14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER 2002’den bu yana 98 cezaevi açıldı. Adalet Bakanlığı 5 yıl içinde 207 yeni cezaevi daha yapmayı hedefliyor AKP demir parmaklıklarla ördü MAHMUT LICALI Sınırlarımız Genişlemiş Haberimiz Yok1 Suriye helikopterini vurdurdu ya iktidar.. savaş çıkar korkusu sardı ortalığı... Çıkmaz! Bu sadece bir bozulan görüntüye yama yapma amaçlı, bir de Esad’dan iki yılın intikamını alma operasyonudur.. son dakikada... Ortadoğu üzerinde iki güç karar veriyor; ABD pek de istemeyerek aldığı bombalama kararını, Finlandiya’nın kotardığı ve Rusya ile ABD’nin üzerinde anlaştığı kararla iptal ediyor. Rusya’da yapılan G20 zirvesinde işi bitirmişler, ama “dünya lideri” RTE’ye çıtlatmıyorlar bile! RTE, helikopteri düşürür, kendisine görev verilmediği sürece kılını kıpırdatamaz... Şunu da belirtelim: Kimyasal gaz anlaşması olsa bile Suriye meselesi bitmiş değil; kazan kaynayacak, RTE ve Davutoğlu da oradan ekmek bekleyecekler! Kim bilir belki ABD, Rusya ve Esad, tedricen parlamenter demokrasiye geçme sürecine de karar verirler, ama ÖSO ve El Nusra garabetinin halkımızın başını daha çok ağrıtacağını söyleyebiliriz... Aslında konum bunlar değil. Bugünden itibaren üç günlük bir yazıya başlamak istiyorum... Bugünkü ilki.. Hepimizin bildiği, ama değeri, içeriği, kullanımı, hayata geçirilişi hakkında tam anlamıyla sınıfta kaldığımız bir büyük vecize: Yurtta Barış Cihanda Barış... Gelin bunun üzerine yeni bir denemeye başlayalım.. HHH Atatürk bize çok önemli bir evrensel miras bıraktı.. Gelecek için... Bu sözlerini çeşitli açıklamalarla da destekledi. Savaşın ne olduğunu, anlamını, yeni bir ülke kurmanın veya yıkmanın anahtarını çok iyi bilen bir kuşak.. Düşünün ki, Atatürk ve arkadaşlarının bütün hayatı cephelerde koşuşturmakla geçti! İnönü İkinci Dünya Savaşı’na bulaşmamayı temel politika yaptı, ülke çok eziyet ve yokluk çekti ve bunun da (barışın!) bedelini CHP hâlâ ödüyor! Bugünkü iktidardakilerin ağababaları, bu savaşsızlık politikası için “milletin erkekliğini öldürdüler” diyorlardı! Şimdiki izleyicileri de aynı teraneyi, fiili savaş politikası ile hayata geçirmenin peşinde! Onların hepsini aşarak! Söylerim size Türkiye tarihi bu ikili kadar savaşçı bir ekip gördü mü? Erdoğan, Atatürk’ün bu altın değerinde politikasını sık sık kendisine anımsatanlara hem 22 Eylül, hem 5 ve 26 Kasım 2012, hem de yakın zamanda hep şöyle dedi: “Adam sana saldırıyorsa Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyemezsin.” 26 Kasım’da çok netti: “Gazi Mustafa Kemal, ‘yurtta sulh cihanda sulh’ derken herhalde Çanakkale’de gelen düşmanlara da sulh demedi. Birilerinin yanlış anladığı gibi ‘yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesini pasiflik, tavırsızlık, tepkisizlik olarak yorumlayamayız. ‘Sizin Gazze’de ne işiniz var? Suriye ile neden ilgileniyorsunuz?’ diyorlar. Hiç kusura bakmasınlar, biz 7 milyarlık bu dünyanın içinde yaşıyoruz. Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, ilgileniriz…” 5 Kasım’da: “Bizim candamarımıza bastıkları zaman orada biz de sulhu konuşamayız.” (www. youtube.com/watch?v=q7OijkrcgOk) HHH Çözümleme yapmak gerekir mi? Hadi iki noktaya işaret edelim sadece: 1) Lafa bakın: “Çanakkale’ye gelen düşmanlara sulh demedi...” Türkiye işgale mi saldırıya mı uğradı da haberimiz yok, Güneydoğu mu işgal edildi? (Evet El Nusra’cıların ve ÖSO’cuların işgali var, RTE’nin koruması altında!) Penguen gazeteciliği mi devrede yoksa, Başbakan halktan gizlenen bir sırrı ağzından mı kaçırıyor?! 2) Başbakan’ın candamarına mı basıldı? Esad mı bastı? Nasıl bastı? İç savaş ve Esad’ın hâlâ iktidar olması mı Başbakan’ın candamarı? Ne bileyim soruyoruz işte! Bilmek istemek ayıp değil! 3) Biz yanlış anlıyormuşuz Atatürk’ün ilkesini! Meğer Filistin, Suriye konusu, bize, bizim topraklarımıza karşı bir saldırı imiş ve buna karşı koymak zorundaymışız! İşte kilit sözcük burada: Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, ilgileniriz… 4) Yani, Türkiye’nin sınırlarını bütün eski Osmanlı topraklarına kadar genişletmişler de haberimiz yok! Osmanlı toprakları RTE ve Davutoğlu’ndan soruluyor, anlıyorsunuz değil mi?.. Oraları yeniden fethetmek, işte Yeni Osmanlılık denen şey… HHH Yani, Erdoğan (tabii ki Davutoğlu), Yurtta Barış Dünyada Barış sözünü pısırık, pasif, tepkisiz buluyor. Bu nedenle de kaldırıp çöpe atıyor... Onun yerine savaşçı müdahaleci politikayı devreye sokuyor... Bunu da bize Atatürk’ün politikası diye yutturacak... Hadi canım diyelim ve biz gelin pazar günkü yazımıza bakalım: “Yurtta Barış Dünyada Barış’ın ne büyük bir evrensel değer olduğuna, Türkiye bunu uygulayabilseydi gerçekten bir dünya devleti olabilirdi”ye bakalım... ANKARA AKP döneminde açılan yeni cezaevlerindeki kapasite artışı Türkiye’nin demir parmaklıklarla donatıldığını ortaya çıkardı. 2002’den bu yana toplam kapasitesi 15 bin 791 olan 230 cezaevi kapatılırken, bunların yerine toplam kapasitesi 71 bin 169 olan 98 cezaevi devreye girdi. Adalet Bakanlığı ceza infaz kurumlarının kapasitesini neredeyse iki kat artırırken, önümüzdeki 5 yıl içerisinde de 207 yeni cezaevi yapmayı hedefliyor. MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın cezaevlerine ilişkin soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AKP iktidarında kapa tılan ve açılan cezaevleri ve kapasiteleri hakkında bilgi verdi. Her yıl farklı skandallarla gündeme gelen cezaevlerinde yaşanan sorunlar çözüm beklerken, AKP cezaevi sayısını hızla artırmayı tercih ediyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 20022013 yılları arasında Türkiye genelinde 98 yeni cezaevi açıldı. Söz konusu cezaevlerinin toplam kapasitesi 71 bin 169 olarak hesaplanırken, açılan cezaevleri arasında kapasitesi en büyük olan kurum 1820 yatak kapasitesiyle Çorum L Tipi Açık Cezaevi oldu. 20022013 yılları arasında Türkiye genelinde kapatılan cezaevi sayısı 230 olurken, kapatılan kurumların toplam kapasitesi ise 15 bin 791 olarak hesaplandı. Buna göre AKP döneminde kapatılan cezevlerinin toplam kapasitesinin 4.5 katı büyüklüğünde kapasite artışı yaşandı. AKP döneminde açılan cezaevlerinin toplam kapasitesi Türkiye genelindeki tüm cezaevlerinin kapasitesinin yüzde 48.3’ünü oluşturuyor. Bakan Ergin, gelecek 5 yıllık dönemde Türkiye genelinde 207 yeni ceza infaz kurumu yapımının planlandığını da bildirdi. Ergin, söz konusu ceza infaz kurumlarından 75’inin inşaat halinde olduğunu, 53’ünün proje aşamasında bulunduğunu, 50’sinin yapımının planlandığını, 29’unun ise ihale sürecinde bulunduğunu kaydetti. İHTİYAÇTAN KAYNAKLANMIŞ Adalet Bakanı Sadullah Ergin, cezaevlerindeki kapasitenin açılan ceza infaz kurumlarıyla neredeyse ikiye katlanmasının nedenini ihtiyaca bağladı. Ergin, artan ihtiyaçlar dikkate alınarak ceza infaz kurumlarının hükümlü ve tutuklu barındırma kapasitesinin artırılmasının önemli bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını ifade etti. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre bugün Türkiye’de 356 ceza infaz kurumu bulunuyor. Söz konusu 356 kurumun toplam yatak kapasitesi Haziran 2013 tarihi itibarıyla 147 bin 266 olurken, aynı tarihte 103 bin 858’i hükümlü, 27 bin 650’si tutuklu olmak üzere toplam 131 bin 508 kişi cezaevlerinde bulunuyor. F Tipi’nde görüş yeri tartışması Avukatının önünde darp ettiler MURAT İNCEOĞLU 11 yılda 384 intihar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Van Milletvekili Nazmi Gür’ün soru önergesine yanıt veren Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 20022013 yıllarında cezaevlerinde 384 kişinin intihar ettiğini açıkladı. Ergin, intihar sayılarının 2002’de 16, 2003’te 33, 2004’te 41, 2005’te 38, 2006’da 34, 2007’de 26, 2008’de 38, 2009’da 36, 2010’da 38, 2011’de 31, 2012’de 34, Mayıs 2013 itibarıyla 19 olduğunu bildirdi. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın yabancı uyruklu mahkumlar ile ilgili önergesini de yanıtlayan Ergin, 2 Mayıs 2013 itibarıyla Türkiye’deki ceza ve infaz kurumlarında 1066 tutuklu, 1065 hükümlü, uyruğu olmayan 17 tutuklu ve 28 hükümlü, çifte vatandaşlığı olan 14 tutuklu ve 32 hükümlünün barındırıldığını açıkladı. Basın Konseyi’nden Silivri’ye ziyaret İstanbul Haber Servisi Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Ergenekon davası hükümlüsü gazeteciler Tuncay Özkan ve Deniz Yıldırım, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Doğu Perinçek’i Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti. Türenç, basın özgürlüğünün sağlanması gerektiğini belirterek “Gazetecilik yaparak içeri giren insanlar Türkiye’nin ayıbıdır ve Türkiye bu ayıp ile daha fazla yaşayamaz” dedi. Türenç, “İtirazımız, sarı basın kartı olsun olmasın gazetecilik yapan herkes gazetecidir ve gazeteci olarak kabul edilmelidir. 6 kişi değil aynı suçtan dolayı 64 gazeteci cezaevlerindedir. Düşünce suçu olamaz, ifade özgürlüğüne gem vurulamaz” diye konuştu. Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde avukatı ile görüşe çıkan Erkin Kocaman, görüş yeri konusunda tartıştığı gardiyanlar tarafından dövüldü. Kocaman’ın avukatı Eylem Hakverdi, görüş yerinin yönetmeliğe aykırı olarak yeniden düzenlendiğini söyledi. Malatya’da Grup Yorum konserine ve 1 Mayıs kutlamalarına katılmasının ardından yasadışı örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle 7 yıl 9 ay alan Erkin Kocaman’ın cezası kısa süre önce onaylandı. Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde tutulan Kocaman önceki gün avukatı Eylem Hakverdi ile görüşmesi için görevliler tarafından görüş yerine getirildi. Ancak duvar bölmelerle ayrılan görüş kabinleri yıkılmış, yerine cam panellerle ayrılan görüş kabinleri yapılmıştı. Kocaman, yeni kabinler yerine henüz değiştirilmeyen 9 numaralı kabinde avukatı ile görüşmek istediğini söyledi. Ama görevliler yeni kabinde görüşmesi konusunda ısrar etti. Avukatın, yapılan görüş yerinin ses geçirmesi ve yandakilerin kolaylıkla konuşulanları duyması nedeniyle kabinlerin yönetmeliğe aykırı olduğunu söylemesi de görevlileri ikna etmedi. Gardiyanlar tartışmanın sonunda “Görüşeceksen görüş yoksa çık git” dedi ve Kocaman’ı dışarı çıkarmaya çalıştı. Kocaman’ın slogan atması üzerine bu kez avukat Hakverdi’yi iterek dışarı çıkaran gardiyanlar, kapıyı kilitledikten sonra Erkin Kocaman’ı dövmeye başladı. Müvekkilinin sağlık durumu ile ilgili bilgi alamadığını söyleyen Hakverdi, “Sincan Cezaevi’nde de bir süre önce aynı şekilde camdan kabinler yaptılar. Bu düzenleme avukat görüşünü düzenleyen yönetmeliğe aykırı. Müvekkilim kabul etmeyince ben de kabul etmedim. Cezaevinde bir süredir sorunlar yaşanıyor. Gece aramaları yapılıyor ve gece saatlerinde balyozla duvara vurarak tutuklu ve hükümlüler tedirgin ediliyormuş. Aylardır bana gönderdiği belgeler teslim edilmiyor. Ailesi ile görüşürken, milletvekillerine, gazetecilere ve bana yazdıklarının verilmediğini söylemiş. Tüm bunları konuşmaya gitmiştim” dedi. Kırıkkala F Tipi Cezaevi’ne her gittiğinde sorun yaşandığını söyleyen avukat Hakverdi, müvekkili Kocaman’ın sağlık durumu konusunda da endişeli. “Benim önümde dövmeye başladılar, dayağın ne kadar sürdüğünü bilemiyorum. Durumu hakkında hiç bir bilgi de alamıyorum” diye konuştu. Gazeteci ‘eyleme katılmak’tan tutuklandı CANAN COŞKUN Mücadele Birliği Dergisi Yazı İşleri Müdürü Sami Tunca, 1 Mayıs, Gezi Parkı eylemlerine katılmak ve örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandı. Önceki akşam gözaltına alınan Tun ca, savcılıktaki sorgusunun ardından tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderildi. Avukat Sevinç Sarıkaya, “Ortada ne suç ne de bir suç delili var. Sami Tunca Gezi Parkı eylemlerini cezalandırmak için tutuklanmıştır” dedi. Balbay, ‘Katiller dışarıda, vekiller içeride’ dediği için ifade verdi Dava bitti, sorgu bitmedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, milletvekili seçildikten sonra görülen Ergenekon davasının ilk duruşmasında tahliye taleplerinin reddedilmesine tepki olarak “3. yargı paketi ile katiller serbest kaldı, vekiller içeride” dediği için Sincan Adliyesi’nde şüpheli olarak ifade verdi. Geçen ay Silivri’den Sincan Cezaevi’ne nakledilen Balbay’ın Sincan Adliyesi’nde ifade verdiğini, eşi Gülşah Balbay Twitter hesabı aracılığıyla duyurdu. Gülşah Balbay, “Balbay, ailesiyle görüşme hakkını kullanacağı saatte Sincan Adliyesi’ne götürüldü. İfadesinin alınmasının ardından tekrar Sincan Cezaevi’ne gönderildi. 27 Temmuz 2012 tarihinde duruşma salonunda yaptığı konuşma sırasında heyete hakaret etmekten sorgusu alındı” diye yazdı. Eşinin cezaevinden ifadeye götürüldüğünü ilk duyduğu anda endişe ettiğini belirten Gülşah Balbay, “Ancak adliyeye gittiğimde durumu anladım. Jandarmalar gayet iyi davranıyordu. Özgür yürüyordu, mutlu oldum” dedi. Öte yandan Balbay, kendisini ziyaret edenler aracılığıyla gönderdiği yazıda, ifade vermesine ilişkin şu açıklamayı yaptı: “27.7.2012’de 3. yargı paketinin 1 Temmuz 2012’de Meclis’ten geçmesinden sonraki ilk tahliye talepli duruşmada, kimseye tahliye çıkmayınca salon karışmıştı. Heyet duruşmaya ara vermişti. Bu arada, CHP milletvekillerimiz ve gelenlere dönük konuşma yapmıştım. Konuşma gazetelerde yer almıştı. Mahkeme heyetine hakaret ettiğim gerekçesiyle soruşturma açılmış, 14 ay sonra talimatla ifademi istemişler. Yukarıdaki gibi özetledim. Heyete dönük değil, Meclis’in çıkardığı yasanın ne işe yaradığını anlatmak üzere izleyicilere dönük konuştum. Zaten o sırada salonda heyet de yoktu. O günlerde salonda tartışma tutanağına baktım. Herhangi bir suç unsuru yoktu. 14 ay sonra kararların da açıklanmasının ardından 23.8.2013 günü talimatla ifademin alınmasına karar verilmesini manidar buldum.” ‘14 ay sonra bu ifade manidar’ Avukat Kurt’un karakolda yediği dayak kameralara yansıdı ama... Döven polisler şikâyetçi HİLAL KÖSE İstanbul Barosu üyesi avukat Bülent Kurt hakkında, kendisini darp eden polislerin şikâyetiyle açılan dava dün başladı. Polis memuru Evren Akbaş ve Fehmi Erdem hakkında, “zor kullanma yetkisini” aştıkları gerekçesiyle açılan davanın ilk duruşması ise İstanbul 28. Sulh Ceza Mahkemesi’nde 27 Şubat 2014’te yapılacak. Avukat Kurt, 22 Eylül 2010’da gözaltına alınan müvekkileri için Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi’ne gitti. Karakolda müvekkilleriyle görüştü ve nöbetçi savcıya telefon etmek için dışarı çıktı. Kurt, 5 dakika sonra binaya yeniden giriş yaptı. Bu sırada kapıda bekleyen polis “nereye lan” deyince tartıştılar. Olay büyüdü, Kurt darp edildi. Kimliğini göstermediği iddiasıyla “görevi yaptırmamak için direnme” suçundan hakkında dava açıldı. Kurt, dün mağduru olduğu olay nedeniyle sanık olarak yargıç karşısındaydı. İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada savunma yapan Kurt, “Kamera görüntüleri her şeyi gösteriyor. Darp edildiğim, yumruklandığım, onlarca polis tarafından çembere alındığım, tartaklandığım görülüyor. Üstelik savcı da bana dava açılmaması yönünde görüş verdi. Adalet Bakanlığı’nın izniyle hakkımda dava açıldı. Kimliğimi gösterdiğim de kamera kayıtlarında var” dedi. Şikâyetçi polislerden Ramazan Savaş, olay tarihinde kapı görevlisiydi. Mahkeme Başkanı, Savaş’a “Görev yapmanı ne şekilde engelledi” diye sordu. Akbaş da “Kimliğini göstermedi. Yanımdan hızlı bir şekilde sürtünerek geçti” dedi. Kurt’a yumruk atan polislerden Akbaş ise “Nezarethanede görevliydim. Sesleri duyunca geldim. Üzerime geldi ve refleks olarak ittim. Kesinlikle vurmadım” diye konuştu. Kurt’un avukatı Gülizar Tuncer, davanın sahte tanıklıklar ve raporlara dayandığını vurguladı. Duruşma ertelendi. Vardiya Bizde: Adalet bekliyoruz İstanbul Haber Servisi Balyoz davası sanıklarının yakınları tarafından oluşturulan “Vardiya Bizde Platformu”, Balyoz davası kararlarını protesto etmek için her cumartesi günü yaptıkları “Sessiz Çığlık” eylemini, bu hafta eşzamanlı olarak birçok il ve ilçede gerçekleştirecek. Vardiya Bizde Platformu üyeleri, 21 Eylül 2012’de açıklanan Balyoz davası kararlarının 1. yıldönümü nedeniyle İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa, Antalya, Trabzon, Eskişehir, Aydın, Marmaris, Datça ve Erdek’te eşzamanlı eylem gerçekleştirecek. Yapılan açıklamada “Balyoz kararının üstünden tam bir yıl geçti. Yargıtay’ın adaletini bekliyoruz. 9 Ekim’in Türkiye’de yüksek yargının varlığına inancımızı tazeleyebileceğimiz bir tarih olmasını umuyoruz” PTT’de 1.5 milyon TL vurgun İstanbul Haber Servisi Bir ihbar üzerine PTT’nin Küçükçekmece Adliye Şubesi’nde 1.5 milyon liralık yolsuzluk yapıldığı belirlendi. Düzenlenen operasyonda adliye memurları Fikret Türe, eşi Nurhan Türe ile memur Makbule Babar ile birlikte PTT’nin Yeşilköy ve Küçükçekmece şubelerinde yöneticilik yapan 2 kişinin de aralarında bulunduğu 10 kişi gözaltına alındı. Nurhan ve Fikret Türe ile Makbule Babar tutuklandı. Kurum kimliği yeterli olacak Avukat Bülent Kurt İstanbul Haber Servisi Emniyet Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Dr. Cihangir Baycan, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ve İkinci Başkan Murat Önok’la görüştü. Baycan, gazeteciler için olayları izlemede kurum kimliğinin yeterli sayılacağını, yerel basın için ise bakanlık genelgesi gerektiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle