanlı egemenliği sayfasını çoktan çevirdikleri için aradaki “Rum” sözcüğü onların gözünde pek makbul değil. Kendilerini, daha geniş bir Yunan medeniyeti içinde “Kıbrıslı” diye özel bir kimlikle de tanımlıyorlar. Dolayısıyla, eşitlik için adada kurulacak bir federasyonun adı, TürkYunan Kıbrıs Federasyonu olması gerekir. Doğrusunu isterseniz, eşitlik terazisi iyi ayarlanmak koşuluyla, öylesi de pek fena olmaz ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki anavatanlar dostluğunu pekiştirmek gibi bir yararı bile olabilir. Kavramları iyi tanımladıktan sonra akıllı çok iş yapmak kolaylaşır. Yoksa olur olmaz herkesi böyle bir konunun içine sokmakla doğru sonuca varılmaz. Muhalefet partilerinin adları rüşvet ve yolsuzluk olaylarına karışan bakanlar hakkında Meclis’e fezleke gelmesini beklemeleri, bugüne kadarki uygulama ile çeliştiği gibi, gereksiz ve yanlıştır da. Eğer suçlamalarla ilgili yeterli kanıt varsa, en az 55 milletvekilinin imzasıyla verilecek bir önerge, sonraki aşamalara geçilemese bile Meclis soruşturması sürecini başlatabilir. Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK M M B eclis soruşturması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yürütme üzerindeki en etkili denetim yollarından biridir (Anayasa m. 98/I, 100). Konusu, TBMM İçtüzüğü’nde belirtildiği gibi “Bakanlar Kurulu’nun genel siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı hakkında soruşturma açılması istenen başbakan veya bakanın cezai sorumluluğu gerektiren fiilleri”dir (m. 107). Son zamanlarda adları rüşvet ve yolsuzluk olaylarına karışan bazı bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılabilmesi için yargı mercilerince düzenlenen fezlekelerin TBMM Başkanlığı’na gönderilmesi gerektiği, kamuoyunda birçok kimse tarafından paylaşılan, hatta muhalefet liderlerince de dile getirilen bir görüş niteliğindedir. tadır. Gerek TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı’nın “TBMM Başkanı Hikmet Çetin” imzasıyla Adalet Bakanlığı’na gönderdiği 17.11.1997 tarihli yazıda, gerek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün “Bakan Sadullah Ergin” imzasıyla cumhuriyet savcılarına gönderdiği 21.12.2011 tarih ve 100/1 sayılı genelgede bu husus açıkça belirtilmiştir. Yerleşik uygulama bu yöndedir(1). soruşturması Dünden bugüne Meclis F eclis soruşturması nasıl açılır? Fakat böyle bir fezlekenin TBMM Başkanlığı’na gönderilmesi, ilgili kuruma bir suç ihbarı olarak değerlendirilmemektedir (krş. CMK m. 158/4). Çünkü başbakan ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suçlardan dolayı soruşturma açılması, “Meclis soruşturması” olarak adlandırılan özel bir usule tabidir. Anayasa ve daha ayrıntılı bir hükümle TBMM İçtüzüğü’ne göre; “Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan başbakan ve bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği bir önerge ile istenebilir.” (Anayasa m. 100/I, İçtüzük m. 107/I). Demek ki, Meclis soruşturması açılması için öncelikle en az 55 milletvekilinin imzasını taşıyan bir önergenin verilmesi gerekir. Bu koşul gerçekleşmedikçe TBMM Başkanlığı’nca ya da bu konudaki bir ihbar veya şikâyetin TBMM Başkanlığı’na iletilmesi için Adalet Bakanlığı’nca yapılacak herhangi bir işlem bulunmamak Aslında bu denetim yolu, ilk kez 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda “Meclis tahkikatı”, 1945 Türkçeleştirmesiyle anayasada “Meclis soruşturması” olarak adlandırılmıştır (m. 22). 1961 Anayasası’nda Meclis soruşturması açılması, her iki meclisin (Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’nun) yetkileri arasındaydı (m. 88/I, 90). Ancak o dönemde bir siyasi mücadele aracı olarak çok sık bu yola başvurulması, Meclis çalışmalarını aksatabilen boyutlara ulaştığından 1982 Anayasası yapılırken Meclis soruşturması açılmasını zorlaştırıcı, buna karşılık belirli bir süre (soruşturma önergesinin verilişinden başlayarak komisyon çalışmaları için 2 aylık uzatma ile birlikte en çok 5 ay) içinde sonuçlandırılması; soruşturma açılmasına karar verilmesi durumunda, bunun “Meclisteki siyasi partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak on beş kişilik bir komisyon tarafından” yapılması; “Meclisteki siyasi parti gruplarında Meclis soruşturması ile ilgili görüşme” yapılamaması ve karar alınamaması, getirilen yeni hükümler arasındadır (m. 100). Bu hükümlerle siyasi partilerin Meclis soruşturması konusunda tarafsızlığının korunması amaçlanmıştır(2). Anayasadaki 2001 değişiklikleriyle Meclis soruşturması açılmasına ve gerektiğinde ilgilinin Yüce Divan’a sevkine ilişkin kararların “gizli oyla” alınmasını, bu arada soruşturma komisyonu raporunun en geç 2 aylık uzatma süresi içinde TBMM Başkanlığı’na teslimi zorunluluğunu, raporun 10 gün içine dağıtılmasını ve Genel Kurul’da 10 gün içinde görüşülmesini öngören hükümler getirilmiştir (3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı kanunla değişik m. 100). Bu yeni hükümlerle bir yandan Meclis soruşturması işlemlerinin sürüncemede kalmaması sağlanmak, öbür yandan bu “önemli ... denetim mekanizmasının siyasallaşmasının önüne” geçilmek istenmiştir(3). savunmasını alır (İçtüzük m. 111). Bu çerçeve içinde komisyonun suçlama ile ilgili fezlekeyi de incelemesi doğaldır. Meclis soruşturmasının varabileceği en ağır sonuç, komisyon raporunun Genel Kurul’da görüşülmesinden sonra ilgilinin Yüce Divan’a sevk edilmesidir. O nedenle bu konudaki karar, ancak TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğu olan 276 oyla alınabilir (Anayasa m. 100/III). Gerek komisyonun Yüce Divan’a sevk yönündeki raporunda, gerek Genel Kurul’un bu yöndeki kararında da “hangi ceza hükmüne dayanıldığı” belirtilir. Bu karar üzerine dosya, en geç 7 gün içinde TBMM Başkanlığı’nca, Yüce Divan sıfatıyla yargılamayı yapacak olan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilir (İçtüzük m. 112, Anayasa m. 148/VI). Sonuç Görüldüğü gibi, muhalefet partilerinin adları rüşvet ve yolsuzluk olaylarına karışan bakanlar hakkında Meclis’e fezleke gelmesini beklemeleri, bugüne kadarki uygulama ile çeliştiği gibi, gereksiz ve yanlıştır da. Eğer suçlamalarla ilgili yeterli kanıt varsa, en az 55 milletvekilinin imzasıyla verilecek bir önerge, sonraki aşamalara geçilemese bileMeclis soruşturması sürecini başlatabilir. (1) Bu konuda ayrıntılı olarak bk. Hikmet Sami Türk, Daha İyi Bir Anayasa İçin..., Ankara 2003 (TESAV Yayınları No: 25), s. 272276 “Meclis Soruşturması ve Yolsuzlukla Mücadele”; TBMM Başkanlığı’nın 17.11.1997 tarihli yazısı için s. 272. Adalet Bakanlığı’nın 21.12.2011 tarih ve 100/1 sayılı genelgesi için bk. T.C. Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı (Haz.), T.C. Adalet Bakanlığı Genelgeler, Ankara 2013, s. 5457, özellikle 56. (2) Aynı yönde anayasanın 100. maddesine ilişkin gerekçe için bk. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Komisyon Raporları ve Madde Gerekçeleri, Ankara 1983, s. 158 vd; H. Hasan SönmezNecmettin Alan (Haz.), Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Madde Gerekçeli, Ankara 2011, s. 198 vd. (3) Bu konuda anayasanın 100. maddesinde 4709 sayılı kanunla yapılan değişikliğe ilişkin gerekçe için bk. Sönmez/ Alan (Haz.), age, s. 199. eclis soruşturması açılması ve yürütülmesi TBMM İçtüzüğü’ne göre Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergede “hakkında soruşturma açılması istenen başbakan veya bakanın cezai sorumluluğu gerektiren fiillerinin görevleri sırasında işlendiğinden” söz edilmesi, “Hangi fiillerinin hangi kanun ve nizama aykırı olduğunun gerekçe gösterilmek ve maddesi yazılmak suretiyle belirtilmesi zorunludur.” (m. 107/II). Bu hüküm uyarınca önergede örneğin Türk Ceza Kanunu’nun “rüşvet” ya da “görevi kötüye kullanma” ile ilgili 252. veya 257. maddesinin yazılması gerekir. Meclis soruşturması açılması kararı için özel bir yetersayı öngörülmemiştir. Dolayısıyla bu konudaki karar, TBMM üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlası olan 139’dan az olmamak kaydıylatoplantıya katılanların salt çoğunluğu ile verilir (Anayasa m. 96/I). Bu karar üzerine kurulacak komisyonun geniş yetkileri vardır. Örneğin komisyon, kamusal ve özel kuruluşlardan konu ile ilgili bilgi ve belgeleri isteyebilir; Bakanlar Kurulu üyelerini, diğer ilgilileri, tanık ve bilirkişileri dinleyebilir; adli mercilerden yardım isteyebilir; hakkında soruşturma açılmak istenen başbakan veya bakanın M İzmir, Kurtuluşun ve Kuruluşun Kenti 17 MEHMET ŞAKİR ÖRS Şubat’la başlayan hafta, İzmir İktisat Kongresi’nin 91’inci yıldönümüdür. Kongrenin, İzmir’in ve ülkemizin tarihsel sürecinde önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyoruz. Bu önem başta ekonomi alanı olmak üzere, hayatın pek çok yönüyle doğrudan ilişkilidir. İzmir İktisat Kongresi, yalnızca iktisatın konuşulduğu ve ekonomi ile ilgili kararların alındığı bir kongre olarak kalmamış, yaşamın hemen her alanında yönsemeler oluşturmuştur. Kongre, siyasal ve toplumsal anlamda pek çok gelişmeye yol açmıştır. İzmir İktisat Kongresi üzerine yazılacak, söylenecek ve irdelenecek elbette çok konu var. Biz bu yazımızda, kongreye İzmir kenti açısından bakmak ve kongre kent ilişkisini değerlendirmek istiyoruz. kinlenmiş, yanmış, yıkılmış İzmir’de toplanması ilginçtir. Bu tercihin hiç de tesadüfi olmadığını, tam aksine bilinçli bir seçim olduğunu görüyoruz. Ulusal kurtuluştan Cumhuriyetin kuruluşuna uzanan yolun temel taşları İzmir’den döşenmeye başlamıştır. İzmir, ulusal kurtuluşun olduğu gibi Cumhuriyetin de simge, sembol kentidir. İçinde taşıdığı yerel dinamikler; tarihinin, geçmişinin çok farklı kültürleri, dilleri, dinleri bir arada barındırışı ve bütün bunların oluşturduğu üretim, girişimcilik ve yenilikçilik ruhu; o yıllarda da İzmir’i farklı kılıyordu. Tıpkı günümüzde olduğu gibi… Cumhuriyeti’nin de ilk harcını oluşturmuştur. Yeni devlet ve toplum, bu temel yönsemelerin ve değerlerin üzerinde şekillenmiştir. Kongre elbette siyasal, ekonomik tercihleriyle ve sınıfsal konumlanışıyla eleştirilebilir. Bu durum ayrı bir değerlendirme ve yazı konusudur. Ama bunlar yapılırken de o dönemin savaş sonrası koşullarının gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. ncü kent olmak ve İzmir duruşu İzmir ilklerin kentidir. Ülkemizde pek çok ilk ve yeni gelişme, önce İzmir’den başlamıştır. İktisat Kongresi de bu tarihsel dönüm noktalarından birisidir ve belki de başlıcasıdır. İzmir’in tarihsel ve kültürel değerlerinin, coğrafi konumunun, yerel dinamiklerinin, geçmişinin, insanının bu süreçte önemli bir etken olduğunu düşünüyoruz. İzmir İktisat Kongresi’nin 91’inci yıldönümü nedeniyle, bu özellikleri yeniden anımsamanın ve anımsatmanın gereğine inanıyoruz. İzmir, ülkemizin öncü kentidir. Her daim ülkenin, toplumun önünde gider. Cumhuriyetçi, demokrat, ilerici, yurtsever ve çağdaş bir kenttir İzmir... Öncü kent olmanın getirdiği bütün bu özellikler, zamanla bir yaşam kültürüne ve hayat içinde bir duruşa dönüşmüştür. İşte ‘İzmir duruşu’ ya da ‘İzmirli duruşu’ dediğimiz tavır, böylesi bir yaklaşımı ifade eder. Bugün İzmir İktisat Kongresi’nin 91’nci yıldönümünde, önemli olan bu duruşu, bu tavrı tüm ülkeye yaygınlaştırabilmektir. Ö zmir İktisat Kongresi, Cumhuriyetin temel harcı 17 Şubat 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanan İktisat Kongresi, yeni Türkiye’nin, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı bir platformdur. Kongrenin toplumsal yaşamla ve ülkenin gelişim süreciyle ilişkili pek çok kararı, değerlendirmesi vardır. Bütün bu yaklaşımlar ve değerlendirmeler, o dönemde ve sonrasında derin izler bırakmıştır. İzmir İktisat Kongresi’nin temel yönsemeleri olarak; bağımsız ve özgür bir toplum yaratma idealini, çağdaş uygarlığı yakalama hedefini ve yeni bir devlet yapılanması hazırlığını sıralayabiliriz. Kongrenin ortaya koyduğu ve sahiplendiği değerler, bir bakıma Türkiye İ lusal kurtuluştan Cumhuriyetin kuruluşuna İzmir ve Ege Bölgesi, ulusal kurtuluş ateşinin en harlı yandığı yöredir. Bu yöre, işgalin ve savaşın tüm acılarını yaşamıştır. Hem de en derininden… Bütün bu acılara karşın direnişin de en coşkulusu yaşanmıştır bu bölgede… İzmirli ve Egeli, özünde taşıdığı efe, zeybek geleneğini, dosta düşmana göstermiştir… 9 Eylül 1922’de, İzmir’in kurtuluşuyla da bu büyük utku taçlanmıştır. Ulusal kurtuluşun hemen ardından, hem de 5 ay gibi kısa bir süre içinde, İzmir İktisat Kongresi’nin toplanması ve üstelik savaştan en çok et U
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle