02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2014 CUMARTESİ 6 HABERLER Cevaplıyoruz ve düzeltiyoruz İstanbul 5. ve 6. Sulh Ceza Hâkimliklerinin kararları sonucu yayımladığımız 5 cevap ve düzeltmeyi zin, muhabirlerimizin ve yazarlarımızın arkasındayız. Gerçekten de basının hak ve sorumluluk ilkelerine bağlılığımız nedeniyle, gazetemiz aleyhine yargı kararı verilmesi 17 Aralık sürecine kadar son derece nadirdir. Ancak iktidarın, 17 Aralık soruşturması sonrası yargıya yaptığı akıl almaz müdahalelerden sonra, basın ahlak esaslarına, gazetecilik hak ve sorumluluk ilkelerine bağlılığın, yargıçlar yönünden pek bir anlam taşımadığı görülmektedir. Örneğin 2013 yılında yayımladığımız toplam cevap ve düzeltme sayısı 4’ten ibarettir. 2014’te hazirana kadar İstanbul Adliyesi’nden verilen cevap ve düzeltme kararı sayısı ise sadece 3’tür. Ancak 16 Haziran’da sulh ceza mahkemeleri kapatılarak, yerlerine yeni yargıçlarla yeni yetkilere sahip sulh ceza hâkimliklerinin kurulmasından sonra, kararlarda adeta patlama yaşanıyor. Bu tarihten günümüze kadar geçen yaklaşık 6 aylık sürede sadece İstanbul Adliyesi’nden verilen cevap ve düzeltme kararının sayısı 13’ü buldu. Bunlara ek olarak da aynı hâkimlikler tarafından gazetemizin internet yayını aleyhine de 17 adet erişimin engellenmesi kararı verildi. Bu 30 karara yaptığımız itirazların tek biri dahi kabul edilmedi, tamamı İstanbul Adliyesi sulh ceza hâkimlikleri yargıçları tarafından reddedildi. Bu kararların bir ortak noktası daha var; bugün örneklerini sunduğumuz üzere bu kararların hiç Despot ve Aydınları Yavuz Bingöl’ün hiçbir açıklamaya sığmayacak, hiçbir özürle giderilemeyecek saçmalamalarından sonra Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri töreninde Alev Alatlı’nın söyledikleri “oligark ve aydınları” konusunu bir kez daha gündeme getirdi. (Bir grubun toplum üzerinde erki anlamına gelen “oligarşi” sözcüğünden türetilmiş “oligark” yerine, izninizle ben bizdeki duruma daha çok uyduğunu düşündüğüm “despot” sözcüğünü kullanacağım.) Yavuz Bingöl’ün Ahmet Hakan’la söyleşisindeki sözlerini neresinden tutsanız elinizde kalır. Gülünç, acınası, saçma, talihsiz, tutarsız, anlamsız, mantıksız vb… sözlerini ve daha da ağırlarını art arda sıralamak da yeterli olmaz. En iyisi, epeyce bir zamandır despotun gözüne girmek için çırpındığını izlediğim (birkaç yıl önce birlikte katıldığımız bir TV programında yapmıştım bu gözlemi) bu (artık ne yazık ki eski) arkadaşı çırpınmalarıyla baş başa bırakmak, yürüdüğü yolun onu daha nerelere götüreceğini izlemek olmalı… Despot dik duranları severmiş… Despot dik duranları sevmez, onlardan korkar, nefret eder. Despotlar aslında kendilerinden başka kimseyi sevmez. Karşılarında dik duranları değil yerlerde sürünenleri seviyormuş gibi görünse de bu sevgi acımasız bir efendinin uşağına karşı duyduğu acıma ve tiksinti karışımı bir duygudur… Sözünü ettiğimiz sanatçının bir başka sanatçının omzunun üzerinden despota uzanmaya çalıştığını gösteren fotoğraftaki yıvışıklık, gözlerden ve zihinlerden herhalde hiç silinmeyecek… HHH Aydın kişiliğinden ve birikimlerinden kuşku duyulamayacak Alev Alatlı’nın söz konusu toplantıda söyledikleri üzerinde daha ciddi durmak gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir kültür ve sanat ödülü uygulaması olduğunu bilmiyordum ya da unutmuşum ve anımsamıyorum. Demek ki yeniden canlandırılmasına karar verilmiş… Alev Alatlı böyle bir ödülü nasıl, neden kabul eder, anlamaya çalışıyorum… Konuşmasında geçen “Cemil Meriç” adı ipucu olabilir mi? İtiraf ederim ki çok iyi tanımadığım, fakat yazılarından okuduğum bölümlerle, ilgi ve saygı duyduğum, yaşamöyküsünden de Türkiye’de aydın olma çabasının nice ağır sıkıntılarıyla karşılaştığını bildiğim Cemil Meriç, inanıyorum ki bugün hayatta olsa o “saray”a adım atmaz, verilen ödülü de elinin tersiyle geri çevirirdi… Alev Alatlı’nın yanılgısı sanıyorum ki tam bu noktada… Huzurunda Cemil Meriç adını anmakla despota entelektüel kimlik yakıştırıyor… Büyük ve hazin bir yanılgı… HHH Despotların da entelektüel kimlikleri, bilgi birikimleri, hatta sanatsal yetenekleri olabilir mi? Olabileceğinin toplumsal yaşamın en üst aşamalarında da, kişisel yaşam alanlarında da sayısız örneği var… Bu bambaşka bir konu… Fakat bizdeki despot ne yapalım ki böyle biri değil… Zorlamayla da, itip kakmayla da olmaz, olamaz… Eninde sonunda bu da bir kişilik, eğitim, bilgi ve ilgi sorunudur… “Dünya 5’ten büyük”müş… Burada bile bir Türkçe yanlışı, bilgisizliği var… Duyduğumda anlamakta güçlük çekmiştim… “5’lerden” demek istiyor… Ama Akdeniz’e “White Sea” diyen kişiye bunu nasıl anlatırsınız? Zorlayacak olsanız, belki de, biz böyle diyoruz, onlar değiştirsinler bile diyebilecektir… HHH Mantık, akıl, duygu tutarsızlığı içinde bocalayan “sanatçı”lar ya da “Bu ödülü sizin elinizden almak onurdur” diyebilen süs bebek (bkz. H. Koçyiğit) kişilikler, Ersoy’lar, Gencebay’lar, kendilerine despotun sanatçısı olmayı yakıştırabilir… Fakat Alev Alatlı, karşısında entelektüel birikimi olan sağcı bir lider görmek istiyorsa yanlış adreste, dahası yanlış ülkededir… Emine Hanımcığı kim bilir nasıl bir duyguyla ağlatan Orwell’leri Defoe’ları bol keseden harcamasın… Orwell bizdeki despotu belki gerçekten de ayakta alkışlardı… Fakat şöyle düşünerek: “Böylesini ben bile hayal edemezdim…” CumhuriyetBugün gazetemiz tarihinde ilk kez aynı gün 5 ayrı cevap ve düzeltme metnine birden yer veriyoruz. Bu kararların tümü İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verildi. Bu kararlara yaptığımız itirazlar ise İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedildi. Basın Yasası’nın çok ağır parasal yaptırımları nedeniyle tümü belgelere dayalı, gerçek haberlerimize karşı verilen bu kararlara uymak zorundayız. Ancak okuyucularımızın bilmesini isteriz ki; sonuna kadar haberlerimi Hukuki gerekçe yok birinde hukuksal bir gerekçeye rastlamak mümkün değil. Basın Yasası’na göre cevap ve düzeltme kararı verilebilmesi için bir yayının ya gerçeğe aykırı olması ya da kişilerin şeref ve haysiyetlerini ihlal etmesi gerekir. İstanbul sulh ceza hâkimliklerinden gelen kararlarda ise haberlerimizin neresinin gerçeğe ya da kişilerin şeref ve haysiyetlerine aykırı olduğu asla belirtilmemektedir. Bugüne kadar yaptığımız itirazlarda, kararları veren yargıçlara ısrarla gerekçelerini sormamıza rağmen hiçbir cevap alabilmiş değiliz. Çok ağır yaptırımların baskısıyla yayımlamak zorunda kaldığımız metinlerin hiçbirinden de haberlerin neresinin yasaya aykırı olduğunu anlamak mümkün değildir. üzeltme değil hakaret metinleri Bu metinlerin ortak özelliği, yollayanların ne kadar “saygın, yasalara saygılı, başarılı” kişiler oldukları, Cumhuriyet gazetesinin de “nasıl kötü niyetli, yalancı” olduğu iddiasıdır. Oysaki cevap ve düzeltme kurumunun amacı, yayında gerçeğe ya da şeref ve haysiyete aykırı yerler var ise bunun cevaplanması ya da düzeltilmesinden ibarettir. Yayın sahibini ağır yaptırım tehdidi altında kendisine hakaret içeren metinler yayımlatarak cezalandırmak değildir. İstanbul Adliyesi Sulh Ceza Hâkimliği yargıçlarının yayımlanmasına karar verdiği metinlerde ise durum tam tersidir. Bunu, bugün yayımlamak zorunda kaldığımız 5 ayrı cevap ve düzeltme metni ve haber servisimizin bunlara karşı yaptığı açıklamalarda okurlarımız da somut olarak görecekler. Sonuç olarak bilinmesini isteriz ki; hakkında cevap ve düzeltme kararı verilen yayınlarımızın her satırının, her sözcüğünün arkasındayız. Gazetemizde yapılan tüm haber ve yorumlar gazetecilik mesleğinin kural ve ilkelerine uygundur. Somut olarak belirtmek gerekirse de özellikle aleyhine karar verilen 17 Aralık sürecine ilişkin yayınlarımızın tümü belgelere dayalıdır. Altı yargıcın birbirinin kararını göstermelik biçimde “denetlediği”, üst mahkemeye itiraz hakkınızın yasa ile elinizden alınarak etkili bir başvuru yapmanızın engellendiği, sadece paraların değil adil yargılanma hakkının da “sıfırlandığı” bir sistemle karşı karşıyayız. Bu sistemde iktidarın en tepesindeki ismin ve onun çevresindekilerin bazı yargıçlardan her istediklerini elde etmeleri normal bir sonuçtur. Bizim için önemli olan bu yargıçların değil, okurların yargısıdır. D Yukarıda iki örneğini yayımladığımız haberlerimize yönelik cevap ve düzeltme kararlarının ortak noktası, hiçbirinde kararların hukuksal gerekçelerinin olmaması. ‘Aynı ihtarnameleri gönderdiler’ başlıklı haberimize de cevap ve düzeltme geldi Hangi ifade gerçek dışı? İstanbul Haber Servisi Gazetemizde 23 Ağustos 2014 tarihinde yayımlanan “Düzeltme Örgütü” başlıklı haberimizde, gazetemiz yazarı Can Dündar’ın kaleme aldığı “Arkadaş’ın Babası” başlıklı yazı dizisine karşı, 25 Aralık yolsuzluk soruşturması şüphelilerinin tümünün “aynı ihtarnameleri” göndermesindeki tutarsızlığa dikkat çekmiştik. Bu haberimizle ilgili “Cevap ve Düzeltme Metni”ni bu sayfada okuyacaksınız. Bu metinde, “düzeltilen” haberin aynı olması nedeniyle, cevap ve düzeltme metinlerinin “benzer” olmasının doğal olduğu iddia ediliyor. Haberimize konu olan 9 ayrı metinden ikisini örnek olarak yan yana koyuyoruz. Burada “doğal” sayılabilecek bir benzerlik mi vardır, yoksa bu metinler isimler hariçbirbirinin “aynısı mıdır” okurlarımız karar versin. 6. sayfasında yer alan “DÜZELTME ÖRGÜTÜ” başlığıyla kaleme alınan, GERÇEKLE ALAKASI OLMAYAN, HAKARET NİTELİĞİNDEKİ YAZI ile Müvekkilim Av. Mustafa Doğan İNAL’a ağır ithamlarda bulunulmuş, gazetecilik ilkeleri, hukuk fütursuzca çiğnenmiştir. Yazı içeriğinde gerçekle alakası olmayan beyanlarda bulunularak, müvekkilim kamuoyunun husumetine maruz bırakılmıştır. Gazetede yer alan bu satırlar bir durum ya da olay anlatımından çok, müvekkilimi zan altında bırakmak maksadıyla kaleme alınmıştır. Hukuk, basın ahlakı ve vicdanın olmadığı bu hakaretlerin amacı herkesçe malumdur. Müvekkilime karşı yayınlanan bu kin ve nefret yazısının arka planındaki kirli düşünceleri ve hesapları kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Öncelikle belirtmek gerekir ki aynı haber için farklı avukatlar tarafından gönderilmiş olan bir tekzip metninin benzer cümleler taşıması doğaldır. Çünkü haber de, içeriğindeki suç teşkil eden cümleler de aynıdır. Bunun yanı sıra, şüpheli, bir noterden aynı gün içinde yalnızca bir avukat tarafından işlem yapılması gerektiği zannediliyor olacak ki, söz konusu haber niteliği taşımayan yazı da meslektaşım Av. Ahmet Özel’in ve müvekkilim Av. Mustafa Doğan İnal’ın aynı gün aynı noterden ihtar göndermiş olmaları suç teşkil eden bir konuymuş gibi anlatılmak istenmiştir. DÜZELTME VE CEVAP METNİDİR Ayrıca, haberde bahsedilenin aksine Müvekkilim Hasan Doğan’ın vekilliğini yapmamaktadır. Zaten habere konulmuş olan ihtar örnekleri dikkatli incelenirse, Hasan Doğan’ın vekilinin meslektaşım Av. Ahmet Özel olduğu görülecektir. Cumhuriyet gazetesi şikayete konu haber içeriğinde sunmuş olduğu görsel ile zaten kendini yalanlamış bulunmaktadır. Kaldı ki; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin savunma hakkına dair düzenlenen 8., 9., 10. ve 11. Maddelerinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3 maddesinde ve Anayasa’nın 36. Maddesindetemel haklar ve ödevler arasında bulunan hak arama hürriyetine dair maddelerinde savunma/avukat ile temsil edilme hakkı düzenlenmiştir. Bununla birlikte 7 Ekim 2002 tarihinde Sydney’de toplanan uluslararası avukatlar birliği genel kurulunca kabul edilen 21. Yy’da avukatlık meslek kurallarına dair Turın ilkelerinde müvekkil seçme özgürlüğü başlığı altında, Avukatların herhangi bir müvekkilin vekaletini üstlenip üstlenmemeye kendi vicdanlarına göre serbestçe karar verme hakkına sahip olduğu, bir avukatın bir müvekkilin vekaletini üstlenmesinin o avukatın fikren ve vicdanen o müvekkilin tarafını tuttuğu şeklinde yorumlanamayacağı temel prensip olarak kabul görmüştür. Sonuç olarak, avukatla savunulma hakkının kullandırılması adil yargılanma hakkının zorunlu bir koşuludur. Avukatların, bir yandan en üst ahlak standartlarına, kültürel normlara göre hareket ederken bir yandan da verdikleri hizmetlerde kalite ve hakkaniyeti korumak adına gösterdikleri çabalar hiçe sayılarak kötü niyet, kamu oyunu yanıltma saiki ve dikkatsizce yapılmış bir gazete haberiyle, avukatın özensiz iş yapan bir kişi gibi gösterilmeye çalışılması ona karşı görevinden dolayı yapılmış bir hakarettir ve şikayeti gerektirmektedir. Netice olarak bu hakaretlerin gazeteniz vasıtasıyla kamuoyuna duyurulması hukuka aykırıdır. Bu yazı 5187 sayılı Basın Kanunu, basın meslek ve ilkelerine aykırıdır. Adalet ve tarafsızlığa saygılı olma, kişi ya da kuruluşları aşağılayıcı yalan haber yapma veya iftira niteliği taşıyan yayın yapmama, özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan yayın yasağı ilkelerine uygun değildir. Söz konusu hakaret içeren bu yazı ile ilgili tüm yasal haklarımızı hızlı, eksiksiz ve etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. Kamuoyuna saygılarımızla sunarız. Av. Mustafa Doğan İNAL VEKİLİ Av. Hatice ÖZAY Korucu infazında 1 tutuklama n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Bitlis’te 12 Eylül’de kaçırılan köy korucusu Nihat Çaprak, 25 Ekim’de TatvanHizan karayolunun Geçitbaşı ve Çayırlı mezrası arası yakınlarında elektrik direğine bağlanarak uzun namlulu silahla taranarak öldürülmüş olarak bulundu. Olaydan 2 gün sonra açıklama yapan PKK, olayı üstlenerek, Çaprak’ın 2012’de örgütün bölge sorumlusu “Arjîn Garzan” kod adlı Leyla Altan’ın da aralarında bulunduğu 15 kadın PKK’linin öldürülmesi nedeniyle örgüt tarafından infaz edildiğini açıkladı. Bitlis Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada, olayla ilgili örgüt üyesi olduğu belirtilen M.S’nin “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunmasından” dolayı tutuklandığı, şüphelilerden Ş.K, A.Ü. ve C.B. hakkında da yakalama kararı çıkarıldığı bildirildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle