22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 2014 SALI 4 HABERLER HDP önce hükümet, ardından Kandil’le görüştükten sonra İmralı’ya yeni bir ziyaret yapacak Şimdi de Futbolu Kurutuyorlar Dikkatinizi çekmiş olmalı, son zamanlarda karşılaşmalar, maçlar boş tribünler önünde oynanıyor. Geçen hafta Türk Telekom Arena’da, Şükrü Saracoğlu’nda, henüz başa güreşen Galatasaray da Fenerbahçe de yarı boş tribünlere oynadılar maçlarını. Milli takımın içler acısı performansının yanı sıra futbola gösterilen ilgide de çok hızlı bir azalma var. Araştırdığımızda, üç ana nedenle karşılaşıyoruz. 1 Futbolun kalitesinin çok düşük olması. 2 Şike söylentileri ve olayın etrafındaki kuşkuların kalkmamış olması. 3 Passolig uygulaması, 4 İktidarın Futbol Federasyonu’nu zaman zaman kullanarak, zaman zaman bypass ederek, futbolu iyiden iyiye denetimine alması. Bunlara biraz daha yakından bakınca, futboldaki kalite düşüklüğünün yeni olmadığı, futbolumuzun üç aşağı beş yukarı aynı düzeyde dolaştığı, geçen yıl da durumun aynı olmasına karşın ilginin yüksek olduğunu düşününce, bu olgunun belirleyici etken olmadığını görebiliriz. Diğer etkenlere gelince, onların hepsini aslında bir başlık altında toplamak mümkün: İktidarın futbola el atması ve bu alanda her şeye doğrudan karışması. HHH Şike söylentileri, davaları, tutuklamaları hep siyasal iktidarın, o zamanlar canciğer kuzu sarması olduğu Cemaat ile el ele yürüttüğü, “Futbol da bizden sorulur” operasyonlarının ürünüdür, kamuoyunda da bu şekilde algılanmıştır. Evet son yıllarda siyasal iktidar önemli bir sosyal olay olan sporu, özellikle futbolu tümüyle sultası altına almış bulunmaktadır. Federasyon yalnız başında bulunan zatın Tayyip Bey’e biat etmiş olmasıyla değil, TFF Genel Kurulu’nun kompozisyonu açısından da iktidarın mutlak denetimindedir. Federasyon Başkanı’nın biat etmiş olması; Tayyip Bey’in kimi konuları, onu bypass ederek, doğrudan Fatih Terim’le çözme girişimine engel olmamaktadır. Futbol bugün yüzde yüz iktidarın denetimindedir. Bu durumda, yalnız özerkliği lafta kalan federasyon değil, kulüplerin yöneticileri de “hâkimi mutlak”ın, yani Tayyip Bey’in sözünden çıkamamaktadırlar. Bakın Beşiktaş Divan Kurulu üyesi ve ÇArşı davasının avukatlarından Ali Rıza Dizdar, arkadaşımız Arif Kızılyalın’la yaptığı söyleşide neler diyor: “Beşiktaş Yönetimi iktidardan ve Cumhurbaşkanı’ndan çekiniyor. Kemal Kılıçdaroğlu geldi geçenlerde maça, sayın başkanımız yok; eski Cumhurbaşkanımız geldi maça, başkan yine yok. Sonra da perde arkasında ‘Beşiktaş’ın âli menfaatleri için’ deniyor... Gerek Başkan Fikret Orman, gerekse Yalçın Karadeniz bu iktidardan çekiniyor.” HHH Herkesi dinleme ve fişleme peşinde olan, hayatımızın en mahrem köşelerini bile dikizleme tutkusuyla yanan AKP’nin eseri olan 6222 sayılı, 01.04.2011 tarihli Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun gereğince bu yıl yürürlüğe giren, kimilerinin Türk futbolunun altın dönemini başlatacağını söylediği, ama Çalık’ın Aktifbank’ına rant aktarmadan öteye geçmeyen Passolig uygulaması, dinlenmekten, izlenmekten, gözlenmekten, dikizlenmekten bıkmış olan halkın tepkisini çekmiş ve tribünlerin boş kalmasına yol açmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, Passolig benzeri bir uygulamaya, Arjantin dışında dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmamaktadır. Bir tek İtalya’da bir süre uygulanmış ve sonra vazgeçilmiş bulunmaktadır. Her şeyi yasakla ve fişlemeyle çözmeyi amaçlayan, Türk Telekom Arena’nın açılışındaki olaylarla başlayıp, ÇArşı’nın Gezi olayları sırasındaki tutumuyla doruğa erişen Tayyibizmin tribün düşmanlığının ürünü olup, her şeyi fişlemekle çözmeyi öngören 6222 sayılı yasanın etkisiyle tribünler de boşalıyor. Hayatın her alanına müdahaleyi şiar edinmiş olan Tayyibizm şimdi de futbola el atmış, orayı kurutuyor. Totalitarizm böyledir, yalnız siyasi özgürlükleri değil, yaşamın her alanını kurutur, yer, bitirir. Müzakere taslağı trafiği CHP, tasarısını yine sunacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, hükümetin açıkladığı yeni “çözüm süreci” tasarısına karşılık hazırladığı tasarısını bugün bir kez daha gündeme getirecek. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun sunduğu tasarıda “Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nun kurulması” ve “Ortak Akıl Heyeti” önerilerinin TBMM Genel Kurulu’nda “doğrudan gündeme alınarak” yasalaştırılmasını isteyecek. Tanrıkulu, “CHP’nin tavrını merak edenler için en doğru yöntemi içeren öneriyi hazırladık. Önerimizin gündeme alınmasını isteyeceğiz, kim samimi, kim değil. Göreceğiz” dedi. CHP’nin hazırladığı tasarıda “Toplumsal Mutabakat Komisyonu’nun kurulması” ve “Ortak Akıl Heyeti” önerileri yer alıyor. AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise Tanrıkulu’nun önerisiyle ilgili tavırlarının sorulması üzerine “CHP kanun teklifini sunsun, onu konuşuruz, müzakere ederiz” karşılığını vermekle yetindi. MAHMUT LICALI ANKARA Abdullah Öcalan ile devlet heyetinin anlaşma sağladığı müzakere taslağı, HDP heyetinin önce hükümet, ardından Kandil’de yapacağı görüşmelerin ardından İmralı’ya yapılacak yeni bir ziyaretin ardından netlik kazanacak. Ankara ve Kandil’de yürütülecek müzakere taslağı trafiğinin yanı sıra Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanmasına yönelik Irak ve Suriye’de de bazı görüşmelerin gündeme gelmesi bekleniyor. Müzakere taslağına ilişkin bu hafta yürütülecek yoğun görüşme trafiğinin ardından İmralı’ya yeni bir ziyaret yapılacağı, taslağa bu ziyaretle son şeklinin verileceği belirtiliyor. İmralı’ya yapılacak yeni ziyaret öncesi adada da Öcalan’a yardımcı olarak nakledilmesi gündeme gelen mahkumlarla ilgili çalışmaların sona ereceği, bu ziyarette Öcalan’ın sekretarya olarak görev yapacak yeni ekibiyle heyeti karşılayacağı ifade ediliyor. Müzakerelerin başlaması için yasal güvence sağlanmasının öncelikli talep olduğu dile getiriliyor. HDP heyeti İmralı’da oluşturulan taslakla ilgili hükümet kanadında bu hafta içinde bazı temaslar gerçekleştirecek. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile bugün ya da yarın bir görüşme yapılması bekleniyor. Akdoğan ile yapılacak görüşmenin ardından Çözüm Süreci Kurulu üyeleriyle de taslak hakkında görüş alışverişi yapılabileceği belirtilirken, HDP Zana ve Önder, İmralı’ya gidecek Geçen hafta yapılan İmralı ziyaretinde Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanma çağrısı yeniden gündeme geldi. Bu kapsamda Sırrı Süreyya Önder ve Leyla Zana’nın İmralı’ya bir ziyaret gerçekleştireceği; bu ziyaretin ardından da Irak Kürt Bölgesi Yönetimi başta olmak üzere farklı Kürt gruplarıyla yeni bir görüşme trafiğinin başlaması bekleniyor. Ancak bu temasların aralık ayının sonunda ya da ocak ayının başında gerçekleştirilebileceği dile getiriliyor. heyetini Ankara’daki temaslarının ardından müzakere taslağıyla birlikte Kandil’e gidecek. Kandil görüşmesinin ardından İmralı’ya yeni bir ziyaret gerçekleştirilecek. HDP heyeti hem hükümetin hem de Kandil’in taslak hakkında görüşlerini Öcalan’a aktaracak. Bunun ardından müzakere taslağına son şekli verilecek ve taslağın tamamı kamuoyuna açıklanacak. Edinilen bilgiye göre taslakta müzakere heyetinin oluşturulması ve heyetin çalışma yöntemleri ayrıntılarıyla yer alıyor. Müzakerenin temel yöntemi; görüşmelerin kaydının tutulması, kararların imzalanması, Ankara ve Kandil’in görüşünden sonra yasal adımın atılması olarak öne çıkıyor. 2530 kişiden oluşacağı tahmin edilen heyetin bütün görüşmeleri eksiksiz kayıt altına alınacak. Bu durum müzakere sırasında hangi tarafın ne gibi öneriler sunduğunun belgelenerek olası bir anlaşmazlıkta tarafların anlaşmazlık yaşanan konu hakkındaki öneri ve görüşlerinin net olarak ortaya konulması anlamına da geliyor. Müzakere edilen konu hakkında alınan karar imza altına alınacak. Çıkan bu kararlar Ankara’da hükümet, Kandil’de örgüt yöneticileriyle görüşülerek yasal adımlar atılacak. Taslakta giriş bölümü olarak tanımlanan bölümde Kürt siyasi hareketi, Kürt sorunu hem Türkiye hem de Ortadoğu bağlamında anlatılıyor. Söz konusu bölümde, “Tarih boyunca Ortadoğu’da KürtTürk ilişkilerinin mahiyeti ve günümüzdeki durumu”, “KürtTürk ilişkilerinin giderek ağırlaşan sorunsallaşmasının iç ve dış nedenleri ve kapitalist modernite ilişkisi”, “Çözümün sistemsel özelliği ve Ortadoğu’daki kaçınılmaz etkisi” gibi başlıklarla Kürt sorunuyla ilgili analizler yer alıyor. Müzakere aşamasında ele alınacak konularla ilgili taslakta yer alan bölümde vatandaşlık tanımı, kimlik kavramı, tanımı ve tanımlaması, demokratik çözümün ulusal ve bölgesel boyutlarının tanımlanarak anayasal ve yasal adımların atılması gibi düzenlemeler içeriyor. ‘Kayıtimza, görüşmeyasa’ Taslak görüşmeleri Mahkeme de cop ile odunu silah kabul etti Haber Merkezi Eskişehir’de üniversiteli Doğukan Bilir adlı gencin Ali İsmail Korkmaz’la beraber girdiği sokakta, aynı polislerce dövülmesine ilişkin davada mütalaa verildi. Cop ile meşe odunu, silah kabul edildi. Radikal’in haberine göre Eskişehir’de, 2 Haziran 2013’te Gezi Parkı eylemine katılan Bilir, yanında bulunan Ali İsmail Korkmaz ve bir gençle birlikte Sanayi Sokak’a girmişti. Beşik Otel’in bulunduğu yönden Harman Ekmek Fırını’na doğru koşan Bilir’in iki polis memuru ve bir sivil tarafından dövüldüğü anlar güvenlik kameralarına yansımıştı. Bilir, dün Eskişehir 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada, sayısını hatırlamadığı bir grubun karşılarına çıktığını belirterek, “Önümdeki arkadaşım döndü. Ben de döndüm. Ancak grubun fiili saldırısına maruz kaldım. Sokağın girdiğimiz tarafından geri çıkarken aynı şahıslarla tekrar karşılaştık. Tekrar saldırdılar. Birinin yüzünde gaz maskesi, ellerinde cop vardı. Beni tuttular, cep gibi yere çektiler. Bacaklarıma, omzuma ve sırtıma coplarla vurdular. Dişime sopa geldi” dedi. Bilir’e meşe odunuyla vuran Serkan Kavak ise “Ben olay yerindeydim. Bilir’e karşı müdahalem olmadı. Elimde sopa vardı. Sopayı bana saldıran gruptan şahsın elinden aldım. Sanık polisleri daha önceden tanımam. Bilir’e vurmadım” dedi. Tanık Beşik Otel’in sahibi Erdoğan Gözseçen de Kavak’ı o akşam elinde meşe sopasıyla gezerken gördüğünü belirterek, “Bilir’in kim olduğunu bilmem ancak ellerinde cop olan iki polisle Bilir’e vurduklarını hatırlıyorum. Kavak elindeki sopayla Bilir’e vurdu” dedi. Savcı esas hakkındaki mütalaasında, Bilir’e vurdukları görülen polis Selçuk Bal ve Şaban Gökpunar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 86/3. maddesi gereğince “kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle taksirle yaralaması” suçundan altı aydan bir buçuk yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi. Kavak için de aynı cezanın verilmesini talep etti. Cop ile meşe odunu, silah kabul edildi. Doğukan Bilir davasının duruşması Öğrenci kavgası: 3 yaralı MALATYA (Cumhuriyet) Malatya’da Ülkücü ve Kürt öğrenciler arasında 1 ay önce başlayan gerginlik sürüyor. Önceki akşam Merkez PTT binası önünde Ülkücü ve Kürt öğrenciler arasında çıkan kavgada 1 Ülkücü öğrenci yaralandı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Mısır Çarşısı yakınlarında Ülkücü bir grupla Kürt öğrenciler arasında çıkan kavgada 2 Kürt öğrenci yaralandı. Polisin olaylara müdahale etmesinin ardından Soykan Parkı’nda toplanan Ülkücü grup, Halep Caddesi’ndeki BDP il binasına yürümek isteyince polis barikat kurarak yürüyüşü engelledi. Kentte güvenlik önlemlerini artıran polis, BDP ve Ülkü Ocakları binaları ile öğrenci yurtlarının önlerinde geniş güvenlik önlemleri aldı. (Fotoğraf: AA) Elvan ailesinin isyanı İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi sırasında polisin attığı biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu 269 gün yaşam mücadelesi veren ve 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın ailesi, oğullarının vurulmasının üzerinden 533 gün geçmesine karşın hiçbir hukuki gelişme yaşanmamasına isyan etti. Elvan ailesi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a “Berkin Elvan vurulalı 533 gün oldu. Ortada ne dava var ne de iddianame. Berkin Elvan dosyası nerede?” diye sordu. Aile, şüphelilerin korunmaya çalıştığı izlenimini edindiklerini de vurguladı. Elvan’ın babası Sami Elvan ve dayısı Kenan Düzen, “www. berkinelvan.blogspot.com.tr” adresi üzerinden açıklama yaptı. Açıklamada Berkin vurulduğu andan itibaren soruşturmada ciddi adımlar atılmadığı belirtilerek “Berkin’i vuran polislerin görüntüsü bulunmasına karşın kimlikleri hâlâ tespit edilememiştir. Yapılan en hızlı işlem savcıların sırayla görevden alınması olmuştur. Dosyaya bazı birliklerin fotoğrafları gönderilmiştir. Ancak 9. ve 5. birlikte görev aldığı halde daha sonra ilişkisi kesildiği iddiasıyla bazı polislerin fotoğrafları gönderilmemiştir. Fotoğrafları, şüphelileri korumak için göndermedikleri kanısındayız” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:“Her ne hikmetse bu idari soruşturmanın sadece bir bölümü savcılığa yollanmıştır. İdari soruşturma raporunun tamamı nerededir ve ne zaman savcılığa gönderilecektir? Elvan’ın vurulma anının bir başka emniyet aracının içinden çok daha net olarak görüntülendiği ve bu görüntülerin saklandığı ya da yok edildiği doğru mudur? Bu görüntülerin 17 Aralık 2013 tarihli yolsuzluk operasyonundan önce iktidara yakın tv kanallarında hazırlanan Gezi Direnişi aleyhtarı kes biçimlendir montajla videoları kurgulanırken, o gün tamamı iktidarı destekleyen TV kanallarındaki yetkili kişilerce izlendiği doğru mudur? Bu görüntülerin dönemin başbakanını yalanladığı için ve Berkin’i vuran polislerin çok daha net tespitini sağladığı için yok edildiği/saklandığı doğru mudur?” Aile tarafından yapılan açıklamanın ardından “#BerkinElvanDosyasıNerede” hastag’i, çok kısa bir süre içinde Twitter’da en çok konuşulanlar arasına girdi. Dosyanın nerede olduğunu sordular Otpor lideri ‘Gezi’yle bir alakamız yok’ Haber Merkezi Gezi Direnişi sırasında iktidara yakın medya organları tarafından, gösterilerin arkasında olduğu iddia edilen Sırp Gençlik Örgütü Otpor’un lideri İvan Maroviç, Otpor örgütünün 10 yıldır varlığını sürdürmediğini ve Gezi Parkı eylemlerini düzenleyenlerle de hiçbir teması olmadığını belirtti. Maroviç, oyuncu Memet Ali Alabora ile olaylara ilişkin görüştüğü iddiasını da yalanlarken adını daha önce hiç duymadığını belirtti. 2013’teki Gezi Parkı eylemleri sırasında AKP yanlısı medya kurumları tarafından olayların arkasında olduğu ileri sürülen, Emniyet’in Gezi olaylarına ilişkin yazışmalarında da resmi olarak işaret edilen Sırp Gençlik Örgütü Otpor lideri iddialar hakkında konuştu. BBC Türkçe’de yer alan haberde, Otpor lideri İvan Maroviç, hakkındaki iddiaları “uydurmaca” olarak nitelendirerek, Otpor örgütünün 10 yıldır varlığını sürdürmediğini ve Gezi Parkı eylemlerini düzenleyenlerle de hiçbir teması olmadığını söyledi. Yine Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısında adı Otpor’la birlikte Gezi olaylarının ardındaki örgüt olduğu iddia edilen Canvas’ın liderlerinden Slobodan Djinoviç ve Srdja Popoviç de açıklama yaptılar. 2004’te Canvas (Şiddet İçermeyen Eylem ve Stratejiler Uygulama Merkezi) adlı sivil toplum örgütü kurduklarını belirten Popoviç, Türkiye’de hiçbir eylemci grupla çalışmadıklarını söyledi. Savcı, hâkim ve polisleri suçladılar Tatar ailesi şikâyetçi İstanbul Haber Servisi Amirallere Suikast soruşturmasının şüphelileri arasında yer alan ve hakkında yakalama kararı çıkartıldıktan sonra bunalıma girerek intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar ile ağabeyi Ahmet Tatar, Poyrazköy davasına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “Kumpas Soruşturması” kapsamında şikayetçi oldu. İfadesinin ardından açıklama yapan Nilüfer Tatar ölene kadar eşi hakkındaki soruşturmayı yürüten dönemin özel yetkili savcısı Süleyman Pehlivan’ın peşinde olacağını söyledi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Bülent Bayer’e şikâyetçi olarak ifade veren Tatar ailesi, dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şubesi Emniyet Müdürü Yurt Atayün, Ömer Köse, dönemin özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Süleyman Pehlivan, tutuklama kararı veren ve bu karar yapılan itirazları reddeden dönemin özel yetkili mahkeme başkanları Zafer Başkurt, Şeref Akçay ile üye hâkimlerden şikâyetçi oldu. Müşteki olarak ifade veren ağabey Ahmet Tatar, Amirallere Suikast soruşturması kapsamında 5 Aralık 2009’da ifadeye çağrılan kardeşi Ali Tatar’ın, aynı gün terör örgütü üyesi olduğu, üst komutanlara suikast hazırlığı yapma, alt rütbelilere uyuşturucu madde temin edilmesi ve kullanmaları konusunda kolaylık sağlama iddiasıyla tutuklandığını belirtti. Yapılan itiraz üzerine 16 Aralık 2009’da serbest bırakılan Deniz Yarbay Ali Tatar hakkında savcı Süleyman Pehlivan’ın itirazı üzerine tutuklama kararı çıkartıldığını anımsatan ağabey Tatar, kardeşini intihara sürükleyen süreci anlattı. Ağabey Ahmet Tatar, soruşturma sürecinde ilk tutuklama sonrası ve devamında basın yayın organlarında, internet sitelerinde kardeşi hakkında karalayıcı, yıpratıcı ve tek taraflı haberlerin yapılması nedeniyle kardeşinin psikolojisinin bozulduğunu kaydetti. ‘Dilan kızımız’ yine örgüt üyesi yapıldı CANAN COŞKUN 1 Mayıs 2013’te İstanbul Tarlabaşı’nda yaşanan olaylarda başına isabet eden gaz bombası nedeniyle yaralanan Dilan Alp’in dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya açtığı 100 bin TL’lik tazminat davasında valilik mahkemeye skandal bir savunma yolladı. Valilik, Hüseyin Avni Mutlu’nun olayların ardından yaptığı basın açıklamasında tüm İstanbul halkından ve buna bağlı olarak Alp ile ailesinden de özür dilediği belirtilerek, “Hatta İstanbul Valisi Dilan Alp için ‘Dilan kızımız’ ifadesini de kullanarak kişiye yönelik dışlamayan, tam aksine içselleştiren bir beyanda bulunmuştur” dedi. Savunmada, Dilan Alp’in ve birlikte olduğu grubun Taksim’e barışçıl bir gösteri için gelmediği belirtilerek Dilan’ın örgüt üyesi olduğu iddia edildi. İntihara sürüklendi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle