15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EYLÜL 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 26 Ekim 2009’da çıkardaş basından Sabah gazetesi, “Doğan, 4.8 milyar liralık vergi cezası haczi karşısında” baskısını 8 sütun başlığa çıkarmıştı. Doğan Holding 306.5 milyon dolara aldığı Star TV’yi Doğuş Holding’e 327 milyon dolara, ilk göz ağrısı Milliyet ve Vatan’ı da Demirören Grubu’na satmak zorunda kaldı. HHH Sonrasında ne oldu; yılların deneyimli televizyoncusu Uğur Dündar “kovulmadı, yollar ayrıldı”! Günümüzde Demirören Grubu neler yaptı? Demokratik kalemler Mustafa Mutlu, Can Ataklı’nın yanı sıra “liberal” denilen yazarlardan Hasan Cemal, Can Dündar’a bile tahammül edemediler. Keşke Mutlu Cumhuriyet’e gelse! Demirören’in, Milliyet’in kızaktaki eski Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’a yeniden görev vermesinden sonra tekrar kızağa çekmesinin gerekçeleri açıklanmadı! Eskiden köyler toprak ağalarınca içindeki köylülerle birlikte alınıp satılırdı. İstemediği köylülere de büyük kentlerin yolu gözükürdü. Şimdilerde holding patronları; gazeteleri, televizyonları çalışanlar ile birlikte alıp satıyorlar! Doğan Holding’in sancak gemisi Hürriyet’te Özdemir İnce, yılların ustası Rahmi Turan ile “yollar” ayrıldı. Cüneyt Ülsever, Tufan Türenç’in köşeleri kaldırıldı. Daha öncesinde Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Oktay Ekşi’ye “yol” gösterilmişti. Bu arada Ferai Tınç da dayanamayıp istifa etmişti. İktidar tatmin edildi mi? Şimdilerde ise Başbakan, medyanın ilk holding patronu olan Aydın Doğan ve Gezi Parkı olaylarında Divan Oteli’nin yaralı sığınmacılara yardım eden Koç Grubu’nu “28 Şubat bağlantısıyla” 9 Hava sahasını ihlal ettiği açıklanan Suriye helikopteri Yayladağı’nda düşürüldü ‘Çıkardaş’ Basın! Ellili yılların sonunda Ankara’da da “gazete” yayımlanırdı! Bunlar daha çok siyasal partilerin “resmi organları” idi! Örneğin DP’nin “Zafer”, CHP’nin “Ulus”, MP’nin “Kudret” adlı gazeteleri idi. Ama bugün, holdingleşen Türkiye’nin başkentinde hiçbir gazete yayımlanmıyor! O tarihlerde İstanbul’da basının başkenti Babıâli’de özgür basının hiçbirinin sahibi “holding patronu” değildi. Gazeteleri “gazeteci patronlar” çıkarırlardı. Ama yıllar sonra bazılarının çocukları bu gazeteleri “holding patronlarına” sattılar. Satılmayan bir tek Yunus Nadi’nin Cumhuriyet Gazetesi kaldı! HHH Günümüzde “basın” olgusu, özel televizyon ve radyoların devreye girmesi ile yerini “medya” kavramına bıraktı. AKP destekçisi ve cemaat sermayeli olanlara “yandaş” medya deniliyor. Dolayısıyla bunların, 27 Mayıs 1960 öncesinin Ankara gazeteleri gibi, neyin nesi, kimin fesi oldukları biliniyor. Bir başka gruba “çıkardaş” medya diyorum! Kim bunlar? Medyayı “silahlı kuvvetler” gibi görüp “çıkar kaynağı” olarak kullanan holding patronları! HHH Rahmetli Vehbi Koç ile Ankara’da sıkça konuşurduk. DP’nin en azgın dönemlerinde bile siyasetin dışında durmaya çalışırdı. Yıllarca sonra oğlu Rahmi Koç, “Baba nasihati olarak hiçbir zaman medyaya girmeyi düşünmedik…” demişti. Ahmet Zorlu da “Medya için TV, DVD, uydu alıcısı benzeri araçları üretiyoruz. Ama medya bizim işimiz değil. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Suriye’nin geçen yıl sınır ihlali gerekçesi ile bir savaş uçağını ihtarsız olarak düşürmesinin ardından angajman kurallarını değiştiren Türkiye, dün bir Suriye helikopterini düşürdü. Düşen Türk savaş uçağı ile aynı filoya ait 2 adet F16, 13.41’de Türk Hava Sahası’na 5 kilometre mesafe yaklaştığı saptanan helikopteri, ihlali sürdürmesi üzerine saat 14.27’de füzeyle vurdu. Helikopterin vurulduğu saatlerde Dışişleri Bakanı Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin daveti üzerine Paris’te düzenlenen ve Suriye’ye ilişkin yeni yol haritasının çizildiği toplantıdaydı. Böyle bir toplantı yapılırken Suriye’ye ait bir hava aracının Türk Hava Sahası’nı ısrarla ihlal etmesinin nedeni anlaşılamadı. Suriye’ye ait MI 17 tipi askeri he Türk jetleri vurdu ‘Pilotu El Nusra öldürdü’ iddiası Helikopterin düşme görüntüleri objektiflere yansıdı. (AA) Helikopter vurulmadan önce paraşütle atladığı belirtilen pilotun, El Nusra üyelerince yakalanarak kafasının kesildiği iddia edildi. El Nusra yanlıları tarafından Youtube’ye yüklenen yüklenen videoda üzerinde pilot kıyafetleri bulunan kafası kesilmiş bir cesedin başında toplanan militanların “Türkiye, Türkiye” diye bağırdıkları görülüyor. Cesedin etrafında paraşüt ipleri bulunması da dikkat çekiyor. likopter dün 14.00 sıralarında havada infilak ettikten sonra Yayladağı ilçesindeki Güveççi Huduk Karakolu bölgesine 1 kilometre uzaklıktaki Suriye topraklarına düştü. Yerel kaynaklar, helikopterin düşmesi sırasında iki pilotun paraşütle atlayarak kurtulduğunu, ancak yerde muhalifler tarafından öldürüldüğü nü ileri sürdü. Olayın ardından sınırda görevli Türk Silahlı Kuvvetleri personeli de helikopterin düştüğü bölgeye gitti. Helikopterin nasıl düştüğü ise akşam saatlerine kadar belirsiz kaldı. Ancak Bakanlar Kurulu toplantısının ardından kameraların karşısına geçen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bü lent Arınç’ın sorular üzerine yaptığı açıklama, tüm dünyanın dikkatini Türkiye’ye çevirdi. Gazetecilere, “Bu konuda bir açıklama yapılmadı mı” diye soran Arınç, gazetecilerden “Hayır” yanıtını aldıktan sonra şöyle konuştu:“Suriye’ye ait bir MI 17 helikopteri bugün 14.20’de Hatay Yayladağı Güveççi bölgesinde 2 kilometre hudut ihlalinde bulunmuş, hava savunma unsurları tarafından sürekli ikaz edilmiş. İhlalin devam etmesi üzerine Malatya’dan havalanan uçaklarımız tarafından 14.25’te füzeyle vurulması sonucu Suriye topraklarına düştüğü tespit edilmiştir.” Arınç, uçaktaki mürettebata ilişkin bir bilgiye henüz ulaşılamadığını belirtirken, Türkiye’nin sınır hattında 24 saat esasınca keşif uçuşları yapıldığını söyledi. AHMET DAVUTOĞLU: Ceza işlemi H Türk gümrüğünün işkenceye varan zorluğu barışı engelleyemedi Dostluk festivali gölgelere yenilmedi AYŞE YILDIRIM elikopterin vurulduğu saatlerde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin daveti üzerine gittiği Paris’te düzenlenen ve Suriye’ye ilişkin yeni yol haritasının çizildiği toplantıda bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Türkiye’nin uluslararası hukuka ve angajman kurallarına göre Suriye’nin 400 metre içerisinde “cezalandırıcı” bir işlem uyguladığını söyledi. Davutoğlu, “Türkiye kendi sınırlarına yönelik bir ihlale kesinlikle izin vermeyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da sınırlarımızın ve halkımızın güvenliğini sonuna kadar korumaya kararlıyız. Hem BM Genel Sekreterine, hem Güvenlik Konseyi’ne hem de NATO’ya gerekli bilgiler sunulacak. Kimse bir daha Türkiye’nin sınırlarını ihlal etme cüreti gösteremeyecektir” dedi. O apayrı bir sektör. Medyaya girmeyi hiç düşünmedik ve düşünmüyoruz” diyor. İstanbul’un 3. Havaalanı ihalesini alan “Cengiz Kolin Limak Ortaklığı” Türkiye Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun el koyduğu “Türk Medya Grubu’nun” Akşam Gazetesi’ni, SKY Türk TV’sini 60 milyon dolara almaktan vazgeçtiklerini açıkladılar. HHH Atatürkçülük, laiklik ilkeleri doğrultusunda davranan gazeteciler, ötekilere örnek olsun diye Ergenekon davası ya da başka nedenlerle suçlanıp hapsediliyor. Hapisteki gazetecilerin sayısının 90’ları aştığı biliniyor. Bu da olmadı mı? Holding patronları, “iktidarın tepki gösterdiği” çalışanları “kovma” yerine yeni deyimiyle “yolları” ayırıyorlar! Anımsarsınız, 2 yıl önce Başbakan Ankara’da; sonra Başbakan Yardımcısı İstanbul’da, “holding=medya patronları” Aydın Doğan, Turgay Ciner, Erdoğan Demirören, Ferit Şahenk ile toplandılar. Bu toplantılara Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık çağrılmadılar. Başbakan toplantıda “muhalefeti eleştirip medyadan destek” isterken işadamlarına “Sözümü dinlemezseniz, tekerinize çomak sokarım” uyarısında da bulunmadı mı? HHH Bugün milyar dolarlık çeşitli hacizler ile uğraşan Çukurova Holding’in patronu Mehmet Emin Karamehmet’in şu sözleri ilginçtir: “Digiturk’te çok zarar etttik. Medyaya girmek en büyük hatam oldu. Özer Çiller’ın ısrarıyla medyaya girdik. Niye girdik bilmiyorum! Çünkü öyle bir şey yazsanız bir tarafa dokunuyor, kimseyi memnun edemiyorsunuz. Hiç kimseye ve de hükümete yaranamıyorsunuz…” suçladığı için savcılıkça kovuşturma başlatıldı. Star gazetesinde liberal yazar Mehmet Altan, ayrıca NTV’de Ruşen Çakır, Banu Güven ve HaberTürk’te Ece Temelkuran ile “yollar” ayrıldı. 80 yaşındaki usta yazar Hasan Pulur’un altındaki araba alındı. Holding=medya patronları devletten “ihale almanın” karşılığında dürüst gazetecilerin kıyımını başlattılar ya da Başbakan’ın damadının hamisi Ahmet Çalık’ın Turkuvaz Medya Grubu’na 2008’de ATV ve Sabah’ı alabilmesi için kamu kurumları olan Halkbank ve Vakıfbank’tan 750 milyon dolar kredi açıldığı yazıldı. Böylece iktidar, medyada “kazankazan” siyasasının başarılı örneğini verdi. HHH Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gezi Parkı olaylarından sonra “holding=medya” patronlarınca başlatılan kıyımın çetelesini açıkladı. Gezi Direnişi sürecinde 22 gazeteci işten atılmış, 14’ü izne gönderilmiş, 37’si istifa etmek zorunda bırakılmıştı. Bu arada Gürsel Göncü’nün yönetimindeki NTV Tarih Dergisi de bir çırpıda kapatıldı. TMSF’nin el koymasının ardından Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, görevden alınıp, bazı yazarlara da güle güle denildi. Böylece medyamız sayesinde halkın doğru bilgi edinme özgürlüğü yok edildi, haberler, yorumlar saptırıldı. En doğru tanıyı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şu sözlerle koydu: “En büyük medya patronu Başbakanlık koltuğunda oturuyor. İstediği gazeteye, TV’ye el koyar. Gazetede beğenmediği köşe yazarlarını atar, yandaşlarını oraya getirir!” Samotraki (Semadirek) ve Gökçeada (İmroz) birbirlerine sadece 9 mil uzaklıkta. Bu kadar yakın iki ada coğrafi ve kültürel özelliklerinin yanın da ortak acıyı da barındırıyor. Gökçeada’dan çıkmak zorunda bırakılan Rum ailelerin bir kısmı Samotraki’ye gidip yerleşmiş. Birbirine bu kadar yakınlıkta olan iki ada bugüne dek birbirine hep uzak kalmış. İki ada arasında şimdiye dek doğrudan bir deniz seferi bile yapılmamış. Defne Derneği’nin bu yıl 12’ncisini düzenlediği TürkYunan Dostluk Festivali’nin bu iki ada arasında yapılması yeni başlangıçların temelini oluşturacak ilk deniz seferini de müjdeliyordu. Aslında Gökçeada’da binası, iskelesi bitmiş, kadrosu çıkartılmış bir gümrük kapısı mevcut. Ama nedense beş yıldır bu kapı bir türlü açılmamış. Festival katılımcıları 13 Eylül Cuma günü festivalin ardından belki bu kapı açılır ve her iki adanın da kültürel ve ekonomik kalkınmasına büyük bir katkıda bulunulur düşüncesinin yarattığı heyecanla toplanmışlardı Gökçeada’daki Uğurlu Gümrük Kapısı Limanı’nda demirleyen GESTAŞ’a ait deniz otobüsünün önünde. Festivalin başlangıcı Samotraki’ye hareket ne yazık ki deniz otobüsündeki kim olduğu belli olmayan görevlilerin yolculara ve festival komitesine eziyetiyle başladı. Üç saat boyunca bekletilen yolcuların deniz otobüsüne alınışı, sürekli bir sayım hali yaşanması, incelik ve nezaketten yoksun davranışlar festival heyetinin ve yolcuların canını sıksa ve gecikmeye neden olsa da dostluk rüzgârının önünü kesemedi. Samotraki’nin belediye başkanı Yergos Hanos festivalle birlikte yeni bir hayata adım atıldığını söyledi. Bölge vali yardımcısı Yorgua Nikolau “aslında aramızdaki mesafe çok kısa, ama yolculuğumuz çok uzun sürdü” sözleri hem iki ülkenin tarihine hem de Gökçeada’dan Samotraki’ye uzanan zorlu katamaran yolculuğuna gönderme gibiydi. Nikolau, “Tarihi biliyoruz ama gelecek için tarihi aşmak istiyoruz” sözlerine rağmen Samotraki’den Gökçeada’ya dönüşte de ne yazık ki aynı zorluklar bir kez daha yaşandı. GESTAŞ’ın kimliği meçhul görevlisinin çıkardığı zorluklar katlanarak arttı. Hükümetin payına ‘isyan’ düştü Arınç, basın toplantısında Bir gazetecinin ABD ve Rusya’nın Suriye’de kimyasal silahların tasfiyesi konusunda anlaştıklarını ve BM’nin Suriye’de kimyasal Sarin gazı kullanıldığı yönündeki raporunu anımsatması üzerine raporun Türkiye’yi yanıltmadığını söyledi. Arınç, “Belki dış politika birinci alanımız değil ama, yaşanan olaylar bizi isyan noktasına getiriyor. Bu, Esad’ı ödüllendirmek anlamına gelir. Sebep olanlar da sonuçlarına katlanacaklar” diye ekledi. ‘Zihniyeti yıkamadık’ Bazı Yunanlı misafirler ve gazetecilerin deniz otobosüne binişine izin verilmedi. Yolcular bindirildi, sayıldı, indirildi, yeniden bindirildi. Türk Defne’sinin başkanı Yalım Eralp’in dediği gibi “skandal” yaratıldı. “Duvarları yıktık ama zihniyeti yıkamadık” diyen Eralp, Defne’nin başkanlığından istifa etti. Tüm bu zorluklara ve Defne’nin hak etmediği şekilde ödediği bedele rağmen festival Gökçeada’da kaldığı yerden devam etti. Türkiye’den giden dans ekibinin gösterileri, Kefalos’ta “Barışa Kurulan Sofra”, Dereköy’de (Sihinudi) İzzet Keribar’ın hazırladığı eski Gökçeada fotoğraf sergisi, Tarihi Çamaşırhane’de yeni başlangıcı sembolize eden beyaz mendillerin asıldığı performans aktivitesinin ardından Zeytinliköy’de düzenlenen “Temiz Deniz, Çevre, Turizm” paneli kimi zaman hüzünlü de olsa umutlu bir gelecek beklentisi yarattı. İki adanın “temiz bir başlangıç” yapma gayretine direnen gruplar olacağını söyleyen panelistler Yalım Eralp, Sprios Vritos, Ferda Keskin, Nerina Köseoğlu, Celal Başlangıç, Lakis Vingas, Mehmet Altan önemli olanın bu sıkıntıların içinde yok olmak değil, üstesinden gelmek için çabalamak olduğunu vurguladı. Bir adalının “balıkların pasaportu yok; onlar rahat rahat iki tarafa da gidip geliyor, biz neden gidemiyoruz” sözlerini belki devlet yetkilileri de duyar ve ilk denemesi zorlu geçse de Gökçeada gümrük kapısı en kısa sürede açılır. GENELKURMAY: Uyarı yapıldı rınç’ın açıklamasından dakikalar sonra bu kez de Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir açıklama geldi. Radar iz bilgilerinin de paylaşıldığı açıklamada, helikopterin F16 tarafından vurulduğu belirtilirken, şu ifadelere yer verildi: “M17 tipi bir Suriye helikopteri, Türkiye hududuna 26 NM mesafede iken, 16 Eylül 2013 saat 13.41’den itibaren Diyarbakır’daki Birleştirilmiş Kontrol İhbar Merkezi (BİKİM) tarafından tespit edilerek takibe alınmış, hududa 5 NM kalıncaya kadar BİKİM (Diyarbakır) tarafından Türk hava sahasına yaklaştığına ilişkin uyarı yapılmış, buna rağmen Suriye helikopteri Türk hava sahasına yaklaşmaya devam etmiş ve 14.25’te Hatay/Yayladağ’a bağlı Güveççi Hudut Karakolu bölgesinde, Türk hava sahasını, yaklaşık 14.200 feet irtifada seyrederken, 2 km. derinlikte ihlal etmiştir. Bu durum üzerine, bölgede hava devriye görevinde (Havada Hazır) bulunan iki adet F16 uçağından birisi tarafından, 14.27’de Türk hava sahasında iken vurulmuş ve hududun takriben 1 km. Suriye tarafına düşmüştür.” A esafe çok kısa ama yolculuğumuz çok uzun sürdü’ Samotraki’de çocukların dansları, Gökçeada’dan getirilip ekilen zeytin ve asma fidanları ‘yeni bir başlangıç’ın temelinin sağlam atıldığını gösterdi. Kendine has mimarisi, plajları, lokantalarının yanı sıra tarihi güzellikleriyle de görülmeye değer Samotraki adını dünyaya başsız ‘Kanatlı Nike’ heykeliyle duyurdu. Bu günlerde Paris’e kaçırılan ve Louvre’da sergilenen Nike heykelini geri isteyen ‘M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle