04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EKİM 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Geçen yıl operasyonlarla hükümetin hedefine oturan yüksek yargı, bütçesinin yüzde 25’ini kaybetti Yargıya 17 Aralık tırpanı PELİN ÜNKER 12 Eylül referandumuyla HSYK’de çeşitli düzenlemeler yaparak tüm yargı sisteminin Adalet Bakanı’nı bağlayan, ancak aralıkta üst üste yapılan yolsuzluk operasyonları sonrası “Bu düzenlemeleri yanlış yaptık” sözleriyle eleştirilen HSYK’ye bir darbe de bütçe planlamasından geldi. Orta Vadeli Mali Plan’da HSYK, bütçesinin yüzde 24.9’unu kaybetti. HSYK bütçesinde personel ödenekleri 30.7 milyondan 23.9 milyon liraya, mal ve hizmet alımları 21.1 milyon u Bu yılki bütçesi 57.5 milyon lira olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) gelecek yılki bütçesi 43.2 milyon liraya düşürüldü. Söz konusu 14.3 milyon liralık düşüş 17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına kesilen fatura olarak yorumlandı. dan 13.5 milyon liraya geriledi. Emniyet Müdürlüğü’ne ayrılan bütçe 16 milyar 557 milyon 13 bin liradan 17 milyar 623 milyon 719 bin liraya çıkarıldı. Paralel devlet tartışmalarından sonra Emniyet’e ayrılan bütçenin geçen yıl yapılan 2015 planına göre azaltılması dikkat çekti. Orta Vadeli Mali Plan’da (20152017) yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin 2015 yılı bütçe ödenek teklif tavanları açıklandı. Buna göre Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesi önceki yıla göre iki katına çıkarken TBMM bütçesi yüzde 1.7 ve Başbakanlık bütçesi yüzde 0.5 azaldı. Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra en fazla artış yüzde 93 ile Kalkınma Bakanlığı’nda oldu. Bakanlığın bütçesi 971 milyon liradan 1 milyar 862 milyon liraya çıkarıldı. Suriyeli sığınmacılar için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) bütçesi yüzde 18 artırılarak 839.9 milyondan 993.4 milyon liraya çıkarıldı. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün bütçesi yüzde 43 artışla 125 milyon 634 bin liradan 179 milyon 890 bin liraya yükseltildi. Milli Savunma Bakanlı ğı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın bütçeleri artırıldı. Köşk ihya oldu Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe si 2015 için 20142016 Orta Vadeli Mali Plan’daki 201 milyon 500 bin liradan 397 milyon liraya çıkarıldı. Bu, 195 milyon 500 bin lira yani yüzde 97 artış anlamına geliyor. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde personel ödenekleri 47 milyon liradan 80 milyon liraya çıkarılırken mal ve hizmet alımı 71 milyondan 144 milyon liraya, yatırım harcamaları da 75.2 milyondan 158 milyon liraya çıkarıldı. Mal ve hizmet alımlarında tedavi ve ilaç giderleri kalemindeki 6 kat artış dikkat çekti. Barış Silahsızlanmayla Başlar Ülkenin çok kırılgan olan toplumsal barışı adım adım yıkılıyor. Başta AKP iktidarı olmak üzere barış için çözüm üretemeyen siyaset kurumu bu içler acısı durumun ve son kayıpların ana sorumlusudur. Ancak durum, kimin ya da kimlerin sorumlu olduğunu arama noktasını da hızla aşıyor; çok daha yıkıcı bir noktaya doğru gidiyor. Kamu düzenini, sokağa çıkma yasağı ve askerle sağlayan bir hükümet var ve böyle giderse, bu gidişten birilerini sorumlu tutma olanağı ya hiç kalmayacak ya da tamamıyla anlamsızlaşacaktır. HHH Ülke içi gelişmelere geçmeden önce dış etkenlere bakalım. AKP iktidarı Türkiye dış politikasını Ortadoğu’da egemenlik kuracağı bir çizgiye taşımaya ve bunu tümüyle ABD desteğiyle başarmaya uğraşıyor. ABD de Ortadoğu’daki petrol ve silah pazarı odaklı çıkarlarının korunmasında AKP’nin taşeronluğundan yararlanmak istiyor. Ancak sonuçta Ortadoğu, çok sayıda tarafı olan sürekli savaşların yaşandığı bir bölge olmaktan kurtulamadığı gibi Türkiye’yi de hızla karanlık girdabına çekiyor. Arap Baharı sırasındaki girişimleri çok büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan AKP Türkiyesi, bu yenilgisini örtmek için giriştiği Suriye yönetimini değiştirme çabasında da başarısız oldu. Ülkenin en uzun sınırı kevgire döndü; maliyeti ve sorunlarıyla iki milyona yakın insan buraya göç etti. Suriye’de çuvallayan hükümetin Kürt sorununa çözüm bularak bir iç başarıya imza atmak isteği de bugüne dek başarısız oldu. AKP’nin bu iki başarısızlığı birlikte, alev topuna dönüşen ülkeyi yönetilemez duruma getirecek biçimde yakıyor. HHH Ülke siyasetinin tamamına yakınını sağcı, giderek İslamcı fırtınanın içine atan AKP iktidarının başarılı olduğu tek konu var: Ülke giderek siyasal İslamın sayıları her gün artan değişik cemaatlerinin ve onlara bağlı derneklerin oyun alanına dönüşüyor. Bunun çok somut örneği geçen hafta IŞİD’in Kobani’ye saldırıları sırasında yaşandı. Yurdun pek çok yerleşim birimi savaş alanına çevrildi. O kadar ki bir günde yalnızca Diyarbakır’da on kişi öldürüldü. Sonra ne oldu dersiniz? İslamcı cemaatlerin her biri kendi cenazelerinin güvenliğini yine kendi ağır silahlarıyla sağladı; cenazeler Kalaşnikofların gölgesinde kaldırıldı. Bu sırada birileri araya girdi; olaylar bıçakla kesilir gibi kesildi. İyi ki de kesildi. Ancak, Diyarbakır’da 8/9 Ekim’de yaşananların kanıtladığı bir gerçek var: İç barışın sağlanması için siyasi iktidarın artık cemaatlerle anlaşması gerekiyor. Bunun anlamı açıktır: Bölge ve giderek ülke, adım adım iktidarda cemaatlere söz geçirecek siyasal İslam olmadan yönetilemez duruma geliyor; “cemaatler cumhuriyeti” oluşuyor! HHH Son zamanlarda çıkarılan yasalarla iyice güçlendirilen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın sivillerin elinde bulunan silahlarla ilgili bilgi toplamadığı düşünülemez. Devlet, sivil kesimlerde kimlerin silahlı olduğunu biliyor; bilmek zorundadır. Bilmiyorsa bu eksiklik sorgulanmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki sivillerin silahlanmış olduğu bir Türkiye yaratılmış bulunuyor. Silahlanmış olan bu toplumu, siyasetin kurşun gibi dili sabah akşam bombalıyor. Ülkede barışa giden yola sivillerin silahsızlandırılmasıyla çıkılmalıdır. Bunun için öncelikle toplumun barışseverleri ayağa kalkmalı; çok güçlü bir silahsızlanma çağrısı yapmalı ve başta hükümet olmak üzere siyasetten silahsızlanma girişiminde bulunması istenmelidir. Toplumsal silahsızlandırma çağrısı ek olarak, AKP başta olmak üzere Siyasal İslamcıların, İslamın özünde barışçı olduğunu kanıtlamalarına olanak verecek bir kutsal sınav olacaktır. Siyasal İslamcılar barış istiyorlarsa bunu kanıtlamalarının tam sırasıdır. Evet, barış istiyorlarsa! IMF: İstihdam için İki bin kişi çalıştı Özilhan’ın verdiği bilgiye göre, proje 2 bin çalışanla 45 ayda tamamlandı. Buradan Türkiye’ye satılan elektrikle 160 bin vatandaş aydınlanırken, 100 hastane ve 50 fabrikaya enerji verilecek. Paravani HES için 40 kilometrelik iletim hattı inşa edildi ve GürcistanTürkiye arasında yapılan 400 kilometrelik iletim hattının bir parçası haline geldi. yapısal reform şart Ekonomi Servisi Uluslararası Para ve Finans Komitesi (IMFC) dengesiz ve zayıf bir iyileşme gösteren küresel ekonomiyi tehdit eden risklerin arttığı uyarısında bulunarak, daha güçlü büyüyen, dengeli ve istihdam zengini bir küresel ekonomi için yapısal reformlara öncelik verilmesi gerektiği çağrısı yaptı. IMF ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantıları kapsamında düzenlenen IMFC görüşmelerinin sonuç bildirisi yayımlandı. Bildiride, IMFC üyelerinin, potansiyel büyümeyi artırmanın yanı sıra daha güçlü, dengeli ve istihdam zengini bir küresel ekonomi için kararlı olduklarının altı çizildi. “Bugünün reel ve yarının potansiyel büyümesine, direnci ve sürekliliği koruyarak katkı sağlamak en büyük önceliğimiz olmalı. Ekonomiyi destekleyici makro ekonomik politikalar potansiyelinin altında büyüyen ülkelerde devam ettirilirken, tüm ülkeler de buna kritik yapısal reformları kararları uygulayarak eşlik etmeli” ifadelerinin yer aldığı bildiride, istihdam sektörünü güçlendirecek politikalara özellikle önem verilmesi gerektiği vurgulandı. Üye ülkeler bildiride, 2010 yılında önerilen IMF kota ve yönetim reformunun henüz hayata geçirilememiş olmasından duydukları hayal kırıklığını da dile getirdi. IMFC toplantısına Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da katıldı. Yılda iki kez toplanan IMFC, IMF’nin politikalarını belirleyen yönetim kuruluna önerilerde bulunuyor. IMFC’nin bir sonraki toplantısı, 1718 Nisan 2015’te Washington’da düzenlenecek. Anadolu, Türkiye’yi ŞEHRİBAN KIRAÇ Gürcistan’dan aydınlatacak TİFLİS Anadolu Grubu’nun, Gürcistan’da 185 milyon dolarlık yatırımla gerçekleştirdiği Paravani Hidroelektrik Santralı resmen faaliyete başladı. 90 megavat kurulu güce sahip Paravani HES’te üretilen elektrik 9 ay boyunca Türkiye’ye, 3 ay da Gürcistan’a satılacak. Bir Türk yatırımcının yurtdışında geliştirdiği ve ürettiği elektriği Türkiye’ye sattığı ilk proje olma özelliği taşıyan Paravani HES ile Gürcistan’ın suları da bir anlamda millileştirilmiş oldu. İki komşu ülke arasında 400 kilometrelik enerji iletim hattının da inşa edildiği büyük bir projenin önemli ayaklarından biri olan Paravani HES, Enerji Bakanı Taner Yıldız, Gürcistan Başbakanı Irakli Garibaşvili, ve Gürcistan Enerji Bakanı Kakha Kaladze’nin katılımıyla hizmete açıldı. Açılışta konuşan Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Gürcistan’da gerçekleştirdikleri bu yatırımın ilk adım olduğunu belirterek “Burada yabancı yatırımcıya çok büyük imkânlar sağlanıyor. Bu projede genelde geçerli olan yapişletdevret modelinden farklı bir durum söz konusu. Yaptığımız santralı devretmiyoruz. Baraj sonsuza kadar bizim. İlk 6 yılda projenin kendisini ödemesini bekliyoruz” dedi. Birçok açıdan ilklerin projesi olan Paravani HES’in Türkiye’ye yapacağı elektrik satışının yıllık 20 milyon dolar civarında olacağını kaydeden Özilhan, “Paravani HES’te ürettiğimiz elektriği buradaki şirketimiz Türkiye’ye satacak. Ancak bu para daha sonra temettü olarak bizim grubumuza geleceği için cari açıkla mücadeleye katkı sağlayacağız. Bir nevi ihracat yapmış olacağız. Gürcistan’da yeni fırsatları değerlendiriyoruz. Şu anda somutlaşmış 23 proje üzerinde çalışıyoruz. Hedefimiz 2020’ye kadar 400500 milyon dolar yatırımla 500 megavat kurulu kapasiteye ulaşmak” şeklinde konuştu. İran giriş fiyatını ikiye katladı Ekonomi Servisi İran devleti, Gürbulak sınır kapısından giriş yapan Türkiye plakalı araçlardan aldığı ücreti iki katına çıkardı. İran’ın 750 dolarlık transit geçiş ücretine devam etmesi üzerine Türkiye’den geçen cuma, eşit koşullar altında taşımacılık yapılabilmesini temin amacıyla İran tırlarından 750 dolar geçiş ücreti alınması uygulamasını başlattı. Türkiye’nin bu hamlesine İran’dan sert cevap geldi. İran, Türkiye plakalı araçlardan aldığı ücreti iki katına çıkardı. Gümrükten giriş çıkış yapan sürücüler, zor durumda kaldıklarını belirterek, yıllardır uygulanan transit geçiş ücretinin 750 dolardan 1500 dolara çıktığını, buna karşın gittikleri kilometreye göre ödenecek ücretlerin de ne kadar olduğu hakkında bilgilerinin olmadığını söylediler. ‘ÇED raporları hevesimizi kırdı’ Türkiye’de son dönemde projelerin ÇED raporlarıyla ilgili yaşanan gecikmelerle ilgili olarak da Tuncay Özilhan “Türkiye’de nükleer ve HES projelerine karşı ciddi bir çevre hassasiyeti gelişti. Bu durum yatırımcıyı bir bakıma geri tutuyor. Yeni yatırımlar için hevesimizi kırıyor. Örneğin bu bölgede çok yoğun bir nüfus yok, çevre üzerinde hassasiyetle durduk. O nedenle HES’lerde ağırlığı Gürcistan’a vereceğiz” diye konuştu. Özilhan, elektriğe gelen son yüzde 9’luk zamla ilgili olarak “Uzun zamandır zam yapılmamıştı, normal bir zamdır. Dolardaki artışla en az yüzde 9’luk bir zam daha olmak zorunda önümüzdeki dönemde” yorumu yaptı. AKP liderliğinin, akıl hocası entelijansiyanın teorik ideolojik donanımları, realitenin doğru bir resmini zihinlerinde oluşturmaya yetmiyor; bu çarpık resim, maddi realiteyle çelişince de türlü davranış bozuklukları ortaya çıkıyor. Bu bozuklukların örnekleri saymakla bitmez, Cumhurbaşkanı’nın “Olayların Kobani ile ilgisi yok” sözlerini, Başbakan’ın “Gerekli talimatlar verildi ve teröristler bir iki saat içerisinde cezalandırıldılar” açıklamasını (artık Başbakan emrediyor, insanlar yargılanmadan cezalandırılıyor) anımsamak yeterli. AKP yazarları da “faiz lobisi”, “paralel”den sonra şimdi de dillerine “kaos lobisi” diye bir şey doladılar. Ne ki, bu “kaos lobisi”, realiteye onların sandığından daha yakın. Ama, onların sandığı gibi değil. Gerçekten Türkiye’yi de içine çekmekte olan bir “kaos” gelişiyor, ama bunun bir “lobisi” yok. Bir düzen ve yapıları dağılıyor, yeni düzen ve yapıları oluşamıyor. AKP yönetimi, ülkesini bu kaostan koruyacak önlemleri almak, olası yeni yapıların örneklerinin ortaya çıkmasını bekleyecek kadar zaman kazanmaya çalışmak yerine, ekonomik, siyasi kapasitelerinden, ülkesinin “realitesinden” bihaber, birtakım hayallerin peşinden, bu oluşmakta olan kaosun içine atlamaya çalışıyor. Bu kaos eğilimleri ortaya dün çıkmadılar. Financial Times’dan Martin Wolf’un geçen hafta 7 ve 9 Ekim’de yayımlanan, “Kredi Kaosun ekonomik zemini balonları devrelerine tutsak olduk” ve “Sıra dışı bir depresyon yönetimi”, başlıklı yazıları bizim yıllardır ileri sürdüğümüz savları doğruluyor, bu “kaos” eğilimlerinin maddi zeminini tanımlıyordu. Wolf, ilk yorumunda, “büyük bir kredi genişlemesini izleyen bir kriz, ardından bunun sonuçlarını yönetme çabaları dünya ekonomisinin özelliği haline geldi” diyor. Wolf’a göre “dünya ekonomisi potansiyel arzı karşılayacak talebi, bir yerde bir kredi balonu oluşmadan üretemiyor.” Geride bıraktığımız 25 yılda önce Japonya’da bir kredi balonu şişti, 1990’da patladı. Sonra gelişmekte olan ülkelerde bir kredi balon şişti ve 1997’de patladı. Nihayet gelişmiş ülkelerde oluşan kredi balonu 2007’de patladı. Şimdi de Çin’de oluşan balona sıra geldi. Şimdi kredi borçları tasfiye edilmeye çalışılıyor ama aslında olan kamu borçlarının, merkez bankası bilançolarının genişlemesi. Kısacası bu borç balonu tasfiye edilemiyor. Bu yüzden dünya ekonomisi uzun süreli bir üretim gerilemesi, düşük büyüme sürecine girmiş durumda (Luigi Buttiglione, Lane, Reichlin, Reinhart, Deleveraging? What Deleveraging? ICBM, Eylül 2014). İkinci yazısında Wolf, 2008’den bu yana, merkez bankalarının, uzun dönemli hazine kâğıtlarının faizlerinde görülen olağanüstü düşük düzeylere, merkez bankalarının uyguladığı parasal genişlemeye değinerek “Peki, neden hiper enflasyon olmadı” ‘Realite Sorunu’ ‘Kaos Lobisi’ diye soruyor. Bu durumu, “potansiyel arzı karşılayamayan bir talebi” destekleyen “olağanüstü bir depresyon yönetimi” olarak tanımlıyor. Geçen hafta IMF, dünya ekonomisi 2015 büyüme beklentisini düşürdü, Avro bölgesinde yeni bir resesyon beklediğini, “küresel ekonomik büyüme oranlarının bir daha asla kriz öncesi düzeylere dönmeyebileceğini” ileri sürdü. (The Guardian, Wall Street Journal 07/10) Biz bu “durumu”, kısaca şöyle betimliyorduk: Dünya ekonomisi 1970’lerde “yapısal” (kâr oranları düşme eğiliminin karşıt eğilimlerini düzenleyen sermaye birikimi rejimine ilişkin) bir krize girdi. Bu krizin dışavurumu olan yetersiz tüketim, aşırı birikim (kapasite fazlası) sorunu 1980’lerde devreye giren neoliberal küreselleşme finansallaşma sayesinde birbirini izleyen kredi balonlarıyla idare edildi, bir anlamda ötelendi. Nihayet 2007’de son balon da patladı, neoliberal kriz yönetim modeli iflas etti. Mali kriz sırasında toplumun Uzun depresyon ekonomik ve siyasi olarak en güçlü kesimine (finans oligarşisi, plütokrasi vb.) toplumun geri kalanından servet transferi, mali kesimin yükünü devletin üstlenmesi, sonra bu yükü halkın sırtına yıkma çabaları, siyasi gerginlikleri artırma pahasına hızlandı. Bu gözlemlerden hareketle, “Bu kapitalizm bu krizden çıkamaz” dedik. Çıkabilmesi için değişmesi gerekiyor. Bu değişiklikler, uluslararası işbölümünde, iktidar dağılımında yeniden yapılanmaları getirecek siyasi, askeri, coğrafi düzenlemeleri olduğu kadar “artık değer” üretimini hızlandıracak teknolojik gelişmeleri de gerektiriyor: Gelişmekte olan kaosun arkasında bu değişim dinamiklerinin basıncı, bu basınca dayanamayan kırılgan yapıların, ideolojilerin, hatta ülkelerin çözülmeye başlaması var. Neoliberal “küreselleşme” krizi ertelerken yarattığı basınç siyasi, ideolojik, kültürel yapıları dağıtmaya başladı. Bu basınca karşı kapitalizm öncesine dönük “asrı saadet” arayışlarının ne kadar boş olduğunu vurgulamaya gerek yok ama var olan yapıların kimilerini, yenisini bulana kadar kaosun etkilerine uyum sağlayacak düzenlemelerle birlikte korumaya çalışmanın bir anlamı olabilir. Ulus devlet (ülke devleti) eğer gerekli düzenlemeler yapılabilirse, korunmaya değer yapılardan biri olmaya aday. Kaos ve anarşi Yoksa, kimi “ulus devletler”, New Scientist dergisinin bile 6 Eylül sayısına kapak olacak kadar, son derecede kaygı verici biçimde, arkalarında kaos, anarşi bırakarak dağılıyorlar. Daha şimdiden görüntü çok korkutucu: Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Somali, Ukrayna, Pakistan, Sudan, Müslüman Kardeşler fiyaskosundan sonra ancak askeri darbeyle stabilize edilebilen (ne zamana kadar) Mısır, her an iç savaşa düşme riskiyle yaşayan Lübnan. Ebola krizinin insani mali yüküyle ezilen Gine, Monravia, Liberya, Sierra Leone, Nijerya, Senegal Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gabon. Ayrıca, Boko Haram, Kuzey Afrika El Kaidesi, IŞİD ve bir sürü irili ufaklı dinci grup... Bu listeye bir de Rusya, Çin, Suudi Arabistan gibi bir ülkenin eklendiğini düşünün! Bu ülkelere bakınca, ekonomik kaynaklarını yönetemedikleri, etnik, dini gruplar arasında uyum sağlayamadıkları, azınlık haklarını koruyamadıkları, merkezi temsil ilişkisiyle yerel temsil ilişkilerini bağdaştıramadıkları, hırsız liderliklerin devletin şiddet aygıtlarını muhalefeti susturmak için kullanan keyfi yönetimlerinin elinden kurtulamadıkları, devletin toplumsal sınıflar, gruplar karşısında göreli bağımsızlığını koruyamadıkları görülüyor. Ülkeleri kaosa iten bu etkenler, ne yazık ki AKP Türkiyesi’nde hızlanarak, çeşitlenerek gelişiyor. Uzun ve büyük bir küresel depresyonun içindeyiz, bu “kaos” tarihin maddesiyle ilgili, bir lobi gerektirmiyor, AKP yönetimi ise bu realitenin farkında bile değil. Yurthaberler Servisi Batman’da 3 gün süren olaylarda Turgut Özal Bulvarı’ndaki banka şubelerinin ATM cihazları yangın sonrası metal yığınına döndü. Özel bir bankaya ait bir ATM’de 350 bin TL yanarken, bir başka özel bankaya ait çek senet kasasının kaybolduğu belirtildi. Bütün bankaların ATM ve bankalardaki toplam 3 milyon TL’nin yandığı ya da kaybolduğu ortaya çıktı. Turgut Özal Bulvarı Dörtyol Kavşağı’ndaki özel banka şubesi, kayıp kasanın peşine düştü. Ateşe verilen bankada göstericilerin, yola savurdukları kasanın boş olduğunu görünce, şubedeki ikinci kasayı çalıp kayıplara karıştığı belirtildi. Çek ve senetlerin içinde olduğu kasayı özel bir otomobille götüren bir grup göstericinin, binadaki büyük kasayı açabilmek için kezzap suyu kullandıkları ortaya çıktı. Banka binasındaki hasar konusunda şube yetkilileri bilgi vermekten kaçınırken, banka şubesinin ön bölümü ise demir saclarla kapatıldı. Çalınan para kasasının bulunması için Emniyet Müdürlüğü, Hırsızlık Masası ekipleri kapsamlı araştırma başlattı. Bankaların 3 milyon lirası kayıp
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle