22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ARALIK 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 Şura komisyonunda ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara da zorunlu din dersi önerisi kabul edildi Birinci sınıfa din dersi SİNAN TARTANOĞLU ANTALYA Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açılışında “anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı” mesajıyla başlayan Milli Eğitim Şurası’nın ikinci gününde “anaokulu ve ilkokul müfredatı” ele alındı. Şura komisyonlarında zorunlu din dersinin ilkokul 1. sınıftan başlamasına dönük öneri kabul edilirken, anaokulunda da “değerler eğitimi” verilmesi önerildi. Öneriler şura genel kurulu tarafından da benimsenirse, Milli Eğitim Bakanlığı’na “tavsiye kararı” olarak sunulacak. Önerilere muhalif üyeler “Sen Allah’ı mı tartışıyorsun” sözleri ile susturulurken, toplantıları basın mensuplarının izlemesi yasaklandı. Şuranın ana gündem maddeleri doğrultusunda çalışmalarına başlayan komisyonlardan Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgesi çalışma grubunda ilk günün konusu da “anaokulu ve ilkokul müfredatı” oldu. Getirilen öneriler ise gerginliğin sataşmalara dönüşmesine yol açtı. İlkokul 4. sınıftan itibaren anayasal bir zorunluluk olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilkokulun ilk 3 yılında da zorunlu olarak okutulması Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu’nda oylanmak üzere hazırlanacak öneriler listesine girdi. “Anayasanın zorunlu olarak kabul ettiği din dersinin ilkokulda 3 sınıfın öğrencilerine verilmemesinin anayasanın ruhuna aykırı olması” gerekçesiyle sunulan öneriye MEB bürokratlarından da destek geldi. Ayrıca anaokullarında da “değerler eğitimi” verilmesi öneri olarak kabul edildi. Karma eğitime son verilmesine ilişkin önerisi ise okul güvenliği komisyonunda da gündeme geldi. Önerinin bir Milli Eğitim müfettişi tarafından “Cinsel farkındalıkla başlayan karşı cinse duyulan ilgiden kaynaklı güvenlik sorunlarının en minimum seviyeye indirilmesi açısından zorunlu olan karma eğitim modelinin özel öğretim ve devlet kurumlarında yerel ve sosyal şartlar dikkate alınarak serbest ve demokratik eğitim modeli ile değiştirilmesi gerekir” sözleri ile savunulması dikkat çekti. Ayrıca ilkokul öğrencilerinin haftalık ders saati yükünün haftada 30 saat olması gerektiği, bunun 5 saatinin ise sosyal etkinlikler ve etüt dersi olarak kullanılması gerektiği önerisi kabul edildi. Bu 5 saatin hangi derslerle geçirileceği konusu ise okul müdürlerinin inisiyatifine bırakıldı. Söz konusu tekliflere bazı şura üyelerinden itirazlar geldi. “Anaokulu çocuklarına Allah, cennetcehennem kavramlarını anlatamazsınız. Somut düşünme çağında olan bir çocuğa bu soyut kavramları öğretmezseniz. Bu kavramlar ancak aile tarafından öğretilmelidir” sözleri, “Sen Allah kavramını mı sorguluyorsun, tartışıyorsun? Seninki görüş değil dinsizlik. Din deyince neden aklına hemen cehennem geliyor” tepkisi ile karşılandı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, tüm çalışma gruplarını ve bu tartışmaların yaşandığı komisyon salonunu da ziyaret etti. Ziyaretin ardından Avcı’nın talimatı ile komisyon çalışmalarının basın mensuplarına kapatıldığı duyuruldu. Kumpasa Kumpas!.. Haberi Hürriyet’ten Toygun Atilla yazdı, dinlenen 160 adı... Aslında bilinmeyen bir şey değildi “koca kulak” olayı... Hem Ergenekon, hem Odatv, KCK, Balyoz, hem de Devrimci Karargâh, Poyrazköy, Fuhuş ve Casusluk davalarında kimlerin nasıl dinlendiğini, havuz gazetecileri az çok biliyordu... Cemaat ve iktidar medyası, bir başka deyişle Fethullahçı sermayenin desteğiyle yayımlanmaya başlayan “sol görünümlü” tetikçi medya başı çekiyordu. (Gazete 15 Kasım 2007’de yayımlanmaya başladı.) Gazete çıktıktan hemen sonra, övünmek gibi olmasın ama bu köşede o gazetenin “Fethullahçılar” tarafından finanse edildiğini yazdım. Gazetenin o dönem görevli yöneticilerinin sesi soluğu çıkmadı... Sözüm ona darbe karşıtı bir gazeteydi... Liberaldi, özgürlükçüydü! Neyse geçelim! AKP 2002 seçimlerinde yüzde 35 oyla iktidara gelmişti... Gülen cemaatiyle AKP ne denli uyum içindeydiler değil mi? Cemaat istiyor, iktidar veriyordu... Pek çok işadamı, sanayici, gazeteci, siyasetçi Pensilvanya’ya gidip Hocaefendi’yi ziyaret etmek için sıraya giriyordu... AKP tek başına iktidardaydı ama Gülen cemaatiyle birlikte aynı yolda yürüyorlardı. 2007 seçimlerine gelindi... Gelindi ama nasıl gelindi? Darbe korkusuyla! HHH TSK’yi şöyle bir budamak gerekiyordu... 2005 Ağustosu’nda TSK’de komuta kademesi değişmişti... Ankara’nın siyasi kulislerinde “darbe hazırlıklarının olduğu” konuşuluyordu... Cemaat ve iktidar birlikte hareket etmeye karar verdiler ama çekiniyorlardı. Kazasız belasız 2007 seçimlerine girmek için sakin görünmek gerekiyordu. 2006’da Mayıs ayında Cumhuriyet’e peş peşe atılan üç bomba, kanlı Danıştay saldırısı... 19 Ocak 2007’de Hrant Öğrencilere namaz için yemin ettirildi Kayseri’deki Kocasinan İMKB Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin ortaokul bölümünde okuyan 6. sınıf öğrencileri için “Namaza Niyet Töreni” düzenlendi. Ahmet Ayşe İnci Camii’nde düzenlenen törende öğrencilere beyaz namaz takkesi ve beyaz başörtüsü ile tespih hediye edildi. Öğrencileri namaza teşvik etmek amacıyla düzenlenen programda, Kur’anıkerim ve ilahiler okundu. Törenin sonunda, öğrencilere sırayla 40 gün boyunca namazlarını eksiksiz olarak kılacaklarına dair yemin ettirildi. Okul müdürü Mehmet Ayman, “İnşallah başka okullara da örnek olacak. Bu çocuklarımız 40 gün namaza alışırlarsa, umuyoruz ki ondan sonra da namazı bırakmayacaklar” dedi. (DHA) Karma eğitime cinsellik gerekçesi İşte bu nedenle eğitim kalitesiz FİGEN ATALAY Eğitim sisteminde eşitsizlik, niteliksizlik ve karmaşa almış başını giderken, şuranın gündeminde “yoğunlaştırılmış din eğitimi” olması, uluslararası öğrenci değerlendirme programlarında neden en altlarda olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Eğitimde fırsat eşitliği yok. En yoksulların yükseköğretime erişim oranı yüzde 1 bile değil! En zengin kesim, en yoksul kesimin 21 katı eğitim harcaması yapıyor! Öğrencilerin liselere yerleştirilmesi çileye dönüşüyor, kayıt süreci aylarca sürüyor. Şurada, bunlar gibi pek çok soruna çözüm üretilmesi beklenirken, din eğitimine odaklanılması, geleceğe yönelik umutsuzluk yaratıyor. Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu olan TEDMEM tarafından hazırlanan “19. Milli Eğitim Şurasına İlişkin Değerlendirmeler” adlı raporda, “Temel eğitim boyunca öğrencilerin aldıkları toplam zorunlu ders saatinin artırılmasına yönelik çalışmalardan önce, nitelikli eğitim verilmesine odaklanılması gerekiyor. Bir ders saatinin niteliği artırılmadan, düşük nitelikli derslerin saatinin artırılmasının, eğitimin kalitesinin artmasına yardımcı olmayacağı bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Günlük oldukça sıradan sınav, tayin, görevlendirme gibi bürokratik tartışmalardan kurtulup, başlandığı gibi nitelik geliştirici uygulamalara yönelmek gerekiyor” deniliyor. l Şura din eğitimine odaklanırken nitelikli eğitim göz ardı ediliyor 5 saat ne yapılacak? ‘Cehennem’i anlatamazsınız’ avetliler nasıl belirleniyor? Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) şura için hazırladığı Bilgi Notu’na göre ise şura önce D si hazırlık süreçleri yeterince katılımcı ve eşitlikçi biçimde işletilmiyor. Toplantılara kimlerin katılacağı konusunda belirsizlikler söz konusu. ERG, “davetlilerin hangi ölçütlere göre belirlendiği kamuoyu ile paylaşılmalıdır” çağrısında bulunuyor. Bilgi notunda “Toplantılara davet edilen katılımcılar, alanda var olan çeşitliliği yansıtmamaktadır. Bu durum tartışmaların çok yönlü ilerlemesine, etkin bir tartışma ve diyalog ortamının ortaya çıkmasına engeldir. Şura kararları her zaman uygulanabilir ve eğitimin kalitesini artırabilir nitelikte değildir. Geçmiş şuralarda ve 19. şura için yapılan hazırlık toplantılarında tartışmaların kanıt temelli ilerlemesinde güçlükler yaşandığı gözlemlenmiştir. Oysa sürecin kanıt temelli ilerlemesi katılımı güçlendirebilir” denildi. Dink’in Agos gazetesinin önünde bir faşist tarafından silahla öldürülmesi... 27 Nisan 2007 emuhtırası, ardından Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın Dolmabahçe Sarayı’nda baş başa görüşmeleri... Erdoğan’ın görüşme sonrası şu ilginç açıklaması: “Konuştuklarımız benimle mezara kadar gider, Büyükanıt konuşursa ben de konuşurum...” Gerçeği söylemek gerekir: “Şu ana dek ikisi de konuşmadı, sır olarak kaldı...” HHH Sonrası var! 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bombaların bulunması... 20 Haziran 2007’de Kuddisi Okkır’ın Ergenekon’dan gözaltına alınması... 22 Temmuz 2007’de AKP’nin zaferiyle sonuçlanan genel seçimler... Yazar Ergün Poyraz’ın 27 Temmuz 2007’de yine gözaltına alınması, peşi sıra gelen Ergenekon dalgası... Hürriyet’in haberini okurken 20082009 yıllarını anımsadım... Gözaltıları, Ergenekon’un “para kasası” olarak gösterilen, zindanda ölümcül hastalığa yakalanan Kuddisi Okkır’ın yaşamını yitirmesini... Beş parasız olduğunu toplum, öldükten sonra anlamıştı... Arkadaşları aralarında para toplayarak Yalova’da toprağa vermişlerdi... İlhan Selçuk için yapılan haberler: “Cumhuriyet’i İlhan Selçuk bombalattı!” O kadar çoktu ki dinlenen, suçsuz yere hapis yatan... İntihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar... Hukuk savaşımı veren kardeşi Ahmet Tatar ve ailesi... HHH Dinlemelerin en yoğun olduğu yıl 20082009... Gözaltıların ve tutuklamaların en yoğun olduğu yıl... Tetikçilerin çoğu ya havuz ya da cemaat medyasında... Ortaklık bir yıl kadar önce 17/25 Aralık’ta bitti! Kocakulak yine vardır, hiç kuşkunuz olmasın... Demokrasi, özgürlük, barış gelmedikçe... Kutuplaşma daha derine indikçe... Kumpasa kumpas, kulağa kulak demedikçe! Muhalefetin anayasaya aykırılık iddiası reddedildi Bir okur mail yollamış, uyarıyor: Evet, Dersim’in adı Tunceli’dir... Bir başka okur mail yollamış, tebliğ ediyor: Türkiye sınırları içinde ‘Dersim’ adında bir bölge, yerleşim bulunmamaktadır!  Her iki okur da çok, ama çok haklılar. Bencileyin milli duyguları zayıf, sık sık vatan hainliği filan yapanlar her zamanki gibi yanılıyorlar. Kendilerine Kürt diyen, aslında hepsi de Horasan dolaylarından gelme Türkoğlu (Türkkızı) Türk olan, Türkçenin Zaza ağzı ile konuşanların o güzelim beldeye Dersim demeleri tarihi ve milli bir yanılgıdır. Orası Tunceli’dir. Tıpkı Marmara’nın ortasındaki adanın adının Avşa filan değil Türkeli olduğu gibi; adanın Araplar denen köyünün adının da Yiğitler olduğu gibi... Tıpkı Trakya düzlüğünün, adı türkülere geçmiş Evreşe kasabasının adının Kadıköy olduğu gibi... Tıpkı Antakya’nın bir zamanlar Yahudi sarrafların konaklarının bulunduğu, kimilerinin “Zenginler Sokağı” dedikleri o güzelim caddenin adının, sokağın girişine belediyece çakılmış tabelada da açıkça görüldüğü üzere “Kırk bin yıldır Türk Yurdu Caddesi” olduğu gibi... Tıpkı Erzincan’ın doğusundaki Mans dedikleri ilçenin adının aslında Çayırlı olduğu, Çayırlı’nın Yeşilkaya, Çataksu ve Çadırkaya köylerini bugün bile Ermenice Pülk, Aravans, Pekeriç diye ananların Türklüğünden şüphe duyulması gerektiği gibi... Tıpkı Küçük Menderes ovasının sonundaki zengin tarihi geçmişi bulunan Ovakent ve Konaklı’yı hâlâ Adagide, Adagüme gibi TürkçeRumca karışığı tınılar taşıyan adlarla ananların milli duyguları gelişmemiş, bilinçsiz kadın ve erkekler olduğu gibi... Tıpkı Rize’nin Kafkas halklarından Lazların ağırlıklı olarak Dersim’e Dersim Diyememek... yaşadığı Çayeli ile ilgili olarak bazı kaynaklarda “Osmanlı egemenliğine girdiğinden 1944 yılına kadar adının Mapavri (Lazca Mapaura) olduğu” bilgisinin kesinlikle bir yanlış içerdiği; Çayeli adıyla ilgili olarak belirtilen tarihin sadece 1944 değil, “Milattan önce 1944” olduğu gibi... Tıpkı... Aaaa, sıkıldım!.. Hangi birini sayayım? Bu kadar örnek anlayana yeter de artar bile... HHH 1. Dünya Savaşı imparatorlukların yıkıldığı, ulusdevletlerin fışkırdığı bir dönemi anlatır. Kimi imparatorluklar (Mesela Britanya İmparatorluğu) bunu yumuşak geçişle sağladılar. Ama AvusturyaMacaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu çok sert bir yıkımla tarih sahnesinden silindiler. Sömürge imparatorluklarına karşı yükselen milliyetçi dalga, ki dönemin ilerici, devrimci ideolojisiydi, art arda kendi ulusdevletlerini kurdular. Yüzlerce yıldır Osmanlı egemenliğinde yaşayan Balkan halkları kendi ulusdevletlerini kurarak “millet”e dönüştüler. (Bazı Avrupa sözlük ve ansiklopedilerinde “Ulus”un pek özlü bir tanımı vardır. Ulus: Devleti olan, devlet kuran halk.) Kendini imparatorluğun asli sahibi gören Türk aydınlar arasında milliyetçi akımla tanışma ve milliyetçi ideolojiyi benimseme görece geç gelişti. Selanik’in bu bağlamda özel bir yeri var. Gerek milliyetçi ideolojinin yaygın ve keskin bir içerik kazandığı Balkan ülkeleriyle iç içe, yan yana oluşu, gerek Balkan Savaşı yıkımını dolaysız yaşayan bir bölge oluşu yüzünden Türk milliyetçiliğinin tohumları önce Selanik ve yöresinde çatladı; İstanbul’a oradan ulaştı. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem’in çıkardığı Türk milliyetçiliğinin ideolojik organı Genç Kalemler Dergisi’nin Selanik’te yayımlanması rastlantı değildir. Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı yıkımının ardından Kurtuluş Savaşı zaferiyle birlikte Türk milliyetçiliğinin yaşam alanı Anadolu oldu. Anadolu’nun Türkleştirilmesi de Türk milliyetçiliğinin ana hedefi oldu. Bu hedefe ulaşmak için bazen cankırımlar uygulandı. İttihat Terakki’nin 1915 Ermeni cankırımı, 193738 Dersim cankırımı gibi. Bazen asimilasyona (Serbest çeviriyle: İçinde eritme) başvuruldu. Laz, Çerkes, Boşnak, Arnavut, Abaza, Gürcü, Arap gibi farklı etnik kökenlerden gelen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına Türk kimliği bir üst kimlik olarak sunuldu ve dayatıldı. Bunda büyük ölçüde başarıya da ulaşıldı. Buna karşılık sayıca çok büyük olan Kürtlerin asimile edilebilmeleri, Kürt dilinin yasaklanması dahil bütün çabalara rağmen başarıya ulaşamadı. Gayrimüslimler ise “devlet için yakın tehlike” olarak tanımlandı. Bu tanımlama “Sermayenin de Türkleştirilmesi” hedefiyle örtüştürüldü. 1915’te Ermenilerle başlayıp 1938’de Trakya’da Yahudilere uygulanan “pogrom” kokan saldırılarla, 67 Eylül 1955, 1964, 1974 yıllarında Rumlara yönelik örtülü, örtüsüz zorlamalarla süren “sermayenin Türkleştirilmesi” hedefinde de büyük ölçüde başarıya ulaşıldı. Anadolu’da belde, köy, kasaba, kent adlarının mümkün olduğu kadar değiştirilmesi işte bu sürecin bir halkasıdır. Kadim Ermeni bölgelerindeki Er menice adların Türkçeleştirilmesi (yazının başındaki MansÇayırlı, AravansÇataksu, PekeriçÇadırkaya örneklerini hatırlayın) o bölgedeki Ermeni izlerinin kazınmasıdır. Batı Anadolu’da yaygın Rumca belde ve yerleşim adlarının Türkçeleştirilmesi (EvreşeKadıköy, AvşaTürkeli örnekleri gibi), bir zamanlar o topraklarda Türklerin yanı sıra Rumların da yaşadığına işaret eden izlerin silinmesidir. HHH Anadolu’nun Türkleştirilmesi hedefinde aşılamayan sadece Kürtler kaldı. Çoktular, sürüp bu topraklardan kovmak mümkün olamıyordu. Asilime olmayı ise reddediyorlar, yasaklanan dillerini gizli ya da açık kullanmaya devam ediyorlar, etnik kimliklerini “Türk üst kimliği” altında konumlandırmaya karşı çıkıyor, karşı çıkmakla kalmıyor, baş da kaldırıyorlardı. Ama tıpkı Rumca, Ermenice, Lazca belde adlarında olduğu gibi Kürtçe belde adlarını değiştirmek mümkündü. Nihayet Ankara’da bir kurul karar veriyor, haritalar da buna uygun olarak düzenleniyordu. Dersim denen “bela”dan kurtulunamadı ama Dersim yerine Tunceli denmesi sağlandı. Peki, neden Tunceli? Öyle ya o bölgede ne bakır çıkıyor, ne kalay. Yani tunç elde etmek mümkün değil. Cevap bir Dersimliden geldi: O maden adı değil, devletin eli demek! HHH Milliyetçiliğin yükseldiği dönemlerde ulusdevlet trenine epey geç binmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tutumuna hak vermesek bile anlamak mümkün. Ama 2014 yılında hâlâ bu ideolojik çizgide ısrar etmek nasıl açıklanacak? İç güvenlik paketi alt komisyona sevk edildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İçişleri Komisyonu, “İç Güvenlik Paketi” olarak bilinen ve polisin yetkilerini artıran tasarıyı alt komisyona sevk etti. Tasarı üzerinde konuşan CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, “sorunlu” olarak nitelendirdiği tasarının, Emniyet’te bazı birimlerdeki personelin tasfiyesini öngördüğünü belirterek, “Kurumları kendi iç işleyişinde uygun şekilde yapılandırmak yerine, majestelerinin iç güvenlik birimlerini yaratacak şekilde bir düzenlemeye gidiyorsunuz” dedi. Serindağ, tasarıyla silah kullanma yetkisinin kolaylaştırıldığını, bunun toplumun sosyal huzurunun bozulmasına neden olacağını söyledi. HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, bu düzenlemeler sonrasında güvenlik kuvvetlerinin daha fazla arama, sorgulama yapabileceğini, daha fazla keyfi davranabileceğini, daha fazla şiddet kullanabileceğini ve gözaltına alabileceğini ifade etti. MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, MHP’nin, tasarının anayasaya aykırı olduğuna ilişkin önerge verdiğini anımsatarak komisyonun bu konuda karar vermeden görüşmelere geçmesine tepki gösterdi. MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, “Paralel yapı diyorsunuz ama doğuda yol kesen paralel yapıyı görmüyorsunuz. Paralel yapıyı AKP inşa etmiştir, bunun suçlusu AKP iktidarıdır” dedi. Daha sonra MHP’nin, tasarının anayasa’ya aykırılık önergesi oylandı, önerge kabul edilmedi. Tasarı, görüşmelerin ardından alt komisyona gönderildi. Savcı Serdar Coşkun, askeri savcıyla bir araya geldi Cemaat soruşturmasında esrarengiz görüşme ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Fethullah Gülen ve cemaatine ilişkin ana soruşturmayı yürüten Ankara savcısı Serdar Coşkun, TSK içinde Gülen yapılanmasına ilişkin soruşturmayı yürüten askeri savcı Kurtuluş Kaya ile görüştü. Genelkurmay askeri savcısı Kaya’nın talebi üzerine söz konusu görüşme Ankara Adliyesi’nde gerçekleşti. Görüşmede Askeri Yargıtay’daki paralel yapıyla ilgili ifa de veren gizli tanığın avukatı Fidel Okan da yer aldı. Alınan bilgiye göre, görüşmede sivil savcılık ile askeri savcılık arasında Gülen soruşturmasına ilişkin işbirliği konuşuldu. Bu kapsamda Kaya, Coşkun’a bazı bilgi ve belgeler verdi. Öte yandan askeri savcılığın elinde olan Fethullah Gülen’in bazı generaller ile yaptığı görüşmeye ilişkin görüntülerin uzun süredir savcı Coşkun’da olduğu öğrenildi. Önümüzdeki günlerde bu soruşturmalarla ilgili bazı gelişmeler olacağı kulislerde konuşuluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle