16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2013 SALI 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Paris’teki Suriye toplantısına davet etti diye haber bültenleri, örneğin NTV, saatlerce anons etti. Davete özel bir önem verme çabalarına karşın dün haber gazetelerde tek sütun!.. ABD; İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi toplantıya neden çağırdı? Esad’ın nasıl devrileceğini konuşmak için mi? Yoksa Rusya ile vardıkları anlaşmayı birinci elden Türkiye ve Suudi Arabistan’a anlatmak amacıyla mı Paris toplantısını düzenledi? Haberler ikinci olasılığa işaret ediyor. Kuşku yok, başlık Suriye olunca toplantıda kimyasal silahlar anlaşmasının içeriği, yaptırımları ve Şam’ın sözünde durmaması durumunda yalnız askeri müdahale değil, Esad’ın devrilmesi, böylece Suriye’de iç savaşın sona erdirilmesi de gündeme gelecek! Elbette Türkiye tarafından! HHH Diğer devletlerin olası davranışları önceden bilinmez ama toplantıda Davutoğlu’na Suriye’deki kanlı iç savaşı sona erdirmek için neler yapmak gerektiğinin sorulmasına da gerek yok!.. ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Kerry: RTEDavutoğlu ikilisinin, savaş çığırtkanlığı yapmadık, savaş istemedik diye son günlerdeki kıvranmalarının gerçeği yansıtmadığını... Kimyasal silah anlaşmasının müdahale olanağını ortadan kaldırmasının Türk hükümetini memnun etmediğini yineleyeceklerini... Konu açılmış ve ana başlık Suriye iken Davutoğlu’nun, pekâlâ kimyasal silah sorununu çözdünüz diyelim... Binlerce insan öldüren Esad’ın, katliamlarına devam edeceğini özenle belirteceğini... Kimyasal silahların kullanımı kadar insanlığa aykırı bu vahşet ne olacak, nasıl önlenecek, Esad nasıl gidecek diye soracağını da adları gibi biliyorlar. HHH Bizim ikilinin savaşa karşı olduklarını ve asla istemediklerini söylemeleri, içeride giderek yükselen savaş karşıtlığı seslerinden kaynaklanmıyor... ABD ile Rusya St. Petersburg’da anlaşıyor. RTE’nin gözü önünde bir araya geliyor. Müdahale yerine kimyasal silahları Şam’ın teslim etmesinin koşullarını saptayıp ilan ediyorlar. Yalakaların yazıp söylediğine göre, Allah’ın Türk halkına armağanı, çevresinin şişirmesiyle kendini dünya lideri sanan RTE’ye ne zirvede, ne sonra ne de ikili görüşmeler sırasında arayıp neler düşündüğü veya önereceği sorulmadığı gibi ikinci elden bilgi de vermiyor ABD! Şimdi savaş istemediklerini söylemelerine bakmayın... Esad’ı ancak silahlı ortak bir müdahalenin devireceğine inanıyor bizimkiler ve hâlâ aynı kafayla konuşuyorlar. Davutoğlu askeri müdahale demiyor, ama bugünlerde BM’nin “güçlü” önlemler almasını ve son olarak “caydırıcı” önlemler gerektiğini acaba neden söylüyor? Güçlü müdahale herhalde Güvenlik Kurulu’nun Esad’a, savaşa dur diyecek kararı değil. Caydırıcı önlemler ise Esad’ı yolundan alıkoyacak söylemler olmasa gerek. Bizim ikili bal gibi dün de bugün de Esad’a karşı savaş istiyor. İçinde bulunacağımız bir savaş! Ne var ki gerçek durum şu: Savaşı, müdahaleyi önlemek için Rusya’nın önerisine kucak açan ABD, herhalde Türkiye’nin Esad takıntısı hatırına askerini Suriye’de savaşa sürecek değil. Üstelik, Türkiye dışında yalnız ABD değil; İngiltere de, Fransa da, Almanya da, hemen bütün Avrupa ülkeleri savaşa karşı. HHH Başbakan, Esad’ın Suriye’de 110 bin Arap kardeşini öldürdüğünü durmadan söylüyor. Ama aynı RTE, Irak’ta Amerikan işgali sırasında ve hâlâ ölen ve öldürülen kadın, erkek, çocuk milyonlarca Arap kardeşinin arkasından tek damga gözyaşı dökmedi. Irak’taki kanlı olayları tribünden seyrettiğini anımsamıyor ve... Irak ve Suriye örnekleri yan yana konulduğunda şöyle bir sonuç akla takılıyor. Başbakan’ın Arap kardeşliği ölçüsü yerine ve işine geldiğine göre değişiyor! Irak’ta görmezden geliyor, ama Suriye’de? Her fırsatta Suriye’deki Arap kardeşlerinin arkasından ağıt çağrıştıran bir konuşma yapıyor. HHH Lakin Başbakan’ın, polisin biber gazıyla ya da gaz kapsülüyle ölen, gözünü yitiren, yaralanan Müslüman Türk kardeşlerinin arkasından gözyaşı döktüğü görülmedi bugüne dek, ama Kahire’deki eylemlerde ölen Arap kızın babasına yazdığı mektup okunurken ekranlarda ağlıyor... Bu iki birbirine zıt tablo bir soruyu davet ediyor: Başbakan’ın ülkemizdeki toplumsal eylemlerde polisin öldürdüğü gençlerden bir iki damla gözyaşını esirgememesi için... ... bu gençlerin illa ki Arap olmaları mı gerekiyor? HABERLER Adalet Bakanlığı gazetecilerin Balbay’a ziyaret talebini reddetti Ziyaretine izin yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Adalet Bakanlığı’nın G9 Gazeteci Örgütleri Platformu’nun Sincan Cezaevi’nde bulunan CHP İzmir Milletvekili gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ı ziyaret başvurusunu reddettiğini açıkladı. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, Adalet Bakanlığı’nın basın örgütleri başkanlarının Balbay’ı ziyaret etmelerine izin vermediğini açıkladı. Merkezleri Ankara’da bulunan ÇGD, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD), Avrupa Gazeteciler Birliği, Diplomasi Muhabirleri Derneği (DMD), Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, KESK HaberSen, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, TGC Ankara Temsilciliği, Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD), Turizm ve Çevre Muhabirleri Derneği başkanlarının ziyaret talebinin reddedilmesiyle ilgili olarak Abakay, “Ankara’daki basın örgütlerinin başkanları olarak yaptığımız ziyaret talebi reddedildi. Basın meslek örgütlerinin haksız ve hukuksuzluğa uğrayarak cezaevine konulan meslektaşlarını ziyaretinden daha doğal ne olabilir? Buna izin verilmemesi bu iktidarın, Adalet Bakanlığı’nın büyük ayıbıdır. Türkiye’yi dünyaya rezil etmek, geri kalmış, baskıcı rejim, yönetim imajı, algısı işte böyle yasaklarla ortaya çıkıyor” tepkisini gösterdi. Değişen Ortadoğu… Rusya ve İran’ın çıkışı Obama her ne kadar “Bu bizim zaferimizdir! ABD güç tehdidinde bulunmasaydı, diplomatik çözüm masada olmazdı” derse desin, Suriye krizinde en kazançlı çıkan aktör Putin. Kriz sayesinde Rus devlet başkanı, Soğuk Savaş yıllarından bu yana mevzi yitirdiği Akdeniz ve Ortadoğu’ya savaş gemileri ve tam gaz diplomasiyle geri dönüş yaptı. Putin, Rusya’nın Ortadoğu’ ya dönüşünü, yalnız Cenevre’de yapılan LavrovKerry anlaşmasıyla taçlandırmakla kalmıyor, Tahran’a da şimdi bir ivedi resmi gezi yapmaya hazırlanıyor. Rus devlet başkanını, Tahran’a davet eden İran’ın çiçeği burnunda cumhurbaşkanı Ruhani; Moskova’dan Suriye’deki adımları paralelindebenzer “hamleler” beklediklerini açıklıyor! “Rusya, İran’ın nükleer dosyasının çözümü için yeni adımlar atabilir!” diye konuşan Hasan Ruhani; “Suriye’nin kimyasal silahları için alınan inisiyatif, bölgede yeni savaşların engellenebileceğini gösteriyor!” diyerek ekliyor. Suriye satrancında böylece “eşik oluşturan” ve öne geçen Putin, hızlanan İran trafiğine de katılıyor. Putin’in Ortadoğu’da denkleme girmesiyle, İranBatı arasında buzlar da birden erimeye başladı... Putin İran denklemine de daldı Kışanak, çözüm sürecinde bu davanın kabul edilemez olduğunu söyledi ‘KCK davası engel’ MAHMUT ORAL üçük şeytan’ ve ‘büyük şeytan’ sırada Öncelikle İngiltere ve İran dışişleri bakanlarının ay sonunda New York’ta görüşeceği haberleri geldi ki bu başlıbaşına önemliydi. Bundan iki yıl önce, İran’da “küçük şeytan” olarak adlandırılan Britanya büyükelçiliği, rejimin milisleri tarafından uğradığı saldırı sonunda kapatılmış, “büyük şeytan” ABD ile olduğu gibi tıpkı… TahranLondra arasındaki ilişkiler buz kesmişti. Molla rejimi, sadece “küçük şeytan”la değil, şimdi giderek “büyük şeytan”la da el sıkışmaya hazırlanıyor... İngiltere ve İran dışişleri bakanlarının görüşme hazırlığı iddiaları ardından, İsrailİngiliz medyasında yer haberler; bunu, İran cumhurbaşkanı Ruhani ve Obama görüşmelerinin izleyeceğini söylüyor. İsrail’in “Channel 10” TV’nin geçen hafta sonu ortaya attığı spekülasyonlara göre, Obama ve Ruhani, eylül sonuekim başındaki BM genel kurul toplantısı sırasında, “kordidorda rastgele karşılaşmış” bir havada temaslarda bulunacak. Obama ve Ruhani, gerçekten BM koridorlarında “toslaşırlarsa”; bu 1977’deki son CarterŞah görüşmesinden bu yana gerçekleşen ilk “tarihi karşılaşma” olacak. Malum ’79 Humeyni devriminden bu yana, ilişkiler kesilmişti. Ahmedinejad’dan görevi ağustos ayı içinde devr alan Ruhani ile yeni dışişleri bakanı Muhammet Cevad Zarif, işbaşına geldikleri ilk günden beri, yeniden bu ilişkileri tesis etmeye istekliler… Ruhani ile Zarif’in üstlendiği bu zorlu misyonun yanında; Rusya’nın şimdi çarka dahil olması, fark yaratan ve olaya ivme katan bir unsur. İran’ın “Washington’a açılım” teşebbüsleri, şimdiye değin şu ya da bu şekilde hep engellenmişti. Bu kez istenilen hedefe ulaşılırsa; bu “Rusya”nın, Batı ülkeleriyle “bölge liderliği” yarışından ve SuriyeOrtadoğu dengelerinde yarattığı paradigma değişikliğinden kaynaklanacak. Zarif ve Ruhani gibi… Batı eğitimi almış, Batı deneyimine sahip İranlı aktörlerin ön planda olması da, “fark yaratan” etkenler arasında. Hasan Ruhani, İngiltere’de eğitim görmüş, Glasgow’da “hukuk doktorası” yapmış… İran’ı, maliyeti ağır ekonomik yalıtılmışlıktan bir an önce kurtarmayı hedefleyen dışişleri bakanı Cevat Zarif te ABD’de okumuş ve Denver Üniversitesi’nde “Uluslararası Hukuk ve Siyaset” eğitimi almış olan bir kabine üyesi… Diplomaside geniş deneyime sahip Zarif, ayrıca ‘922002 yılları arasında 10 yıl dışişleri bakanlığı yardımcılığı yapmış; 20022007 arasında da İran’ın BM’deki büyükelçiliği görevini üstlenmiş… On beş gün önce Zarif’in işbaşına gelir gelmez, İran’ın “açılımı” için ayağının tozuyla giriştiği hamleleri bu köşede anlatmıştım. “Türkiye dünyada giderek ‘değerli yalnızlığı’ ile temayüz ederken, komşu İran, bölgedeki negatif koşulları, imajında ayırt edici fark yaratmak ve somut iyileştirme fırsatları elde etmek için kullanıyor” demiş, Zarif’in www.facebook.com/jzarif adresi altında açtığı Facebook sayfasından bahsetmiştim. Sosyal medyadaki takipçilerinden çok, bakanın asıl meramının Washington’la köprü kurmak olduğunu ifade etmiş, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” ayaklarında buradan Zarif’in ABD’ye sürekli çiçek attığını belirtmiştim. ABDİran politikası baştan sona aslında “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” kanalıyla çalışıyor. ABD de habire, İran’a Suriye üzerinden çiçek atıyor: “Suriye konuşuyorum, İran sen anla!” diyor. Obama’nın son ABC TV’deki söyleşisi de örneğin baştan aşağı; “Savaşsız seçenek yalnız kitle imha silahlarının denetimine bağlıdır! Bu söylediğim yalnız Suriye değil, İran için de geçerlidir!” mesajlarıyla bezenmişti. Türkiye “değerli yalnızlığı” ile dımdızlak kalırken; bir bakmışız Obama ile Ruhani el sıkışmışlar! Olmaz olmaz… Son on beş günde öyle şeyler oldu ki… Her şey mümkün. ‘K Duruşmayı izleyen Kışanak, daha sonra yaptığı değerlendirmede “Başbakan’ın çok önemsediği sandık var ya birkaç ay sonra halkın önüne gelecek. Fakat halkın seçtiği belediye başkanları cezaevinde. Bu kabul edilemez” dedi. (DHA) 28 ŞUBAT DAVASINDA MAHKEME HEYETİ ‘SESSİZLİK’ İSTEDİ Komutanlara ‘disiplin’ uyarısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) REFAHYOL hükümetini devirmeye teşebbüs suçundan açılan 28 Şubat davasının 11. duruşması görüldü. Mahkeme heyeti, duruşmada sanık komutanları sessiz olmaları konusunda uyarırken “Her gün medyada haber çıkıyor, duruşmalarla ilgili. Buna mahal vermeyin. Biz size mümkün olduğunca insancıl yaklaşmaya çalışıyoruz” dedi. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 103 sanıklı davanın duruşmasına, bazı tutuklu ve tutuksuz sanıklar ve avukatları ile müşteki avukatları katıldı. Duruşma başlarken yoklamayı alan mahkeme üyesi Süleyman Köksaldı, sanıkları ve yakınlarını sessiz olmaları yönünde uyardı. Köksaldı, “Lütfen sessiz olalım. Böyle disiplinsizlik oluyor. Ses çok çıkıyor. Her gün medyada haber çıkıyor, duruşmalarla ilgili. Buna mahal vermeyin. Türk ordusuna mensup aklı başında insanlarsınız. Biz size mümkün olduğunca insancıl yaklaşmaya çalışıyoruz. Kalabalık olunca ses çok çıkıyor” dedi. Bu uyarı son dönemde Star, Zaman ve Yeni Akit gazetelerinde duruşmaların “ciddiyetsiz” şekilde sürdüğüne ilişkin haberlerden sonra geldi. Basın mensupları ve mağdurların davaya ilgisinin az olması nedeniyle, duruşma, 10. ve 11. Ağır Ceza Mahkemeleri’nin arasındaki duvar yıkılarak yapılan geniş salonun 11. Ağır Ceza bölümünde yapıldı. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın avukatı Celal Çelik, mahkemeye, müvekkilinin “sağlık sorunları nedeniyle” duruşmaya katılamayacağına ilişkin rapor sundu. Duruşmada, 825 sayfası tamamlanan 1309 sayfalık iddianamenin okunmasına devam edildi. DİYARBAKIR Diyarbakır’da görülen 175 sanıklı KCK ana davası, adli tatilin ardından dün yeniden başladı. BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, “Çözüm sürecinin önündeki en büyük engel KCK ana davasıdır” dedi. BDP’li milletvekilleri, belediye başkanları, insan hakları savunucuları ve gazetecilerin de yargılandığı 96’sı tutuklu toplam 175 sanıklı KCK ana davasının 59. duruşması dün Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayı, BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, BDP milletvekilleri Altan Tan, Nursel Aydoğan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, Avrupalı hukukçular izledi. Sanık Mehmet Nimet Sevim, iddiaları redederken avukatı Feride Laçin, türkünün bile delil olarak iddianameye konulduğunu belirtti. Kışanak, adliye çıkışında yaptığı değerlendirmede, demokratikleşme paketinin içeriğini bilmediklerini ifade ederek “BDP’nin haberinin olmadığı bir paketten sorunları çözecek bir yaklaşım çıkar mı bilemiyorum. Açıkladıklarında göreceğiz” dedi. CHP’li Tanrıkulu ise “Başbakan ‘Dağdakiler gelip siyaset yapsın’ diyordu. Ben de buradan Başbakan’a soruyorum, Siyasetçiler içerde. Dağdakileri çağıracağına önce içerdekiler için karar verilsin. Kürt meselesinde çıkmaza girilmesinin nedenlerinden biri bu davadır” dedi. ‘Gelinim sen anla!’ siyaseti BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ... Terör örgüİstanbul Haber Servisi KCK’ye yöası tü PKK’nin üst yapılanmrma kapsamınnelik yürütülen soruştu arın savunmaıkl da, açılan davada, san edildi. İstanvam de na ası nm sının alı emesi’nce, Silivbul 15. Ağır Ceza Mahk erleşkesi dışını Y ri Ceza İnfaz Kurumlar londa görülen sa da oluşturulan büyük man aracılığıycü duruşmada, Kürtçe ter klu sanık Dursun utu n t pa ya ma un la sav rının yasal olduala şm alı n ç Yıldız, bütü nların demokoru , s ğunu belirtti. Yıldız çözülmesi tarafratik ve barış yollarıyla k, “Ben sadeere ed de ifa tarı olduğunu ’ diyorum. KCK ce ‘barış’, ‘barış’, ‘barış tığımız herşey ap . Y yim esi üy değil, BDP menim, adresim aleniydi. 30 yıllık öğret ıklar Şemsettin sabit” dedi. Tutuklu san Kürt sorununa Dülek ve Seda Aktaş da dığını ve yargıdemokratik çözüm aran ğını savundu. ştı lanmalarının anlamsızla ertelendi. Duruşma 19 Eylül’e SÜLEYMAN YETER DAVASI Faili meçhul cinayetler soruşturmasında sorgulanan Korkut Eken: 14 yıl sonra ilk ifade İstanbul Haber Servisi Limterİş Sendikası Eğitim Uzmanı Süleyman Yeter’in işkenceyle öldürülmesinden sorumlu komiser yardımcısı Ahmet Okuducu, 14 yıl sonra ilk kez bugün yargıç karşısına çıkacak. Okuducu hakkında, 29 Kasım 1999’da yakalama, 5 Aralık 2000’den beri ‘Kırmızı Bültenle’ arama kararı verildi. Bu süreçte yakanalamayan firari sanık, evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 19 Eylül 2007’de Londra Başkonsolosluğu’na adres beyan ettiği saptandı. Mernis kayıtlarına göre, 18 Haziran 2009’de Zeytinburnu’ndaki adresini, Adana Seyhan’a nakil yaptırdı. Sanığın sahte kimlikle bir çok kez yurtdışına çıkışgiriş yaptığı, sanığa sahte isimle pasaport düzenlendiği ortaya çıktı. Okuducu, 12 Haziran 2013’te Samsun’da gözaltına alınarak tutuklandı. Sendikacı Süleyman Yeter, 7 Mart 1999’da İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde işkence yapılarak öldürülmüştü. Yeşil yaşıyor, konuşsun Haber Merkezi 1990’lı yıllarda işlenen çok sayıda faili meçhul cinayeti kapsayan soruşturmada, eski Emniyet Genel Müdürü, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve eski MİT mensubu Korkut Eken de ifade verdi. Eken’in ifadesinde “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da yaşadığını söylediği öğrenildi. Soruşturması kapsamında eski MİT’çi Eken’e, bu cinayetlerde kullanıldığı öne sürülen Emniyet’in kayıp silahları soruldu. Eken, “O silahlar Abdullah Öcalan’a suikast için kullanılacaktı” id AĞAR: SUSURLUK ZAMANINDA NİYE SUSTU? Mehmet Ağar, MİT ve Emniyet istihbarat tarafından devlet içerisinde illegal bir yapılanmaya gidildiği iddialarını yalanladı. Ağar, ifadesinde şunları söyledi: “Hukuk çerçevesinde terörle mücadele ettik. MİT’in aleyhimde hazırladığı raporu yazan isimlerden biri olan Mehmet Eymür bana karşı kin ve garezle hareket etmiştir. Susurluk zamanında neden sustu, şikâyetçi olmadı. Aynı şekilde aleyhimde ifade veren Hanefi Avcı faili meçhulleri biliyorsa neden o zaman sustu?” diasında bulundu. Eken, şu ifadeleri kullandı: “Kayıp olduğu iddia edilen o silahları Emniyet envanterinden alarak özel harekât polislerinin eğitimi için kullandım. Bizzat ben eğittim. Bunlardan bir kısmını devlet operasyonları için yurtdışına gönderdim. O dönem MİT ve Emniyet, Öcalan’ın yerini tespit etti. Yurtdışında Öcalan’a suikast düzenlenecekti. Silahların bir kısmını bu birimlere dağıttık. Ancak daha sonra operasyondan vazgeçildi. Silahlar iade edilmedi.” Eken, tartışma yaratacak bir iddiada daha bulundu. Eken, “Yeşil yaşıyor, çıkıp konuşsun” dedi. Eken, “90’lı yıllarda Yeşil’i JİTEM ve bütün istihbarat birimleri kullandı. Yeşil, MİT ve jandarma ile çalıştı. Çıkıp doğruları söylesin. Karanlık bir dönem aydınlanacaktır” dedi. KKTC Başbakanı: TOMA’yı ülkeye sokmayacağız Dış Haberler Servisi KKTC’ye bu ay sonu gelmesi beklenen Ada’nın ilk Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) kriz nedeni oldu. Muhalefette olduğu dönemde TOMA’yı ülkeye sokmayacakları vaadinde bulunan ve 28 Temmuz’daki erken seçimle iş başına gelen yeni Başbakan Özkan Yorgancıoğlu, “Gerekirse gümrükte durarak ülkeye sokmayacağız” dedi. KKTC Güvenlik Kuvvetleri, TOMA talebini şubatta Maliye Bakanlığı’na iletmişti. İhale sürecinde pek gündeme gelmeyen TOMA, Gezi Parkı eylemlerinden sonra tepki konusu oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle