29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER D Bir Fotoğrafın Heceleri Dokunuyorum fotoğrafa, ayaklar altında büyük insanlık, paramparça... Uygarlık akıyor her yanından, kan revan içinde uygarlık! Irak’a özgürlük geliyor hemen, kadın pazarları kuruluyor Rakka’da, Musul’da, başka diyarlarda. Bedenleri haraç mezat satılıyor kadınların. Genç kızlar ve çocuklarsa revaçta! YUSUF NAZIM akın akın... Özgürlük ve demokrasi taşıyor dünyanın bütün kırlarına; Afganistan’a, Irak’a Suriye’ye, Libya’ya... okunuyorum fotoğrafa, ayaklar altında büyük insanlık, paramparça... Uygarlık akıyor her yanından, kan revan içinde uygarlık! Irak’a özgürlük geliyor hemen, kadın pazarları kuruluyor Rakka’da, Musul’da, başka diyarlarda. Bedenleri haraç mezat satılıyor kadınların. Genç kızlar ve çocuklarsa revaçta! Bir fotoğraf... Belki bilirsiniz; bu sefer çok uzaklardan değil. Hemen yanı başımızdan... Adı peygamberler şehri Urfa’mızdan, Suruç’tan. Hani o, pasaporta ısınmamış olan yanımızdan; adı eşkıyaya, kaçakçıya çıkan diyarımızdan... Anların bellekleridir fotoğraflar. Bir kez basılmışsa deklanşöre, açılmışsa eğer sol memenin altındaki cevahirin gözü, sözünü esirgemezler. Yalnızca bir kareden ibaret kalır gerçek. Bazense her pikseli ayrı bir fotoğraf olur; ses olur, söz olur, tarihin belleğine çizilir, kalın bir iz olur. Bu fotoğrafa iyi bakın! İnsanlığımızı parça parça bölen sizce nedir? Dikenli tel örgüler, beton duvarlar, içi su dolu kuyular mı yoksa? Şurada, onları ayıran şeyi siz yoksa dikenli tel mi sandınız? Bir dikenli tel var ortalıkta, doğru! Bir değil, üstelik çok dikenli tel var; kimi döne dolana yüreğimize sarılmış, kiminin eğri büğrü dikenleri, yırtıcı ve uzun, etlerimize batmış. Havada vicdanları kanırtan bir sessizlik... Toprakta çöl sıcağı, ruhlarda acı, bedenlerde yangın; arbede ve mahşer, canlı bir cehennem! anşetlerde ölüm ve katliam... Aynı fotoğraf karesinin heceleri bunlar; ölüm ve katliam haberleri taşıyor manşetlerden. Kol kola giriyor kırk devletli koalisyon kuvvetleri, gösteri oyunları yapıyorlar biteviye. Bakın, büyük devlet adamlarının nutuklarını yayımlamakla meşgul televizyon kanalları. Nicedir üç vardiya çalışır olmuş silah fabrikaları. Antenler, dünyanın geri kalanına demokrasi kusmaya devam ediyorlar hâlâ. Hemen yanı başımızda, ölüm ayetleri yayımlanıyor, kılıçları kana batıyor her an barbarların. Dokunuyorum fotoğrafa, ayaklar altında büyük insanlık, paramparça... Uygarlık akıyor her yanından, kan revan içinde uygarlık! Irak’a özgürlük geliyor hemen, kadın pazarları kuruluyor Rakka’da, Musul’da, başka diyarlarda. Bedenleri haraç mezat satılıyor kadınların. Genç kızlar ve çocuklarsa revaçta! Eyy, yeryüzüne bunca acıyı reva gören tanrılar! Çağdaşlığınız olmaz olsun sizin! Olmaz olsun atomu parçalarına ayıran biliminiz; uydularınız, uçak gemileriniz, füzeleriniz! Bir avuç dolar uğruna, bu cennet yeryüzünü kanla boyadığınız fetihleriniz. Olmaz olsun o yere göğe sığmayan kibriniz, ortaçağdan kalma saltanatınız; sayılardan, yüzdelerden beslenen muktedirliğiniz... Renkli piksellerinden ağır ağır, incecikten sızıyor acı. Biliyorum, hükmü yok yazdıklarımın. Dilimde daha çok kanamalı duruyor şimdi heceler. Sözler yetersiz, kelimeler kifayetsiz kalıyor. Orada, toprağı, dikenleri, havayı kanırtan sessizliğin ortasında, o tekerlekli sandalye... Kızıyorum kendime! Ne yazsam, ne söylesem az. Zalimlik cümlelere dar geliyor. Oysa ki çok daha fazlasını hak ediyor bu resim... Bu fotoğrafa iyi bakın. Öyle çekinmeyin, yaklaşın... Gözlerinizi üzerine dikin, uzun uzun bakın! Belki tanırsınız. Tanrıların yeryüzüne armağan ettiği bu zulümden utanırsınız. Ne bir söz cambazının söyledikleri, ne bir kelime ustasının marifetleri anlatabilir bu resmi... Fotoğrafın içine girin, o tekerlekli sandalyeye oturun! Gözlerinizi kaçırmayın sakın! Bu fotoğrafa iyi bakın... @yusufnazim M Kılıçdaroğlu Haksız mı? Kamuoyu, CHP örgütlerini haklı, Kılıçdaroğlu’nu ise haksız olarak, eylemsizlik ve yeterli muhalefet yapmamakla suçluyor... CHP ve Kılıçdaroğlu ile ilgili haberler medyada pek yer almıyor; yer alanlar ise genellikle eleştiri zaten: Çünkü tüm medya, iktidarın “Yeni Türkiye” dediği ülkemizde, AKP’nin “İleri Demokrasi” dediği rejimin baskısı, tehdidi ve denetimi altında. HHH Bugün Kılıçdaroğlu’nun son 27 Eylül Bolu konuşmasından bazı bölümler alıntıladım... Bakın bakalım haklı mı, haksız mı? HHH “TSK’nin başka bir ülkenin topraklarına girmesini, sıcak bir savaşın unsuru olmasını istemiyoruz” demiş... Haksız mı? HHH “Türkiye’nin dünya kadar sorunu var... Onlar çocuğa türbanı gündeme getiriyorlar. Bunlar doğru değil” demiş... Haksız mı? HHH “Çocuk, aklın özgürlüğü nedir onu bilebilmeli. Biz şimdi çocuğu alıp siyasi meta, siyasi unsur haline getiriyoruz... Başörtüsü konusundan medet umarak dikkatleri başka yere çekmek istiyorlar. Bu tuzağa düşmemek lazım. Bu tuzağa düşmemek derken de eğitim sisteminin çağdaş olması lazım” demiş... Haksız mı? HHH “El âlem uzaya, Mars’a araç gönderiyor. Adını ne koyuyorlar, biliyor musunuz? ‘Merak’ (curiosity) ‘Orada ne var acaba’ diye. Biz ne yapıyoruz? Çocuğun merakını öldürüyoruz” demiş... Haksız mı? HHH “O günün koşullarında (Cumhuriyet’in kuruluş döneminde) yerli uçak ve denizaltı yapıldı. Bugün yapabiliyor muyuz? Hayır. Neden acaba? Bu sorunun yanıtını aramak varken 56 yaşındaki kız çocukları başörtüsü taksın, takmasın…” demiş... Haksız mı? HHH “Bizim Ortadoğu bataklığında işimiz yok. Ben Ortadoğu bataklığı dedim diye Başbakan beni eleştirdi. Şimdi aynı sözü Sayın Cumhurbaşkanı kullandı. O da Ortadoğu bataklığı dedi. Şimdi merak ediyorum, Davutoğlu beni eleştirdiği gibi Sayın Cumhurbaşkanı’nı eleştirecek mi? Ama ben adım gibi biliyorum, eleştiremez. Neden eleştiremez, çünkü koltuğunu ona borçlu” demiş... Haksız mı? HHH Siz Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini okudunuz ya da duydunuz mu?.. Üzerinde tartışma yapıldığına tanık oldunuz mu? CHP’yi eleştirelim; zaten eleştirilecek çok yönü var... Ama haksızlık yapmayalım! Olmaz olsun saltanatınız! Seslerin, renklerin, acıların yurdu bir fotoğraf. Orada flu bir kalabalık var, canlı. Toza toprağa bulanmışlar; ceketli, fularlı, türbanlı. Korkulu, telaşlı gözüküyor suretleri, çoğu kadın ve çocuk, bir kısmı da yaşlı... Geride bir minare şerefesi, nasılsa yeşil kalmış birkaç ağaç ve Kobani kentinin silueti... Havada asılı duran bu ölüm kokulu sessizlik neyin nesi? Hissettiniz mi yaralı bakışlarını çocukların? Fark ettiniz mi, yer yer eğilmiş telleri, bükülmüş, dolanmış birbirine, eğreti... Sıcak bedenlerini, dikenli tellere vurmuş insanların izleri var orada, kanlı... Dikkatlice bakın; yırtılmış bir gömlek kolu, bir tişört yahut bir entari, bir bez parçası asılı kalmış geçenlerden, hâlâ canlı... Bu fotoğrafa iyi bakın! Gölgede kırk derece sıcak, güneşte kaç cehennem ateşi yapar? Aç mıdır? Açlık umurunda mıdır? Onu tutuşturan yangının farkında mıdır? Yaralı bakışları çocukların... Belki susamıştır, içecek bir tas su bulamamıştır... Tanrıların ona reva gördüğü bu zulmün ayırdında mıdır? Sahnede figüran değil bu, orta yerde gördüğünüz! Ne de soyut bir resimden fırlamış obje! Bakın, ayakları çıplak! Üstelik düştü, düşecek; güçlükle duruyor pedalları üzerinde bir tekerlekli sandalyenin. Ellerini yummuş mudur? Yumuşak derisinin yüzü çizgilerle dolu, yaşlı bir kadın mıdır? Terk edilmiş bir hasta, bir sakat ya da terden sırılsıklam olmuş bir hayat; analı, babalı, kardeşli bir insan mıdır? Dört büklüm olmuş, eğilmiş bir yanına, çocuklu, torunlu bir can mıdır? Geride kalmış bir soranı, arayanı, merak edeni var mıdır? Biraz ileride, ölüm naraları işitiliyor ortaçağ cellatlarının. Ezan seslerine karışıyor fetvaları. Bir utanç abidesi gibi duruyor önümde bir fotoğraf, sessiz bir çığlık gibi kanıyor gözlerimde. Medeniyet fışkırıyor ortasından, anlı şanlı Batı medeniyeti; çağdaşlık, gelişme, insan hakları... İçinde can çekişen insanlığın soluk yüzü... Ah, kalbimin yalnız kalmış kuşları! Ah, dünyanın yalnızları! Ortadoğu’da bir vahşet makinesini fonluyor dünyanın büyük Can çekişen insanlık... tüccarları. Kobani diz çökmüyor ama. Kobani halkı ayakta. Öfke yoğuruyor gençlerin bakışları. Kadınlar, yüreklerini taşıyorlar avuç avuç cepheye... Rüzgârlar ölçüyorsunuz siz, yağmurlar, fırtınalar, depremler. Barbarlığın şiddetini ölçecek endeksiniz üretilmedi mi daha? Görüyorum, durmadan alçalıp yükseliyor borsalarınızın trendi. Oysa ki her gün, kurlara endeksleniyor yedi kıtada açlığımız bizim. Boşuna yorulmayın. Demeçleriniz, kâr etmez bu fotoğrafı anlamaya. Sözler, korkuya batmış çocuk yüzlerinin yerine geçmez! Bakın, orada öylece duruyor hâlâ vicdanları kanatan o sessizlik. Senetleriniz aklamaya yeter mi sanıyorsunuz bu fotoğrafı? Söyleyin, hangi kutsal kitabın ayetlerinde yazılıdır bu zulüm? Kaç varil petrole bedeldir tellerde lime lime sallanan insan ve hayvan etleri? Dualarınız dindirebilir mi bu fotoğrafın renklerine gömülmüş acıyı? Hangi insanlığın sinesinde saklıdır, ağızlarınızda bıçakların açmadığı bu sükun? Bu fotoğrafa iyi bakın! Dört yanı puşt zulası bir resim. Üzerine üzerine geliyor medeniyet. Taa Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan geliyor Açılmak, Yenileşmek... HİLMİ TAŞKIN K öy Enstitüleri ülkemizin en önemli eğitim projesidir. Cumhuriyete ve onun değerlerine uygun genç yetiştirme projesidir. Ne yazık ki bu eğitim projesi, soğuk savaş dönemi politikalarına kurban edilmiştir. Truman Doktrini ve Marshall Yardımları ile enstitülerin kapatılması istenmiştir. Hasan Âli Yücel ve ekibinin tasfiyesi, Şemsettin Sirer’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesi, o dönem için “sağa açılma” olarak değerlendirilmektedir. Bu “sağa açılma” CHP’yi iktidara taşımamıştır. Ama DP’ye politik alan kazandırmıştır. Çünkü aslı varken kimse taklidine destek vermez! “Yeşil Kuşak” ile başlayan dönemin eğitim ayağı önemlidir. Eğitim alanı, bu dönemde kurulan TürkAmerikan Eğitim İşbirliği Komisyonu’na bırakılmıştır. MC hükümetleri döneminde de bu anlayış devam ettirilmiştir. Ama en önemli hamle 12 Eylül ile yapılmıştır. 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren, bir elinde Atatürk, bir elinde Kuranıkerim, “Dinini diyanetini bilen insanlardan ülkeye zarar gelmez” demeye başlamıştır. “Ilımlı İslam” anlayışına yönelik yeni eğitim anlayışı ile yetişen kuşaklar ülkemizi hızla muhafazakâr ve sağ bir anlayışa doğru sürüklemiştir. Bu nedenle AKP, bir sonuçtur! Şimdi AKP politikaları ile muhafazakârlık toplumda daha da yaygınlaştırılmaktadır. Toplumun bu yöne doğru savrulduğu bir dönemde, uzunca süredir iktidar olamamış CHP’nin ne yapacağı ise önemlidir. AKP iktidarının “Yeni Türkiye” söylemleri ile gittiği hedef, yeni anayasa ile federal bir Türkiye Cumhuriyeti’dir. Haziran 2015 seçimleri sonrasında bu konu daha yüksek sesle toplumun önüne getirilecektir. CHP, bu sürece nasıl “dur” diyebilir? CHP içinde bir süredir tartışılıyor “yenileşme” ve “sağa açılma” kavramları... 1946’da CHP, “sağa açılma” politikalarını denemiştir. Alınan sonuç ortadadır ve ders alınması gerekir. Bu nedenle yeni bir “sağa açılma” politikasının gereği yoktur. CHP özüne dönmeli ve halka açılmalıdır. “Altı ok” ilkelerinden olan halkçılığı, ülke gündemine yeniden taşımalıdır. Yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin ve yandaş kayırmacılığının bu kadar arttığı bir dönemde, halkçılık halkımıza umut olacaktır! AKP, her zor durumda kaldığı dönemde türban ve dinsel konuları ülke gündemine taşıyarak, asıl konuları örtmeye çalışmaktadır. Bu gündeme de takılmadan iktidarın hataları, doğru politik söylemlerle halka anlatılmalıdır. Hem de “çarıklı aydın” olacak ve Anadolu’yu adım adım dolaşacak, kamuoyunda sevilen etkin isimler ile...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle