Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ARALIK 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DİNK’İN KATİLİ Samast tanık oldu, ilk kez üçüncü bir isimden bahsetti Cinayeti devletin işlettiğini ima etti CANAN COŞKUN Eski Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i katlederek 22 yıl hapis cezasına çarptırılan Ogün Samast, 7 yıldır süren soruşturma kapsamında 2. kez “tanık” olarak ifade verdi. Samast’ın ifadesinde bazı emniyet müdürlerinin ismini verdiği, cinayeti devletin işlettiğini ima eden beyanlarda bulunduğu öğrenildi. Soruşturma kapsamında kamuoyunda büyük ağabey olarak tanınan Erhan Tuncel’in de tanık olarak dinleneceği bildirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan’a yaklaşık 3 saat ifade veren Samast için adliyenin 7. katında yoğun güvenlik önlemi alındı. Samast geçtiğimiz günlerde soruşturma savcısı Doğan’a mektup göndererek ifade vermek istediğini söylemişti. Bunun üzerine tanık olarak dinlenen Samast, 8 sayfalık ifadesinde, Dink suikastından önce Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’i Erhan Tuncel vasıtasıyla ismen tanıdığını, yüzyüze hiç görüşmediğini söyledi. Samast’ın savcı Doğan’a cinayetle ilgili bugüne dek ismi hiç geçmemiş üçüncü bir ismi söylediği öğrenildi. Soruşturma henüz eski 25 Aralık savcısı Muammer Akkaş’ta iken, 28 Mayıs 2013’te Samast tanık olarak ifade vermişti ancak cinayete ilişkin yeni bir bilgi vermemişti. Samast, Akkaş’a tanık olarak ifade vermeden önce basına yansıyan beyanlarında, cinayetin üç aşamalı bir plan çerçevesinde gerçekleştirildiğini kaydetmişti. Samast, “ Şu ana kadar mahkeme de dahil hiçbir yerde Akkaş’a konuşmamıştı anlatmadığım bir husus var. Ben cinayetten üç ay önce biriyle görüştüm ve birlikte çay içtik. Bu kişinin kim olduğunu ve Dink cinayetiyle ilişkisini anlatacağım” demişti. Ancak o dönem soruşturma savcısı olan Muammer Akkaş’a bilgi vermediği ortaya çıkmıştı. Samast’ın bazı emniyet müdürlerinin ismini verdiği, cinayeti devletin işlettiğini ima eden beyanlarda bulunduğu iddia edildi. Soruşturma kapsamında daha önce eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi başkanları Sabri Uzun ile Ramazan Akyürek, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ifade vermişti. Soruşturma kapsamında şüpheli olarak ifadeye çağrılan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in de önümüzdeki hafta ifade için savcılığa gelmesi bekleniyor. 12 Eylül Dönerken... 12 Eylül darbeci paşalarının koyduğu kurallara yaslanarak onların yolundan giden; kendisine yönelik her aleyhteki olguyu darbe diye nitelendirmenin kazanımlarından yararlanan bir iktidarımız var. Bir yandan 12 Eylül’ün getirdiklerine karşı çıkan; ama yaptıkları ile o süreçte yapılanları az bile bulduğunu gösteren AKP, yaklaşımını, kendine özgü hukuk mantığını kullanarak artan bir yoğunlukla sürdürmekten de geri kalmıyor. HHH 12 Eylül hukukunun başımıza bela ettiği seçim ve siyasal partiler yasalarına karşı yöneltilen her eleştiriyi ve değişiklik önerisini kendisine düzenlenen darbe girişimi diye nitelendirip atlatmayı da yandaşları sayesinde başarıyor. Her nedense “iktidarı kaybetme” korkusu, yüzde 10’luk seçim barajının “yurttaşlara karşı hak ihlali olduğu” görüşünün yaygınlaşmasıyla tavan yapmış durumda. Yandaşlarının, yüzde 10 barajının yüksekliğinin tartışıldığı televizyon programlarındaki aşırı tepkileri, korkunun dağları beklediğini açık seçik ortaya koyuyor. İktidar sözcüleri ise savunma içgüdülerini tek cümle ile özetlemeyi yeğliyorlar: “O baraj oranını biz getirmedik ki...” HHH İmar, örtülü ödenek ve dinciliği günlük yaşama geçirme konusunda örnek aldıkları kişiler DP lideri Adnan Menderes ve kimi bakanları ise, faşizmi tırmandırma konusundaki idolleri de 12 Eylül paşaları... Anayasanın suçluluk iddiası için aradığı “kuvvetli belirti”yi cicim yıllarında “kuvvetli şüphe” olarak yaşama geçirmiş ve iyi bir iş yapmışlardı. Galiba paçaları tutuşmuş olmalı ki bu iyileştirmeden çark etme gereksinimi duydular. “Yargı Paketi” olarak adlandırılan son torba yasa ile Ceza Muhakemesi Yasası’nın “şüpheli veya sanıkla ilgili arama” üst başlıklı maddesindeki “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ibaresini “makul şüphe”ye dönüştürdüler. Arama için mahkeme kararı alınması ya da yetkili devlet görevlisinin yazılı emir vermesi kuralını da hukuk sisteminden çıkardılar. HHH Oysa “makul şüphe” 12 Eylül yönetiminin başvurduğu en kolay suçlama nedeniydi. Yaşları tutanlar anımsayacaktır. Örneğin bir otobüs, güvenlik güçleri tarafından durdurulur, bir görevli içeri girer, “Kimlik kartlarınızı çıkarın!” derdi. Yolcular, kimi doğum yerlerine göre makul şüpheli sayıldığı için görevlinin öznel değerlendirmesi sonucu otobüsten indirilirdi. Temizlik(!) bittikten sonra kalanlara “Buyrun devam edin” izni verilirdi. İndirilenlerin ne olduğu ise bilinmezdi. 12 Eylül askeri yönetiminin etkili olduğu süreçte çoğu genç yaklaşık 650 bin kişi makul şüpheli olarak gözaltına alınmıştı. 1 milyon 683 bin kişi de gerektiğinde yakasına yapışılmak için fişlenmişti. O süreçte Türkiye’nin nüfusu 45 milyon dolayındaydı. Şimdi 76 milyon kadarız ve AKP tüm seçmenlerin yüzde 38’inin oyu ile iktidarda. Demek ki makul şüpheli sayılabileceklerin oranı yaklaşık yüzde 62... Hedef tahtasının önüne dikilenler ise üniversite öğrencileri, işçiler... İktidarda kalabilme hırsı, faşizmin tırmandırılması açısından 12 Eylül paşalarını bile sollayacak bir tehlikeyi gösteriyor... ren e v e d a f i a l tıy Şüpheli sıfa nbul Emniyet sta Yılmazer, İ ’nü suçladı Müdürlüğü CANAN COŞKUN ‘Dink cinayeti Veli Küçük kaynaklı’ Yılmazer, C Şube Müdürlüğü’nde Dink ile ilgili dosya olup olmadığı sorusuna ise “Benim hatırladığım kadarıyla başlangıçta Hrant Dink hakkında sol faaliyetlerinden dolayı bir fiş vardı. Daha sonra Agos ve Hrant Dink’in televizyon programları benzeri faaliyetleri nedeniyle bizim şubemizi de ilgilendiren bilgiler vardır. İstihbarat değerlendirme projesi kapsamında dosyası vardır” dedi. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile İstihbarat Daire Başkanlığı’na yazı yazılarak, Dink ve Agos gazetesine yönelik tüm çalışmalar, toplanan bilgiler ve oluşturulan kayıtların istenmesini talep etti. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesine ilişkin soruşturma kapsamında önceki gün şüpheli sıfatıyla ifade veren dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in ifadesinin detayları ortaya çıktı. Yılmazer ifadesinde, Dink’e yönelik bir eylem istihbaratı alındığında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün koruma komisyonuna yazı yazmadığını ve istihbari çalışma yapmadığını belirterek “Bunların hiçbirini İstanbul Emniyet Müdürlüğü yapmamıştır. Osman Hayal hakkında sahte bir tahkikat evrakı tanzim etmiş, kusurunu örtmeye çalışmıştır” dedi. Yılmazer, Dink suikastının Ergenekon davası sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük kaynaklı olduğunun herkesçe bilindiğini iddia etti. Yılmazer, dönemin Trabzon İl Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’in imzasıyla İstihbarat Daie Başkanlığı’na Dink’e karşı ses getirici bir eylemde bulunulacağı, Dink’in öldürüleceğine ilişkin tespitlerin yer aldığı yazı ve F4 raporunun sunulmadığını belirtti. Yılmazer, bu raporun müdüre, başkan yardımcısına ve başkana sunulmasının zorunlu olup olmadığı sorusuna ilişkin ise “Bu raporun sunulması o dönem itibari ile istihbarat daire başkanı vekili olarak görev yapan Necmettin Emre’nin takdirine bağlıdır. Yani benim yerime bakan şube müdür vekili Tamer Bülent Demirel’in bu raporu sunup sunmaması konusunda bir şey diyemem ama ben olsam sunardım” dedi. Yılmazer, dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un bazı basın yayın organlarında “Hrant Dink’i vuracaklar” yazılı raporun kendisinden saklandığına ilişkin beyanlarına yönelik ise “Sabri Uzun ‘bu rapor bana verilseydi ben merkez ko Dink ile ilgili fişleme diği için başvurmadıklarını beyan ettiklerini anımsattı. Savcı Doğan, Yılmazer’e bu konuda sorumluluğu olup olmadığını sordu. Yılmazer de “Bir kere şahsi olarak benim sorumluluğum yok. Görmediğim bir evraka işlem yapamam. İstanbul’a giden yazı gerçekten sonuç doğuracak bir eksiklik yaratıyorsa bunun sorumlusu o yazıyı yazan kişidir. İstanbul eksik dediğinde Engin Dinç’e bunun hesabını sorsun” dedi. Savcı Doğan, Yılmazer’e Dink cinayeti ile ilgili davada, mahkeme tarafından Dink’in öldürülmesinden önceki günlerde tehdit alıp almadığının sorulması üzerine, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer imzalı “Dink’in öldürülmesinden önceki günlerde tehdit aldığını teyit eden herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır” şeklinde yazı düzenlendiğini anımsattı. Ancak Dink’in daha önce tehdit edildiğine ilişkin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü arşivinde kayıt olduğunu kaydeden savcı, arşivde olan bu bilgilerin neden mahkemeye bildirilmediğini sordu. Yılmazer de “Hrant Dink’in doğrudan tehdit alıp almadığına yönelik bilgi olup olmadığının sorulduğunu düşündük ve arkadaşlar bu yazıyı hazırladı. Ben de imzaladım. Öyle hatırlıyorum” dedi. ruma kuruluna yazı yazardım ve koruma tedbiri aldırırdım’ diyor. Fakat bu gerçeği yansıtan bir ifade değil. Bugüne kadar Sabri Uzun tarafından bir tane bile merkez koruma komisyonuna yazılmış yazı yoktur” dedi. Savcı, Yılmazer’e, Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne 17 Şubat 2006’da gönderilen “Dink’e karşı ses getirecek eylem yapılacağı” raporu ile İstihbarat Daire Başkanlığı’na 15 Şubat 2006’da gönderilen “Hrant Dink’in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği” notlarının farkını da sordu. Yılmazer ise İstanbul’a gönderilen yazıda “Hrant Dink’in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği” yönündeki bilginin olmadığını belirterek, bunu takdir edecek olan kişinin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü sırasında Dink’e yönelik ilk eylem bilgisine ulaşan ve Erhan Tuncel’i yardımcı istihbarat elemanı yapan Engin Dinç olduğunu kaydetti. Yılmazer, “İstanbul’a gönderilen yazı bu hali ile tedbir alınması gerektirecek nitelikte bir yazıdır. İstanbul’un koruma alması gerekiyordu. Hatta istihbari operasyonel bir çalışma yapması gerekiyordu. Bu arada bunu Trabzon’un da yapması gerekiyordu” dedi. Yılmazer, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nden gönderilen Dink’e yönelik ses getirecek İstanbul korumalıydı Rapor sunulmadı eylem yapılacağının yazılı olduğu raporun ciddi bir yazı olduğunu belirtti. Yılmazer, “Kaldı ki bu bilgiye de gerek yok. Hrant Dink’in o dönemde nasıl bir tehdit altında olduğu konusu birimlerce bilinmektedir” dedi. Savcı Doğan’ın “Bunu nereden biliyorsunuz” sorusu üzerine ise “Bizim işimiz bu savcı bey. Konu ile ilgili herkes bilgi sahibiydi. Kastettiğim birimler güvenlik birimleridir. Yani emniyet, MİT ve jandarmadır” dedi. Savcının “Siz bilgi sahibi miydiniz” sorusuna ise Dink’e karşı yapılan eylemlerden haberdar olduğunu ve tehdit atmosferi olduğunu bildiğini söyledi. Yılmazer, savcının Dink için istese de istemese de koruma tedbirleri alınmasının gerekli olup olmadığı sorusuna ise “Dink’in talebine bakılmaksızın koruma verilmeliydi. Burada yetkili birim İl Koruma Komisyonu’dur. Ama Hrant Dink hakkındaki bu bilginin koruma komisyonuna mutlaka intikali zorunludur. Bunu Trabzon İstanbul’a bildirecek. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün de İl Koruma Komisyonu’na yazı yazması gerekiyordu” diye yanıt verdi. Savcı Doğan, Dink’in korunması için İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün İl Koruma Komisyonu’na İstihbarat Daire Başkanlığı ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından istihbarat raporunun kendilerine bildirilme ‘Doğrudan tehdit sandım’ ‘Şahsi sorumluluğum yok’ Dink suikastının Ergenekon soruşturmasına neden bağlanmadığı sorusuna, “Bu olayın Veli Küçük kaynaklı olduğunu herkes biliyor. Kamuoyunda yaygın bir kanı var. Hrant Dink’ i öldüren sistem bu ülkede bir tehdittir. Ben bu tehdidin üzerine gittim. Tespit ettiğim unsurları Terör ve Organize Şube Müdürlüğü’ne bildirdim. Delillendirme yapma onların görevidir. Orada bu delillendirme yapılmadı” diye yanıt verdi. Veli Küçük kaynaklı olay Bu fotoğraf gerçek değil mi? İstanbul Haber Servisi Gazetemiz yazarı Can Dündar’ın “Arkadaş’ın Babası” başlıklı yazı dizisinde 4 Ağustos 2014 tarihinde “AKP’nin Susurluk’u”, 5 Ağustos 2014 tarihinde “Hasılat Paylaşımına Düzeltme Örgütü” başlıklarıyla yayımlanan bölümleriyle ilgili “Cevap ve Düzeltme Metinleri”ni aşağıda okuyacaksınız. 25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının 04.08.2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 7. sayfasında yer alan Can Dündar tarafından kaleme alınan “ARKADAŞ’IN BABASI 2 AKP’NİN SUSURLUK’U” başlıklı haberlerin içeriği gerçekleri yansıtmamaktadır. Yazı içeriğinde müvekkillerimi hedef alan ve gerçekdışı olan iddiaların hiçbir somut karşılığı bulunmamaktadır. Hal böyle iken müvekkillerimin adlarının bu haberde geçmesi tamamen kötü niyetin sonucudur. Son zamanlarda müvekkillerim üzerinden yürütülen bir algı operasyonu ile müvekkillerimin masumiyet karinesi ihlal edilmiş, kişilik haklarına saldırıda bulunulmuştur. Birtakım iddialar sanki gerçekmiş gibi kamuoyuna sunulmuş müvekkillerim adeta linç edilmiştir. Bu bağlamda haberin tamamı yalan ve iftiradan ibarettir. Müvekkillerim YASSEN ABDULLAH A KADI ve Oğlu MUAZ YASSIN A KADI yasalara saygılı, başarılı birer iş adamıdır. Müvek polis fezlekesinde yer alan dinleme kayıtlarının yayımlandığı dizide haberin dayanağı olan fotoğraflara yer vermiştik. 25 Aralık şüphelilerinin Etiler Polis Okulu arazisine yapmayı planladıkları proje maketi önünde çektirdiği fotoğrafta Yasin el Kadı, Muaz Kadı, Usame Kutub, Abdülkerim Çay, Cengiz Aktürk vardı. Mahkemenin kararında hiçbir gerekçe belirtilmediği için bir kez daha sormak istiyoruz: Söz konusu bu fotoğraf montaj mı? Yoksa fotoğraftaki kişiler başka kişiler midir? Ya da fotoğraftaki maket Etiler Polis Okulu arazisi için değil de başka bir yer için mi hazırlanmıştır? Bu çarpıcı fotoğrafı bir kez daha yayımlıyor, neyin gerçek neyin gerçekdışı olduğunu okurlarımızın takdirine sunuyoruz. CEVAP/DÜZELTME METNİ killerimin adının basit politik çıkar hesaplarında kullanılması onların kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Netice olarak bu hakaretlerin gazeteniz ve internet siteniz vasıtasıyla kamuoyuna duyurulması hukuka aykırıdır. Bu köşe yazısı 5187 sayılı Basın Kanunu, basın meslek ve ilkelerine aykırıdır. Adalet ve tarafsızlığa saygılı olma, kişi ya da kuruluşları aşağılayıcı yalan haber yapma veya iftira niteliği taşıyan yayın yapmama, özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan yayın yasağı ilkelerine uygun değildir. Söz konusu hakaret içeren bu köşe yazısı ilgili tüm yasal haklarımızı etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. YASSEN ABDULLAH A KADI MUAZ YASSIN A KADI VEKİLİ Av. MUSTAFA DOĞAN İNAL 05.08.2014 tarih li Cumhuriyet gazetesinin 7. sayfasında yer alan Can Dündar tarafından kaleme alınan “ARKADAŞ’IN BABASI 3 HASILATI O PAYLAŞTIRIYOR” başlıklı haberlerin içeriği gerçekleri yansıtmamaktadır. Yazı içeriğinde müvekkillerimi hedef alan ve gerçekdışı olan iddiaların hiçbir somut karşılığı bulunmamaktadır. Hal böyle iken müvekkillerimin adlarının bu haberde geçmesi tamamen kötü niyetin sonucudur. Son zamanlarda müvekkillerim üzerinden yürütülen bir algı operasyonu ile müvekkillerimin masumiyet karinesi ihlal edilmiş, kişilik haklarına saldırıda bulunulmuştur. Birtakım iddialar sanki gerçekmiş gibi kamuoyuna sunulmuş müvekkillerim adeta linç edilmiştir. Bu bağlamda haberin tamamı yalan ve iftiradan ibarettir. Müvekkillerim YASSEN ABDULLAH A KADI ve Oğlu MUAZ YASSIN A KADI yasalara saygılı, başarılı birer iş adamıdır. Müvekkillerimin CEVAP/DÜZELTME METNİ adının basit politik çıkar hesaplarında kullanılması onların kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Netice olarak bu hakaretlerin gazeteniz ve internet siteniz vasıtasıyla kamuoyuna duyurulması hukuka aykırıdır. Bu köşe yazısı 5187 sayılı Basın Kanunu, basın meslek ve ilkelerine aykırıdır. Adalet ve tarafsızlığa saygılı olma, kişi ya da kuruluşları aşağılayıcı yalan haber yapma veya iftira niteliği taşıyan yayın yapmama, özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan yayın yasağı ilkelerine uygun değildir. Söz konusu hakaret içeren bu köşe yazısı ilgili tüm yasal haklarımızı etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. YASSEN ABDULLAH A KADI MUAZ YASSIN A KADI VEKİLİ Av. MUSTAFA DOĞAN İNAL