24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2014 PERŞEMBE 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Birinden kurtulamadık. İkincisi çıktı karşımıza. Bu da ülkeyi babasının çiftliği sanıyor. Başbakan AD de; ünlü gazeteci Amanpour’la yaptığı görüşmede, diğer ülkeler IŞİD’e karşı üzerlerine düşeni yaparlarsa, bu planın ayrıca Esad’ı düşürmesi koşulunu da içermesini zorunlu görüyor. Ama üç yıldır bir türlü istediği sonucu vermeyen Esad’ı devirme politikası için Türk ordusunun kara birliklerini göndereceğini söylüyor. “Bu millet, bu analar babalar çocuklarını, kardeşlerini oraya sırf senin dibe vurmuş Suriye politikan haklı çıksın diye gönderecek”, öyle mi? Neyse ki Amerika, Ankara’nın çarpık Suriye politikasını desteklemek için kara birliklerini Suriye’ye göndermeyeceğini bir kez daha açıkladı. HHH Üstelik Cumhuriyet ordusu, örneğin bu hükümetin dış politikadaki sakat, yanlış davranışlarını doğrulamakla asla görevli değil ve temel görevi ülkeyi savunmak. NATO standartlarına göre böyle eğitildi, silahlandırıldı. Ne yukarıya çıkan RTE’nin ne de devamı Başbakan AD’nin, Türk ordusunu Suriye’ye ya da Ortadoğu bataklığına, uluslararası koalisyonu bahane ederek sürüklemeye hakları yok! Hele ikide bir siyasal amaçları uğruna sağa sola TSK’yi kullanırım ha demeye hiç yok! Zaten hükümetin kullandığı bu silahlı siyaseti yutan da yok! HHH ABD’de Başkan Yardımcısı Joe Biden, ünlü gevezeliğinin kurbanı oldu ve Türkiye’nin, kimi Arap ülkelerinin IŞİD’e bol silah yardımı yaptıklarını içeren sözlerini yalanlamakta Beyaz Saray bile zorlandı ama... ...Ortadoğu politikasındaki ulusal yararlarının bu açıklamalarla büyük darbe yiyeceği korkusuyla Biden’ı söylediklerini yalanlamaya, RTE’den özür dilemeye zorladı. Oysa... ...RTE ve AD dün de bugün de aynı kapıya çıkan politika izliyor. Şam’ı askerle deviremiyor. Lakin örneğin Başbakan, PKK’nin kardeş örgütü PYD’yi destekleme karşılığı Şam’la mücadeleye yöneltmeye çalışıyor. Fakat terör örgütleri IŞİD de, PYD de, tabii PKK de Türkiye’nin amaçlarına göre değil elbette, kendilerine özgü siyasal amaçlarına göre Şam’la mücadeleyi yeğliyorlar. HHH Kobani Kürt kentini savunmak için IŞİD’le çarpışan PYD’ye, Başbakan’ın TV’lere çıkarak “elimizden gelen her yardımı yapacağız” demesinden sonra; HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş istedikleri yardımı açıkladı. Türk askerini Kuzey Suriye’de Kobani’nin savunması için bile görmek istemiyorlar. İstekleri, tabii PKK’nin eline geçecek tank vs. gibi ağır silahların temininde kolaylık! İnsani yardım mı, olsa da olur olmasa da ve tabii Başbakan’ın her türlü yardımı yapacağız vaadi istedikleri sonuçları vermeyince... ...barıştan yana türküler söyleyegelen Kürt partisi HDP, içimizde yuvalanmış PKK’ye ve taraftarlarına “sokağa çıkın” emrini verdi. Salı günü Doğu ve Güneydoğu illerimizde adeta devlete başkaldırı olayları yaşandı. Kentler yandı, yakıldı, yıkıldı. Devlet ipin ucunu kaçırdı. 2 kent ve 9 ilçede yıllardır sözü bile edilmeyen sokağa çıkma yasağı ilan edildi ama yasağa uyulmadı. Bir gecede 18 ölü! İmralı başta, Kürt kaynakları, PKK’ye sokağa çıkın, yakın yıkın diye özetlenecek emirle devlete başkaldırın diyor ve İmralı’dan hükümete yol gösteren cani de “Kobani düşerse çözüm süreci sona erer” diye, üstelik 15 Ekim diye tarih ilan ediyor. Devleti tehdit ediyor. HHH Dış politikadaki yalpalamalar içeride de yalnız bölgede değil, İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde de dehşet verici olaylarla uygulandı. Cumhurbaşbakanı aynı gün hâlâ burnunun dikinde. Ateş bacayı sarmış, o hâlâ Kobani’nin iç siyasete malzeme yapılmak istendiğinden yakınıyor. Başbakan ise terörün azdırdığı olayları adeta tribünden izleyeceğine, derhal Bakanlar Kurulu’nu toplayarak artık bambaşka bir anlam taşıyan kanlı olaylara önlem arayacağı yerde; lütfedip, bir zahmet dün terör zirvesi yapacağını açıklıyor. HHH Dış politikadaki yanlışlıklar, çarpık uygulamalar sonucu terör örgütlerini Şam’a çevirme siyasetinin olumsuz sonuçları içeriye yansıdı. Daha nerelere uzanacağını bugünden ve bu hükümetle kestirmek zor! HABERLER MAHMUT ORAL Hizbullah geri mi döndü? HüdaPar ile PKK arasındaki gerilimde silahlar devreye girdi du. Hizbullah’ta söylem sertleşti. PKK’nin anlaşma ve ateşkes çağrıları ise “önce bizden özür dilensin” denilerek geri çevrildi. 2011 başından bu yana iki örgütün kitlesel eylemleri sırasında Diyarbakır, Batman, Mardin Dargeçit ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde ölümlü karşılaşmalar yaşandı. Yüksekova’da Hizbullah’a yakın Ubeydullah Durna, Diyarbakır’da BDP’li Murat Elibol, Batman’da BDP’li Özcan Temel, Dargeçit’te ise eski Hizbullahçı olduğu öne sürülen korucubaşı Mehmet Uğurtay adlı kişiler öldürüldü. GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY DİYARBAKIR Hizbullah ve PKK arasında son birkaç yıldır süren zımni ateşkes bu yıl başlarında tırmanan gerginliğin ardından bitmiş görünüyor. Son birkaç ayda silahların kullanıldığı olaylar Diyarbakır, Batman ve bölge illerinde yaşanan olaylarla çatışmaya döndü. DBP, Hizbullah’a yakın HüdaPar’ı IŞİD yanlısı olmakla, Kobani için düzenlenen destek eylemlerine silahlı saldırı düzenlemekle suçladı. HüdaPar ise iddialar karşısında sessizliğini korudu. Yaşananlar, “90’lara dönüş mü?” sorusunu akıllara getiriyor. PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmalar, 1991 yılında İdil’de bir imamın öldürülmesi ile başlayıp Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde bir cami baskınında 11 Hizbullahçının öldürülmesiyle artık tamamen alenileşti. 2010 yılı iki örgüt açısından da söylemleri sertleştirdiği gibi, cinayetleri de gündeme getirdi. AKP’nin yasa değişikliğiyle, Hizbullah’ın cezaevindeki yöneticileri serbest kaldı. Bu durum Hizbullah kanadında büyük bir moral kaynağı ol Gerilim bu yıl çatışmaya döndü Bu yılın başında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Lice’de HüdaPar’lılar ile BDP’liler arasında çatışma yaşandı. 30 Ocak’taki olayda akşam saatlerinde bir grup HüdaPar’lının bulunduğu araç konvoyu ilçe merkezine girdi. Konvoydaki kişilerin, çarşı merkezinde esnafa ve BDP ilçe binası önündeki partililere sözlü tacizde bulundu. Yurttaşların tepkisi üzerine HüdaPar’lılar balta, satır ve sopalarla halka saldırdı. Diyarbakır’da gerilimi tırmandıran başka dikkat çekici gelişmeler de yaşandı. Geçen yıl dönemin BDP Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş’ın Dicle Üniversitesi’nde vereceği konferansa engel olan yönetim, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Bilge Gençlik Kulübü’nün bir etkinliğine izin verince, üniversite karıştı. Onlarca kişi dincilerin satırlı ve sopalı saldırılarına maruz kalarak yaralandı. 16 Mayıs’ta Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kıyı köyünde HüdaPar üyelerini kaçırmak isteyen silahlı grubun açtığı ateş sonucu 3 kişi yaralandı. Yine silahlı bir grup 28 Mayıs günü Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde, HüdaPar’ın İlçe Başkanı Ercan Alpaslan’ı kaçırdı. Bu iki olay Hizbullahçılara yakınlığıyla bilinen Mustazaflar Cemiyeti ile HüdaPar’ı hareketlendirdi. Dağkapı Meydanı’nda bu konuyla ilgili olarak kitlesel bir protesto gösterisi düzenlendi. Eylemde yapıan açıklamada bir tür intikam yemini mesajı vardı. ABD’nin Adana Konsolosu John Espinoza, Büyükşehir Belediyesi’nin Dağ İntikam yemini kapı Meydanı’nda kurduğu çadırda iftar yemeği vermek isteyince Hizbullah’a yakın dernek ve siyasi partilerin de bulunduğu topluluk, çadırı yakıp yemekleri döktü ve ABD bayrağını yaktı. Olaylarda 7 kişi satırlı saldırıda yaralandı. Çok sayıda ölümlü ve yaralamalı olaylar, son birkaç yılda PKK ile Hizbullah arasında süren adı konulmamış ateşkesin, artık bittiğini ortaya koyuyor. BDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt’ün Hüda Par’a yönelik suçlamaları ise oldukça ağır. Zümrüt, demokratik bir hakkını kullanan halkın üzerine IŞİD uzantısı çetelerin saldırdığını belirterek şöyle dedi: “Silahları derneklerden ve camilerden çıkararak halkın üzerine saldırdılar deniliyor. Demek ki Kobani’yi ablukaya almak isteyen çeteler, Kürdistan illerinde de örgütlenip sivillere de silahlarla saldıracaklar. Ama şunu çok iyi bilmeliler bu halk 1990’lardaki halk değil. HüdaPar’ın çevresinde dönen iddiaları yanıtlaması gerekiyor. Parti binalarının içinde insanlara işkence yaptılar mı? Eğer yapmadılarsa bunları açıklamaları lazım. ” Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen HüdaPar ve ona yakın dernekler olaylarla ilgili sorularımıza yanıt vermekten kaçındı. Çoktan çok azdan az gider DHA’ya konuşan HüdaPar Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, “YDGH, PKK, HDP ve Öcalan’ın bizi hedef gösteren açıklamaları var. Evimize girip savunmaya geçeceğiz. Çoktan çok, azdan az gider. Başka şans bırakmıyorlar bize. Şimdi sağduyu çağrısını ben nasıl yapayım ki? Öldürülenlerden 4’ü bizim partiden. Sakallı olduğu için kafası taşla ezilip öldürülen kişiler var. Kurumlarımıza saldırı var, kendimizi savunuyoruz, savunmaya da devam edeceğiz” diye konuştu. 1991 yılında başlayan PKK Hizbullah çatışmaları son birkaç yıldır ateşkese dönüşse de bu yılın başlarında tırmanan gerginlikle yeniden alevlendi. Kent adeta savaş alanı gibi. Ortak korku ‘Hizbulkontra’nın ortaya çıkması Diyarbakır Kobani gibi TEHLİKELİ ÇAĞRI AHMET ŞIK Atatürk Havalimanı’nda Diyarbakır’a gidecek uçağın yolcu alınacak kapısında bekleyenler için yapılan anons, “Güvenlik koşulları nedeniyle” uçuşun iptal edildiğini duyuruyordu. Uçuş iptalleri sadece Diyarbakır’la sınırlı da değildi. Uzun süren çatışmasızlık döneminden sonra, bölgeyi bir anda OHAL (Olağanüstü Hal) günleri sahnelerine döndüren olaylar nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edilen tüm kentlere yapılacak uçuşlar iptal edilmişti. Bayram izninden dönmeye çalışan askerler, sadece Diyarbakır’da 10 cana mal olan PKK ve Hizbullah taraftarları arasındaki karşılıklı saldırılar nedeniyle yakınlarının yanına ulaşmaya çalışanlar panik halinde alternatif uçuşlar aramaya koyuldu. Uçuşa en yakın havaalanının bulunduğu Şanlıurfa uçağında kısa zamanda yer kalmamıştı. Sabahın 09.00’unda inmemiz gereken Diyarbakır’a gidebilmek için Şanlıurfa’ya vardığımızda saat öğleni bulmuştu. Apar topar bulunan bir araçla Siverek’e, oradan da bir diğeriyle Diyarbakır’a vardığımızda 8 saatlik bir maraton sona erdi. Siverek’ten itibaren 80 kilometre boyunca rastlamadığımız araçlar Diyarbakır girişinde yolu kesen polis barikatının önüne dizilmişlerdi. Kentteki sokağa çıkma yasağı 24 saat daha uzatılmıştı. İsteyen Elazığ’a gidebilirdi. Varış noktasının Diyarbakır olması gerektiğini anlatmaya çalışanların dil dökmeleri nafileydi. Araçlarla girilemeyen kente varabilmek için 7 kilometre yürümeyi ve sık sık karşılaşılan polislere dert anlatmayı göze alanlar ise yayan yola düşmüştü. Kentin girişinden itibaren genzi yakan yanık lastik kokuları, bir gün öncesinin geçişleri engelleyen barikat kalıntılarını aşarak vardığımız Akyıl Kavşağı diye bilinen mevkide, görülen tek şey dört bir yana dağılmış askeri tanklar. Bir gün önce şiddet ... çalkantı olursa olsun aynı seviyededir. Hükümetin Ortadoğu’da izlediği “her krizin bir parçası olma” siyaseti doğal olarak hem o ülkelerle seviyemizi eşitliyor hem de dışımızda görünen krizler doğrudan içimizi de etkiliyor. Dünkü yazımızda, Davutoğlu’nun Suriye’nin iç barışına katkıda bulunma yerine rejimine yön verme niyetinin tehlikeli olduğunu vurgulamış, şöyle demiştik: “AKP tezkereyi beline, Esad’ı diline dolayıp Suriye’de rejim avına çıkma niyetinde. Bu tür avlar tehlikelidir. Bir bakmışsınız ava giderken av olmuşsunuz, terör belasını içinizde bulmuşsunuz.” Gerçekleşmesini hiç ama hiç arzu etmediğimiz bu tablo ne yazık ki iki gündür Türkiye’nin ana gündemi haline geldi. Dün yayın organlarının hemen tümünde ağırlıklı konu, Suriye’nin sınır kenti Kobani’de yaşananları protesto eylemlerinde yaşamını yitiren 19 yurttaşımız, sokağa çıkma yasağı ilan edilen 6 kentimiz idi. Tezkerenin Meclis’ten geçişinin haftası dolarken kriz sınırımızın dışından içine çoktan girmişti. HHH Buna karşı hükümetin tutumu ne? İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, “şiddet eylemlerine misliyle karşılık vereceğiz” demeci her şeyi özetliyordu. Şiddet elbette kabul edilemez. Amacı ne olursa olsun şiddetin her türlüsüne hayır dediğimizi bu sütunlarda yeri geldikçe vurguluyoruz. Ancak şiddeti doğuran nedenlerden birinin de hükümetin özellikle son 4 yıldır izlediği Ortadoğu ve Suriye politikası olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira Türkiye’nin bu zaman diliminde Suriye’yi kana bulayan karanlık örgütleri desteklediği iddiası, öfkenin yönünü Ankara’ya çevirebiliyor. Bu tür iddiaların ortaya atılması, gerçek olması kadar kötüdür. Kobani’de deyim yerindeyse zebani saldırısı var; sadece komşu ülke olarak Türkiye’nin değil, tüm dünyanın böyle bir zulme seyirci kalmaması gerekiyor. Bölgeden gelen haberler, kentte IŞİD’e karşı çok da öngörülmeyen bir direniş olduğu yönünde. Bu, Kobani haberlerinin uzun süre daha devam edeceği anlamına geliyor. Türkiye’nin izlediği politika ise daha çok Şam’a dönük. HHH Gözden kaçan bir durum daha var; konunun uluslararası boyutu, sadece TürkiyeABD ilişkilerinden ibaret değil. Suriye’nin 20. yüzyıldaki, iki dünya savaşı arasındaki ve Soğuk Savaş sürecindeki konumu dikkate alındığında, küresel aktörlerin 21. yüzyılda da bu ülkeyi plan dışı bırakmayacağı açıktır. ABD’nin yanı sıra Rusya, Çin ve İran da Suriye ile doğrudan ilgili ülkelerin başında geliyor. Rusya için Doğu Akdeniz demek biraz da Suriye’nin Lazkiye limanı demektir. Oğul Esad’ın baba Esad’dan devraldıkları arasında Moskova ile sonuncusu 1980’li yıllarda imzalanmış stratejik anlaşmalar da vardır. Pekin de konu Ortadoğu olunca tekin değildir. Petrol gereksiniminin büyük bölümünü karşıladığı bu coğrafyada olup biten her şeyle ilgilenir. Şam rejimini devirmek bir yana, TürkiyeSuriye sınırında tamamen güvenlik kaygılarıyla oluşturulacak bir tampon bölge bile hem bu ülkeleri hem de BM’yi doğrudan ilgilendirir. Şam rejimini devirip Ortadoğu’nun şampiyonu olmaya niyetlenirken, uluslararası alanda yalnız kalıp Şam piyonu olmak da hükümeti bekleyen riskler arasındadır. KCK: Eylemleri sürdürün HDP, DBP ve DTK ortak açıklama yapacak DİYARBAKIR (Cumhuriyet)HDP’den yapılan açıklamaya göre, Eş Genel Başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, DBP Eş Genel Başkanları Emine Ayna ve Kamuran Yüksek ile DTK Eşbaşkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak, bugün saat 12:00’de Diyarbakır’da bir basın toplantısı düzenleyecek. HDP İl Başkanlığı binasında düzenlenecek toplantıda eş başkanların, IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırıları, Kobani için düzenlenen ve 19 kişinin öldüğü olaylar ile çözüm süreciyle ilgili açıklama yapması bekleniyor. DİYARBAKIR (Cumhuriyet) IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırıları ve Türkiye’deki protesto gösterilerine yaşanan olayların ardından KCK, Fırat Haber Ajansı’na bir açıklama yaparak eylemlerin sürdürülmesini istedi. Yapılan açıklamada, “Halkımız haklı ve meşru mücadelesini zafere kadar yüksek bir kararlılıkla sürdürmelidir. Milyonlar sokaklardan ve mücadele alanından çekilmemelidir. Halkımız; mücadeleden atılacak her geri adımın önümüzdeki günler, aylar ve zamanlarda daha büyük bedellere mal olacağı bilinciyle hareket ederek, mücadelesini kesintisiz yükseltmelidir. Tüm halkımızı, dostlarımızı, Türkiye’deki tüm halkları, inanç topluluklarını, devrimci, sol, demokrasi isteyen herkesi Kobani direnişi içinde yer almaya ve her yerde bu direnişi yükseltmeye çağırıyoruz” denildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Gaziantep’te yaptığı “Kobani düşmek üzere” açıklaması hakkında da sert tepki gösterilerek bu sözlerin IŞİD ile AKP ittifakının resmi ilanı olduğu belirtildi. guluyor adeta. Dert anlatmaya çalışmak boş uğraş. Kimlik kontrollerini plastik kelepçelerin takılmasının ardından kimi zaman zor kullanarak yaşanan gözaltılar takip ediyor. Devletle, “diğerleri” arasında çizili gözle görülmeyen sınırın öte yanında, bir gün önce olayların merkezi durumundaki Bağlar ve Koşuyolu’nda barikatların çevresine toplanan küçük gruplara atılan gaz bombalarının ciğeri sıkıştıran beyaz bulutu yanan lastiklerin siyah dumanına karışıyor. Zaman zaman sesleri duyulan uzaktan atılan gaz bombalarına sloganlarla karşılık vererek kaçışan göstericilerin eski yerini alması çok zaman almıyor. Kobani’de yaşananların benzeri dün Diyarbakır sokaklarındaydı. YPG’lilerin rolünü üstlenen PKK yandaşları, (IŞ) İD’nin işlevini üstlendiğini düşündükleri Hizbullah yanlılarıyla çatışmışlardı. Linç edilerek, bıçaklanarak, silahla, pompalı tüfeklerle öldürülenlerden 6’sı Hizbulllah yanlısı olunca herkes sokağa çıkma yasağının bitmesiyle birlikte başlaması kesin olan yeni çatışmalardan endişeli Diyarbakır’da. Bu nedenle savaşın en civcivli zamanında canını da riske ederek çatışmaların yükünü çeken eski kuşak Diyarbakırlı gazetecilerin dilinde hep aynı korkuya vurgu yapan sözcükler var. 1990’ların “Hizbulkontra” diye anılan karanlık ve kanlı örgütü Hizbullah’ın da bir kez daha sahnede olması haklı bir endişeyle dile getiriliyor. “Altı aya kalmaz Şam’da bayram namazı kılacağız” diyerek yapılan siyasal kariyer hesapları, ortaya saçılan yolsuzluk, talan, yalan zincirini örtmekle birleşince şimdi memleketin dört bir yanında cenaze namazı kılınıyor. Önümüzdeki birkaç gün içinde Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerinde yaşanacaklar Kobani’yi mi düşürecek yoksa Ankara’ya mı sallayacak hep birlikte göreceğiz. ÖCALAN’DAN SÜREÇ AÇIKLAMASI ‘JİTEM devrede’ Kobani gibi li çatışmalara ve sokak gösterilerine sahne olan semtte sadece sokakta rastladıklarına üst araması ve kimlik kontrolü yapan polisler ile tankların çevresine yayılmış askerlerden başka neredeyse kimsecikler yok. Belli yerlerde gevşek tutulan sokağa çıkma yasağını delenlere ise kontrollerin ardından evlerine gitmeleri tavsiye ediliyordu. Kentin anacaddeleri ve sokaklarında polisler ve askerler dışında neredeyse hiç kimse yok. Havaya sinmiş göz yaşartıcı gazların etkisi hâlâ hissediliyor. Diyarbakır’ın 1990’lı yıllardaki en gözde semti Ofis Caddesi harabeye dönmüş durumda. Çatışmaların izlerini taşıyan ve her yanı kaplayan taşlar, tahrip edilmiş işyerleri, yakılıp yıkılmış banka şubeleri bölge halkının uzak anılarda kalmasını istediği geçmişin izlerini taşıyor sanki. Caddenin her köşesini tutmuş olan polisler sokağa çıkanların bu cesareti nereden bulduğunu sor DİYARBAKIR (Cumhuriyet) PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, kardeşi Mehmet Öcalan, İmralı’da geçtiğimiz günlerde yaptığı görüşmenin ayrıntılarını DİHA’ya anlattı. Abdullah Öcalan’ın Kobani ile ilgili, “Kürtlerin yaşadığı bölgede nerede bir IŞİD varsa sonuna kadar direneceğiz. IŞİD’e hiçbir taviz verilmeyecek. Kimsenin bir halkı yok etmeye hakkı yok. Bu politikaya karşı Kürtler her yerde ayaklansın. İŞİD’e karşı büyük bir direniş sergilemeliler. Eğer bunu bugün yapmazlarsa yarın çok geç olabilir. Kürt halkı her kesimle kardeşlik yapmak istiyor. Türkler de kardeşimizdir ancak kardeşliğin de bir hukuku vardır. Eğer bu hukuk yürütülmezse bu kardeşlik doğru bir kardeşlik değildir. Bu kabul edilemez” dediği belirtildi. “Süreç teoride var ama pratikte yürütülmüyor” diyen Abdullah Öcalan’ın şunları söylediği bildirildi: “Bu şekilde süreç yürümez. Sürecin yürümesini istiyorsak doğru bir müzakere olacaksa biz her şeye hazırız. Biz doğru bir sürecin yürümesini istiyoruz. Eğer 15 Ekim’e kadar bunu yapmayacaklarsa benim tarafımdan süreç bitmiştir. Benim yapacağım bir şey yoktur. 5 yıldır bunu yapıyorlar ancak oluşan bir şey olmamıştır. Tahmin ediyorum ki JİTEM süreci bozmak için devreye girmiş durumda. JİTEM eğer bertaraf edilmezse, tekrar devreden çıkmazsa, bu süreç yürümez. JİTEM’i aradan çıkartın süreç demokratik bir şekilde yürüsün. Biz her şeye hazır ancak doğru ve gerçek bir süreçten istiyoruz. Oyalama taktikler istemiyoruz. Halkımız uyanık olsun. Yarın ne olur ne olmaz belli değil. Bunun üzerine herkes tavrını, duruşunu, tarafını tutsun. Yarın çok geç olabilir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle