19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 AĞUSTOS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 “2009 yılının bahar şenlikleriydi. Güneşli bir nisan günü. Yer, ODTÜ’nün Kemal Kurdaş Konferans Salonu. Salon hıncahınç dolu. Bin kişi kadar var! Türkiye’nin en parlak gençleri; kızlı erkekli, umut dolu, ışıklı gözler. ‘Biz dündük, onlar yarın!’ diye geçirdim içimden. Konferansın konusu ‘Nasıl CEO olunur?’ Konuşmacı da benim. Gençlerden biri, kalabalığın uğultusunda bol yaldızlı ve yıldızlı özgeçmişimi okuyor. Hani kendi öykümün gerçeğini yaşamamış olsam, okunan başarı öyküsüne ben bile imrenecek, az kaldı zafer sarhoşu olacağım. Ama heyhat, o özgeçmişin her satırındaki anlamı o kadar iyi biliyorum ki. Görüntüye aldanma çağını geçeli çok oldu. Okunana içtenlikle tepkisizim. Salonu dinliyorum. Takdimcinin sözleri Fotoğraf: FARUK A.YARMAN ilerledikçe uğultu da azalıyor. girmemiş ormanlarında. İyi bir hazırlık yapmıştım. ‘Kimimiz para, kimimiz güç Kendinden emin adımlarla kürsüye tutkusuyla yükselmek isteriz. yürüdüm. Ama böylesine aç ve Ama nereye kadar yükselinir, açık, bu kadar güçlü bir topluluğa daima meçhuldür. Hayal başka, vereceğim mesajın sorumluluğu plan başka, kader bambaşka. da yüreğimde ağır çekiyor İçimizde altruizme egoizmden, doğrusu. idealizme materyalizmden daha Gözlerimle kalabalığı tarıyorum. yakın olanlar var. Bir iyi haber Sonra yere bakarak sahnede vereyim, bir de kötü. Herkes CEO sabırla iki tur atıyorum. Yakamdaki olamaz!’ dedim. Sonra devam telsiz mikrofona ‘Ehem! Ehem!’ ettim: ‘İster on, ister yüz, ister Daha da sönüyor salonun bin ya da yüz bin kişilik şirketler uğultusu. Mikrofona iki fiske: olsun, CEO bir kişidir. Yalnızdır. ‘Güm! Güm!’ Mutlak sükunet Liderdir. CEO vizyoner olur. Köle tamam. İşte başlıyorum. gibi çalışıp didinen; sanatçı gibi Aniden beynimde o kıvılcım duyan, bilim adamı gibi öngören, çaktı. CEO’luğun ‘nasıl’larını öğrenen, öğreten... Ve din adamı merak eden bu umut dolu üstün gibidir, inançla motive eder ekibini zekâlılar ordusuna ‘niçin’lerimi CEO! Ama yalnızlık zor zanaattır. armağan etmeliydi. Çünkü nasıllar Dostundan çok düşmanın olur. çoktu, her yerde vardı. Ama Görmez, görülürsün. Duymaz, niçin? O kişiye özel, çok öznel ve duyulursun. Gösterilen ilgi, nadir bir çiçek, felsefenin balta senden çok koltuğunadır. Kötü haber: Herkesten CEO olmaz!’ Sessizlik biraz burkuldu gibi. ‘Bakın burada 1000 kişisiniz. Hepiniz aynı şirkette çalışsanız içinizden birkaç aday çıkar; biriniz belki olur, belki olmaz! Belki biriniz daha! Hepsi o kadar. İyi habere gelince, geri kalanlarınız belki hayal ettiği gibi CEO olamayacak. Ama olanlar, olmayanlardan daha mı mutlu olacak? Hayır! Benim bir kızım, bir oğlum var. Eminim artık, hayattan en temel beklentim onların iyi olmaları. Onlar, yarım kalan öykümüzün, şiirimizin devamı... Yavrularım geçen gün sıkıştırdı: Babacığım, daha az çalışıp daha çok kazanacağın bir iş bulsan da daha çok birlikte olsak? CEO’luk, kariyerimde zaten son basamak. Bugüne kadar ödediğim bedel ise kan, gözyaşı ve ter, kendime ve evrene! Kötü haber, herkes CEO olamaz. Ama iyi haber; mesele onu ya da bunu olmak değil, kendin olmak. Herkes kendi olmalıdır, olabilir. Bunun reçeteleri var, ama sonucun garantisi yok! Başarmak, istediğini olmaktan ibaret değildir. Kim olduğun, ne yaptığına bakarak kim olabileceğine ve neler yapabileceğine karar verip doğru yola baş koyma sürecidir. Başarılı özel kişi için de böyledir, tüzel kişilik sahibi kurumların stratejik yönetiminde de böyle. Her idealin bir ödülü olduğu gibi bir de bedeli olduğunu unutmayalım...’”* * Dr. Faruk A. YARMAN’ın “Yöneteni Hoşgör, Yönetilenden Ötürü” (Nergiz Yayınları/2013) kitabından alıntıdır. CEO Şimdi Mahpus! “Adalet kendi başına yü rü bulur. Ama adaletsizliği r, yerini yürütebilmek için koltuk değnek lerine ve gerekçelere ihtiyaç va rdır.” NİCOLAE JORGA Faruk A. Yarman, “denizden çıkarılan gazoz şişesinin içindeki ihbar pusulası” kanıtıyla Balyoz Davası kapsamında tutuklandığında; HAVELSAN’ın CEO’suydu (Bkz: “Milli Savunma Suçunun Cezası Balyoz”, 16.08.2013 tarihli Cumhuriyet). Çocuklarına daha çok zaman ayıracak fırsatı hâlâ bulamadı. Evrene başarı bedelini, kan, ter ve gözyaşı olarak ödemeye devam ediyor. 16 yıl hapis cezası aldığında, zaten iki yıldır içerdeydi. Ama anlaşılan o ki, Faruk A. Yarman’ın beyni demir parmaklı hücrelere sığmamış, bilim insanı kafası hapishaneden kaçmış! Yan sütunda kısa bir alıntı okuduğunuz, 464 sayfalık bir yapıt yaratmış. Profesyonel yöneticilik konusunda Türkçe yazılan ve yayımlanan en bilimsel, en kapsamlı belgesel olan bu çalışmada, yazarın hapiste olduğuna, kitabını hapishanede yazdığına ilişkin en küçük bir iz yok! Sadece girişte, “malum koşullarda el yazısıyla yazıldığı” söyleniyor, o kadar. Gerisi, sanki yazar özgürmüş gibi, kişisel birikimle harmanlanan küresel bir “managing” başyapıtı. Faruk A. Yarman’ın “mazruf”u çoktan aşmış çelik kapıları. Darısı “zarf”ına... GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Dersim, Balyoz, Ergenekon’a Soldan Bakış Cumhuriyetin ilk yıllarında Dersim isyanı, kanlı bir şekilde bastırılmış. Ancak sağcıların sürekli “Sizi CHP’liler katletti” diye kışkırtmalarına rağmen bugüne kadar oylarını hep CHP’ye verdiler. Sürekli askerlerin hedefi olmuş, kurbanlar vermiş, mücadele etmiş solcularda, Balyoz ve Ergenekon davalarında hiçbir sevinç belirtisi yok. Solun bir kısmı suskun ve mesafeliyken, bir kısmı mahkumiyetlere açıkça karşı çıkıyor. Kararları “hükümsüz” ve “intikam alıcı” ilan ediyor. Hem Dersimlilerin tutumu hem de solcuların askerlerin mahkumiyetine sevinmemesi, tecavüzcüsüne âşık olan kızın durumuna benzetilebilir. Solcular, “Bu siyasi iktidar kadroları bizim öcümüzü aldı; oh iyi oldu” diye ilkel bir duyguyla bakmazlar olaya. Paylaşacakları sevinçleri, üzüntüleri, sosyal değerleri, yemekleri, içkileri yani yaşam biçimleri aynı ya da yakın olan insanlar, yapılan yanlışlara rağmen beraberliklerini sürdürürler. Sosyolojik bir durumdur bu. Dersimlilerin Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmak, karşı çıkmak diye bir dertleri hiç olmamıştır. Seyit Rıza idam edilirken, özetle “Yaptığınız yanlıştır, zulümdür” demiş. Ayrıca Alevi olmaları ve sürekli Sünni baskısını yaşamaları, Cumhuriyetle bu baskının azalacağını hissetmelerinin de etkisi var bakışlarında. Zaten öteki Kürt ayaklanmasında da bu kadar insan katledilmiştir, sebebinin Aleviliklerinin olduğunu bilmektedirler. Kasıt değil, bir yanlışlık olduğu yaklaşımıyla bugün bile özür beklentisini ifade etmektedirler. Ergenekon ve Balyoz davaları askerlerin şahsında Cumhuriyetle hesaplaşmayı da içermektedir. Ancak esas olan Ortadoğu’nun yeni yapılanmasında Kürt sorununu çözebilmektir. Yeni bir Kürt yapılanmasıyla, İsrailTürkiye işbirliğini sağlamaktır. Kürtlerin ve İsrail’in güvenliği Türkiye’ye devredilmektedir. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde petrol olması ve Mezopotamya topraklarının verimli hale getirilmesi de bizimkileri ikna etmek için uygun veriler olmuştur. Şu anda bile Irak’taki Kürt devletinin, bütün inşaatlarını ve altyapısını Türkiye’deki işletmeler yapmaktadır. Kürtlerin hiçbir şey üretmemesi, petrol zengini olma yolunda olması da bizimkileri bu pazarda en çok pay almaya teşvik etmektedir. İsrail, mayınlı bölge dahil, eski Mezopotamya’yı da içeren bölgede devlet çiftlikleri işletmeleri kurma arzusundaydı. Bu devlet çiftlikleri konusunda dünyanın en gelişmiş tarım işletmeleri İsrail’de. Balyoz ve Ergenekon davalarındaki hukuksuz kurgu ve öç almanın nedenini PKK yöneticisi Cemil Bayık şöyle açıklıyor. Bayık, “Bakın, geçmişteki çözüm girişimlerinin önündeki en büyük engel özel savaş birimi ve Ergenekon yapılanmasıydı. Bu yapının en önemli hamlesi Şubat 2008’deki ‘Zap Operasyonu’ yani bize karşı geliştirilen kara harekâtıydı. Bu operasyon başarılı olsaydı AKP’yi yok edeceklerdi. Operasyonu boşa çıkarmamız, hem savaş politikalarının geçersizliğini tescil etti, hem de Ergenekon’un tasfiye edilmesini mümkün kıldı. Bu da barış sürecine kadar gelen yolu açan en önemli gelişmelerden biridir. Geçmişte içeride çözümün önünde duran en önemli engel bugün yok. Ortadoğu’daki durum da çözümü acil hale getiriyor. Çözüm için çok önemli bir fırsat yakalamış bulunuyoruz ve önümüzde büyük bir imkân var. Herkes üzerine düşeni yapmalı.” Şimdi, solcuların Ergenekon ve Balyoz davalarındaki haksızlığa ve hukuksuzluğa neden karşı çıktığını anladınız mı? Yoksa Kürtlerin halk olarak kabul edilip, eşit yurttaşlar olarak bütün haklardan yararlanmalarını ilk defa solcular istediler. Hukuk, insanlığın ortak huzurunu güvence altına almaya dönük, evrensel ilkeler matematiğidir. Biz bunun için solcu olduk. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] Kıyılarda Teftiş! Başbakan’ın, bakanı ve bürokratlarıyla “denizden Bodrum incelemeleri” ni duyunca Turgut Özal’ı anımsadım. Rahmetli de Göcek koylarında yatla dolaşmış, kimlerin hangi koyu istedikleri işaretlenen haritayı “yerinde!” incelemişti. Nitekim Sarsala, Boynuzbükü, Hamam gibi mavi yolculukların gözdesi olan koylara, sahiplenen şirketlerin tabelaları bile asıldı; ancak sonradan “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilerek talandan kurtuldular... Ne var ki ünlü kumsallardan Sarıgerme’ye dikilen otelin Pisilis antik kenti üzerine inşa edilmesine, Koruma Kurulu “sorumlular cezalandırılsın” dese de engel olunamadı. Dahası, otelin açılışına katılan Özal, binanın “yasa dışı” olduğunu anımsatan Mimarlar Odası temsilcisine (yani, bendeniz) yanıt olarak törendeki konuşmasında diyordu ki; “Bu otel mi güzel, korumak istedikleri bu eski duvarlar mı?” Oysa “eski” denen o duvarlar “antik Roma limanı”nın kalıntılarıydı… Üstelik arkeolojiyi temelleri altına alan otele sanki inadına “çevre ödülü” verdiler. Gerekçesi de “pet şişe yerine cam şişe” kullanmasıydı! Hükümet onaylı talan Şimdi, belki de çeyrek yüzyıl sonra yine yazlık giysilerle kıyıları “teftiş” eden Erdoğan diyor ki: “Bu kadar vicdansızlık olmaz. Yapılaşmalar denize kadar girmiş. Durum felaket...” (gazeteler) Okuyunca düşündüm; acaba özellikle son yıllardaki kıyı yağması planlarına, hatta “yasal düzenlemeler”ine karşı “gecikmiş” bir “pişman”lığa mı tanık oluyoruz? Her ne kadar Başbakan “sadece yerel yönetimler”i suçlayarak, “buna göz yuman m’ye çıkartılmasını sağlayacak mı? Benzer şekilde, “teftiş teknesinde” ki Şehircilik ve Çevre Bakanı tarafından onaylanan planlar arasında, örneğin İstanbul’daki Yassıada’yı imara açan ve “kıyı yasasını geçersiz kılan” hükümler de iptal edilecek mi? Zira Adalar’da, kıyı yasasını hükümsüz kılan torba kanun maddeleri bile çıkarıldı. Acaba “vazgeçtik” denebilecek mi? Merkezi hükümetin en id ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Başbakan ve bakan teftiş yatında... belediyeler için görevden almalar bile olabilir” dese bile, kıyılara yönelik “merkezi yönetim” kararları da hiç iç açıcı değil. En çarpıcı olanı, daha geçenlerde “torba yasa”ların birine sokulan maddelerle kıyılardaki 50 m’lik yapı yasağının 10 m gibi komik bir mesafeye indirilmesi... Böylece “kıyılar toplumun kullanımına açıktır” diyen anayasanın açıkça çiğnenmesi... Acaba Başbakan, Bodrum rezaletine bu denli kızdıktan sonra 10 m’nin yeniden 50 dialı projelerinden Galata Port’a, mimar ve plancı odalarının itiraz nedeni de “kıyıya sıfır” yapılaşmaydı. Kanuna göre kıyıda bulunmaları “zorunlu olmayan” rant tesislerinin denize düşercesine sıralandığı projeyi, mahkeme de iptal etti. Şimdi yeniden planlanan alandaki “yalı” konumlu otel ve AVM’lerden bakalım vazgeçilecek mi? Örnekleri çoğaltmak kolay; Başbakan’ın “inceleme gezisi” kıyılarımız açısından umut içerse bile durum ancak uygulamada belli olacak… Sabırla bekliyoruz. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Günü günü 1 ne, sözü sözüne 2 uymayan kişi. 2/ Kaz Dağı’nın an 3 tik dönemlerde 4 ki adı... Merci 5 mek, nohut ve 6 dövülmüş buğdayla yapılan 7 bir tür çorba. 3/ 8 Bir soru sözü... 9 Dâhi... Telli bir çalgı. 4/ Zehir... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yünden dövülerek 1 Ö Y K Ü N M E K yapılan kalın ve ka 2 V A L S U F A K ba kumaş. 5/ Yaprak 3 E L A A S E N A ları çay gibi haşlana 4 L A N U G O T R rak içilen bir Güney L ONG A Amerika bitkisi... Kı 5 E M A R A rık kemikleri bir ara 6 M U C U R 7 E K E A P R ON da tutmak için kullaB U L İ N K nılan nesne. 6/ Oyun 8 Ç da cezalı çocuk... F.H. 9 T E R T İ P A Dağlarca’nın bir şiir kitabı. 7/ Paramızı simgeleyen harfler... Japonya’da Buda rahibelerine verilen ad... Kalın bükülmüş sicim. 8/ Açılıp kapanabilen, alçak ve küçük masa... Ortakulakta bulunan küçük bir kemik. 9/ Başkasının yaptığı hareket ve davranışları anlamsız olarak yineleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Gözlüklerin büyütme gücünü ölçmeye yarayan aygıt. 2/ Büyük erkek kardeş... Yayvan ve dolgun yüz. 3/ Bir nota... Yunan mitolojisinde tutku tanrıçası... Holmiyum elementinin simgesi. 4/ Birleşik bir şeyi oluşturan yalınç şeylerden her biri... Yiğit, kahraman. 5/ Haber alınamayan kişiler ya da yitik eşyalar için başvurulan bir tür fal... Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki. 6/ İspanyolların sevinç ünlemi... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 7/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... İskambilde koz... Anne. 8/ Şaşılacak kadar çirkin olan şey... Soyaçekim. 9/ İnsanı çevreyle ilişkiye geçiren kasların iradeye bağlı kasılma gücünün geçici olarak yitirilmesiyle beliren sendrom.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle