26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Başına isabet eden gaz bombasıyla ağır yaralanan genç: Sorumlular cezalandırılsın 7 ‘Gezi’den eve böyle döndü M. A.T’nin kafasından alınan kemik daha hızlı iyileşmesi için karnına dikildi. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gezi Parkı protestoları sırasında, İstanbul’da polisin attığı gaz bombası fişeğinin başına isabet etmesi üzerine beyin kanaması geçiren 16 yaşındaki M.A.T, 1.5 aylık tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuşmaya başladı. İzmirli olan ve halen Bayraklı ilçesinde ailesiyle yaşayan liseli genç, kendisini bu duruma düşürenlerin cezalandırılmasını istiyor. Taksim İlkyardım Hastanesi’nde, 22 gün boyunca yoğun bakımda tutulmasının ardından hayatta kalma mücadelesini kazanan M. A.T’nin kafasından alınan kemik daha hızlı iyileşmesini sağlamak için karnına dikildi. Başarılı geçen 2 ameliyat sonrası ayağa kalkabilen M.A.T, 20 gün sonra yapılacak son ameliyatla karnındaki kafatası kemiği yeniden yerine dikilecek. Sağlığına kavuştuktan sonra eğitimine devam etmek istediğini dile getiren M.A.T üniversitede tarih bölümünde okumak istiyor. Oğlunun sağlık problemleri nedeniyle sürekli yanında olmak zorunda kalan baba Mehmet T. “Haziran ayında yeni başladığım işten oğlumun sağlık problemleriyle ilgilendiğim için çıkarıldım. İşimden de oldum ancak şükür ki; oğlum şu an mucizevi şekilde hayatta ve bizimle” dedi. Baba işten çıkarıldı Siyasette Ceza ve Beceri Siyaset çok anlamlı bir sözcük. İçine birden çok kavram sıkışmış. Aynı zamanda çok lastikli, çek çekebildiğin yere. Mustafa Nihat Özön’ün sözlüğünde dört anlam sayılıyor: Ülke yönetimi; ceza, ceza olarak öldürme; politika; diplomatlık. Değerli hocamız Cem Eroğul Yordam Kitap’tan çıkan Siyaset Bilimi adlı çok önemli eserde “Siyaset” bölümünü yazdı, oradan aktarıyorum; Ferit Develioğlu bu dört anlama bir de “seyislik, at işleri ile uğraşma”yı eklemiş. Eroğul Hocam, “kök eşliği nedeniyle sözcüğün kökeninde bu anlam varsa da artık seyislikle siyaset tamamen ayrılmış durumdadır” diyor. Katılıyorum. Cem Eroğul Hocam, “ceza” anlamının da silinmeye yüz tuttuğunu aktarıyor. “İngilizce ve Fransızca sözlüklerde ‘politika’nın hiçbir zaman böyle acı bir anlam taşımadığını” da ekliyor. İngiliz ve Fransızlar kendi geçmişleriyle övünmek için olsa gerek, siyasete “beceriklilik işbilirlik ” anlamını da yüklemişler. HHH “Ceza”nın siyasetin anlamlarından birisi olarak hâlâ geçerli olduğu kanısındayım ben. Her ne kadar “silinmeye yüz tutmuş” olduğu söylense de ben silinmek ne kelime, cezanın hâlâ siyasetin belirleyici anlamı ve aracı olduğunu düşünüyorum. Siyaseten tutuklu olanların sayısına bakın, gösterilerde kullanılan tazyikli su, TOMA, biber gazı cezalarına bakın, öldürülen gençlere ve bu cinayetleri savunan devlet memurlarına bakın, siyasetçilerin sözlerindeki şiddete, öfkeye bakın, göreceksiniz. Siyaset yapabilmek için yargının kılıcının ne kadar sık kullanıldığını ve keskin yüzüne ne kadar sık başvurulduğunu hatırlayın, siyasette “ceza”nın hâlâ geçer akçe olduğunu kabul edeceksiniz. Kuşkusuz Başbakan “diktatörlük olsaydı sizi sallandırırlardı” anlamında bir iki söz ettiyse de 12 Eylül dönemindeki gibi “siyaset meydanları” kurulmadı ülkemizde. Bu daha çok yargıda idam cezası olmadığı için yargısız infazlar yoluyla gerçekleşiyor. Ama sonuçta idamın yerine konmuş müebbetler, ağırlaştırılmış müebbetler var. Hatta mahkemeler iyi hal indiriminden ağırlaştırılmışını müebbete çeviriyorlar ki, hak siyaseten yerini bulsun. HHH Hiçbirisi şaka değildir. Türkiye’de siyasette cezanın yeri gittikçe kökleşmektedir. “Evvel eski böyleydi” diyenlere söylenecek olan şudur: Haklısınız, öyleydi, fark cezanın siyasette öne geçmesi, diğer araçları sollamasıdır. Üstelik bunu “yok canım bunu da nereden çıkardınız, ne cezası, ne diktatörlüğü, ne baskısı, siz özgürlüğü sayemizde gördünüz, basın özgürlüğünü size biz armağan ettik” havalarıyla birlikte servis ediyorlar ki sanırım bu da maharet, beceriklilik sınıfına giriyor. Bence İngilizlerin, Fransızların siyasete yükledikleri “beceriklilik” de kimi ülkelere “uygarlık ve demokrasi” getirmekteki ustalıklarından kaynaklanıyor. Sömürgecilik dönemlerindeki büyük başarılarını, işbitiriciliklerini, kanlı becerilerini siyasete yükledikleri bu derin anlamla sözlüklerine kaydetmişler ki unutulmasın. Şimdilerde de bu beceriyi Ortadoğu’da sergilemiyorlar mı? Fransa’nın becerikli halini Libya’da görmedik mi? Şimdi de Mısır’da, Suriye’de, Lübnan’da kimbilir hangi “Becerikli Bay Ripley’ler” iş başındadır. Ankara’da, İstanbul’da, güney sınırımızdaki turistik illerimizde artan turist sayısının, çok mu kuşkucuyum, siyasetteki bu uluslararası beceriklilikle yakından ilgili olduğunu düşünmeden edemiyorum. Evet siyaset sözcüğü çok anlamlıdır. Türk Dil Kurumu son zamanlarda başarıyla yürüttüğü “dili siyasete uyarlama” becerisini bir kere daha göstermeli ve tez elden siyaset sözcüğüne “beceriklilikişbitiricilik” anlamını da eklemelidir. Örnek olarak da Bekir Bozdağ’dan ya da Hüseyin Çelik’ten bir iki cümle almak gerçekten öğretici olacak, zihinleri açacaktır. İstanbul’da kampa katılan öğrencilerin ailelerini polis arayarak uyardı: Çocuğunuz terör kampında! DEMİR 1 YAŞINA GİRECEK BEBEĞİNE ÖZLEMİNİ MEKTUPLA DİLE GETİRDİ ÖZLEM GÜVEMLİ ‘Kızımın ilk çığlığını hapishanede duydum’ SİBEL BAHÇETEPE KESK’e bağlı EğitimSen 7 No’lu şube yöneticilerinden Yusuf Demir (34), bundan yaklaşık bir yıl önce İstanbul’da TKPML/TİKKO operasyonu kapsamında gözaltına alındı ve tutuklandı. Cezaevine girdiğinde kızı dünyaya geldi. Demir, 19 Ekim’de birinci yaş günü yaklaşan kızına olan özlemini yazdığı mektupta dile getirdi. Mektubuna “İlk yaşgünü yaklaşıyor kızımın” diye başlayan Demir, “İlk yaşgünü, belki de yaşanmamış ilklerin güncesini tutmaya devam ediyor olacağım. Hüzün düşmeyecek ama o gün hücreme. Açık görüş gününde ödünç aldığım kokusunu çekeceğim içime. Yaşgününü birlikte kutlayacağımız o ‘ilk’ günün heyecanını yüreğimde diri tutarak bekleyeceğim” dedi. Avcılar Firuzköy’de sınıf öğretmenliği yapan Demir, 16 Ekim 2012’de saat 10.00 sıralarında, evinden bakkala ekmek almaya çıktığı sırada gözaltına alındı. Kendi evinde ve annesinin evinde aramalar yapıldı. Yapılan aramalarda İbrahim Kaypakkaya’ya ait fotoğraflar ve Kaypakkaya’nın hayatını anlatan bazı kitaplara el konuldu, terör örgütü üyesi olduğu iddia edildi. Demir, daha sonra tutuklanarak Tekirdağ F Tipi 1 No’lu Cezaevi’ne gönderildi. Kızının 1. yaş günü yaklaşırken yaşadığı duyguları bir mektupta kaleme alan Yusuf Demir, kızına Ermenice “ışık” anlamına gelen bir isim taktığını anımsatarak “Kızımızın ismini, yaşamımıza ışık olup düşsün, aydınlatsın diye öyle koyduk” dedi. Gözaltına alınmadan önce eşi Sevgi ile kahvaltı yapacaklarını ve ekmek almak için sokağa çıktığını belirten Demir, “Bakkala giden yolun, 11 aylık yolculuğumun, tutsaklığımın ilk adımlarıyla örülü olduğunu bilmeden yürüyorum... Dönüp arkama bakmak için durduğumda üzerime çullanan orantısız bir insan kalabalığı tarafından yaka paça götürülerek sokağın başındaki bir araca yüzü koyun yatırılıyorum. Araba hızlıca uzaklaşıyor mahalleden. Arkamda ise çevreden şaşkın şaşkın bakan gözler, evde her şeyden habersiz beni bekleyen bir beden ve iki can” diyerek o gün yaşadıklarını anlattı. Mektubunda, gözaltına alındığında saatlerce elleri kelepçeli bir şekilde arabada bekletildiğini anlatan Demir, şunları dile getirdi: “4 gün aradan sonra Sevgi’yi görebilmenin umudunu taşıyarak, gözlerimle adliye koridorlarını, koridordaki kalabalıktan bir bedende iki canı seçmeye çalışıyorum. Arkadaşları görüyorum aniden, sonra gülümseyen gözlerle haber veriyorlar kızımın doğduğunu. Gözlerimden sımsıkı tutunmuş birkaç damla gözyaşı süzülüyor usulca kirpiklerimden. Ellerime takılı kelepçeye gözlerim ilişiyor. İlk çığlığını duyamadığım kızımın, ışığımın kokusuna karışmak istiyorum. Kızımı ilk hapishanede aldım kucağıma, ilk öpücüğü hapishanede kondurdum ufacık bedenine. İlk hapishanede duydum çığlığını ve ilk defa hapishanede güldü cam mavisi boncuk boncuk gözleriyle babasına... İlk yaşgünü yaklaşıyor kızımın. ilk yaşgünü belki de yaşanmamış ilklerin güncesini tutmaya devam ediyor olacağım. ” Demir’ın eşi Sevgi Demir ise eşinin tutuklanmasının ardından her gün bir umut beklediğini belirterek “Kızımın her ağlamasında huzursuzluğunda dayan dedim. Her dışarı çıktığımızda babalarının ellerinden sıkıca tutan diğer çocukları görüp eşimin yokluğunu iliklerime kadar hissettim. Mahkeme 19 Eylül’de, kızımızın doğum günü ise 19 Ekim. Belki adalet baba, babasıyla kızını doğum gününde buluşturur, beni de yüreğimin diğer yarısına” diye konuştu. Cumartesi Anneleri Başbakan Erdoğan’a seslendi ‘Bizim için de ağla’ İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 1994’te Selim, Hasan ve Cezayir Örhan’ın gözaltında kaybedilmesinden sorumlu olanların yargı önüne çıkarılmasını istedi. Kayıp yakınları dün 439. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Selim Örhan’ın oğlu Adnan Örhan “Selim, Hasan ve Cezayir Örhan askerler tarafından gözaltına alınıp kurşuna dizildikten sonra cesetleri yakıldı. 8 insan ile beraber toplu bir çukura gömüldüler. Çukurdaki kemikler yıllar sonra bir çobanın tanıklığı ile ortaya çıktı” dedi. Cemil Kırbayır’ın ablası Fatma Kırbayır da kendilerinin değil cenazeleri vermeyenlerin terörist olduğunu belirterek “Başbakan Erdoğan Mısırlılar için ağlıyor. Bizim için de ağla. Kenan Evren gibi olma” diyerek Erdoğan’a çağrıda bulundu. F Oturmaları 74. haftasında İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) F tipi cezaevleri ve ağır hastalıklarla mücadele eden tutukluların durumlarına dikkat çekmek için düzenlediği “F Oturmaları”nın 74. haftasında Erzurum H Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü iki eli kopmuş olan Ergin Aktaş’ın durumuna dikkat çekildi. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun Galatasaray Lisesi önünde dün gerçekleştirdiği eylemde “Tecrit öldürüyor, F tipi hapishaneler kapatılsın” pankartı açan grup hasta tutukluların bırakılmasını istedi. Özgür Eğitim Platformu’nun (ÖEP) “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sloganı ile Göztepe Özgürlük Parkı’nda bir haftadır sürdürdüğü öğrenci kampına Ankara’dan gelen 15 öğrencinin ailesi polis tarafından aranarak “uyarıldı”. Polis ailelere “çocuğunuz terör kampında gelin görüşelim” dedi. Polisin “terör örgütü” tanımlamasından rahatsız olan aileler çocuklarına güvendiklerini söyleyerek polis ile görüşmeye gitmedi. ÖEP de konuyla ilgili suç duyurusunda bulunacak. ÖEP, İzmir Seferihisar’da sekizinci kez yapmayı planladığı kampı Gezi eylemlerinin ardından İstanbul’a taşıma kararı almıştı. 20 Ağustos’ta başlayan “Öğrenci Komünü” etkinliği daha ilk gün zabıta ve polis tarafından çadır kurulmasına izin verilmeyerek engellenmek istenmişti. Çadırlarına el konulan öğrenciler parkta uyku tulumları ve battaniyeleri ile kalarak programlarına devam etti. İlk günden beri engellenmek istenen ve bugün sona eren kampa katılan gençlerin aileleri de polisin bu tavrından payına düşeni aldı. 15 kişinin ailesi tek tek aranarak “uyarıldı”. Aranan aileler arasında Cemre Akın’ın annesi Songül Akın da var. Songül Akın telefon sonrası çok gerildiklerini belirterek olayı şöyle anlattı: “Perşembe günü eşim arandı. ‘Emniyet’ten arıyoruz kızınızın nerede olduğunu biliyor musunuz’ diye sordular. Eşim de ‘Evet kızım bir öğrenci kampında’ dedi. Polis ‘Kampın ne içerikte olduğunu bilmiyorsunuz. Kızınız da bilmiyor. Terör örgütünün kampı orası’ diyerek bizimle görüşmek istedi. ‘Emniyet’in önüne gelin biz sizi oradan alalım konuşalım’ dediler. Eşim ‘İl dışındayım yarın geleyim’ dedi. Ben de eşimle konuştum böyle bir şey olmadığını tüm ailelerin arandığını benzer şeylerin söylendiğini anlattım. Polis ertesi gün tekrar aradı. Eşim de ‘Çocuğumun nerede olduğunu biliyorum gelmeyeceğim’ dedi, ama polis gelmesi için epey ısrar etti.” Kızının nerede olduğunu bildiğini, bu konuda içinin gayet rahat olduğunu dile getiren Akın, polisin aramasından sonra tedirgin olduğunu söyledi. Akın, kendilerini arayan numarayı da Emniyet’e bildirip araştırılmasını isteyeceğini ifade etti. Tedirgin olduk İÜ’de okuyan 5 TKP’li güz döneminde okula gidemeyecek Öğrencilere afiş cezası HİLAL KÖSE ‘Her gün umutla bekledim’ İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) değişik bölümlerde eğitim gören TKP’li 5 öğrenciye, Avcılar Kampusu’ndaki kültür merkezinde idarenin belirlediği alanlar dışına afiş asmalarına engel olmak isteyen güvenlik görevlilerini darp ettikleri iddiasıyla bir dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi. Güvenliğin tutanağına dayanılarak verilen disiplin cezasına yapılan itirazlar kabul edilmedi. Avukatlar kararın iptali için mahkemeye başvuracak. İÜ Mühendislik Fakültesi Dekanlığı’nca verilen 18 Temmuz 2013 tarihli kararda, öğrenci işleri daire başkanlığından gelen yazı uyarınca, 3 Ocak 2013’te bir grup öğrencinin Avcılar Kampusu Kültür Merkezi’nde idarenin belirlediği alanlar dışına afiş astıkları belirtildi. Özel güvenlik görevlilerinin grubu uyardığı, öğ rencilerin ise güvenliğin görevini yapmasını engelledikleri, yaşanan arbede sırasında özel güvenlikçilerin darp edildiği iddia edildi. Bu nedenle açılan disiplin soruşturması nedeniyle bir yarıyıl uzaklaştırma cezasının uygun görüldüğü belirtildi. Cezanın, 20132014 eğitimöğretim yılı güz yarıyılında uygulanacağı da bildirildi. Öğrencilerin itirazlarının reddedildiğini belirten avukat Özgür Urfa, karar kendilerine ulaştıktan sonra mahkemeye başvurarak iptal davası açacaklarını belirtti. Bir tutanakla böyle bir ceza verilmesinin hukuksuz olduğunu vurgulayan Urfa, “Soruşturma dosyası savunmalar alınmadan önce öğrencilere incelettirilmemiş. Savunma hakları kısıtlanmış durumda. Söz konusu afiş ODTÜ’ye destek afişiydi” diye konuştu. 6 ay sonra soruşturma Kimya bölümü 3. sınıf öğrencisi Rıdvan Gül de disiplin cezasıyla karşılaşan öğrencilerden biri. Kararın kaldırılması talebiyle İÜ Rektörlüğü’ne dilekçe veren Gül, cezanın, yasada belirtilen soruşturma süresi geçtikten sonra verildiğine dikkat çekti. Gül, olay tarihinden 6 ay sonra soruşturma açıldığını, yasaya göre böyle bir ceza için üç ay içinde soruşturma açılmazsa zamanaşımının devreye gireceğini belirtti. İddia edilen olayla hiçbir ilgisinin olmadığını da söyleyen Gül, şöyle devam etti: “Dosyada sadece olay yerinde bulunduğum ve olaylara karıştığım iddia ediliyor. Bu suçlamalar soyut ve genel. Hangi görevliyi, ne şekilde ve ne zaman engellediğime, darp ettiğime dair hiçbir somut bilgi ve belge yok. Benimle ilgili herhangi bir teşhis ve tespit de yok. Sadece olayla ilgili tutulan bir tutanak var.” ODTÜ’ye destek içindi O’nun için yürüyorlar İstanbul Haber Servisi AKP’nin TMMOB’ye ve Gezi Direnişi’ne yönelik saldırılarına karşı İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Halkın Mühendis ve Mimarları, her gün birine ithaf ettikleri yürüyüşlerinin 8. gününü 71 gündür komada olan 14 yaşındaki B. E. için yaptı. Düzce’ye ulaşan grup, önlerinde 240 km daha yol olduğunu, bugünkü adımlarını da 1999 Düzce depreminde hayatını kaybedenler için atacaklarını söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle