02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 2014 ÇARŞAMBA [email protected] 14 KÜLTÜR Kuad Galeri’de Beral Madra küratörlüğünde açılan ‘Mutsuz Hazır Nesne’ sergisi Bugünkü sorunların şifreleri EVRİM ALTUĞ Beral Madra Sanat yönetmenliğini eleştirmen ve küratör Beral Madra’nın üstlendiği Kuad Galeri, Fluxus akımı ve “Balkanlar’da Kesintisiz Avangard” gibi konulara odaklandıktan sonra, çağdaş sanatın öncülerinden sayılan Marcel Duchamp’ın “Bisiklet Tekerleği” (1913) ve “Şişe Kurutucusu” (1914) adlı ilk iki “hazırnesne”sinin 100. yıldönümünü, özel bir sergiyle karşıladı. Beşiktaş Akaretler’de 1 Mart’a kadar izlenebilecek “Mutsuz Hazır Nesn e” sergisi, adını Duchamp’ın 1919’da Buenos Aires’ten kız kardeşi Suzanne Duchamp ve eşi Jean Crotti’ye talimat göndererek yaptırdığı bir hazırnesneden alıyor. Hatırlanacağı gibi, Türkiye’de Marcel Duchamp ve Hazır Nesne olgusu 1960’ların sonunda Altan Gürman ve 1970’lerin sonunda Sanat Tanımı Topluluğu ile gündeme gelmişti. Şükrü Aysan topluluk adına 1984’te Marcel Duchamp başlıklı çeviri ve özgün yazılardan oluşan 500’ü numaralı 2000 adet küçük bir kitap yayımladı. 1980’lerde Serhat Kiraz, Ahmet Öktem, Füsun Onur, Canan Beykal, Selim Birsel, Erdağ Aksel, Gülsüm Karamustafa yerleştirmelerinde hazırnesne kullandı. Point Hotel’in konaklama desteğiyle, Yunan, Rus ve Bulgar sanatçıların da yapıtlarıyla bir araya geldiği bu yeni sergide ise, eski ve yeni tarihli çalışmalarıyla Gülçin Aksoy, Songül Boyraz, Hera Büyüktaşçıyan, Lydia Dambassina, İvan Egelski, Erol Eskici, Şakir Gökçebağ, Hakan Gürsoytrak, Pravdoliub İvanov, Serhat Kiraz, Komet, Murat Morova, Tunca Subaşı, Ahmet Öktem, Çağrı Saray, Vahit Tuna ve Uygur Yılmaz’ın eserleri izlenebiliyor. Madra, Kuad Galeri’deki sergide yer alan estetik ve politik ifade zenginliğini vurgulayarak, buradaki görsel yapıtlara, günümüzdeki sorunların şifreleri gözüyle de bakabileceğimizi belirtiyor. rak, buradaki görsel yapıtlara, günümüzdeki sorunların şifreleri gözüyle de bakabileceğimizi aktarıyor. Elif Şafak ve İnandırıcılık Elif Şafak’ın son romanı “Ustam ve Ben” (Doğan Kitap) daha yayımlanmadan eleştirildi. Şafak romanının bir fil ve bakıcısının Hindistan’dan İstanbul’a uzanan öyküsünü anlattığını söylediği için, Jose Saramago’dan “intihal”le suçlandı. Ama bunu okumadan anlamak olası değildi. Şafak romanın sonundaki “Yazarın Notu”nda Saramago’nun “Filin Yolculuğu” romanında Süleyman isimli bir filin yolculuğunu anlattığını belirtiyordu. Böylece roman intihalle suçlanamayacağı gibi, esinlenme bir yana metinlerarası ilişki kurulduğu söylenebilecek duruma geliyordu. Şafak aynı notta esas eleştiri alacağı konudan Mimar Sinan’dan daha çok söz etme gereği duymuş. Çünkü “Ustam ve Ben”in ana eksenini Mimar Sinan’ın yaşamı ve eserleri oluşturuyor. Sinan’ın çok yaşamış, çok eser vermiş bir kişi olması nedeniyle yaşamını romanlaştırmanın zor olduğunu, anlatımın yavaşlamaması arzusuyla zaman açısından bazı müdahalelerde bulunduğunu belirtiyor. Çünkü romanda anlattıklarının gerçeğe uygunluğu konusunda eleştiriler gelebileceğini biliyor. Elif Şafak’ın “Ustam ve Ben”i hakkında dikkate değer bir eleştiri de bu gerçekliğe uygunluk açısından geldi. Mehmet Berksan “Mimar Gözüyle Elif Şafak’ın Son Romanı: Ustam ve Ben”de (bkz. arkitera. com) mimari tarihi açısından eleştirilerini sıralamakla kalmıyor, 16. yüzyılda hangi eşyanın nasıl kullanıldığına da değinen bir eleştiri geliştiriyor. Ve sözünü “Ülkemizde kitapları en çok satan yazar, 3 yıllık bir araştırmanın sonunda yazdığı kitapta, koskoca Selimiye’nin kubbesine dam derse, külhanı kazan dairesi zanneder, saray arsasını çorak arazi diye niteleyip, koskoca padişaha törenleri meydanın ortasında izlettirir, daha o dönemde olayların geçtiği sarayın adını dahi yanlış zikrederse bu neyin göstergesidir acaba?” diye bitiriyor. Öncelikle, bir romanın edebi bakış dışında da eleştirilebileceğini belirteyim. Berksan’ın mimari ve tarihi gerçeklik açısından bir okuma yapmış olması “yanlış okumanın tipik örneği” olarak nitelenemez. Üstad kabul edilen eleştirmenlerin, örneğin “Yaşasaydı, neler yazardı!” diye anılan Fethi Naci’nin romanları nasıl eleştirdiğini hatırlamak gerek. Berksan edebi bir eleştiri yapmıyor ama romandaki gerçeklik, inandırıcılık duygusunu oluşturan öğeleri sorguluyor. Üslubundaki alaycılığı hoş karşılayabilirseniz yapıcı bir eleştiri. Romanın yeni baskılarında yanlışlar düzeltilebilir. Edebiyat tarihimizde gerçekliğe uygunluk açısından birçok tartışma olduğunu biliyoruz. Yusuf Atılgan’ın tamamen kurmaca olan “Anayurt Oteli”nde 10 Kasım sirenlerinin doğru saatte çalıp çalmadığı bile uzun uzun tartışılmıştı. İlber Ortaylı’nın Orhan Pamuk’un “Kara Kitabı” ile ilgili “caminin balkonu olmaz” eleştirisi de en taze örneklerden. Pamuk, “Bu bir kurmaca, benim dünyamda caminin balkonu var” diyebilir mi? Dese de okuru ikna edemez. Elif Şafak, “Ustam ve Ben”in başına “İstanbul/22 Aralık 1574” tarihini koymuş. Kahramanı da belli: Mimar Sinan. Yani romanın yeri, zamanı ve kahramanı gerçekte var. O dönem yaşamış birçok gerçek kişi de yer alıyor romanda. O zaman Semih Gümüş gibi “gerçeği dilediği gibi değiştirebilir” diyemezsiniz (Radikal Kitap, 24.01.14). Çünkü Elif Şafak, gerçek hayatın somut olaylarını romanına konu ettiğinin bilincinde, kurmacanın koşulları ile gerçekliği uyumlu hale getirip inandırıcı bir roman yazmaya çalışıyor. “Ben yazdım, oldu” demiyor, 16. yüzyıl ve Mimar Sinan’la ilgili birçok kitap okuduğunu açık yürekle söylüyor. Gülru Necipoğlu’nun “Sinan Çağı”ndan (Bilgi Üniv. Yay.) “saygım çok büyük” diye söz ediyor. Tek eksiği romanın sonunda kaynaklarını göstermemesi. Kaynaklarını gösterseydi hataların sahibinin kendisi mi yoksa kaynak olarak kullandığı eserler mi olduğu daha kolay anlaşılırdı. ktidarın sanatla ilişkisi yok i yorum Totaliter rejime ironik Sergide özellikle, Vahit Tuna’nın 1997 tarihli “Armut” adlı çalışması, Duchamp’ın bir pisuvarı malzeme edindiği ve ona “Çeşme” ismini verip bıraktığı R. Mutt imzasına doğrudan selam verirken, aynı sanatçının bir polis copu ve kaskıyla ürettiği 2008 tarihli “Lolipop” adlı çalışması ise Türkiye ve dünyada yükselen totaliter rejimlere ironik bir yorumla karşılık veriyor. Rus sanatçı Ivan Egelski’nin bir elektronik tableti eskiçağ tabletiyle hemzeminde buluşturduğu sarsıcı eseriyle dikkat çeken sergide ayrıca, Hakan Gürsoytrak’ın Haydarpaşa Garı’nı gazoz kapağı, kese ve trajik İstanbul mönüsüyle andığı düzenlemesi, Gülçin Aksoy’un bize sonsuz gecikmemizi hatırlatan duvar saati ve Bulgar sanatçı P. İvanov’un Magritte’in de ruhunu yad ettiği erotik fırça yerleştirmesi gibi işler de yer alıyor. Komet’in özel arşivinden eski defterleri ve sürpriz hazır nesneleriyle katıldığı sergi üzerine buluştuğumuz küratör ve eleştirmen Madra, günümüzdeki hazır nesnelerin mutsuzluğunun daha da fazla olduğuna dikkat çekerek, sanatın özellikle son 10 senedir piyasa değerleri üzerinden gündeme gelmesinden duyduğu rahatsızlığı yineliyor. Günümüzdeki sanatçıların duruşlarının, şirketlere dayalı kültür kurumları ile belediye ve merkezi yapılanmaların kültürel karar ve mekanizmalarının insafına bırakıldığının altını çizen Madra, Türkiye’de yaklaşan yerel seçimlere de göndermede bulunarak, bir özeleştiri mahiyetinde şunları söylüyor: “2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi Görsel Sanatlar Yönetmenliği sürecinde edindiğim deneyimin ne yazık ki çok olumlu olduğunu söyleyemem. Sunduğumuz bütün Sanata piyasa kıskacı Gülçin Aksoy’un çalışması Parti politikaları ilerici projelerin birçoğu, ne yazık ki uygulanmadı. Bu şehirdeki 2030 ilçede, günümüz sanatını herhangi bir kitleyle buluşturacak olan herhangi bir etkinlik, 2010’dan sonra da gerçekleşmedi. Bunun temel nedeni, belediyelerin kurduğu kültür merkezlerinin hiçbir şekilde uzmanlık zeminine oturmamış olmasıdır. Günümüz sanatını tam olarak kavramadan, son derece modernist ve geniş kitleye yönelik, eğlence kültürüne dayalı çalışma biçimleri de bunda etkilidir. Belediyelerin çalışma biçimleri, hangi belediye hangi partiye aitse, onun politikalarına bağlı olarak geliştiriliyor.” Sanatın, doğası gereği rahatsızlıklardan türediğini aktaran Madra, Kuad Galeri’deki sergide yer alan estetik ve politik ifade zenginliğine atıfta buluna Madra’ya, I. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümüne de rastlayan bu sergi vesilesiyle, Türkiye üzerinden günümüzden geleceğe nasıl baktığını sorduğumuzda ise, şu yanıtı alıyoruz: “Şu andaki iktidarın çağdaş sanatla her hangi bir ilişkisi yok. Epistemolojik olarak, bu sanatı İslam veya Türkiye’ye ait bir sanat olarak görmüyorlar. Bunun sadece yapay olduğunu, Türkiye’ye üstten dayatılmış bir şey olduğunu düşünüyorlar. Buna karşılık, yüzlerce üniversiteden çıkan insanlar ise güncel sanat üretimi yapıyor. Bu, tabii büyük bir paradoks. Bu paradoksun altından nasıl kalkılır? Belediyelerin de hiçbir ilişkisi olmadığı için, sanatçıların varlığı bugün tamamıyla özel sektörün kuracağı ilgi ve düzenlerin elinde. Birçok sanatçı, bu kadar bağlı olma durumunun dışına çıkacak yeni yöntemler araştırıyor. Bugün, ifade özgürlüğüne yönelik birtakım kısıtlamalar söz konusu. Özgürlük alanı geniş olan bir yerde internet uygulamalarının kapatılmasıyla Türkiye Çin ve Kuzey Kore gibi bir yer mi olacak? Dünyayla aramıza duvar mı öreceğiz? Onun için, önerim, sanatçıların, bütün küçük, bireysel çıkarları bir yana bırakıp, bir meslek örgütü kurmaları gerektiğidir. Mevcut örgütün ise maalesef etkin olmadığını düşünüyorum.” 4. Sadri alışık anadolu TiyaTro Ödülleri Sahibinin sesinden kitaplar Ödüller Eskişehir’e gitti Kültür Servisi 4. Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri, önceki gün Ankara’daki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki törenle sahiplerini buldu. Dram dalında en başarılı kadın oyuncusu ödülüne, Ankara DT oyuncusu İpek Çeken, en başarılı erkek oyuncusu ödülüne Antalya DT oyuncusu Selim Bayraktar, yardımcı rolde en başarılı kadın oyuncusu ödülüne Serap Sağlar, yardımcı rolde en başarılı erkek oyuncusu ödülüne Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu Mert Kırlak değer bulundu. Komedi ya da müzikal dalında en başarılı kadın oyuncusu ödülünü, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu Melda Yılmaz, en başarılı erkek oyuncu ödülünü Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndan Ali Eyidoğan aldı. Aynı dalda, yardımcı rolde en başarılı kadın oyuncusu ödülü Trabzon DT oyuncusu Banu Manioğlu’na, en başarılı erkek oyuncu ödülü de Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu Devrim Özder Akın’a verildi. Genç yetenek ödülüne Deniz Gökçe Kayhan değer bulundu. Jüri özel ödülü ise özel tiyatroların karşı karşıya olduğu zor koşullara rağmen elli yıldır seyirci sorumluluğunu unutmadan perdelerini açık tutmayı başaran “Ankara Sanat Tiyatrosu”na verildi. Yılın en iyi yönetmeni ödülü “Cyrano De Bergerac” oyununu sahneye taşıyan Işıl Kasapoğlu’nun oldu. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e ise “bugüne kadar büyük katkılarda bulunduğu Eskişehir Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’nu yeni tiyatro sahneleriyle zenginleştirdiği ve şehri güzel, çağdaş bir kültür kentine dönüştürdüğü için” Sadri Alışık Onur Ödülü sunuldu. Kültür Servisi Türkiye’nin ilk sesli kitap dükkânı “Seslenen Kitap” açıldı. Güncel yazarların son kitaplarını ve çok okunan, popüler yazarların başyapıtlarını sesli kitap olarak sunan “Seslenen Kitap”, güncel ve yenilikçi bir mecra olan ve mobil cihazlar üzerinden kolaylıkla ulaşılan uygulamasıyla kitapseverlere yeni bir platform sunuyor. Her yazarın kendi kitabını seslendirdiği ve ilk aşamada 12 yazarla gerçekleştiren “Seslenen Kitap” için; Ayşe Kulin “Dönüş”ü, Canan Tan “Piraye”yi, Murat Menteş “Ruhi Mücerret”i, Hasan Ali Toptaş “Heba”yı, Can Dündar “Lüsyen”i, İclal Aydın “Bir Cihan Kafes”i, Cem Mumcu “Makber”i, Buket Uzuner “Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları: Su”yu, Pucca “Ay Hadi İnşallah”ı, Berrak Yurdakul “İki Cihanın Bekçisi”ni, Tularının seslendirmesi. Sesli kitaplar sayesinde trafikte, sporda geçen zamanımı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum.” İmamoğlu, Okuyan Us ve Can Yayınevi ile anlaşma imzaladıklarını da belirtti. Can Dündar ise projeyle ilgili olarak şunları söyledi: “Türkiye’de, belki de dünyada kitabın yok olmayacağını, yeni mecralarda, yeni şekiller alarak yaşayacağını kanıtlayan bir proje bu.” Dündar bir espri yaparak şöyle devam etti: “Ben kendi adıma şöyle bir ders çıkardım: Bu kadar uzun yazmayacağım artık. Çünkü, on beş gün sürdü seslendirme. Bunlar bir yana okuduklarımızın insanlara bir uçak, araba yolculuğunda eşlik edeceğini ya da onları uykuya hazırlayacağını hissetmek çok güzel bir şey.” www.seslenenkitap.com Türkiye’nin ilk sesli kitap dükkânı ‘Seslenen Kitap’ açıldı Berk İmamoğlu, Ayşe Kulin, İclal Aydın, Tuba Ünsal, Canan Tan, Can Dündar ba Ünsal “Benim Tatlı Komposto Günlüğüm”ü ve Fatmanur Erdoğan “Beyaz Yakalı Girşimci”yi seslendirdi. Devam eden kayıtlar arasında ise Nebil Özgentürk’ün “Türkiye’nin Hatıra Defteri” ve Dost Can Deniz’in “Cesur Sorular”ı bulunuyor. “Seslenen Kitap”ın kurucu ortağı Berk İmamoğlu, dün gerçekleşen basın toplantısında sesli kitap konusunun yeni olmadığını, ama “Seslenen Kitap”ın sunduğu standartların yeni olduğunu belirtti: “Sesli kitaplar Türkiye’de yeni bir şey değil, genelde bir proje bazında vardı. Ve beklenen ilgiyi çok fazla görmedi. Bunun özellikle mecradan kaynaklandığını düşünüyorum. ‘Seslenen Kitap’ta ise internet üzerinden indirilebilir ses dosyaları ve mobil cihazlar üzerinden kolay ulaşılabilir olacak. Fiyatlar kitap fiyatlarından biraz daha yüksek olacak. Çünkü, bunun nedeni de kitapları kendi yazar eTkinlik buGün SaaT 18.30’da Kızı, Sevim Burak’ı anlatacak Kültür Servisi Yazar Sevim Burak’ın kızı Elfe Uluç, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin düzenlediği “Yazarın Gayriresmi Portresi ” etkinliğinde an nesini anlatacak. Bugün saat 18.30’da Koç Üniversitesi’nin İstiklal Caddesi’nde bulunan ANAMED binasında gerçekleşecek söyleşide Elfe Uluç, geçen aralık ayında ölümünün 30. yılında anılan Sevim Burak’ın bilinmeyen yönlerini, yaşamını, eserlerini ve sıra dışı kimliğini aktaracak. “Yazarın Gayriresmi Portresi” etkinliği gazeteciyazar Sibel Oral ve Elif Tanrıyar tarafından düzenleniyor ve her ay bir önemli isim yaşamı, sanatı ve kişiliğiyle mercek altına alınıyor. 33. iSTanbul Film FeSTivali Afişte, Erkmen ve Eviner imzası Kültür Servisi 520 Nisan tarihlerinde İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 33. İstanbul Film Festivali’nin afiş görselinde sanatçı İnci Eviner’in figürlerine yer verildi. İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen afişi, sanatçının insan bedenini, siyahbeyaz silüetler halinde gösteren bazı desenlerini kullanarak tasarladı. Erkmen afişte, Eviner’in el yazısıyla yazılmış festival isminin, dönüp duran desenlere eşlik ettiğini ve bu şekilde, sinemanın bulunuşunda kullanılan “fenakistiskop” aletine göndermede bulunduklarını belirtti. dostlar korosu için seçmeler 1 şubat’ta Kültür Servisi Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği’nin çağrısıyla, Ruhi Su Dostlar Korosu yeni koristlerini arıyor. İlk koristlerinden, müzisyen Emin İgüs’ün sanat danışmanlığını, Mutlu Ödemiş’in şeflik görevini üstlendikleri yeni bir organizasyon için yapılacak seçmeler, 1 Şubat 2014 Cumartesi günü Kadıköy / Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek. Başvuru formu ve detaylı bilgi için: www.ruhisu.org veya https://www.facebook. com/RuhiSuYuz?fref=ts
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle