19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 Kuzeydoğu’dan başlayacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı’na Güneydoğu’dan kardeş geliyor Anadolu’ya İsrail gazı Ekonomi Servisi İsrail’in Akdeniz kıyılarında büyük miktarda doğalgaz bulan bir grup enerji şirketi, bu gazı Türkiye üzerinden boru hattıyla Avrupa’ya ihraç etmek için görüşmeler yürüttüğünü açıkladı. Reuters’ın Kudüs çıkışlı ve Steven Scheer imzalı haberine göre, Avner Oil şirketler grubu söz konusu doğalgazı Ürdün, Mısır ve Filistin’e de ihraç etme seçenekleri üzerinde çalışıyor. Yürütülen görüşmeler gaz projesinin ilerlediğini ortaya koyarken İsrail ve Türkiye arasındaki gerginliğin azaldığına da işaret ediyor. Habere göre iki ülke arasında 2010 yılından bu yana zayıf olan ilişkilerde kurulacak boru hattı sayesinde iyileşme sağlanabilir. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu, Doğu Akdeniz’de İsrail ve Kıbrıs suları arasında Levant Basin yataklarında bulunan çıkarılabilir doğalgazın 3.5 trilyon metreküp büyüklüğünde olduğunu tahmin ediyor. Bu miktar Avrupa’nın doğalgaz talebini yedi yıl boyunca kar u Azeri gazını Anadolu üzerinden Avrupa’ya taşıyacak TANAP’ın ön yeterlilik ilanına çıkıldığı gün Kudüs’ten de İsrail doğalgazı haberi geldi. Akdeniz’de zengin kaynaklar bulan bir İsrailli grup, bunu Anadolu üzerinden Avrupa’ya taşımak için pazarlıklar yapıyor. şılayabilecek büyüklüğe sahip. Bugünkü Avrupa fiyatlarına göre 2 trilyon metreküplük bir ihracat, 800 milyar dolarlık parasal büyüklüğe eşit. Öte yandan Azeri Şah Deniz II sahasından üretilecek doğalgazı Türkiye’nin doğusundan batı sınırına taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) Projesi’nde ön yeterlilik ihale ilanına çıkıldı. Ga zetelerde yayımlanan ilana göre, Gürcistan sınırından başlayarak Yunanistan sınırına kadar uzanacak yaklaşık 1800 kilometre ve 56 inçlik hat için 15 Ağustos günü saat 17.00’ye kadar başvuruların yapılması gerekiyor. Bu yıl inşaatına başlanması planlanan projenin tarihi 2014’ün ikinci yarısına ertelenmişti. TANAP, 2018’den itibaren başlangıçta yıllık 16 milyar metreküp gaz taşıyacak. Türkiye hattan 6 milyar metreküplük doğalgazı aldıktan sonra kalan 10 milyar metreküp Avrupa’ya iletilecek. TANAP’ta Türkiye’nin yüzde 20, Azeri Socar’ın yüzde 80 payı bulunuyordu. Projenin şekillenmesinin ardından BP, Statoil ve Total, Socar’ın TANAP’taki payından yüzde 29 hisse aldı. Şah Deniz Konsorsiyumu, Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya üzerinden Azeri gazını Avrupa’ya taşınması öngören Trans Adriyatik Boru Hattı’nı (TAP), TANAP hattının devamı olarak seçmişti. İktisat ve Toplum Dergisini Okurken “Son on yılda Türkiye ekonomisinin performansı ne kadar iyiydi?” Hükümet çevresinin büyük övünçle “üç katı” diye dile getirdiği bu (asılsız ve teknik olarak yanlış) sav, İktisat ve Toplum dergisinin TemmuzAğustos sayısında (No 3334) ele alındı. Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü’nden Dani Rodrik, Ankara Üniversitesi’nden Aykut Kibritçioğlu, Ege Üniversitesi’nden Osman Aydoğuş ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Turan Subasat’ın katkılarıyla ele alınan bu can alıcı konu, AKP’nin son on yılda Türkiye ekonomisini içine soktuğu dövizebağımlı ve spekülatifyönlü büyüme (sanayisizleştirme) modelinin özünü de ortaya koymakta. Konuyu Profesör Rodrik’in yazısının ilk paragrafı özetlemektedir: “Türkiye hükümeti GSYH’nin (milli gelirin) 20022012 yılları arasında üç katından fazla arttığını iddia etmeyi seviyor. Burada söz konusu olan cari fiyatlarla ölçülmüş Türkiye GSYH’sinin dolar cinsinden değeridir ve bundan dolayı, reel büyümenin yanı sıra hem dolar enflasyonunu hem de Türk Lirası’nın reel olarak değerlenmesini de içerdiğinden yanıltıcı bir rakamdır. Düzgün hesaplandığında, 20022012 döneminde reel GSYH’nin yüzde 64, kişi başına düşen reel GSYH’nin ise yüzde 43 arttığı görülür.” “Bu kötü bir büyüme performansı değildir. On yılda kişi başı GSYH’deki yüzde 43’lük artış, yıllık yüzde 3.6’lık bir büyüme hızı demektir. Türkiye’nin daha önceki hızlı büyüme dönemindekine (19601978) denk olan ve o dönemden sonra hiç yaşanmamış bir büyüme performansıdır.” “Bununla birlikte (...) son on yıl, gelişmekte olan ülkelerin tümü için istisnai olarak iyi bir dönemdi. Yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin ortalaması ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin performansı pek parlak değildir.” Konu, haziran ayında Gezi Parkı Direnişi sırasında Bakan Mehmet Şimşek ile Dani Rodrik hoca arasında da kısa mesajlarla sosyal medyaya taşınmış ve Şimşek’in “Sabit fiyatlarla hesaplanan reel GSYH artışından bahsetmiyoruz” sözleriyle bir anlamda son bulmuştu. Zaten bu noktada sözün bittiği yere de ulaşılmıştı... HHH Söz bitti mi gerçekten? Bugünkü yazımızda biz de bu tartışmaya emek gelirleri açısından bir katkı yapmak arzusundayız. Emeği ile geçinenler, teknik olarak nicel miktarı üzerine anlaşılamasa da, söz konusu büyüme sürecinden ne kadar pay alabildiler? Diğer bir ifadeyle, söz konusu büyüme emeği ile geçinenlere ne derece yansıdı? Öncelikle, Avrupa Ekonomik ve Finansal İşler Komisyonu, AMECO veritabanından derlemiş olduğumuz göstergeleri paylaşalım. Aşağıdaki şekilde verimlilik artışlarının işgücü maliyetlerine görece etkisiyle birlikte düşünüldüğünde elde edilen birim işgücü maliyetleri verileri sunulmaktadır. Şekilde sergilenen Avrupa Komisyonu verileri, Türk sanayisinde 2000’li yıllarda reel birim işgücü maliyetlerindeki düşüşü açıkça ve net biçimde ortaya koymaktadır. UND parayı denkleştirdi şoförler yurda dönüyor DYO Boya İtalyan Casati’yi satın alıyor Ekonomi Servisi Yaşar Grubu’nun boya şirketi DYO Boya, İtalyan boya markasının satın alınması ve Türkiye’deki işlerin devri için görüşmeler yapıldığını bildirdi. DYO’dan yapılan açıklamada “İtalyan Colorificio A. & B. Casati Spa firmasından Casati markasının satın alınması ve Casati Türkiye’den ise iş devri konularında görüşmeler gerçekleştirmektedir” denildi. 1990’da 1 milyon 300 bin renk üretebilen Casati Color makineleri üreten firma bugün İtalya’da 1200 mağazada 200 boya makinesiyle hizmet veriyor. Şirketin üretimi de 36 bin metrekareye yayılmış tesislerde yılda 20 bin tonu buluyor. Casati’nin 60 çalışanı bulunuyor. Bundan 115 yıl önce 13 Ocak 1898’de ünlü Fransız yazar Emile Zola’nın L’Aurore gazetesinde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Felix Faure’a hitaben yazdığı “Suçluyorum” başlıklı açık mektubu Dreyfus davası’nı bir anda tersine çevirmişti. Fransız ordusunda yüzbaşı olarak görev yapan Alfred Dreyfus, kendisine özünün ne olduğu tam olarak açıklanmayan gizli belgeler nedeniyle tutuklanır, yargılanır, vatan haini ilan edilir. Yargılama sırasında gazetelerin önemli bir bölümü kararını çoktan vermiştir; Dreyfus suçlu! Ve Dreyfus hüküm giyer. Ancak Dreyfus’un mahkumiyetini haksız bulan Zola; tam sayfa olarak yayımlanan makalesi ile süreci tersine çeviren ilk kıvılcımı ateşler. Kavgaya kullanmayı en iyi bildiği silahı olan kalemiyle atılmış, insan olmanın, aydın olmanın sorumluluğunu yerine getirmiştir... HHH Ağır bir gündü 5 Ağustos... İnsanın içini acıtan, yüreğini dağlayan... Silivri’deki duruşma salonunda saatlerce bekledikten sonra nihayet başlayan Ekonomi Servisi İh döndüler. Türkiye Büyükelçiraç ürünlerimizi Mısır’a ve liği ve Ticaret Müşavirliği’nin Körfez ülkelerine taşırken destekleri de sonuçsuz kalPort Said Limanı’nda re dı. SİSA yetkilileri, borcun 1 hin kalan 94 araç ve sürücü milyon 600 bin dolar, Mısırlı sü, Uluslararası Nakliyeci acente 2 milyon 700 bin doler Derneği’nin (UND) ara lar olduğunu iddia ediyordu. Sonunda kalan tek seçeneya girerek şirketin borçlarını ödemesi üzerine kurtuldu. Sİ ğin uygulamaya sokulmasıySA Denizcilik’in Mısır acen la sorun çözüldü; UND her tesine olan borcundan dolayı araç sahibinden 5’er bin doçoğu Hatay bölgesi nakliye lar topladıktan sonra kalan 910 bin doları kendi cilerine ait olan TIR’lara, ödedi. Port Said Limanı’nda UND’den UND, top el konulmuştu. Mine lu bilet satışUND Yö ları ile er netim Kuru Kaya Mısır’da ken tahsilat lu üyeleri ile borçlarını yapan, birbirlikte çözüm ödemeyen RoRo çok üyesine için Mısır’a giden UND Deşirketi yüzünden karşı borçniz Genel Mülimanda tutulan lu durumda olan ve 94 dürü Mine TIR şoförlerinin sürücünün Kaya, “sekMısır’da retöre ait olmakurtarıldığını hin kalmasına yan borcu” açıkladı. neden olan SİSA ödediklerini yetkililerinin “elive 60 günden bu yana ni kolunu sallayarak ailelerinden uzakta olan sürücülerin bayramı evlerinde Türkiye’de geziyor olmasıgeçirmeleri için Türkiye’ye nı” kınadı ve şirket yöneticihareketlerinin sağlandığını leri hakkında suç duyurusunda bulundu. açıkladı. Açıklamaya göre halen İsAçıklamaya göre Mine Kaya ve UND yöneticileri, çö kenderun Mısır taşımalazüm için Mısır’a ilk gidişle rı aksamadan sürdürülüyor. rinde 5 gün boyunca çabala Mısır’a ve Mısır üzerinden rını sürdürdüler ama bir adım Körfez’e yapılan ticaret debile ilerleme kaydedemeden vam ediyor. Kiğılı Çin’de Ekonomi Servisi Dünya markası olma yolunda ilerleyen Kiğılı, yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. 2 Ağustos 2013 Cuma günü Çin’in en hareketli şehri Guangzhou’da Kiğılı’nın Çin’deki isim hakkını elinde bulunduran iş ortağı Weibo firması ile ilk mağazasını açan Kiğılı, Çin pazarında Türkiye’ye oranla 5 yıl sonrasında da 10 kat büyümeyi hedefliyor. Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı “Yaklaşık 12 senedir Çin ile ihracat/ithalat yapıyoruz. Çin’e asıl büyük atılımımız 2011’in ilk aylarında oldu. Bunun için farklı bir yapılanma modeli izledik. Şu anda 4 Show room ile hizmet veriyoruz. Kiğılı olarak kaliteli ürünlerimizi uygun fiyatlar ile sunarak Çinli tüketicilere ulaşabileceğiz” dedi. Adalet İçin Savaşmak.... Ergenekon Davası’nda hâkimlerin okudukları kararı dinlerken geldi Emile Zola ve Dreyfus davası aklıma... Ve adalet için savaşmanın ve savaşanların önemi... Yargı böylesine kuşatılmışken, medya böylesine baskı altındayken, tarihi davayı izlemek isteyenlerin üzerine gazlar sıkılıp plastik mermiler atılırken çıkar mı Emile Zola’lar ortaya? Çıksalar bile seslerini duyurabilir mi öteki yüzde 50’ye? Çok zor. Çünkü artık “taraf olmak” adil olmaktan, gerçeklerden yana olmaktan daha önemli. Daha geçerli... Karşılıklı restleşmeleri, kamplaşmaları devlet eliyle körüklemenin dönemi... Garip tesadüf, hafta sonu bir grup arkadaş sohbet ederken içimizden birinin birdenbire ortaya attığı “En büyük erdem nedir” sorusuna gelen ortak yanıttı “Adaletli olmak”. Ama gelinen noktada “Adaletli olmak” kadar önemli “Adalet için savaşmak”. Elimizden ne nasıl geliyorsa. Kimi kalemi ile, kimi gitarıyla, kimi durarak... Gezi süreci bunun için önemli bir başlangıçtı. İçinde bulunduğumuz bu karanlık, bu utanç verici dönemde hepimizin en büyük sorumluluğu. Hiçbir ayırım yapmadan, ideolojiyi, siyasi tercihleri bir kenara bırakarak, temel hak ve özgürlükler konusunda yapılan her türlü hukuksuz uygulamaya karşı savaşmak. Her koşul ve şart altında demokrasi ve özgürlüklerden yana tavır koymadığımızda, “ben onun politik görüşünü desteklemiyorum” deyip sessiz kaldığımızda, destek vermediğimizde, biz de antidemokratik uygulamaların ortağı oluyoruz. Bunu unutmayalım. Rojava’daki katliama da, Ergenekon Davası’ndaki hukuksuzluğa da, onca yıldır her cumartesi Galatasaray Lisesi’nin önünde sessizce bekleyen, kayıp oğullarının, eşlerinin izlerini süren acılı Cumartesi Anneleri’ne de... ALİ BABACAN AÇIKLADI Banka komisyonlarına tavan ücret belirlenecek Ekonomi Servisi TRT Haber’de katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kredi kartı ücretleri konusunda Meclis açılır açılmaz BDDK’nin yeni bir düzenleme yaparak makul ölçüler dışındaki ücretlendirmelere tavan getireceğini açıkladı. Babacan şöyle konuştu: “Biz istiyoruz ki serbest rekabette fiyatlar oluşsun, bankalar faizleri rekabet içinde belirlesin ama bazen bu rekabet şartları iyi çalışmayabilir. Bazen düzenleme gerekebiliyor. Biz ne yaptık; Tüketiciyi Koruma Yasası’na bankacılıkla ilgili maddeler koyduk. BDDK’ye tavan belirleme yetkisini verdik. Meclis açılır açılmaz, BDDK yetki alacak ve ‘Şu konulardan ücret alabilirsiniz’ deyip tavan belirleyecek. Bir hizmetin makul karşılığı olmalı. Hapsolmuş müşteri durumundan istifade eden bazı bankalar olabilir, düzenlemeyi BDDK yapacak.” Babacan şunlara da değindi: Erken emeklilik: Gündemimizde böyle bir şey yok. Büyüme: Yüzde 4’ün biraz altına doğru revize edilmesi sürpriz olmaz. Gezi olayları yaşanmasıydı dahi piyasalarımız bu hareketleri az çok yaşayacaktı. Buradaki asıl sebep uluslararası konjonktür ve ekonomik gelişmelerdir. 2001 sonrası dönemin Türk sanayisindeki ücretlerin önce gerilediği, sonra da belirli bir istikrara kavuştuğu bir örüntüye tanıklık etmiş olduğunu biliyoruz. Finansal sisteme sunulan çok yüksek reel faiz oranlarıyla finansal getirilerin yüceltildiği böylesi bir transferin, gelir dağılımı üzerinde etkili olması elbette kaçınılmazdı. 2002 sonrası dönemde spekülasyona dayalı finansal artığın yaratılmasının, doğrudan doğruya ücretler üzerinde bir basınç oluşturulmasını ve iktisadi artığın genel olarak ücretli emekten, sermaye gelirlerine bir kaynak transferini gerektirmesi doğaldır. Tüm bunlar doğal olarak toplam katma değer içinde emek gelirlerinin payının azalmasına ve ulusal gelirin (işlevsel) dağılımında bozulmaya yol açmıştır. Bu durumun dünya ekonomilerinin çoğunluğu için geçerli olduğu ve özel olarak Türkiye’deki işgücü piyasalarına özgü bir yan taşımadığı bilinmektedir. Finansallaşma süreciyle eşzamanlı olarak ücret payları son otuz yıldır tüm dünyada aşağıya doğru bir seyir izlemektedir. AMECO verilerine göre bu düşüş Avrupa ve Japonya’da özellikle belirgindir. Avrupa’da ücret payı daha önceleri yüzde 73 iken 2005 yılında yüzde 65’in altına düşmüş, Japonya’da da yüzde 70’ten yüzde 58’e gerilemiştir. Benzer gelişmeler diğer OECD ülkelerinde de görülmektedir. Dolayısıyla, 2002 sonrası dönem gerek Türkiye’de, gerekse tüm OECD ülkelerinde birim emek maliyetlerinin reel olarak düştüğü ve emeğin milli gelirden almakta olduğu payın geriletildiği bir dönem olmuştur. 2008’de patlak veren küresel kriz de zaten, bu yapısal dönüşüme bağlı olarak toplam talepteki daralma karşısında sermayenin kâr oranlarının sürdürülememesinin doğrudan tezahürüdür. HHH Sayın okurlarımdan ricam, Ramazan Bayramı tatilinin bu ilk günlerinde lütfen en yakın bir kitapçıya uğrayarak bir İktisat ve Toplum dergisi alsınlar. Sonra da dergide geçen söz konusu tartışmayı bugünkü yazımızla ve bu köşede daha evvelce yer alan 12 Haziran tarihli “Ekonomik Mucize Aldatmacası” ile 20 Mart tarihli “Dersimiz Aritmetik, Konumuz Büyüme” başlıklı yazılarımızla birlikte bir arşiv oluştursunlar. Önümüzdeki dönemde bu konuya çok sık geri dönüş yapacağız. Bütün okurlarımın Ramazan (Şeker) Bayramı’nı en içten sevgilerimle ve esenlik ve barış dolu günler özlemiyle kutluyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle