07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA 2 yönetmek isteyenler bu yönetimin ilkelerini ortak bir metin haline dönüştürdükten sonra verdikleri oylarla sanki bir sözleşme imzalamış gibidirler. Anayasacılığın bu yöntemi, neredeyse üç yüz yıl önce büyük göçlerin ve yeni açılmış topraklara yerleşmenin güçlüklerini yenmek zorunda olan insanları bile belirli ortak kurallarla birbirine bağlamış ve çağdaş devletin oluşumunu kolaylaştırmıştı. Kuzey Amerika topraklarına anayasalı demokrasi böyle geldi. ürkiye Cumhuriyeti’nin gelişimindeki rahatlık, kurtuluş sürecinin ilk yıllarından başlayarak anayasalı aşamalarla yol alma kararlılığının bir sonucudur. Anayasa kavramı, hem devletle ulus arasındaki ilişkiyi bir toplum sözlüğü niteliğine büründürmüş, hem de ulus devletin sağlamlığını getirmiştir. Ortaya çıkan sonuç bu yönleriyle geliştirilip daha güçlü başarılar elde etmeye elverişlidir. Bunu bilmek geleceğe tam bir özgüvenle bakmayı kolaylaştırmalıdır. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AKP İktidarının Çılgınlığa Koşuşu AKP iktidarı, seçimlerde başarı sağlayarak, demokratik, hukuki, ahlaki ve insani değerlerden yoksun yönetim sistemini sürdürmeyi ve böylece hesap vermekten ve tüm sorumluluklardan kurtulmayı öngörüyor. Oysa bu şekilde hareket, sonu felaketle bitecek siyasal bir çılgınlık. ŞÜKRÜ M. ELEKDAĞ Em. Büyükelçi, (E) Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, (E) Milletvekili “Bir yolsuzluk olduğu muhakkak. Bunu herkes kabul ediyor. Fakat Cemaat’e karşı bir rahatsızlık vardı. Bu vesile ittihaz edildi. Esas o işi yapan hâkimler ve savcılar sağa sola savruldular. O insanlar geriye dönerken herhalde orijinlerini ortaya koyarak döneceklerdir. Bunların içinde milliyetçilerden, mesela MHP’den, ulusalcılardan insanlar olduğu ortaya çıkacaktır. Ama meseleyi biraz büyük göstermek, bunların dedikleri gibi alternatif bir devlet gibi falan, meseleyi gösterme adına, böyle bu savurdukları insanların hepsinin aynı düşünceyi, aynı duyguyu paylaştığını iddia ettiler.” Gülen bu ifadeleriyle Cemaat’in devlet sistemi içinde etkili şekilde mevzilenmiş olduğunu inkâr etmiyor. Ancak 17 Aralık operasyonuyla ilişkili hâkim ve savcıların, Cemaat’e bağlı “illegal örgütsel bir yapı” içinde faaliyette bulunmadıklarını, aralarında Cemaat sempatizanları da bulunabilecek bu kişilerin sadece görevlerini yapmak amacıyla harekete geçen değişik siyasi eğilimdeki bürokratlar olduğunu ve hükümetin, sırf rüşvet ve yolsuzluk iddialarını örtbas etmek amacıyla durumu abartma ve “alternatif” devlet iddiasını uydurma yoluna gittiğini belirtiyor. Hemen belirtelim ki Avrupa Parlamentosu’nun önde gelen liderleri de darbe masalına inanmıyor. Bu görüşlerini, AB ile ilişkileri rayına oturtmak amacıyla Brüksel’i ziyaret eden Başbakan’a açıkça ifade ettiler. Keza, en üst düzeydeki AB yetkilileri, Başbakan’a, yolsuzluk iddialarının üstünün kapatılmamasına, iddiaları soruşturan savcı ve emniyet mensuplarının görevden alınmaları gibi hukuksuz işlemlere son verilmesine ve yargı bağımsızlığının sağlanmasına atfettikleri önemi ısrarla ve uyarıcı bir üslupla belirttiler. Yukarıdaki değerlendirmemiz şu noktanın altını çizmemizi gerektiriyor: Hükümet, ABD nezdinde alenen Pensilvanya’daki Cemaat merkezinin kapatılması ve liderinin Türkiye’ye iadesi hakkında resmi girişimde bulunmadığı sürece, Başbakan’ın “darbe” iddiası inandırıcı olmayacaktır. Tabii böyle bir girişimden kaçınılmasının bir nedeni daha olabilir. Bu da Erdoğan’ın, ABD’nin AKP iktidarından tüm desteğini çekmiş olduğuna inanmasıdır. Anayasa ve Gelecek İNSANLARI “insanca” yaşatmanın çareleri saymakla bitmez. O konuda ortaya konmuş ve ileri sürülmüş inançlar, yapıtlar, düşünceler, kuramlar da saymakla biteceğe benzemiyor. Uzun laflara girmeden, şimdilik bunlardan sadece birini ele alalım: Anayasacılık. Yok, anayasa hocalığı ya da satıcılığı değil, on sekizinci yüzyılın sonlarından başlayarak iyice belirginleşip güçlenen bir siyasal akımın adı olarak. Batı dünyasında o akımı savunanlar anayasaları birer “toplum sözleşmesi” saymışlar ve uzun süre o adla anmışlardır. u yorum, yer yer ve zaman zaman hâlâ sürmektedir ve okullarla konferans salonlarında anayasalı demokrasiyi açıklayıp anlatmak için hep o deyim kullanılır. Benimsedikleri ilkelere ve inançlara göre kendilerini T T B ürkiye’nin derin bir kriz ve kaos ortamında kıvrandığı, devletin temellerinin çatırdadığı şu günlerde, ülkemizi yönetenlerin mutlaka okumaları gereken muhteşem bir kitap var. Kitabın ismi: “The March to Folly From Troy to Vietnam”. Ünlü bir Amerikan yazarı ve tarihçisi olan Barbara Tuchman’ın bu eserinin adı lisanımıza değişik şekillerde çevrilebilirse de, en isabetli tercüme şeklinin “Çılgınlığa Yürüyüş Troy’dan Vietnam’a” olduğunu zannediyorum. Tuchman, kitabında, devlet yöneticilerinin ve liderlerin, karşılaştıkları krizlerde, sorunların üstesinden gelmek için başvurabilecekleri sağlıklı ve makul seçenekler bulunmasına rağmen, gerçeklere ısrarla gözlerini kapayarak, kendilerini ve ülkelerini felakete sürükleyen çılgınca ve budalaca kararlar almalarına örnek oluşturan tarihsel olayları inceliyor ve bunlardan dersler çıkarıyor. Tuchman’ın tespitlerine göre, çılgınlık süreci, liderlerin akıl yolunu reddederek hataya düşmeleriyle başlıyor, son ra da gerçekleri sorgulamaktan kaçınmaları ve görmezden gelmeleriyle felakete dönüşüyor. Liderlerin yanlışta ısrar etmeleri, ihtirasların en güçlüsü olan iktidar hırsından olduğu kadar, vehmettikleri aşırı azamet ve kibirlerinden, hastalık derecesindeki gururlarından, çoğunluğa sahip olmanın cazibesiyle kendilerini hep haklı görmelerinden, çevrenin bu haklılık duygusuna tuttuğu alkışın sihrine kapılmalarından, kendilerini alternatifsiz ve dokunulmaz zannetmelerinden, ahlaki zafiyetlerinden, hayalperestliklerinden, önyargılarından ve hatalı yoldan dönecek cesarete sahip olmamalarından kaynaklanıyor. Kitaptaki tarihi karakterlerin deneyimlerini okuduğunuz zaman, ister istemez Başbakan Erdoğan gözünüzde şekilleniyor. O da akıl yolunu reddetmiş görünüyor. İktidar ihtirasının girdabına kendini kaptırmış, gözlerini gerçeklere kapamış, Türkiye’yi soktuğu ve sonunda felaket görünen süreci sürdürmekte ısrar ediyor. Söylediklerine bakarsanız Türkiye’de şöyle bir manzara var. Devlet içinde yuvalanan ve savcılar ile polisi yöneten Cemaat’in güdümündeki esrarengiz bir örgüt, bakanlar, onların oğulları, iktidara yakın işadamları, büyük bir devlet bankasının müdürü ve oğlu Bilal hakkında, sahte hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk dosyaları üretmiş ve bunları hükümetin itibarıyla güvenilirliğini yaralamak ve AKP iktidarını yıkmak için kamuoyuna açıklamış bulunuyor. Başbakan’a göre dış güçler, “11 yıldır Türkiye’yi ekonomi ve dış politika alanlarında başarıdan başarıya koşturan”, onu “bölgesel bir lider ve global bir aktör” konumuna yükselten AKP iktidarının önünü kesmek istiyorlar. Bu dış odaklar, Türkiye’nin büyümesine, güçlenmesine, kendi başına buyruk olmasına asla tahammül edemiyor, onu engellemek, ona diz çöktürmek, ders vermek istiyorlar. Bu dış güçler önce Gezi Parkı olaylarıyla hedeflerine ulaşmak istediler, ama başarılı olamayınca bu sefer “Türkiye’nin düşmanlarının maşalığını yapan Cemaat’i” kullanarak bu “çok kirli operasyonu” organize ettiler… Bu nedenle Başbakan, Cemaat’i ve “sahte peygamber” olarak nitelediği liderini “vatana ihanetle” ve “darbe” girişimiyle suçluyor. AB de darbe masalına inanmıyor Erdoğan’ın ruh hali Başbakan’ın tutumu ABD düşmanlığını körüklüyor Başbakan, hükümete karşı girişilen darbenin arkasında bir yabancı gücün bulunduğunu ısrarla tekrar etmesine rağmen, tehdit kaynağının kimliğini açıklamıyor. Bilinçli olarak yarattığı bu muğlak durum, Türk toplumunun önemli bir kısmı tarafından Cemaat’in ABD tarafından Türkiye’ye karşı düşmanca amaçlarla kullanıldığı şeklinde algılanıyor. Böylece, ülkemizdeki ABD düşmanlığı körükleniyor. AKP yanlısı medya da bu amaçla kullanılıyor. Nitekim, ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda rol oynadığı iddiası ve bu nedenle istemeyen adam ilan edilmesi çağrısı Yeni Şafak’ta yayımlandığı zaman, Başbakan’ın isim vermeden bu çağrıyı desteklediği izlenimi veren açıklamaları ve hükümet yetkililerinin bu dayanaksız haberi yalanlama yolunda hiç de hevesli olmadıkları gözden kaçmadı. Bu hususlar, AKP iktidarının seçim sürecinde yolsuzluk skandalının uluslararası bir komplo olduğu ve bunda ABD’nin parmağı bulunduğu iddiasını el altından yayarak AKP tabanını etkilemeyi öngördüğünü gösteriyor. İktidar ve seçim kazanma hırsıyla aklı perdelenen Başbakan çılgınlığa koşuyor. ABD düşmanlığının alev alev yükselmesine yol açacak böyle bir seçim stratejisinin Türkiye’ye orta ve uzun vadede çıkaracağı çok ağır faturayı gözü görmüyor. AKPCemaat kavgası sayesinde halkımız önce Türkiye’nin bir rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama batağına gömüldüğünü öğrenmiş oldu. Bu gelişme, AKP iktidarının, bu dudak uçuklatıcı boyutlardaki yolsuzluk ve rüşvet olayları nedeniyle seçimlerde yenilgiye uğrayacağı korkusuna kapılmasına yol açtı. Hükümet bu telaşla, Ergenekon, Balyoz, Odatv, Şike ve KCK gibi davalarda intikamcı duygularla işlenmiş olan korkunç suçları, sahtekârlık, haksızlık ve ahlaksızlıkları, kendisine karşı komplo kurulduğu iddiasıyla tümüyle 11 yıllık ortağı Cemaat’in üstüne yıkarak kendini temize çıkarmaya karar verince, bütün pislikler ortaya saçılıverdi. Hükümetin bu davalara ilişkin tutumu TCK’nin öngördüğü ağır suçlar kapsamına giriyor. Demokrasiyle yönetilen herhangi bir ülkede iktidar partisi böyle rezaletin zirve yaptığı bir durumun sorumluluğunu taşısaydı, meşruiyetini siyaseten ve hukuken yitirir, siyasi ömrü biterdi. Ancak ülkemizin şartlarında, AKP iktidarı, yukarda izah ettiğimiz üç ayaklı stratejiyle ayakta kalmayı ve seçimlerde başarı sağlayarak, tüm demokratik, hukuki, ahlaki ve insani değerlerden yoksun yönetim sistemini sürdürmeyi ve böylece hesap vermekten ve tüm sorumluluklardan kurtulmayı öngörüyor. Oysa bu şekilde hareket, sonu felaketle bitecek siyasal bir çılgınlık. Aklı başında tüm vatansever yurttaşlarımızın, 30 Mart’ta sandık başına bu felaketli gidişi önlemenin kendileri için bir görev olduğu bilinciyle gitmeleri gerekiyor. Hükümetin yolsuzluğu örtme stratejisi Başbakan sürekli tekrarladığı “darbe” ve “paralel devlet” söylemiyle, “iftira” olarak nitelediği rüşvet ve yolsuzluk davalarını örtmeye ve gündemden düşürmeye çalışıyor. Önündeki üç seçim nedeniyle bu hedefin gerçekleştirilmesi AKP iktidarı için yaşamsal önem taşıyor. Bu maksatla oluşturulan strateji şu üç ayaktan oluşuyor: 1) Dış odakların taşeronluğunu yapan Cemaat’in devletin kilit noktalarına yuvalanmış unsurları yoluyla “darbe” tertipleyerek “vatana ihanet ettiğine” kamuoyunu inandırmak. 2) Bu gerekçeye dayanarak Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk olaylarını örtbas etmek amacıyla yargıyı yürütmenin emrine verecek yasal düzenlemeleri yapmak. 3) Yargı ile emniyetteki Cemaat yapısını ve hâkimiyetini kırmak amacıyla tasfiyeler yapar gibi görünerek, gerçekte yurt çapında soruşturmaları engelleyecek bir savcıpolis ağı oluşturmak. Bu maksatla hükümet, yolsuzluk ve ekonomik suçlara karşı kurulmuş hukuk mekanizmasını tahrip etme, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırma ve internet yayınlarını sansürleme amacıyla peşi peşine önlemler almış bulunuyor. Yine aynı amaçla iki yüz savcı ile beş binden fazla polis müdürü ve polis sorgusuz sualsiz görevden alındı ve oraya buraya sürüldü. Ne yapmalı? Başbakan neden ABD nezdinde girişimde bulunmuyor? Gerçekten Cemaat AKP iktidarına karşı bir darbe teşebbüsünde bulunmuş ise hükümetin ilk yapması gereken şey, Türkiye’nin NATO müttefiki ABD nezdinde girişimde bulunarak Cemaat’in Pensilvanya’da bulunan merkezinin kapatılmasını ve liderinin Türkiye’ye iadesini istemesi gerekmez mi? Bu şekilde hareket, Türkiye’nin en doğal hakkı ve AKP iktidarının altını oyan “ihanet şebekesinin” kökünü kurutmak için en etkili yol değil mi? Kuşkusuz öyle… Fakat Başbakan böyle girişimden kaçınıyor. Neden acaba? Zira Başbakan, bu yola başvurduğu takdirde, Washington’un buna vereceği yanıtın “darbe” iddiasını ve dolayısıyla yolsuzlukları örtme stratejisini kökünden çökerteceğinden korkuyor. Çünkü ABD’nin 17 Aralık operasyonu hakkındaki değerlendirmesinin, Fethullah Gülen’in BBC’ye yaptığı şu açıklamayla aşağı yukarı örtüştüğünü biliyor:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle