14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2013 CUMA 2 başka Müslüman devlet ya da kişilerin kullanmasını da istemediğini, bu tür teşebbüsleri durup seyretmeyeceğini ileri sürüyor.” evirisinde ve yansıtılmasında özel titizlik gösterildiği anlaşılan bu düşüncelerin İngiliz hükümeti ve Batılı başka devlet adamları, hatta o günlerin Türk düşünürleri için taşımış olduğu önem bir yana, aynı sözlerde şimdiki iktidar sahiplerimiz ve muhalefet partilerimiz için de yararlanılabilecek hikmetler saklı değil mi? Ayrıca, o geçmiş yılların “büyük devleti” ve “dünya egemeni” olan İngiltere’nin bugün de hâlâ en önemli dünya “aktör”lerinden biri oluşunun nedeni, böyle bir raporda bile ortaya çıkan bürokratik kaliteden de anlaşılmıyor mu? u nedenlerle üzerinde daha fazla durulması ve şimdinin koşullarıyla analiz edilip değerlendirilmesi gereken böyle bir bakış tarzını irdelemeyi ve ona bağlı sorunları yarınki yazıya bırakıp yeniden, ama daha iyi bir satır rahatlığıyla ele almak hiç fena olmaz. Çünkü geniş, derin ve serbest düşünmeye en çok muhtaç olduğumuz bir dönemde yer ve satır sıkıntısıyla uğraşmak pek akıllıca bir tutum olmaz. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Savaş ve Halk Sağlığı Savaş önce insani değerleri yok edecek, değerler duygusu bırakmayacak, ölümü ve öldürmeyi doğallaştıracaktır. Özellikle ülkesinin varlığı ve özgürlüğü söz konusu olmaksızın savaşa koşanlar için bu tehlike çok büyüktür. Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER İkilem DENEYİMLİ yazar Hasan Pulur dün “refikimiz” Milliyet’teki köşesinde bir İngiliz belgesinden kalkarak bugünün çıkmazlarına ilişkin ilginç bir soruyu gündeme getirmekteydi. Belge, Kemalist devrimin ilk döneminde İngiltere hükümetinin kendi diplomatlarınca yazılmış yıllık raporlara dayanarak hazırlattırdığı “Cumhuriyet’in Tarihi” adlı bir çalışmadan alınma. Türkçe derlemeyi yapan Doçent Dr. Ali Satan, “Cumhuriyet tarihimizin en önemli değişim yılı” dediği 1924 yılına ilişkin olarak “Hilafetin nasıl karşılandığı”nı şöyle anlatıyor: “Rapor, halifeliğin kaldırılmasını ‘laik zafer’ olarak nitelemektedir. Laik düşüncede olanların Türkiye için hiçbir hayrı olduğuna inanmadığına dikkati çeken 1924 Türkiye Yıllık Raporu, geçmişte bu makamın Müslüman devletler ve milletler üzerinde Osmanlı hegemonyasını, liderliğini sürdürmek hususunda katkısı olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin kendisinin söküp attığı bu makamı Ç S B avaş her zaman bir trajedidir ve en ölümcül insan nedenli felakettir. En büyük insan ve canlı kırımlarından biridir. Savaşa yönelik bütün antlaşmaların yasakladığı her türlü insanlık dışı uygulamaları listeleyin, bilin ki listede ne varsa eksiksiz yapacaklardır. Sanki bu yasaklar listesi gücü olanın, fırsat bulanın “sakın ola ki yapmayı unutma” listesidir. Etik, ahlak üzerine varsayılan ne kadar temel ilke varsa göz ardı edilecektir. Savaşın kıydığı canlar, yıktığı barınaklar, yarattığı çaresizlik, saldığı korku ve dehşet herkes tarafından belli boyutlarıyla da olsa algılanabilirdir. Savaş birçok hastalığın neden olduğunun çok üzerinde ölüm ve sakatlığa yol açacaktır. Aileleri, toplumları ve kimi zaman bir kültürün tamamını yok edecektir. Bunları yinelemeyeceğim. Ama savaşın halk sağlığı boyutu çoğu kişi tarafından algılanmayacak, belki de hafife alınacaktır. Savaşın doğrudan ve dolaylı halk sağlığı etkileri çok uzun süreli, kalıcı ve çok daha yıkıcıdır. Üstelik çoğu halk sağlığı alanına özgü değerlendirme ölçütlerine yabancı olanlar için görünmezdir. Herkesin savaş dönemini bilinçaltına itip yarışma ekranlarının karşısında köleleştiği dönemde de sürüp gidecektir. Sürüp gidecektir farkına bile varılmadan... Zaten yok edilmiş olan koruyucu hekimlik uygulamaları korumak istediklerinizce bile önemsenmeyecektir. Savaşın en önemli halk sağlığı kurbanları kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olacaktır. Kadın, çocuk ve yaşlı sağlığı hizmetleri elde olanla toplumu oyalayan bir yapıya dönüşecektir. Canı yananların feryatları savaşın acımasız haber önceliğinde eriyip kaybolacaktır. Süreğen ve ağır hastalıkların “pahalı” ilaçları ortadan kaybolacak, dert sahipleri sağlık karaborsasının pençesinde kıvranacaktır. İthal kitlere bağımlı hale getirilmiş laboratuvar uygulamaları “gülünç fantezilerden” ibaret ŞEHRİN BEKLEDİĞİ AN GELDİ ŞEHRİN CAZ HALİ / 25 EYLÜL12 EKİM HARRIET TUBMAN featuring CASSANDRA WILSON present "BLACK SUN" • Mulatu Astatke featuring Hüsnü Şenlendirici & Mısırlı Ahmet • Chris Dave and the Drumhedz featuring Yasiin Bey (aka Mos Def) and MF DOOM • Enrico Rava Tribe feat. Gianluca Petrella • John Surman • Mare Nostrum: Paolo FRESU Richard GALLIANO Jan LUNDGREN • Kurt Rosenwinkel New Quartet • Nicholas Payton XXX • CIRCUS, CINEMA and SPAGHETTI SEX MOB plays Fellini: The Music of Nino Rota • Rova Plus presents: No Favorites! (for Lawrence Butch Morris) Malia Sings “Nina Simone” • The Lost Fingers • Tortured Soul • The Real Tuesday Weld • Sophie Hunger • Butterscotch • David Lynch presents Chrysta Bell • Chinese Man • Submotion Orchestra • Alp Ersönmez “Cereyanlı” featuring Butterscotch • İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions • Natalia Mann Trio • Jehan Barbur featuring İlhan Erşahin • Elina Duni Quartet Birsen Tezer • Evrim Demirel Ensemble • Testimoni (Martin Fondse & Eric Vloeimans) • Hot Jazz Band • Helge Lien Trio • Ece Göksu & Neşet Ruacan Duo • Ozan Musluoğlu Quartet • Şenay Lambaoğlu • Georges Méliès CineConcert • Tobumusikizm • WeeD • White Mink • Davulun Sesi Soundsystem • Jim Rotondi Quintet • Fötr Blues Band • For Ensemble • İstanbul Gençlik Caz Orkestrası • Sean Nowell and The KungFu Masters • Mattias Nilsson • Tamer Temel Quartet • Yakuza & Memo Garan • Black February • JazzMatiz kalacak, hazır kitlelere göre biçimlenmiş laboratuvarlar küçümsedikleri laboratuvar analizlerine burun kıvıracakları için, kapılarına artık yapamadıkları analizlerin listesini asmakla yetineceklerdir. Ana ölümleri, bebek ölümleri, yaşlı ölümleri artacaktır. Toplum mantığı yaşlı ölümlerini “sıralı ölüm” sayar. Kimi yaşlı ölümlerinin de erken, çok erken olmuş olabileceğinin ayırdına varmaz. Silah nedenli olmayan ölümler savaşla ilgisi olmayan talihsizlikler olarak algılanacağından “kader” sayılacaktır. Sağlıklı ve dengeli beslenme insanların bulduklarını yiyebildikleri bir dünya da anlamını yitirecektir. Beslenme sorunları, on yıllar sonrasını etkileyecek bir felakete dönüşecektir. Savaş, sağlık altyapısını yıkacak, sağlığı ve özellikle koruyucu sağlık hizmetlerini tümüyle kaynaksız bırakacaktır. Başta çevre kirliliği olmak üzere ortaya çıkacak çevre sağlığı sorunları kuşakları etkileyecektir. Anneannenin çevresel etkilenimi torunda ortaya çıkar. Savaşların halk sağlığı sonuçlarının çoğunun kuşaklar boyu sürüp gitmesinin en önemli nedenlerinden biri budur. Toplumda on yılların emeği ve çabasıyla sindirilmiş hastalıklar, veremden sıtmaya yeniden başkaldıracaktır. Bu durum savaştan yıllar sonra anlaşılabilecektir. Toplumda normalde salgın yapmayan, yaygınlaşamayan birçok etken büyük kırımlara yol açacaktır. Savaş önce insani değerleri yok edecek, değerler duygusu bırakmayacak, ölümü ve öldürmeyi doğallaştıracaktır. Özellikle ülkesinin varlığı ve özgürlüğü söz konusu olmaksızın savaşa koşanlar için bu tehlike çok büyüktür. İnsanlar toplumlarının ölüm kalımı söz konusu olmaksızın girilen savaşların incir çekirdeğini doldurmayan gerekçelerini savaş sonrasına taşırlar ve kendi çaplarına indirgerler: “Bence olumsuz olan her şeyin nedeni bizden olmayanlardır, benim yargılarımı paylaşmayanlardır, bu nedenle yok edilmelidirler!” Savaş sonrası dönemlerde cinayet ve katliamların artmasının en önemli nedeni budur. Bu konuları konuştuğum bir ekonomist “savaştan sonra gayrisafi milli hasılanın artacağını” söyledi. Önerdiğim koruyucu hekimlik uygulamalarının pahalı olduğunu, aslında hastane açmanın daha ucuza geleceğini söyleyerek teselli etmeye çalıştı beni. Daha önce de yol yapım hatalarının trafik kazalarındaki payı tartışıldığında, kimi ekonomistler “acil servis açmanın daha ucuza geleceğini” söylemişti. Ne var ki John M.Last’ın yanıtı uykularımı kaçırıyor: “Korkuyorum mezarlık açmanın daha ucuz olacağını çoktan anladılar!” Aleviler ve Laiklik Aleviler Türkiye’de laikliğin güvencesidir! 1) AleviBektaşi felsefesi, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi gibi düşünürlerden gelir, hoşgörüye, eleştiriye, hümanizme dayalıdır. 2) AleviBektaşi yurttaşlarımız bu topraklarda hep ikinci sınıf, hatta düşman görülmüşler, sürekli olarak ezilmiş, horlanmış ve hatta infaz edilmişlerdir. 3) Herhangi bir inancı (dini, mezhebi) zulme yönelten esas faktör, onun otoriter veya totaliter bir egemenlik biçiminin resmi ideolojisi olmasıdır. Alevilerin bu topraklarda böyle bir yönetim şansları olmadığı için, zulümle sakatlanmamışlardır. 4) Alevilerin Türkiye’de eşit vatandaşlar olarak yaşamalarının güvencesi siyasal rejim olarak ancak laik demokratik rejim içinde olanaklıdır. 5) Laiklik, her toplumda, yaygın, egemen olan, çoğunluk inancı tarafından tehdit altındadır. Kendilerini Sünni İslam dışında gören Aleviler, varlıklarını korumak adına laiklikten yana olmak zorundadır. HHH Yan yana camicemevi inşası projesine hem Alevi hem de Sünni örgüt ve düşünürlerden gelen tepkileri bu duyarlılıklar bağlamında değerlendirmek gerekir. Bakın bu çabayı bir asimilasyon projesi olarak gören ünlü Alevi politikacı, eski CHP Erzincan Milletvekili Nurettin Karsu “Ülkeme Gelemedi Özgürlük” adlı şiirinde ne diyor: …… Dayan demişlerdi biz de dayandık Bu kez de yan dediler, ona da kandık Meğer tümü yalanmış boşa aldandık Ülkeme Gelemedi Özgürlük Direnirsen, bedelini ödersen Sürünürsen, ezilirsen bulursun Kavuşursun dendi meğer yalanmış. Ülkeme gelemedi özgürlük. …… Kin egemen, zalim bıçkın Kime sorsan herkes şaşkın Sahipsiz kalan halkım düşkün Ülkeme gelemedi özgürlük …… HHH Şiirin tamamı için, “Hacı Bektaş çeşmesinden şeriatın değirmenine su taşınmaz!” diyen Karsu’nun www. nurettinkarsu.com adresindeki internet sitesine bakılabilir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle