22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 2013 PAZAR 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Vardiya Bizde: Savaşa hayır Balyoz davası sanıklarının aileleri ve yakınlarının oluşturduğu Vardiya Bizde Platformu tarafından her cumartesi gerçekleştirilen Sessiz Çığlık eyleminde Suriye ile savaşa tepki gösterilerek barış çağrısı yapıldı. Beşiktaş’ta Demokrasi Anıtı önünde toplanan Vardiya Bizde Platformu “Hukuk ve adalet için yürekten bir ışık”, “Askerine zulüm eden düşmanına hizmet eder”, “Balyoz davası dijital terördür” yazılı pankart ve dövizler taşıdı. Platform adına açıklama yapan Elif Uyanık Türkiye’de adalete olan güvenin sarsıldığını, umutsuzluk bulutlarının yükseldiğini belirterek bu sarsıntının çöküntüye dönüşmesinin engellenmesi gerektiğini söyledi. “Komşularımızla barış içinde yaşamak, onlarla savaşmak değil sorunlarına yardımcı olmak bize yakışandır. Savaşa hayır. Dostluğa ve barışa sonuna kadar evet.” dedi. n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY siyasal gelişme.. kısacası yazılacak bir konu yok diyemiyorsunuz bu ülkede. Başımızda bir Başbakan; sandıktan kafasını kaldırıp demokrasilerde diyalog kurularak, ulusal sorunların konuşulacağı muhalefet partileri de var; muhalif medya da diyecek kıratta değil. Yandaş olsun olmasın medyanın yardımıyla tutsak olduğu büyüklük tutkusu doğrultusunda ne dersem o, ne yaparsam doğru kafasında, Petersburg’a G20’ler zirvesine katıldı. Umduğunu bulamadı. Ama övüneceği bir başka konu bulmakta da sıkıntı çekmedi. Bu satırlar yazılırken dün, Arjantin’de 2020 olimpiyatlarına üç ülkeden hangisinin ev sahipliği yapacağı karara bağlanacaktı. Önceki gün kimi ünlü spor yazarlarıyla Spor Bakanı Suat Kılıç; İstanbul’un şansını Tokyo ve Madrid’in üstünde gören ve ne var ki yine içe kapanık tek taraflı övünmeler içeren yorumlar yaptılar. Olimpiyat oyunlarının bir ülkeye maddi ve manevi pek çok şey kazandırdığı bilinciyle İstanbul’un kazanmasını elbette istiyor insan. HHH Ne ki başkalarını hesaba katmadan kendimizi övmek hastalığından bir türlü kurtulamadığımıza yine tanık olduk. Ağzı kalabalık Bakan Suat Kılıç bir TV’de bir saate yakın övündü durdu. Hürriyet’teki önceki günkü demecinde “Olimpiyatları alacağız, zira hak ettik” dedi Üstelik 2020 olimpiyatlarının İstanbul’da yapılmasının bir başka önemini, değerini bakandan öğrendik. Olimpiyatlar Türkiye’de yapılırsa dünya; İslam ülkelerinin de olimpiyatlara ev sahipliği yapabileceğini görecekmiş!.. Tabii şu soru gündemdeydi: Japonya’da nükleer sızıntı olimpiyatlara bir engelse; kimi Batılı medya, örneğin BBC, Gezi Parkı eylemlerini yeniden neden ekrana getirdi acaba? HHH Dün de kısaca değindik: Olumsuz işaretler veren ekonomideki gelişmelere “Hükümet Suriye konusu ile uğraşmaktan ekonomide olan biteni izlemeye vakit bulamıyor” diye yazdı Prof. Güngör Uras. Çözüm sürecindeki ciddi çalkantıların kamuoyunda yarattığı rahatsızlığa, Şanlıurfa Valiliği’nin Emniyet’e gönderdiği raporun şaşırtıcı içeriği eklendi. Sınırın delik deşik olduğunu biliyorduk ama; rapor daha vahim bir tablo çiziyor: “Aşırı yüklenme nedeniyle sınır kapılarımızdan geçişler kontrol edilemiyor. Kişilerin koli, çanta ve malzemelerinin denetiminde yetersiz kalınıyor. Sınırdan girenlerin kontrolsüz şekilde ülkemize dağıldıkları belirlenmiştir. Akçakale sınır kapısındaki kontrolsüz geçişlerden PKK mensupları ve iç karışıklık çıkarmak isteyen El Muhaberat ajanları da faydalanıyor. Ceylanpınar’a düşen mermiler nedeniyle ilçedeki Kürt ve Arap asıllı vatandaşlar arasında gerilim artmaktadır. İlde Suriye nüfusun artmasına paralel asayiş olaylarında artış var. Hırsızlık ve ahlaki sorunlardan dolayı toplumsal tepki oluşuyor.” Bu özet cuma günü Milliyet’te yayımlandı ve aynı gün Çalışma Bakanı; “Hükümet sınırda bu olayları engelleyecek önlemler alıyor” dedi. Aklı Şam’a takılı kalan bir hükümetin ülkeyi hangi sorunlar içine sürüklediğini saptayan tarihsel değerde bir belgedir bu rapor. HHH Aşağıdaki fıkra Türk demokrasisinin özetidir: Bir gün Özal, Putin ve baba Bush şeytanın huzuruna çıkmışlar. Bush sormuş: “Ben dünyaya ne zaman hâkim olacağım?” “250 yıl sonra” demiş şeytan. Bush ağlamaya başlayınca, “Neden ağlıyorsun. Sonunda dünyaya hâkim olacaksın!” Bush, yanıtlamış; “Evet ama ben göremeyeceğim. Ona ağlıyorum!” Putin’e sıra gelmiş, sormuş: “Ben ne zaman dünyaya hâkim olacağım?” Şeytan: “500 yıl sonra”. Ağlamaya başlayan Putin’e; “Neden ağlıyorsun. Bush’tan sonra dünyaya sen hâkim olacaksın!” Putin de Bush’un yanıtını yinelemiş. Sıra Özal’a gelmiş, o da şeytana; “Benim ülkeme ne zaman demokrasi gelecek” dediğini duyan şeytan ağlamaya başlamış. Şeytana sormuşlar: “Sen niye ağlıyorsun?” “Bu Özal’ın sorduğunu ben hiç göremeyeceğim” demiş! HHH Galiba biz de! Apoyevmanitini’nin Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis: ‘Ruhban Okulu ÇOK ZENGİN KÜTÜPHANESİ VAR Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin internet sitesinde Heybeliada Ruhban Okulu’nun tarihçesi ve eğitim sistemi şöyle anlatılıyor: “Heybeliada Ruhban Okulu’nun tarihçesi, 1844’teki kuruluşundan bugüne beş döneme ayrılır. 18441899 arasında, okulda 7 sınıf vardı: 4 lise ve 3 teoloji sınıfı. Okul, 1899’dan 1923’e kadar beş sınıflı bir akademi olarak eğitim verdi. 19231951 yılları arasında 7 yıllık eski sisteme dönüldü. Okulda, 1951’den 1971 yılına kadar 3 lise sınıfı, 4 teoloji sınıfı vardı. 1971 yılında okul, Türk hükümetinin özel yükseköğretim kurumlarını yasaklayan kanunu uyarınca kapatıldı. Okul, Türk otoritelerinin zaman zaman söz vermesine rağmen 1971 yılından bu yana kapalı bulunuyor. Okulda zaman zaman uluslararası konferanslar ve seminerler düzenleniyor.” Türkiye için avantaj’ FİGEN ATALAY Heybeliada’daki Ruhban Okulu 42 yıldır kapalı. Rumca yayınlanan Apoyevmanitini Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis, “2002 yılından beri Ruhban Okulu’nun açılacağına ilişkin haberler duyuyoruz” diyor! Mihail Vasiliadis, Ruhban Okulu’nun YÖK’e değil, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı olmasını önererek “Harp Okulu YÖK’e bağlı değil çünkü askerlik bir meslek değil yaşam biçimi. Ruhbanlık da öyle. Bu okulda yalnızca meslek öğrenilmiyor. Öğrenciler için Ruhban Okulu evidir, ailesidir” dedi. Vasiliadis’in okulun yapısıyla ilgili diğer önerileri de şöyle: “Okulda Türk müdür yardımcısı da olsun, kontrolünü yapsın, hatta Rumca bilen Türk müdür yardımcısı olsun. Azınlık okullarındaki Türk müdür yardımcıları, devletin gözü ve kulağıdır. Onların bilgisi dışında bir şey yapılmaz, yapılamaz, zaten yapılmak da istenmez.” “İstanbul’da gencimiz kalmadı” diyen Vasiliadis’e göre, zaten metropolde yaşayan bir genç ruhban olmak istemez. Evlilik yasak, okula kadın girmesi yasak, İstanbul’da oturulsa bile her hafta sonu eve gidilmez. Annebabalar, oğullarından ayrı kalmak istemez, onların bekâr kalmasını da istemez. Bu nedenlerle Ruhban Okulu açıldığında İstanbul’daki Ortodoks cemaatinden öğrenci sayısının çok az olacağı tahmin ediliyor. Vasiliadis, “Burası açılırsa öğrenciler 3. dünya ülkelerinden gelir, Afrika’dan gelir, Güney Amerika’dan gelir. Kontenjan çok ama çok boşluk oldu. İlk yıl 1015 öğrenci gelse öpüp başımıza koyarız. Şimdi açılsa ilk mezunlar 2018’de verilir” diye konuştu, Ruhban Okulu’nun açılmaması halinde Patrikhane’nin zorunlu olarak Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’daki ruhban okulları mezunlarını Türkiye’ye getireceğine dikkat çeken Vasiliadis, şöyle devam etti. “Bir çocuğun karakteri öğretmenin elindedir. Dolayısıyla başka ülkelerde yetişmiş, Türkiye’yi tanımayan kişilerin buraya gelmesi yerine burada yetişmiş, Türkiye’yi tanımış öğrencilerin, hem burada, hem başka ülkelerde görev yapması Türkiye’nin güvenliği için çok iyi olur, çok avantajlı olur. Yeter ki eskiden olduğu gibi Heybeliaada’da öğrenciler, hafta sonu dondurma yemeğe indiklerinde, alay edilmesin, onlara taş atılmasın.” Heybeliada Ruhban Okulu 1971’den bu yana kapalı İstanbul’dan öğrenci gelmez Hatemi: Hukuken yanlış bir kararla kapatıldı ‘Bir yazıyla açılır’ Avukat Kezban Hatemi, okulun kapatılmasıyla ilgili hukuki durumu şöyle anlatıyor: “1971 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren okul Rum cemaatinin tek ruhban (din adamı) yetiştiren okuludur. Gayrimüslim azınlıklara din, eğitim ve öğretim özgürlüğü veren Lozan Antlaşması’nın anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceği ve bu antlaşma hükümlerinin, anayasanın 24. ve Yükseköğretim Kanunu’nun 3. maddesi hükümlerine nazaran öncelikle uygulanması ve okulun eski statüyle açılması gerektiği inancındayız. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yazısı ile kapatıldığına göre aynı şekilde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yazısı ile açılabilir. Durum bu kadar basittir. Aslında okul kapalı da değildir. Türk müdürü halen devletten maaş almaktadır.” Avukat Hatemi, Ruhban Okulu’nun açılmaması halinde Türk toplumu içinde yetişmiş, Türkiye’yi yakından tanıyan ve seven, Türkiye’nin AB’ye katılmasını içtenlikle isteyen Ortodoks metropolit bulunması imkânının da kalmayacağını vurgulayarak “Yunanistan’ın şoven zihniyetle yetişmiş din adamları bu mevkilere gelerek Türkiye’nin AB’ye katılmasına karşı olan lobi içinde yer alacaklardır” dedi. Okulun hukuken yanlış bir kararla kapatıldığına dikkat çeken Hatemi “Ayrıca 1971’e kadar anayasal yapıya Türkiye’nin güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmamıştır” diye konuştu. Türkiye’nin güvencesi olur çözümle değil, düğümle uğraşmaktasınızdır. 30 yıldır Güneydoğu merkezli yaşadığımız soruna çok değişik adlar taktık. Önce küçümsedik, dönemin Başbakanı Özal, “Üç beş eşkıyanın işi” dedi. Sonra ciddiyetini kabul ettik ama, hep mevsimsel bakıp kısa sürede bitireceğimizi düşündük. Beylik demeçlerden biri şuydu: “Bu ilkbaharda köklerini kazıyacağız.” Kazıya kazıya daha çok sürgün vermesi sağlandı. Konunun iyice derinleştiği anlaşılınca, güvenlik önlemlerine dayalı çözümler her şeyin önüne geçti. Komşularımızla da bağlantılı bir şekilde uluslararası bir hale gelince Türkiye salt bu sorunla anılır oldu. İnsan haklarından teröre, Kürt sorunundan bölücülüğe kadar 10’a yakın ad koyduk... Sorunun adı çeşitlenirken buna paralel olarak çözümün adı da çeşitlendi. Kardeşlik projesinden birlik beraberliğe, ulusal bütünlükten açılıma kadar çözümün de 10’a yakın adı oldu... HHH Türkiye bu sorunla dalgalanırken şunlar yaşandı: Soğuk Savaş sona erdi. Sovyetler çöktü. Yeni bir yüzyıla girildi. Balkanlar 8’e bölündü. Kafkaslar 6’ya bölündü. Irak’tan Mısır’a Ortadoğu altüst oldu. 30 yıldır yaşadığımız süreçle çevremizde olanları birleştirdiğimizde sorunun adını “iç barış” koymak çözüme giden en akılcı yol olarak görünüyor. “İç” ve “barış” sözcüklerini ayrı ayrı ele alıp birleştirelim. Eğer sorununuzu, herkesin karışacağı hale getirirseniz, içiniz dışınıza çıkar. Böyle bir coğrafyada çözümü uzatırsanız etraftaki bağlantılı konularla birlikte ya düğüm olur ya da ip sizin elinizden kaçar. “Barış”ın da yarımı, çeyreği olmaz; ya bir bütün olarak ülke barış içindedir ya da değildir. Vücudumuzun küçük bir yerinden kan akmaya başlasa ve durmasa zamanla tüm bedenimizdeki kan oradan boşalmaz mı? Türkiye “iç barış” sorununu “iç savaşa” dönüştürmemeyi başardı. Özellikle toplumun sağduyusu kitlesel kamplaşmaları ve karşı karşıya gelmeleri engelledi. Ancak sorunu çözmeyi de başaramadık. Bugün olduğu gibi geçmişte de hükümetler sıklıkla şu ikilemde kaldılar. Önümüzdeki seçimler mi, önümüzdeki nesiller mi? Ne yazık ki tercih edilen genellikle birinci şık oldu. İçinden geçtiğimiz sürece bu pencereden bakmak gerekirse; AKP iktidarı yerel seçimlere kadar sadece kendisine oy kazandıracak, Güneydoğu’da BDP ile yarışmasını sağlayacak adımlar atacak. Bunun adı sorunu çözmek değil, sorunu kullanmaktır. HHH Yukarıda vurguladığımız gibi, iç barış bir bütündür, bunda tüm kesimlerin ortak sorumluluğu vardır. BDP ne yazık ki soruna böyle bir bütünlük içinde bakmıyor. Atılan her adıma, hazırlanan her taslağa, “benim payıma ne düşer” diye yaklaşıyor. Çok gerilere gitmeye gerek yok, salt son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız bile gösteriyor ki Kürt kökenli yurttaşlarımız için planlanan bir hakkın dengesi iyi kurulmamışsa konu batı illerimizin sorunu haline geliyor. Mantığı bu olan bir “çözüm”, kevgirden testi yapmaya benzer. Barışın savaştan daha zor olduğu bu coğrafyada “iç barış” için birinci cümlemiz şu olmalı: Ortak paydalar, ortak faydaları getirir. Avukat Hatemi, Ruhban Okulu’nun Türkiye’nin güvenliğine bir tehdidininti olmayacağını söyledi. Adalar’da hastane eylemi İstanbul Haber Servisi Adalar halkı, yaşadıkları sağlık hizmetleri sorunlarına dikkat çekmek için eylem yaptı. Büyükada Mavi Marmara Motor İskelesi önünde bir araya gelen Prens Adaları Sağlık Haktır Platformu bileşenleri “Adalılar sağlıksız sağlık uygulamalarının kurbanı olmayacak” pankartı açtı. Eyleme destek veren sanatçı Ediz Hun, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Sağlık Bakanı’na elim olaylar meydana gelmeden düzenleme yapmaları çağrısında bulundu. Platformun başkanı doktor Erhan Mamati Şuben de platformun önerilerini şöyle sıraladı: “Her adada, personeli ile kara ambulansı bulunmalı. Büyükada’daki poliklinik tam donanımlı hale getirilmeli. Adalarda tek olan aile hekimi sayısı 2’ye çıkarılarak 7 gün hizmet vermesi sağlanmalı.” İNGİLTERE’DE ‘MARAŞ’A 10 pouND vERİN’ KAMpANYASI ‘Kayıplarımız faili meçhul değil’ Cumartesi Anneleri, 441. kez gerçekleştirdiği oturma eyleminde 12 Eylül 1994’te gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Kenan Bilgin’in akıbetini sordu. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınları karanfiller ve gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ile oturma eylemi yaptı. Ankara’da durakta gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin “Kayıplarımız faili meçhul değildir. Failler, katiller bellidir. Ama bizim devletten bir beklentimiz yok. Bu gördüğünüz resimler, bizim onurumuzdur” dedi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) Katliam belgeleri için... SEYFETTİN METE ÇORUM İngiltere Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi (İAKM) , Cumhuriyet tarihinin en kanlı katliamlarından biri olan 24 Aralık 1978 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş kıyımına ait belgelerin gün ışığına çıkması için bir kampanya başlattı. İAKM Başkanı İsrafil Erbil, “Tüm halkımızın 10 pound gibi küçük miktarlarla bu kampanyaya ka İsnenilen para 40 bin TL tılması insanlık onuruna katkı sunacaktır” dedi. Kampanya ile ilgili yazılı bir açıklama yapan Erbil, Maraş’ta gerçekleştirilen Alevi katliamı ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı’nda arşivlerin alınabilmesi için devletin tam 40 bin TL istediğini açıkladı. Bir daha asla bu ve benzeri insanlık ayıbı katliamların yaşanmaması için karanlıkların aydınlanmasının önemli olduğuna dikkat çeken Erbil, “Bu arşiv önemli ve diğer Alevi katliamlarına ışık tutabilecek nitelikte bir belgedir. 46 bin sayfa dan oluşan bu arşivin araştırmacılar, Alevi enstitüleri, Alevi inanç kurumları ve tarihçiler açısından da incelenmesi ve açıklığa kavuşturulması Türkiye’nin geçmişindeki olumsuzluklarla yüzleşebilmesi adına önemlidir” dedi. Erbil, Maraş katliamı avukatlarından Ali Kalan ve katliam mağdurlarından avukat Seyit Sönmez’den sonra CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün başvurusu sonucu Genelkurmay’ın belgeler için talep ettiği rakamın 40 bin TL olduğunu belirtti. 3 kişiye 476 biner TL n ANKARA (AA) Sayısal Loto’da kazanan numaralar numaralar “12, 16, 25, 28, 32 ve 43” olarak belirlendi. 6 bilen 3 kişi, 476 bin 268 TL kazandı. 5 bilenler bin 735 lira 85’er kuruş, 4 bilenler 30 TL 25’er kuruş, 3 bilenler 5’er TL alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle