14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2013 CUMA 8 DİZİ AğAR, ŞAhİN VE EkEN yARgILANACAk Eski İliç Savcısı Bayram Bozkurt, Ergenekon’da ifade verirken yanlışlıkla adını söyledi Gizli tanık savcı çıktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayının ardından gizli tanık yasası 5 Temmuz 2008 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu tarih, kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen dava açısından kayda değerdi. Onun için burada bir parantez açmamızda yarar var. Ergenekon soruşturması, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’de bir gecekondunun damında patlayıcılar bulunması üzerine başlatıldı. İstanbul Özel Yetkili Savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın’ın yürüttükleri soruşturma sonunda ilk iddianame hazırlandı. İlk iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne Tanık Koruma Yasası’nın yürürlüğe girmesinden yalnızca dokuz gün sonra verildi. Mahkemenin ise on bir gün sonra, yani 25 Temmuz 2008 tarihinde iddianameyi kabul etmesiyle ilk Ergenekon davası resmen açılmış oldu... Türkiye bir Cumhuriyet savcısının gizli tanıklığını yaşamaktaydı, sessiz sedasız. Evet ilk kez bir Cumhuriyet savcısı, gizli tanık olmuş ya da yapılmıştı... Ergenekon davasının duruşmasında gizli tanıklar dinlenecekti. Spor salonundan bozma mahkeme salonunda, izleyici bölümünden yüzleri ayırt edilemese mahkeme başkanı, Gizli Tanık Efe’nin dinleneceğini söyledi. Eski İliç Cumhuriyet Savcısı Bayram Bozkurt ya da duruşma salonundaki adıyla Efe, gizli tanıklara tahsis edilen odaya alındı. Neler anlatmadı ki, o gün... Anlattıklarına göre kendisini öldürmek isteyenler vardı. O ne ki, evine gelen temizlikçinin kocasını bile öldürürler! Heyetin buna inanmayacağını düşünür ve ekler: “Sayın hâkimim, bunlar hep somut olaylar. Bunlar yakın bir zamanda herhalde basına da çıkacaktır. Ama bu somut olgular ortaya mutlaka çıkacak.” Hani gizli tanık, ama artık savcı olduğunu bildiğimiz bu kişiyi öldürme çabasını ‘hadi anladık’ diyelim, temizlikçi kadıncağızın kocasına niye kıymışlardı? Efe’nin ona da yanıtı hazırdı: “Bundan 2 ay önce beni bir doktor arkadaşım aradı. Şeref isminde orada doktor, dedi ki ‘AKP’nin ilçe başkanı’ dedi, ‘Ankara’da kalp krizi geçirerek öldü’ dedi. Fakat bundan 2 gün önce beni telefonla arayarak bana şunu söyledi. ‘Savcı Bayram’ın (yanlışlıkla adını söylüyor!) evine gelen, savcı Efe’nin evine gelen, evine gelen temizlik, temizlik şeyinin kocasının niye öldürüldüğünü biliyor musun’ diye bir sözde bulunuyor. O da ‘hayır’ diyor. ‘Onu’ diyor ‘İstanbul’da’ diyor, ‘özellikle evine çok rahat girildiği için ya evine bir yemek, yemeğe ilaç atacaklardı ya bir şekilde başka bir şey yapacaklardı, onu öldüreceklerdi. Fakat bakıcının kocası bunu kabul etmeyince veya artık para mı istiyor, ne yapıyor, susması için yok ediyorlar. İstanbul’da kafasına 7 kurşun sıkaraktan, bu somut bir olaydır’. Yani bunu ispat etmek çok kolaydır ve ben ondan sonra istifa ettim, o olaydan sonra istifa ettim. Nasıl bir baskı altında olduğumu bilmenizi istiyorum.” Faili meçhullere ilk dava ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başkentte yürütülen faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında ilk dava, 30 Eylül 1993’te infaz edilen Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın’ın ölümüne ilişkin açıldı. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin ve emekli Yarbay Korkut Eken’in aralarında bulunduğu 12 kişi hakkında iddianame hazırlayan Ankara terör suçlarına bakmakla yetkili savcılık, şüphelilerin Mecit Baskın’ı “cürüm işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütün faaliyeti çerçevesinde öldürmekten” ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını istedi. Mecit Baskın dosyası, 20 yıllık zamanaşımı süresinin 30 Eylül’de sona ereceği için faili meçhul cinayetler dosyasından ayrılarak tek bir dava olarak açıldı. İddianamede bir numaralı şüpheli Mehmet Ağar olurken, Mehmet Ağar iki numarada Korkut Eken, üç numarada İbrahim Şahin, dört numarada ise Ayhan Çarkın yer aldı. Edinilen bilgiye göre, Mehmet Ağar’ın “Susurluk çetesinin lideri olarak” gösterildiği iddianamede cinayetin Ağar’ın bilgisi dahilinde işlendiği öne sürüldü. Bu İbrahim Şahin konuda delil olarak ise MİT raporları, Susurluk raporu ve Ayhan Çarkın’ın ifadeleri delil olarak gösterildi. Çarkın, Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın’ın infazına ilişkin, “Mecit Baskın Emniyet’e götürüldü. Biz istihbaratımızı yapmıştık. ‘Daire başkanlığına gidiyoruz’ diye Ay Korkut Eken han Akça’nın içinde bulunduğu araçta diğerleri daire başkanlığına gitti, biz de bir müddet sonra daire başkanlığına gittik. Orada yoktular. Bunun üzerine İbrahim Şahin, ‘Burada ne işiniz var? Gidin onlarla buluşun’ dedi. Onlarda bir mesaj aleti vardı. Onunla Gölbaşı’nda olduklarını anladık. Yanlarına gittiğimizde Mecit Baskın’ın ölmüş olduğunu gördük” itirafında bulunmuştu. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan iddianamede, 12 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. 12 kişi içindeki diğer isimler şöyle: Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Seyfettin Lap, Alper Tekdemir, Uğur Şahin, Ayhan Özkan ve Ahmet Demirel. ‘HIRSIZLIK ÖZEL HAYATIM’ Erzincan’dan İstanbul’daki Ergenekon davasına bir gizli tanık transfer edilir; Munzur. Munzur’un adı ErzincanErzurum hattında yaşanan cemaat dosyasındaki kapışmada geçer daha önce. Munzur’un gizli tanıklık ifadesinden yalnızca birkaç örnek verelim. Avukatlar tarafından kendisine hırsızlık yapıp yapmadığı, ceza alıp almadığı sorulunca, Gizli Tanık Munzur bozulur bu duruma ve yanıtı yapıştırır: “O benim özel hayatım!” Bunun üzerine avukat, hırsızlık eyleminin gizli tanıklıktan önce mi sonra mı olduğunu sorar. Gizli Tanık Munzur, özel hayatı konusunda konuşmama konusunda kararlıdır: “Bu benim özel hayatım. Bunu söylemek istemiyorum.” Munzur haklıydı. Kimsenin özel hayatı kimseyi ilgilendirmezdi. Avukat pek çok gizli tanıkta benzer sağlık sorunları olması nedeniyle psikiyatri tedavisi görüp görmediğini sorunca, Munzur’un yanıtı kısa olur: “Gördüm.” Avukat da susar, gizli tanık da... İfade sırasında anlaşılır ki, Munzur’un yolu bir gün Ankara’ya da düşer. Ama ne düşme, düşman başına. Sıkıntılı ve parasızdır. Başkentte para arayışına girişir. Aklına Yargıtay Başkanlığı’nın kapısını çalmak düşer. Para sıkıntısını gidermek için niye Yargıtay’ın kapısını çaldığının sorulmasına da hayli bozulur: “Çalarım, niye çalmayayım. Ne diyecekler? Efendim, maddi durumum yok, bana yardımcı olun. Yargıtay orada, kapısını biliyorum, nasıl para istemeye gitmesini biliyorsam...” ‘Hisar’ Erdoğan’ın cezaevi arkadaşı Başbakan’ın öldürülmek için iki gardiyanın görevlendirildiğini mahkeme kayıtlarına geçirdi Onlarca gizli tanığın kendine özgü geçmişi var. Ancak Gizli Tanık Hisar, bir özelliği nedeniyle diğer gizli tanıklardan ayrılıyor. Çünkü o, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cezaevi arkadaşı! Başbakan’ın halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan ceza almasının ardından Kırklareli’nin Pınarhisar Cezaevi’ne konulduğu günlerde o da aynı cezaevindedir. O günlerden söz ederken, Erdoğan’ı öldürmek için iki gardiyanın tayin edildiğini anlatır. Erdoğan’ın öldürüleceğini de bir gardiyandan duymuş, kendisine bakılırsa devlet katında da bunu ilk kez mahkemede açıklıyordur. Cezaevinde laf taşıyıp durur Hisar. İtirafçı koğuşuna yollanılır. Bir ara tecavüzcülerin koğuşuna bile konulur. Bu kez de onlar ayaklanır; koğuşumuzda itirafçı istemiyoruz diye. Gasp ve hırsızlıktan hükümlüdür. Hisar ifadesi sırasında, pek çok kez gerçek adını söyler. Mahkemenin kararıyla gizli tanığın adını belirttiği kısımlar tutanaklardan çıkarılır, ama duyumları, tahminleri olduğu gibi bırakılır. Cihan Kırmızıgül ‘GİZLİ TANIĞI KAYBETTİK...’ KCK operasyonlarının Ağrı ayağında, BDP’li Sudan Güven, Reyhan Çomak ile Yaşar Karakuş, 6 Aralık 2011 tarihinde tutuklanır. Ağrı’da 2011 yılında gerçekleşen 80 olayda “PKK/KCK’nin, sözde bağımsız Kürdistan devletinin kuruluş amacına ulaşmak için gençliğin planlı olarak faaliyetlerde bulunmasına katkı sağladığı” savı iddianamede yer alır. Buraya kadar olanlar Türkiye’nin pek çok yerinde olan ve sıradan olay sayılan türdendir de, durum Yaşar Karakuş açısından biraz farklıdır. İddianamede sıralanan olaylarla Yaşar Karakuş arasındaki bağ yalnızca Gizli Tanık Ağrı Dağı’nın anlattıklarıyla sınırlıydı. Yani, Yaşar Karakuş’un tutuklanmasının tek delili Gizli Tanık Ağrı Dağı’nın anlattıklarıydı. Karakuş’un avukatı Müşir Deliduman, Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Gizli Tanık Ağrı Dağı’na sorular sormak ister. Ancak mahkeme, salonun fiziksel koşulları ve teknik donanımının bu tür bir sorgulamaya olanak vermediği gerekçesiyle istemi reddeder. Deliduman bunun üzerine mahkeme başkanına, “Ben size güveniyorum. 25 soru hazırlayacağım. Siz benim sorularımı bu gizli tanığa sorun. Cevaplarını bir dahaki duruşmada paylaşın” önerisinde bulunur. Mahkeme başkanı bu teklifi kabul eder ve tanığın mahkemeye getirilmesi için Emniyet’e yazı gönderir. Emniyet’ten gelen yazıda, özetle “...Şube Müdürlüğümüz kayıtlarında belirtilen kod isminde bir tanığın bulunmadığı anlaşılmıştır” denir. Ağrı Dağı kod adlı gizli tanık ne Erzurum, ne de Ağrı Emniyeti’ndedir! ‘Tansu Çiller de sanık olmalı’ Mecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın, yaptığı açıklamada, cinayetle ilgili “şu ana kadar hazırlanan en ciddi iddianame” olduğunu söyledi, bununla birlikte endişelerini dile getirdi. Baskın şöyle dedi: “1012 yıl önce de iddianame hazırlanmış, ama sonuç alınamamıştı. Aslında piyonlar belli. Ama bizim derdimiz onlarla değil, baştakilerle. Keşke sonuç alınsa ve bu sorunlar bitse. Bunu en çok biz isteriz. Ama, bu söylediklerimiz davayı takip etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Sonuna kadar gideceğiz. Ama, iddianamede Tansu Çiller’in (şüpheli) olmamasından üzüntü duyduk.” Cihan’ı puşiden tanımış ‘BİR AVCI LİSELİNİN PEŞİNDE’ Herkes Cihan Kırmızıgül kadar şanslı olmayabiliyordu! Tıpkı Gülsüm Koç gibi. Onun hikâyesi, 15 Mayıs 2011 tarihinde Bingöl’ün merkezindeki Palamut Caddesi ile Kale Caddesi’nin kesiştiği noktada devriye gezen trafik polisi otosuna yönelik silahlı saldırının ardından yazılmaya başlandı. Saatler 21.20’yi gösterirken yaşanan bu saldırının faillerinin biri kadın, biri de erkektir. Davanın iddianamesine göre bunu söyleyen olayın görgü tanığıdır. Saldırıyla ilgili bilgisi ve de görgüsü olan bu kişiye polisler ‘Avcı’ kod adını uygun görürler. Gizli Tanık Avcı’nın olayın üzerinden henüz iki saat geçmişken saat 23.45’te alınan ifadesinde anlattıklarına göre, erkeğin yüzünü tam görememiş ama kadını net olarak görmüştü. Gerçi Gizli Tanık Avcı, bıyıksız sakalsız hatta tıraşının yeni olduğunu bile ifadesinde anlattığı erkeği görse tanıyamayacağından emindi. Ama kadını görse şıppadak tanıyabileceği düşüncesindeydi. Gülsüm Koç dosyasının içinde en az gizli tanık kadar dikkat çeken bir başka belge daha vardı. Saat 23.30’da üç polis şu bilgileri tutanağa bağlarlar: “Saat 19.30’da görevimizin bitimine müteakiben ikametimize gittiğimiz sırada, İdris Baluken’e ait seçim ofisinin karşısında bulunan şehir minibüslerine ait durakta, Gülsüm Koç ve Didem Polat’ı beklerken gördüğümüze dair tutanak imza altına alınmıştır.” Bu durum ve tutanak bize neyi anlatır; henüz ortada yakalanmış kimse yokken, gizli tanık bile eşkâllerden ve isimlerden söz etmez ve teşhis yapmamışken ve hatta Gülsüm Koç daha henüz gözaltına alınmamışken, Gülsüm Koç’un olaydan iki saat kadar önce durakta görüldüğünü mü, yoksa sonradan düzenlenmiş bir tutanağı mı? Kocaman bir soru işareti. Öyle ya, devriye gezen ya da evlerine doğru giden polisler sokaklarda gördükleri kişileri hangi saatte nerede gördüklerini tutanağa bağlamaya mı başladılar!? Gizli tanık her zaman el altında hazırda tutulmuyor. Gizli tanıklar kimi zaman sicillerine, konulara, kentlere, sanıklara ya da suçlamalara göre belirleniyor. Kimi zamansa, Cihan Kırmızıgül’de olduğu gibi, gizli tanık sonradan bulunup ayarlanıyor. Galatasaray Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün, Kâğıthane’de boynuna doladığı puşisiyle elleri cebinde yürürken, gençliğinin sekiz mevsimini demir parmaklıkların ardında geçirebileceğini düşünmesini bırakalım, 25 ay hapislik yaşaması fazlasıyla fantastik ve zorlayıcıydı. Durakta beklerken gözaltına alınan Kırmızıgül’ün molotof attığının delili ise bir gizli tanığın ortaya çıkması ve boynundaki puşiye işaret etmesiydi. Kırmızıgül tutuklandıktan dört ay sonra hazırlanan iddianamenin şu vurgusunun altını çizmekte yarar var: “...Şüphelinin (Cihan Kırmızıgül) üst aramasından elde edilen puşi tabir edilen bez parçasının yapılan incelemesinde; PKK/ KONGRAGEL terör örgütüne müzahir kitle tarafından gerçekleştirilen molotofkokteylli korsan gösteri, araç kundaklama vb. eylemlerde şüphelilerin tanınmamak için yüzlerini kapatmakta kullandıkları puşi olduğu...” Bu değerlendirmeyle birlikte puşi de hukuk tarihindeki müstesna deliller arasındaki yerini almış oldu. Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne(!) evet narkotik şubeye giderek bilgi vermek istediğini belirten gizli tanığın anlattıkları soluksuz okunacak kadar heyecanlıydı. Bir gayret anlatıyordu gördüklerini: “...arkadaşıma ait dükkânında bulunduğum sırada, Etibank Caddesi üzerinde bulunan Petek Market’in karşısında ellerinde meşaleler ve molotoflar olan yaklaşık 1520 kişilik yüzleri puşi ve kar maskeleri ile kapatmış bir grup Kürtçe sloganlar atarak BİM Markete doğru yürüyüşe geçtiler... Molotofkokteyli atan şahısları yakından gördüm. Ben devletimi seviyorum.” Kod ismin bile çok görüldüğü gizli tanığa yaptırılan kimlik tespiti de ilginçti. Gizli tanığa bakılırsa, olayların olduğu gün yüzü puşi ile kapalı olan, ayrıca üzerindeki kazağın kapüşonunu da kafasına örten kişiyi gösterilen fotoğraflardaki elbiseli eşkâlinden tanıyıvermişti. Ona göre o gün molotofkokteylini atan kesin ama kesin Cihan Kırmızıgül’dü. Kırmızıgül yargılanırken duruşmaya isimsiz gizli tanık da katılır. Gizli tanık, kendisine kamera aracılığıyla yansıtılan Cihan Kırmızıgül’ü şöyle bir süzer ve “İfademde belirttiğim kişi bana gösterilen kişi değildir. Olay yerine çok yakındım. Hatta orada saçı yanan çocuk benim arkadaşımın çocuğuydu. Şahıslarla yüz yüze geldim. Bu yüzden tanıyorum!” diyerek ifadesini değiştirir. Gizli tanık ifadesini değiştirir ama mahkeme onun değişen görüşünden pek etkilenmez. yEREL mAhkEmENİN kARARINI BozDu Yargıtay: Öz ağır cezalık HİLAL KÖSE ‘DEVLET SUÇÜSTÜ YAKALANDI’ Mahkeme, Gizli Tanık Ağrı Dağı’nın gerçekte olmamasından hareketle dosyadaki buna ilişkin kanıtların çıkarılmasına karar verir. Karardan iki gün önce Ağrı Emniyeti’nden ikinci bir yazı gelir, Gizli Tanık Ağrı Dağı bulunmuştur! Emniyet’in yazısında Gizli Tanık Ağrı Dağı’nın henüz Tanık Koruma Kanunu kapsamına alınamaması nedeniyle, daha önce Ağrı Dağı’nın mahkemeye gönderilemediği anlatılır. Avukat Müşir Deliduman, “Devleti suçüstü yakaladık. Yaratmak ve öldürmek Allah’a aitken, Emniyet yarattı, öldürdü ve diriltti. Emniyet, mahkemenin kudretini hiçe sayarak dalga geçiyor” yorumunu yapar. Gülsüm Koç BİTTİ Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürüleceğini bildiği halde sanıklar hakkında yasal işlem başlatmayan dönemin Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz, ağır ceza mahkemesinde yeniden yargılanacak. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Öz hakkındaki “görevi kötüye kullanmak” suçundan açılan davayı reddeden Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozdu. Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın iddianamesinde, Öz’ün cinayete ilişkin Temmuz 2006 yılında öğrendiği bilgileri cinayetten sonra öğrenmiş gibi belge düzenlettiği, 20 Ocak 2007 tarihli “görev sonuç raporu”, “haber kayıt ve bildirim formu” düzenlettiği, haber kayıt formunu bizzat imzaladığı belirtilmişti. Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığın aynı suçlardan daha önce Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanması nedeniyle davayı reddetti. Dink avukatları bu karara itiraz etti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, ağır ceza mahkemesinin kararını bozdu. İki dosya arasındaki bağlantı nedeniyle yargılamanın üst mahkeme konumundaki ağır ceza mahkemesinde yapılması gerektiğini belirtti. Daire, yargılama sırasında Asliye Ceza Mahkemesi’nin birleştirme önerisine olumsuz yanıt verildiğine dikkat çekti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle