07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA 8 HABERLER Hükümetin, Ankara Tabip Odası’nın ‘Gezi’ faaliyetleri nedeniyle dava açtığı ortaya çıktı Gezi kini bitmiyor İKLİM ÖNGEL Türkiye Sosyalist Solu Üzerine... Türkiye sosyalist solunun tarihinin, içerdiği farklı geleneklerin, 12 Eylül öncesi ve sonrası deneyiminin üzerine “düşünmek” bir yana dursun, bu hareketin parçası bile olmayan, tarihsel hedeflerini paylaşmayan yazarların kanaatleri, “öyle yapsın böyle yapsın” önerileri artık kabak tadı verdi. Aslında, ürettikleri “söylem pratikleri” bağlamında bakıldığında, bu yazarların esas işlevinin sosyalist sola akıl verme postunun altına, sosyalist sola ilişkin olumsuz önyargıları güçlendirmek, düzenin tüm siyasi akımlarının çürüdüğü bir ortamda, okuyucularının gözlerinde sosyalizmin bir seçenek haline gelmesini önleme kurdunu gizlemek olduğu bile söylenebilir. Bu pratiğin son örneklerinden biri kendince durumu şöyle özetliyor: “Kürt siyasi hareketi kendini yoktan var etti ve bugün sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda da Ortadoğu’nun en önde gelen aktörlerinden biri haline geldi. 1970’li yılların önde gelen siyasi güçlerinden olan Türk sosyalist solu ise zamanla yok olmaya yüz tuttu.” (…) “Türk solunun... Kürt hareketine ideolojik, politik yol göstermelerden ziyade, kendi ideolojikpolitik duruşunu gözden geçirmek, buna bağlı olarak yeni örgütlenme modelleri geliştirip ülkenin batısında yeniden güçlü bir sol hareketin doğuşunu sağlamak olsa gerek.” Bunlar “düşünceden” yoksun kanaatler. Birincisi iki farklı ama örtüşen sosyal formasyonda, iki farklı projeyi benimsemiş iki farklı akım, karşılaştırmanın ölçütlerini tanımlama, sınırını çizme zahmetine katlanmadan karşılaştırılıyor. Bu sığ karşılaştırmadan da son derecede güçlü bir sonuç üretiyor. Diğer taraftan Türkiye sosyalist solu, 1980’lerde yalnızca, örgütsel olarak değil, fiziki olarak imha edilmekle kalmadı, postmodernizmin, sol liberalizmin saldırıları altında, 1989 sarsıntısını yaşayarak kültürelteorik bir travma geçirdi. Sosyalist sol bu yıkımdan 20 yıldır yaralarını sararak çıkıyor. Kitleleri, gençleri etkilemeye başlarken, AKP’nin referandumda ihmal edemediği bir varlık, bu tür yazarların yazılarının da konusu olmaya başladı. ÖDP, Halkevleri, TKP gibi yapıların, irili ufaklı çevrelerin çalışmalarını, LGBT hareketini, 1 Mayıs meydanlarını, “Gezi olayını”, “olaya” tüm Türkiye çapında katılan milyonlarca insanı görmezden gelebilir miyiz? Evet Kürt siyasi hareketi “Türkiye’nin değil aynı zamanda da Ortadoğu’nun en önde gelen aktörlerinden biri haline geldi”. Ancak ne bu hareket kendini yoktan var etti ne de Ortadoğu’nun en önde gelen (doğru ama abartılı bir tespit olduğunu jeopolitikle yakından ilgilenenler hemen göreceklerdir) aktörlerden biri haline gelmesi, salt kendi özelliklerinden kaynaklandı. Türkiye sosyalist hareketinin 1970’ler boyunca en önemli teorik tartışma, ayrışma alanlarından biri de “Kürt sorunu”ydu. 19771978 1 Mayıs’larına katılmış olanlar, atılan sloganlarda, pankartlardan bunu kolaylıkla görebiliyorlardı. Kürt siyasi hareketi bu birikim üzerinde devlete karşı, şiddet araçlarını da kullanarak, projesini giderek daha ulusalcı bir zemine çekerek, kendi sağındaki güçleri de kapsayacak biçimde genişleterek güçlendi. Aynı dönemi Türkiye sosyalist hareketi, 1970’lerin deneyiminin, bir yenilgi ruh hali ile, doğruluğu çok şüpheli bir okunuşu üzerinden kendini “demokratik”, “özgürlükçü” biçimlerde yeniden canlandırmaya çalışıyordu. Bu ruh hali içinde Kürt hareketine akıl vermek, ona yukardan bakmak bir yana, onunla yeterince diyalog kurmadığı, kimi zaman kendi otonomisini terk ettiği, yeterince tartışmadığı, onun gittikçe ulusalcı zemine kaymasını eleştirmekten sakındığı, kolaylıkla söylenebilir. Bu iki hareketin etkinliklerinin “sıcaklık derecesinin” birbirinden çok farklı olduğunu düşünerek bu sakınmayı anlamak da olanaklıdır. Bu sürece, Türkiye sosyalist hareketinin, SSCB’nin yıkılmasından sonra tarihi tartışarak yeniden edinmekten kaçınmasını, bir arada durabilmek kaygısıyla teorik tartışmalardan uzak durmasını, çoğu kez “demokrasi” sınırları, kimlik siyaseti içinde kalmasını da eklemek gerekir. Ancak zamanla sosyalist hareket bu enkazın içinden çıkmaya, özgüvenini kazanmaya, kendini yeniden inşa etmeye başladı. Bugün “yok olmaya yüz tuttu saptaması” eğer “düşüncesiz” bir kanaat değilse, “kasıtlı bir saptırma” suçlamasından kendini kurtaramaz. ANKARA AKP hükümetinin, polisin orantısız güç kullanması nedeniyle 7 gencin yaşamını yitirdiği, onlarca kişinin sakat kaldığı ve binlerce kişinin yaralandığı Gezi Parkı eylemlerine kini sürüyor. Sağlık Bakanlığı’nın, Ankara Tabip Odası’nın (ATO) Gezi eylemlerindeki faaliyetleri nedeniyle Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açtığı ortaya çıktı. Davada, yaralı ve doktorlara yardım eden ATO yönetim ve onur kurulu üyelerinin görevden alınması talep edildi. Bakanlık gerekçe olarak ise bu yardımların “meslek örgütü faaliyeti dışında” olmasını gösterdi. ATO Başkanı Özden Şener açılan davaya ilişkin, “Biz gidince yerimize bakanlık bürokratları gelmeyecek yine doktorlar gelecek. Onlar da aynı şeyi yapacaklar” yorumunu yaptı. İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan olaylar, ilk günden itibaren başkentte karşılık buldu. Binleri sokaklara döken eylemler sırasında ülke genelinde 7 genç yaşamını yitirirken Ankara’da ise Ethem Sarısülük, polis kurşunuyla başından vurularak öldürüldü. Ölümlerin yanı sıra pek çok sakatlanma ve yaralanma olaylarının da yaşandığı günlerde, tıp öğrencileri ve doktorlar, belli yerlere kurdukları revirlerle kendilerine ulaştırılan yaralılara yardım etti. ATO’nun örgütlenmesiyle birlikte ilk yardım çalışmaları, daha koordineli ve sağlıklı bir şekilde ihtiyacı olanlara ulaştırıldı. Önce mesleklerini kısıtladılar Gezi’nin etkisi ilk olarak, Tamgün Yasası’nda getirilen düzenlemeyle doktorluk mesleğinin kısıtlanması oldu. Meclis’ten ge çen düzenlemeye göre, doktorlar artık, acil yardım hizmetleri gelene kadar ne sağlık hizmeti verebilecek ve ne toplumsal olayda ne de bir doğa olayında revir kurabilecek. Yasaya uymayan doktorlar ise 20 bin işgünü para ve 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek. Son olarak da, iade edilen Gezi iddianamesinin ardından başkentte hastalara ve doktorlara yardım eden ATO yönetim ve onur kurulu üyelerinin görevden alınması talebiyle dava açıldı. Bakanlık dava dilekçesinde, “Gezi Parkı eylemleri bahanesiyle” meydana gelen olaylarda, kurumun 169 acil sağlık ekibi ile hizmet verdiğini ve 569 vakaya ambulans ile müdahale ettiğini belirterek “Sağlık hizmeti sunulmaması gibi bir durum mevcut değildir” denildi. Dilekçede, ATO’nun görevinin dışına çıktığı, bu nedenle de oda organlarının görevlerine son verilmesi gerektiği bildirildi. Sağlık hizmeti vermek için “ruhsat” gerektiği vurgusu yapılan dilekçede, bakanlığın ATO’dan revirlerde görev yapan hekim ve hastaların bilgisinin istenmesine karşın bilgi verilmediğine işaret edildi. Yani bakanlığın, fişleme olarak değerlendirilen bilgi talebine yanıt verilmemesi üzerine dava açtığı anlaşıldı. erimize bürokrat gelmeyecek’ Davanın siyasi olduğunu dile getiren ATO Başkanı Şener, görev değişimi olduğu zaman da yerlerine doktorların geleceğini kaydetti. “Yönetimde bakanlık bürokratları ya da bakan bulunmayacak” diyen Şener, “Onlar da benzer olaylar karşısında aynı yardımı yapacaklar, halkın yardımına koşacaklar. Bakanlığın açtığı davadan bakan adına utanıyorum” diye konuştu. ‘Y Erdoğan’a hakaretten toplam 31 yıl hapis ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Eskişehir’de katıldıkları bir gösteride Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettikleri iddiasıyla 17 sanığın yargılandığı dava karara bağlandı. Mahkeme M.O, M.K. ve K.K.’yi 1’er yıl, diğer sanıklar H.U., D.A., B.K., E.G., A.Ç., S.E., A.E.M., A.T., H.Ö., P.A.Ö., M.B., S.A.K., M.D. ve İ.C.’yi ise 2’şer yıl hapis cezasına çarptırdı. Haksız gözaltıya tazminat isteği MURAT İNCEOĞLU Üniversite öğrencisi Couvert, Gezi eylemleri sırasında gözaltına alınmıştı Lice davası Diyarbakır’a döndü ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 1993 yılında dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin öldüğü olayla ilgili olarak güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’de görülmesi istenen dava Eskişehir 1’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmedi. Mahkeme dosyayı, davanın Diyarbakır’da özel yetkili mahkeme tarafından görüldüğünü, Eskişehir’de özel yetkili mahkeme olmadığını belirterek geri gönderdi. Kararı Yargıtay verecek. Gezi eylemleri sırasında gözaltına alınan Elisa Marianne Couvert, polis tarafından “silahlı terör örgütüne üye olmak, suç işlemek amacıyla örgüte üye olmak” gibi suçlamalarla adliyeye sevk edildi. Serbest bırakılmasının ardından sınır dışı edilen Couvert için savcılık hakkında delil olmaması nedeniyle kovuşturmaya gerek olmadığı kararı verdi. Üniversite öğrencisi olan Couvert, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde staj yapıyor, derneğin mağdurlar ile ilgili bilgi toplama çalışmalarına yardımcı oluyordu. Gezi eylemcilerine polisin müdahalesi sırasında yaşananları gözlemlemek için Taksim’deydi. Atılan gaz bombaları nedeniyle nefes almakta dahi zorlanınca kalabalık ile birlikte Sosyalist Demokrasi Partisi binasına sığınmıştı. Gözaltına alınmasının ardından ancak 4 gün sonra adliyeye sevk edildi. Grup Yorum üyelerinin yasakları kalktı Mersin’de 51 beraat ABİDİN YAĞMUR MERSİN Mersin’deki Gezi eylemlerine katıldıkları için haklarında dava açılan 54 kişiden 51’i tüm suçlamalardan beraat etti. Mersin’de Gezi Direnişi eylemleri ile Akdeniz Oyunları’nın açılış ve kapanış törenleri sırasında yapılan gösterilere katıldıkları için haklarında dava açılan 54 kişi, Mersin 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün ikinci kez hâkim karşısına çıktı. Sanık savunmaları ve avukatların görüş bildirmesinden sonra mütalaasını veren savcı, eylemlerin demokratik hak olduğunu, polisin orantısız güç kullandığını vurgulayarak “direnme, etkin direnme, kamu malına zarar verme” gibi suçlamalarla yargılanan 51 kişi hakkında beraat kararı verilmesini istedi. Mersin’de Gezi Direnişi nedeniyle haklarında dava açılan 52 sanık ise önümüzdeki günlerde 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacak. İstanbul Haber Servisi İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, DHKP/ C’li İbrahim Çuhadar’ın cenazesini almaya gidenler hakkında açılan soruşturma kapsamında aralarında Grup Yorum üyeleri Ezgi Dilan Balcı ve Selma Altın’ın da yargılandığı davada tüm sanıklar hakkında uygulanan adli kontrol tedbirlerini kaldırdı. Balcı ve Altın hakkında ev hapsi ile yurtdışı çıkış yasağı bulunuyordu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı 4. Ana Jet Üssü’nde görevli Üstçavuş Y.Ç, “kendisinin de bulunduğu bazı personelin, mesai saatlerinde müstehcen görüntü izlediği ve ahlaksızlık yaptığı” iddiasıyla, istihbarat birimlerine gönderilen video hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, sahte bir epostayla gönderilen videoda, personelle ilgili ahlaksızca suçlamaların yer aldığı kaydedildi. Hava Kuvvetleri’nde komplo iddiası Mahkeme: Parkta uyumak suç değil Oyuncuların uyuşturucu davası İstanbul Haber Servisi Oyuncular Çağatay Ulusoy, Gizem Karaca, Yusuf Hasan Akgün ile şarkıcı Cenk Eren’in de aralarında olduğu 33 sanığın uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan yargılandığı davada ifadesi alınamayan sanıklar ile tanıklar dinlendi. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada mahkeme, Cemal Hünal’in zorla getirilmesine karar verdi. Heyet, savunmaları alınan sanıkların yurtdışına çıkış yasaklarının ve duruşmalara katılma zorunluluklarını ortadan kaldırılmasına karar verdi. ‘Aşırı gücü’ sordu ‘BosnaHersek’e gözaltına alındı Gezi muamelesi CANAN COŞKUN l Polisi ‘sorgulamak’ yasak KOCAELİ (Cumhuriyet) Gezi Direnişi sırasında Hatay’daki gösteride başına isabet eden gaz fişeği ile ölen Ahmet Atakan’ı anmak için yapılan çağrıya uyarak 9 Eylül’de Cumhuriyet Parkı’na giden Emre A., Adem S. ve Mesut Y., eylem yapılmayınca çantalarında bulunan “Çarşı” amblemli pankartı çıkartarak parkta uyudu. Sabah parka gelen polisler, 3 genci “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”na muhalefet suçlamasıyla gözaltına aldı. 3 genç, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Kocaeli 4. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada gösterilerin 7 kişi tarafından düzenlenmesi koşulunu dikkate alan mahkeme, pankarta sarılıp uyumanın suç olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. l Dışişleri gösterilere sırtını döndü Emniyet’te kendisini sorgulayan polisler, “Sizin genel başkanınız burayı Yunanistan sokaklarına çevireceğiz demiş, ne diyorsunuz?” diye soruyorlardı. Polisler, “Sizin genel başkanınızın talimatı ile hareket ettiğiniz anlaşılmıştır” diyor ve “SDP terör örgütüne üye olmakla” suçluyordu. Bu arada bazı yayın organlarında ise gözaltına alınan başkaları ile birlikte, Gezi eylemlerinin dış ülkelerle bağlantıları olarak ilan edildi. Couvert, savcılığa çıkartılmasının ardından serbest bırakıldı ancak başına gelenler bu kadarı ile sınırlı kalmadı. Sınır dışı edilmesi isteğiyle Kumkapı’daki Yabancılar Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildi. 8 gün sonra ise ülkesine geri gönderildi. Görevden alınan savcı Muammer Akkaş’ın yürüttüğü soruşturmada, Couvert ile beraber 24 kişi yer alıyordu. Polis tarafından “silahlı terör örgütüne üye olma”, “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma”, “örgüte bilerek ve isteyerek yardımcı olma” ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet etmek”le suçlanan şüpheliler hakkında suçlamalara ilişkin delil olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya gerek olmadığı kararı verildi. Avukatları, Couvert için tazminat talebinde bulundu. Av. Gülizar Tuncer, sınır dışı edilen Couvert için 50 bin lira manevi tazminat talebinde bulundu. 50 bin lira tazminat istedi DUYGU GÜVENÇ ANKARA Arap Baharı sırasındaki gösterilere yaptığı açıklamalarla destek veren Ankara, Gezi protestolarının ardından halkın tepkisine sırtını döndü. Dışişleri Bakanlığı, BosnaHersek’teki gösteriler için, “Gösteriler sırasında hukuk içinde kalınması ve şiddetten uzak durulması gerektiğine inanılmaktadır” dedi ve “şiddete başvurmayın” çağrısı yaptı. Bakanlık açıklamasında “BosnaHersek vatandaşlarına, ifade ve gösteri hakkını kullanırken şiddete başvurmamaları ve şiddeti teşvik eden ifadeler kullanmaktan kaçınmaları çağrısında bulunuyoruz” denildi. Bakanlık Gezi protestolarına benzerliği nedeniyle Ukrayna’daki gösterilere de 2 ay boyunca sessiz kalmış, Kiev’de durumun hükümet aleyhine dönmesi üzerine geçen hafta yaptığı açıklamada, “Temennimiz, yönetim ile muhalefet arasında sürmekte olan görüşmelerde krizin demokratik çerçevede aşılmasını sağlayacak bir uzlaşıya varılmasıdır” demişti. Oysa Dışişleri Bakanlığı, Tunus, Libya ve Mısır’daki gösterilere ve halkın taleplerine 2011’de yaptığı açıklamalarla destek vermişti. Bombalı araç paniği İstanbul Haber Servisi Ataköy’deki bir alışveriş merkezine girmeye çalıştığı ve bomba yüklü olduğu iddiasıyla ihbar edilen bir araç dün akşam saatlerinde polis ekiplerince kovalamaca sonucu durduruldu. Bakırköy İstanbul Caddesi üzerinde durdurulan araç için bölgeye bomba imha ekipleri çağrıldı. İstanbul Caddesi’ni trafiğe kapatan polis bölgede geniş güvenlik önlemi aldı. Araçtaki arama gece geç saatlere kadar devam etti. Gezi Parkı eylemlerinde 6 Temmuz 2013’te TOMA’nın önüne yatarak çevik kuvvetin çalışmasına engel olduğu iddiasıyla hakkında “görevli memura mukavemet etmek” ve “izinsiz gösteri yapmak” suçlarından 7 yıla kadar hapsi istenen bayrak satıcısı Ali Sarıçiçek’in de aralarında bulunduğu 20 kişinin yargılandığı davada müşteki olarak yer alan polis şikâyetçi olmadı. Savunma yapan müzisyen Burcu Sarak, prova için Taksim’de bulunan stüdyoya gitmek üzere orada olduğunu belirterek “Polisin aşırı güç kullanmasının nedenini sorduğumda beni gözaltına aldılar. Annem ‘Kızımı neden gözaltına alıyorsunuz’ diye sorunca onu da gözaltına aldılar” dedi. İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, müşteki çevik kuvvet polis memuru Mustafa Cankurtaran ile aralarında Ali Sarıçiçek’in de bulunduğu 11 sanık hazır bulundu. Duruşmaya savunması alınamayan sanıkların ifadesinin alınmasıyla devam edildi. Sanık Burcu Sarak, eylemi görünce destek vermek istediğini kaydederek “Gruba yaklaştım. Daha sonra dönmek istediğimde ise yol kapanmıştı. Zorunlu olarak Karaköy’e yola inmek zorunda kaldım. Toplantı yasasına aykırı davranmadım, polise de direnmedim” diye konuştu. ‘Hayata Dönüş’ davası kilitlendi İstanbul Haber Servisi 19 Aralık 2000’de Türkiye genelinde 20 cezaevine birden yapılan Hayata Dönüş operasyonu kapsamında o dönem tutuklu bulunan 399 kişinin “isyan, patlayıcı madde bulundurma ve öldürme” suçundan yargılandığı davaya, daha önce güvenlik güçlerinin biber gazlı müdahalesinden dolayı salonda yaşanan arbede gerekçe gösterilerek sanıklar getirilmedi. İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, yalnızca sanık avukatları katıldı. Avukat Güçlü Sevimli, başka suçlardan tutuklu sanıkların bir önceki celseden itibaren duruşmaya getirilmediği için duruşmanın kilitlendiğini ifade etti. Mahkeme heyeti, sanıklar Yusuf Dağ, Durmuş Kurt ve Nurhak Talay hakkında kırmızı bültenle yakalama emri çırkarılmasını kararlaştırdı. Heyet, cezaevlerinde bulunan Tülin Soyhan, Bayram Ayverdi ile Murat Başusta’nın önümüzdeki celse hazır edilmesine ve hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların yakalama emirlerinin infazının beklenmesine karar verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle