04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2014 CUMA [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER C Tarihin Unutulmayan Sayfaları Saldırganların gözü öylesine dönmüştü ki, hastaneye yaralı taşıyan cankurtaranı durdurup içindeki yaralıları kurşuna dizmiş, hastaneye de birkaç kez saldırı girişiminde bulunmuşlardı. Kadın ve çocukların gözleri yaşadıkları dehşetin, tanık oldukları korkunç olayların özeti gibiydi. ORHAN TÜLEYLİOĞLU um:ag Yayın Yönetmeni lanmış ve sahneye konmuştur... Bunun adına ‘anarşi’ de denmez, ‘sağsol çatış ması’ da... Bu ‘AleviSünni’ düşmanlığı ile de açıklan maz. Bu, planlı ve örgütlü bir saldırıdır. Çevre illerden Kahramanmaraş’a getirtilen katil çetelerine belli adresler gösterilmiş, noktası ve virgülüne kadar hesaplanan bir plan yürürlüğe konmuştur.” Saldırganların gözü öylesine dönmüştü ki, hastaneye yaralı taşıyan cankurtaranı durdurup içindeki yaralıları kurşuna dizmiş, hastaneye de birkaç kez saldırı girişiminde bulunmuşlardı. Kimi evi yandığı, kimi can güvenliği olmadığı için vilayete sığınmıştı. Kadın ve çocukların gözleri yaşadıkları dehşetin, tanık oldukları korkunç olayların özeti gibiydi. Çocuklar anne babalarını, kadınlar kocalarını bekliyorlardı. 21 Aralık’ta başlayıp 25 Aralık’a kadar süren bu saldırılar sonucunda, resmi rakamlara göre 111, tanıklara göre çok daha fazla insan, neden hedef seçildiğini bile anlamadan, işkenceyle öldürüldü. Öldürülenlerin arasında, çocuklar, yaşlılar, özürlüler, gebe kadınlar ve bebekler de vardı. Ma raş katliamına gelinceye kadar, Orta Anadolu’nun benzer özelliklere sahip yörelerinde, aynı doğrultuda çok sayıda kışkırtmalar düzenlenmişti. Malatya, Sivas, Elazığ gibi illerde daha önce meydana gelmiş olaylar Maraş katliamının birer provası gibiydi. Aleviler ve solcuların hedef alındığı Maraş katliamı, 12 Eylül darbesine giden kilometre taşlarının sonuncusuydu. Kahramanmaraş katliamı ne zaman gündeme gelse olaydan “mezhep çatışması” olarak söz edildi. Oysa Maraş’ta tek taraflı bir katliam söz konusuydu. Davanın görüşüldüğü sıkıyönetim mahkemesinin gerekçeli kararı da bunu doğruluyordu. Katliamla ilgili birçok yazı kaleme alan Uğur Mumcu şunları soruyordu: “Kahramanmaraş sokaklarında yurttaş kanı dökmek için otomatik silah sokanlar kimlerdir? Kimlerdir çevrede iş tu tan yabancı şirketlerden silah sağlayanlar? Ve bu şirketler üzerinde denetim kuramayanlar kimlerdir? Kimlerdir bu silah ticaretini yapanlar? Kimlerdir, Kahramanmaraş’taki belediye hoparlö ründen halkı kıyıma çağıranlar? Kimlerdir emekli bir komisere bayrak verip so kaklarda halkı kıyıma kışkırtanlar? Gözleri önündeki cinayetleri kapalı tribün seyircisi gibi izleyen kamu görevlileri kimlerdir?” Bu soruların yanıtları hiçbir zaman verilmedi. Gerçek sorumlular hiçbir zaman ortaya çıkmadı. Mahkeme tutanaklarında sayısız kanıt bulunmasına karşın, 12 Eylül’den sonra yaşanan tüm gerçekler tersine çevrildi. Herkesin gözü önünde yaşanan bu gerçeklerin üstü örtülmeye ve unutturulmaya çalışıldı... an güvenliğinin tümüyle ortadan kalktığı, terörün her geçen gün biraz daha tırmandığı, insanların geleceğe ilişkin umutlarının kalmadığı yıllardı, 70’li yıllar. Terör her yerdeydi. Demokratik düzenin en etkin güvenceleri üniversiteler, yargı organı ve basın başlıca hedefiydi terörün. Bu kurumlara yönelik sindirme, susturma operasyonlarını; öğrencileri, özgür düşünceli öğretim üyelerini, işçileri, savcıları, sendikacıları ve gerçeği yansıtan gazetecileri hedef alan saldırılar izlemişti. İnsanlar sokak ortasında öldürülüyor, kanlı eller bulunamıyor, yargı önüne çıkarılamıyordu. 1978 yılına gelindiğinde, ülkenin her yanına yayılan şiddet hareketleri, toplu kıyımlara dönüşüyordu. Kamuoyu vicdanında derin yaralar açan toplu katliamlardan biri, 9 Ekim’de 7 TİP’li öğrencinin Ankara Bahçelievler’deki evlerinde öldürülmeleriydi. Ama en büyük katliam haberi yıl sona ererken Kahramanmaraş’tan gelecekti. Fatima ve Çarşı Çarşı Grubu’nun iktidara karşı darbecilikle yargılanması, bana futbol ile siyaset ilişkilerini, futbolun siyasette kötüye kullanılması ise, Franco’yu anımsattı. İspanya’nın faşist diktatörü Franco, ülkeyi üç “F” ile yönettiğini söylerdi: Yaygın olarak “Futbol, Fiesta, Fado” diye bilinir. Oysa işin aslı, “Futbol, Fiesta, Fatima”dır: Çünkü Fado bizim arabeske benzer bir müzik türüdür, esas olarak Fiesta’nın, yani şenliklerin içinde düşünülebilir; Fatima ise bir kasabanın adıdır, diktatöre destek veren dini simgeler. Fatima ile Çarşı arasındaki ilişki, dinin ve futbolun baskıcı rejimler tarafından kullanılmasında ortaya çıkar: Fatima, baskıcı rejimlere destek veren kilisenin simgesi olarak tarihe geçmiştir... Çarşı ise, yine baskıcı rejimlerin kullandığı futbolun rolünü değiştirerek özgürlük simgesi haline getirmiş, böylece tarihsel bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. HHH Üç çoban çocuk, Portekiz’in Fatima kasabasında 13 Mayıs (Temmuz?) 1917’de Meryem Ana’yı gördüklerini iddia eder. Salazar’ın siyasal yetkileri elinde topladığı 1930 yılında, kasabanın bulunduğu Leiria yöresinin piskoposu, Meryem Ana’nın çocuklara görünmesinin “inanılır nitelikte bir mucize” olduğunu ilan eder. Fatima’da bir manastır inşa edilir; Papa VI’ncı Paul, “mucizenin” ellinci yıldönümünde buraya gelir ve ayin yönetir. Papa II’nci John Paul ise, Fatima mucizesinin, 1981’deki suikastta kendi hayatını da kurtardığını söyler ve Mehmet Ali Ağca’nın sıktığı, bindiği cipe saplanmış olan kurşunu, müzeye konmak üzere Leiria Piskoposu’na verir. İnanışa göre, Meryem Ana, çocuklara göründüğü zaman üç sır vermiştir: Birinci sır, kıyamet gününde günahkârlar cehenneme giderken, kendisine inananların ve tövbekârların cennete alınacağıdır. İkinci sır, dünya barışının ancak Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Rus milletinin yeniden Katolikliğe dönüşü ile sağlanacağıdır. Üçüncü sır, Vatikan tarafından en sonra açıklandı: Papa’ya suikast düzenleneceğini haber vermiştir Meryem Ana. Bizzat Papa II’nci John Paul, Meryem Ana’nın, kurşunun yolunu değiştirdiğini söylemiştir, onu Piskopos’a verirken. Mehmet Ali Ağca da, Meryem Ana’nın göründüğü iddia edilen ayın 13’ünde Papa’ya ateş etmiştir. HHH Fatima, baskıcı rejimlerin dini kullanışlarının “tarihsel” bir simgesidir... Çarşı Grubu, futbolun da aynen din gibi, baskıcı rejimleri destekleyen işlevini değiştirmiş, tarihsel bir rol değişimine imza atmıştır: Futbolu ve takım taraftarlığını baskıcı iktidarların aracı olmaktan çıkarmış... Tam tersine o tür iktidarların korkulu rüyası haline getirmiştir! * O yıllarda okurlarını sonsuz cesaretle bilgilendiren Uğur Mumcu, 25 Aralık 1978 tarihli yazısına şöyle başlamıştı: “En acımasız savaşlarda bile silahsız insanlara kur şun sıkılmaz. Kahramanmaraş’a önceki gün bir düşman alayı saldırsaydı, kent baştan başa düşman askerleriyle işgal edilseydi, bu kadar hunharca, bu kadar namussuzca ve alçakça cinayetler işlenmezdi!” Uğur Mumcu “Katliam” başlığını taşıyan bu yazısını kaleme aldığı saatlerde Kahramanmaraş savaştan çıkmış bir kent görünümündeydi. Du * man, barut ve is kokusuna, kan ve yanık ceset kokusu eşlik ediyordu. Birbiri üzerine yığılmış cesetler tanınmaz haldeydi. Alevilerin oturduğu semtlerde her evden yeni cesetler çıkıyordu. Artık bunları taşıyacak araç bile kalmamış, morg dolmuş taşmıştı… Ve cesetler, vahşeti simgeleyen bir biçimde et arabalarıyla mezbahaya taşınıyordu. Uğur Mumcu şöyle sürdürüyordu yazısını: “23 Aralık günü, Menemen’de kanlı gericiler tarafın dan boğazlanarak şehit edilen Teğmen Kubilay’ın kırk sekizinci ölüm yıldönümünü yaşıyorduk. Kubilay’ın ba şını kesen Derviş Mehmet, inanın Kahramanmaraş katil lerinin yanında zemzemle yıkanmış kadar temiz kalır. Olay öylesine korkunç, öylesine alçakça ve öylesine na mussuzca plan C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle