03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK 2014 PERŞEMBE 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada karşıtlığı, halkı uyutan bir masalmış meğer. Darbeye karşı olmaktan çok iktidarı süresince 1923 Cumhuriyeti’ni parça parça ortadan kaldırma sürecinde bir darbe ile devrilip gitmesinden yalnız kendisi değil, AKP kadrosu da korkudan üç buçuk atıyorlarmış. Bu olasılığı ortadan kaldırmak için darbelere karşı öyle bir kampanya yürüttü ki, darbe yapmaları olasıdır diye düşündüğü Cumhuriyet ordusunu geniş ölçüde tasfiye etti. Medyayı da üniversiteleri de... Ama 80’deki son darbenin eleştirilen anayasal ve yasal kurallarını kullanmaktan da çekinmedi. HHH Bugün öyle bir tablo sergiliyor ki; tam bir ikiyüzlülük! 12 Eylül’ün siyasal kargaşayı önlemek gerekçesiyle seçimlere getirdiği yüzde 10 barajını, işine geldiği ve sürekli seçimleri kazanarak iktidarda kalmasını sağladığı için değiştirmeye yanaşmadı yıllardır. Sözü bile edilmeyen olası bir darbeden o denli korku içindeki yürüyüş ve toplantı özgürlüğünü kullanan örneğin Gezi eylemlerini hükümete darbenin ön hazırlığı diye yorumladı. Rüşvet ve yolsuzlukları açığa vuranları da darbeci olarak suçladı. HHH 12 Eylül mirası yüzde 10 barajını savunurken oysa 12 Eylül darbesini savunuyor. Bu antidemokratik yüzdeyi bireysel başvuruların hak ihlali olup olmadığını görüşmek üzere olan Anayasa Mahkemesi’ne ve başkanına son saldırıları bu nedenlerle tam bir ikiyüzlülük örneği... Sözüm ona darbelere, darbe kurallarına karşı olduğunu durmadan yineleyen eski başbakan ve bugün de partisinin ezeli genel başkanı RTE; Anayasa Mahkemesi’ni “darbe ürünü kurum” diye suçluyor. “Darbe ürünü kurumlar (yüzde 10 barajını ele aldığı için) siyasete hiza veremezler” diyor. Bir başka yoruma göre 12 Eylül’ün, işine gelen antidemokratik yasal koşullarını bal gibi savunuyor. Bu adamın neresi demokrat, söyler misiniz! Anayasa Mahkemesi üzerine düşen hukuksal görevi yerine getiriyor ama bu kişi; sanki böyle iddiada bulunan varmış gibi, Yüksek Mahkeme’yi tabii işine gelmediği için “kendilerini milletin, Meclis’in üzerinde gördüklerini” söyleyerek suçlayabiliyor. HHH Tabii CHP ve MHP; RTE’nin ve arkasından gelen AD’nin bu tutumunu eleştiriyorlar ama HDP Eşbaşkanı Demirtaş galiba en doğru tanıyı söyledi ve... ...“Darbeye karşı olduğunuzu, darbecileri yargıladığınızı söylerken nasıl da darbenin yarattığı imkânlardan yararlandığınızı söylemiyorsunuz. Hiç mi utanmıyorsunuz? Kenan Evren’in ipiyle niye kuyuya iniyorsunuz?” dedi. HHH Seçim barajı makul ölçüde aşağı çekilirse, ola ki istediği gibi elinde oynattığı Meclis’teki çoğunluk gidebilir... Çoğunluğu sağlasa bile 330’u yakalayamazsa; başkanlık rejimini getirecek anayasa değişikliği uçtuuu! Bu iki olasılık RTE’nin korkulu rüyası. Antidemokratik gerçek yüzünü gösterme pahasına yüzde 10’a ve Anayasa Mahkemesi’ne saldırmasın da ne yapsın? HABERLER Reyhanlı ve Niğde saldırılarında IŞİD iddiası Yurt Haberleri Servisi Niğde’nin Ulukışla ilçesinde bir astsubay ve bir polisin şehit edildiği, bir sivilin öldürüldüğü, 7’si asker 8 kişinin yaralandığı saldırıyla ilgili iddianame tamamlandı. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 53 kişinin öldüğü bombalı saldırı ile Niğde’deki saldırı arasında bağlantı bulunduğu iddiasının yer aldığı iddianamede saldırıyı gerçekleştiren IŞİD üyesi 3 sanığın 3 kez müebbet, diğer 8 sanığın ise “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından cezalandırılmaları istendi. Çendrim Ramadani, Benyamin Xu ve Muhammed Sakiri’nin yaklaşık 10 ay Suriye’de bir IŞİD kampında kaldıkları ve İstanbul’da eylem yapmaya hazırlandıkları belirtildi. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’ndaki 50 kişinin IŞİD tarafından kaçırılmasının ardından rehinelere karşı yapılan takasta Ulukışla’daki saldırının faillerinin de IŞİD’e teslim edildiği iddia edilmişti. Niğde’nin Ulukışla ilçesinde 20 Mart’ta jandarma astsubay Adil Kozanoğlu, polis memuru Adem Çoban ve kamyon sürücüsü Turan Yaşar’ın öldürülmesi, 7 asker ve bir sivilin yaralanmasıyla ilgili 11 sanık hakkında hazırlanan iddianame Niğde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 58 sayfalık iddianamede, silahlı saldırıyı gerçekleştirdiği belirtilen Ankara Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan İsviçre vatandaşı Çendrim Ramadani, Almanya vatandaşı Benyamin Xu ve Makedonya vatandaşı Muhammed Sakiri’nin “anayasayı ihlal, 6136 sayılı yasaya muhalefet, yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme, yakalanmamak amacıyla kasten öldürme, yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs, patlayıcı madde bulundurmak, nitelikli yağma ve kasten yaralama” suçlarından 3’er kez müebbet hapis istemiyle yargılanması talep edildi. Sanıklardan Heysem Topalca İsmayılov Qosqar ve Fuad Mövsümöv’ün “silahlı terör örgütüne üye olmak ve İddianamede 3 sanığa 3 kez müebbet istendi GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Kilit isim Topalca resmi belgede sahtecilik” suçlarından cezalandırılması istenen iddianamede, M.A, K.Ö, H.Y, K.Y. ve A.Y’nin ise bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek suçlarından yargılanması istendi. İddianamede ayrıca Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 53 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıların planlayıcısı olduğu iddia edilen Heysem Topalca’nın, Ulukışla’daki silahlı saldırıyı gerçekleştiren 3 terör örgütü üyesini Suriye sınırından Türkiye’ye geçiren kişi olduğu belirtildi. 20 Mart 2014’te yaşanan olay da, K.Ö.’nün yönetimindeki taksi ile İstanbul’a gitmek üzere Hatay’dan yolan çıkan Xu, Ramadani ile Zakiri, UlukışlaAdana Otoyolu’nda rutin yol kontrolüyle karşılaştı. Görevlilere ateş açan bu kişiler, astsubay ve bir polisi şehit etti, bir sivili de öldürdü. 7 asker ve yolcu otobüsündeki 1 kişiyi yaraladıktan sonra gasp ettikleri kamyonun şoförü Turan Yaşar’ı da öldürerek kaçtılar. Daha sonra yakalandılar. Niğde’de ne olmuştu? Dündar: korku iklimi Devrimci Karargâh Bir dinleme skandalı daha İstanbul Haber Servisi İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün arşiv kayıtlarında yapılan incelemelerde aralarında gazetecile, iş adamları ve eski Genel Kurmay Başkanlarına kadar 160 kişinin ‘terör ve organize suç örgütü üyesi oldukları’ gerekçesiyle dinlendiği ortaya çıktı. Dinlemeye takılanlar arasında eski Genelkurmay Başkanları İsmail Hakkı Karadayı ile Hüseyin Kıvrıkoğlu, gazeteciler Can Dündar, Yılmaz Özdil, Uğur Dündar ve Mehmet Yakup Yılmaz’ın olduğu çok sayıda kişi yer alıyor. Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre, dinleme 20082009 arasında “istihbari dinleme” adı altında yapıldı. Dinlemeler sırasında İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi’nin başında Ali Fuat Yılmazer vardı. Yılmazer, yasadışı telefon dinlemeleriyle ilgili halen tutuklu bulunuyor. Avukatlardan kumpas savunması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aralarında eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın da bulunduğu 8’i tutuklu, 75 sanığın yargılandığı “Devrimci Karargâh Örgütü” davasının temyiz incelemesi Yargıtay’da yapıldı. Sanık avukatların savunma yaptığı temyiz incelemesinde karar, 24 Aralık’ta verilecek. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Devrimci Karargâh davasında eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 15 yıl 4 ay hapis cezası almıştı. Diğer 74 sanık da çeşitli ağırlaştırılmış müebbet hapse varan çeşitli cezalara çarptırılmıştı. Davanın temyiz incelemesi dün Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde duruşmalı olarak yapıldı. Duruşmada savunma yapan tutuklu sanıklardan Cemal Bozkurt’un avukatı Ercan Kanar, birbirini tanımayan sanıkların bir araya getirildiğini savunarak, iktidar mensupları tarafından “orduya kumpas kurulduğuna” ilişkin beyanlarda bulunulduğunu anımsatarak “Kumpas sadece o davalarda değil, bu davada da var. Hanefi Avcı’nın bu davada ne işi vardı?.. Bir şaibe yaratılmak istendi” dedi. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin yasadaki “Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli mahkemelere devredilir” ibaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını isteyen Kanar, “Dosyanın karara bağlanması için Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar beklensin” dedi. GAZETEMİZE SALDIRININ FAİLİ ŞİNAL: ‘Emniyet 100 bin dolar verdi’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası hükümlüsü ve gazetemize molotofkokteyli atılması olayının falillerinden Bedirhan Şinal’ın, “örgüt kurma ve suç delillerini yok edip gizleme ve değiştirme’ suçlarından yargılanıp beraat ettiği davada verdiği ifadenin detayları ortaya çıktı. Şinal ifadesinde, gazetemize molotoflu saldırı ile ilgili kendisine emniyet görevlileri tarafından 100 bin dolar verildiğini iddia ederek, “Bu para kayıtlarıyla her şeyiyle ortadadır. Emniyet görevlilerinin bana ödediğine, ben Cumhuriyet Gazetesi’ne atmam için Hakan Demir isimli GOP’ta ikamet eden işadamının atölyesinde bana bir adet el bombası, bir adet ruhsatsız tabanca verildi” dedi. Şinal daha önce de ifadesinde Sedat Peker ve adamlarının kendisine para verdiğini kaydetmişti. Şinal, ‘örgüt kurma ve suç delillerini yok edip gizleme ve değiştirme’ suçlarından yargılanıp beraat ettiği davada verdiği ifadesinde, uzun yıllar Organize Şube, Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube tarafından kullanıldığını belirterek, farklı farklı işadamlarına, siyasi parti görevlilerine komplolar kurduklarını kaydetti. Yasadışı şekilde kişisel görüntülerini kaydettiklerini aktaran Şinal, “Şahsımın kimsesiz olmasından dolayı ‘kullan at’ tabiriyle insanlardan olduğum düşünüldüğünden dolayı 2006’da Emniyet içerisindeki bu yapı tarafından Ergenekon davasında belli askeri şahıslar ve mafya tabir edilen bazı insanlara yönelik emniyetin tertiplemiş olduğu komplo tezgahında görevlendirildim” dedi. Şinal, ifadesinde eski 25 Aralık savcısı Muammer Akkaş’ın kendisine tahliye vaadederek, 2012’de gerçekleşen Afyonkarahisar’daki cephanelik patlamasıyla ilgili gizli tanıklık önerdiğini belirtti. Şinal, Akkaş’ın kendisine, “İlker Başbuğ Hurşit Tolon’a talimat vermiş. Hurşit Tolon da Sedat Peker’e talimat vermiş. Bu eylemin hükümeti yıkmaya amaçlı olduğuna dair ben sana ifade hazırlayacağım. Seni bu dosyada gizli tanık yapacağız. Dosyada 23 tane uzman çavuş var. Onlarında aynı şekilde ifadelerini alacağız. Bu dosyayı Ergenekon sanıklarının üzerine yıkacağız” dediğini ifade etti. Kumpas iddialarına yönelik soruşturma yürüten savcılığın ise bu ifadeleri Akkaş hakkında HSYK’de yürütülen soruşturma dosyasına göndereceği öğrenildi. Dündar: Telefonda konuşamaz olduk Gazetemiz yazarı Can Dündar, Yılmazer’in bol bol dinleme yaptığını belirterek, “O süreçte Başbakan herşeyden haberdar. Öküz öldü, ortaklar ayrıldı. Biri şimdi Cumhurbaşkanı, biri tutuklu” dedi. Dündar “Bunların silindiğine inanmamız zor. Yapanların cezalandırıldığını görmeliyiz. Yasal garantisini vermeleri lazım. Asıl mesele korku iklimini yaratmak. Telefonda konuşamaz olduk.” Gazeteci Faruk Bildirici ise şikayetçi olacağını, ancak bu hukuksuzluğun gerçek suçlularının ortaya çıkarılacağına inanmadığını söyledi. burdayız anlamıyorum Gezi sanığı: Neden BURSA (Cumhuriyet) Bursa’da Gezi Direnişi sırasında 23 Haziran’da yapılan eylem nedeniye aralarında sendikacılar, akademik oda üye ve yöneticileri, siyasi parti temsilcileri ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 29 kişinin “2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” suçundan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına devam edildi. Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşmada 18 sanığın ifadeleri alındı. Çoğunluğu öğrencilerden oluşan 18 sanık verdikleri ifadelerde, “Anayasanın bize verdiği toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızı kullandık. Burada sizin karşınızda neden bulunduğumuzu anlamıyorum. Bu durum gerçekten komik” dedi. Mahkeme, sanıklarını ifadelerinin alınmasının ardından şehir dışında bulunan 3 üniversite öğrencisi sanığın ifadelerinin alınması için duruşmayı 3 Şubat’a erteledi. Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 5 daimi üyesi ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’nın belirleyici olmasına tepki gösteriyor, sıklıkla şu saptamayı yapıyor: “Dünya 5’ten büyüktür!” Aslında yerinde bir değerlendirme. İkinci Dünya Savaşı’nın kazananları tarafından kurulan BMGK yarım asrı aşan süredir küresel dengelere yön veriyor. Erdoğan aynı sözü dün de yineledi... Ancak Erdoğan, dünyada doğru söylerken ülkesinde şaşıyor. Her şeye tek başına yön vermeye girişiyor. Kendisinin yaptığı benzetmeden yola çıkarak söylemek gerekirse; Türkiye de 1’den büyüktür. Türkiye ne olursa olsun, bir kişinin tek başına yön verebileceği bir ülke değildir. HHH Anayasanın 104. maddesine göre cumhurbaşkanının başlıca görevi, devlet kurumları arasında uyumu gözetmektir. Tabii Türkiye Cumhurbaşkanı’nın... Eğer Türkiye’nin değil de iktidarın cumhurbaşkanı iseniz iş değişiyor; işleviniz, devlet kurumları arasında uyumu gözetmek değil, devlet kurumlarını hizaya getirmek oluyor. Tıpkı Erdoğan’ın malum koltuğa oturduğu günden beri yaptığı gibi... Uyum deyince Erdoğan’ın dikkate aldığı tek şey, iktidarın ve devlet kurumlarının kendisi ile uyumlu halde çalışması. Uymayan yandı, işin içine eşeklik bile giriyor... Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yüzde 10’luk seçim barajını gündemine alacağını açıklamasıyla birlikte Erdoğan da AYM’yi gündemine aldı. Nasıl olur da AYM, ülke barajından mağdur olanların başvurusunu kabul eder? Şu sözler Erdoğan’ın: “Darbe ürünü kurumlar siyasete hiza veremez. Egemenlik; bürokrasinin, yargının, askerin, Anayasa Mahkemesi’nin değildir. Bizim kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekileri sindiren insanlara ihtiyacımız var...” Erdoğan eşeklere ayrıca meraklı. Seçim dönemlerinde de sık sık, “eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri” der, bazen de karıştırırdı. Eşek eser, insan semer bırakmış olurdu. Erdoğan’ın kitap ve sindirmek sözcüklerini aynı cümlede kullanması hiç de hayra alamet değil. Bugüne kadar kitap üzerine söyledikleri şu benzetmeye karşılık gelir: “Bizim kitap okuyanları iyice sindirip susturacak bir iktidar gücüne ihtiyacımız var!” İcraatıyla da bunu gösterdi. HHH Erdoğan’ın AYM’yi darbe ürünü olarak görüp darbe ürünü olan bir anayasa maddesini koruması da genel gidişine uygun bir davranış. 12 Eylül anayasasının barajlarla ilgili düzenlemeleri başlangıçta çok daha vahşiydi. Örneğin, ülke barajının yanı sıra bir de seçim bölgesi barajı vardı ki; yüzde 10’u 2’ye, 3’e katlıyordu. Siyasete katılma yasağı da akademisyenlerden sendikacılara kadar geniş bir kesimi kapsıyordu. 1990 sonrası gelen iktidarlar bunları bir bir kaldırdı. 2002’de AKP iktidara gelince anayasa maddelerine şu gözle baktı: Hangileri işime gelir hangileri gelmez? Ülke barajının nimetiyle yüzde 35 oy alıp parlamentonun yüzde 65’ini elde edince, bunu korunması gerekenler hanesine koydu, öyle gidiyor. Kayıtsız şartsız AKP iktidarının destekçiliğini yapanlara sözümüz yok ama Erdoğan’ın kendisini TBMM’nin ve AKP’nin de üstünde görüp 1’i her şeyden büyük tutması, bu partiye oy veren kesimleri de rahatsız etmeli... Çünkü bu gidiş demokrasi düzeyimizi de 1’in altına indirecek... KÖKSAL ŞENGÜN: İlahi adalet er geç tecelli edecek CANAN COŞKUN ‘Komploda görevlendirildim’ Anadolu Ajansı’nda görevden alınan Kemal Öztürk’le ilgili raporlar Arınç’a sunulmuş ancak kabul görmemiş O raporlar önce Arınç’a gitti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü’nden sürpriz bir şekilde görevden alınan Kemal Öztürk ile ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından rapor hazırlandığı, raporun önce Bülent Arınç’a sunulduğu, ancak Arınç’ın iddiaları kabul etmediği ileri sürüldü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Öztürk’ü geçen hafta veda ziyareti çerçevesinde kabul ettiği ifade edildi. Öztürk’ün istifasının ardından Ankara kulislerinde çarpıcı iddialar konuşulmaya başlandı. Edinilen bilgiye göre, Öztürk’le Yalçın Akdoğan’ın arasını açan en önemli etken Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı rapor oldu. Kurulun Erdoğan’ın Başbakanlığı sırasında Anadolu Ajansı ile ilgili bir çalışma başlattığı, hazırladığı raporu kabinedeki yeni görev dağılımı öncesinde Anadolu Ajansı’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Arınç’a ilettiği ifade ediliyor. Ancak yine iddialara göre Arınç, Öztürk’le ilgili iddiaları kabul etmedi. Yine kulislere yansıyan iddialara göre Öztürk’le ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları değil, istihbarat raporları da hazırlandı. Hatta tüm bu değerlendirmeler nedeniyle Öztürk’ün TRT Genel Müdür adaylığının da önünün kesildiği ifade ediliyor. Kulislerde bu konuda da çeşitli iddialar bulunuyor. İddialar üç temel nokta üzerinde yoğunlaşıyor. Bunlardan birincisi ajansın kurumdaki birçok deneyimli ismi istifaya ya da emekliliğe zorlaması. Son dönemde çok sayıda kişi ajansla yollarını ayırmış ve çeşitli kurumlara yönelmişti. Bu yolla boşaltılan kadrolar taşeron gazetecilerle dolduruldu. Yine iddialara göre bu taşeron sistemi maddi istismarları da beraberinde getirdi. Taşeron sisteminde dönen paranın aylık 1 milyon TL civarında olduğu belirtiliyor. İkinci iddia ise ajansın vergi ödemeleriyle ilgili saptanan bazı aksaklıklar. Teftiş Kurulu’nun bu konuda bazı sorunları saptadığı ifade ediliyor. Erdoğan ziyareti son hamleydi Öztürk geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmişti. Kabulde Öztürk, Erdoğan’a AA’nın yeni kitaplarının “00” numaralı nüshalarını sunmuştu. Ancak bu ziyaretin öncesinde Öztürk’ün kurumla yollarının ayrılacağının ajans kulislerinde konuşulmaya başlandığı, ziyaretin de bir “veda” ziyaretine dönüştüğü öğrenildi. Bülent Arınç’ın TBMM Başkanlığı döneminden bu yana en güvendiği isimlerden birisi olan Kemal Öztürk, bir dönem de Başbakanlık Sözcülüğü görevini sürdürmüştü. Görevi sırasında Başbakanlık muhabirlerine uyguladığı baskıyla gündeme gelen Öztürk, kurumları arayarak Başbakanlık’a istemediği muhabirleri değiştirtmesiyle tanınmıştı. ‘Savcı Akkaş’tan işbirliği teklifi’ Raporlar gündem yaratır Ergenekon davasına bakan eski özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk başkanı Köksal Şengün’ün, Yalçın Akdoğan’ın orduya kumpas kurulduğu beyanlarının ardından başlatılan soruşturma kapsamında tanık olarak verdiği ifadenin detayları ortaya çıktı. Şengün ifadesinde “İlahi adalet er geç tecelli edecek” diyerek, daha önce bazı basın yayın organlarında dile getirdiği beyanları tekrarladı. Bu beyanların incelenmesini talep eden Şengün, Ergenekon davasındaki tutukluluk kararlarına muhalefet etmeye başlayınca mahkeme başkanlığından alınarak Bolu’ya düz hâkim olarak atanmış, daha sonra kanser olup emekliye ayrılmıştı. Köksal Şengün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Mesut Erdinç Bayhan’a 24 Kasım’da tanık sıfatıyla ifade vermişti. Şengün, daha önce, “İddianameyi okumadan kabul ettik”, “Beni kanser ettiler” ve “Belgelerini biliyorum. Karar içime sinmiyor” başlıklı beyanlarının doğru olduğunu belirterek, bu ifadelerini tekrarladığını söyledi. 2008 yılında başlayan Ergenekon davasının görüldüğü mahkeme başkanlığı yapan Köksal Şengün’ün duygusal yakınlık kurduğu iddia edilen avukat Tülay Bekar ile telefon görüşmeleri basına yansımış, Şengün’ün Bekar aracılığıyla eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’dan Yargıtay üyeliğine atanmasını istediği öne sürülmüştü. Şengün basında yer alan haberlerin ardından 2011’de Bolu’ya düz hâkim olarak sürülmüştü. Seyfi Oktay ve Tülay Bekar’ın ise “Ergenekon silahlı terör örgütüne üye olma”, “adil yargılamayı etkilemek”, “yargı görevini yapmayı etkilemek” suçlarından 9 kişi ile birlikte yargılanmasına devam ediliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle