19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 AĞUSTOS 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Bu bayram kısaydı. Ama “katliam gibi kazalar” bakımından en uzun bayramları bile solladı. Çoğunun ortak nedeni “hatalı sollama” diye açıklandı. Aslında hata “sollama”da değil; Hata, göz göre göre ölüm getirebilecek bir fiile böylesi, masum ve teknik bir isim vermekte. Bu defa bazı gazeteler ve TV’ler doğru bir iş yaptılar. Hatalı sollama haberlerini “sollama faciası” diye verdiler. Aslında “sollama” tek yönlü bir yolda yapılıyorsa mutlaka bir “facia riski” taşıyor. Çünkü sollamak demek, karşıdan gelen aracın yolunu kullanmak demek. Bunu yaparken geçtiğiniz araç ile karşıdan gelen aracın hızını iyi tahmin etmeniz gerekiyor. Kıl payı bir tahmin hatasının sonu felaket. Çok deneyimli sürücüler bile tahminlerinde yanılıyor. Gelenin ve geçilen aracın hızını kestirseler bile o araçları kullananların “karakterlerini” tahmin edemiyorlar. Geçtiğiniz sürücü geçilmekten hoşlanmayan birisi ise o da sizinle birlikte gaza yükleniyor. Sizi karşıdan gelenlerle kafa kafaya, baş başa bırakıyor. Bayramın ikinci günü Urla’da ve Antalya’da yaşanan “sollama faciaları” bunlara örnek. Birinde 5, ötekinde 6 yurttaşımız öldü. Yaralıların kaçının ömür boyu sakat kalacağını Allah bilir. “Hatalı sollama” aslında bir tür Rus ruleti, bir “tetik düşürme oyunu”... Bu arada bir gerçek ortaya çıktı: Bu iktidar demek ki kendisine karşı olanların tümünü sarhoş belliyor. Stadyuma girişte alkol muayenesi yapılması bundan... Ayıklar bizden, sarhoşlar onlardan. Tayyip Bey’in itibarının garantisi sarhoşayık sınıflaması. Ama bu düzen bile Başbakan’ı küplere bindiren malum slogana engel olamadı. “Alkol” muayenesi acaba önümüzdeki seçimlerde bu kez oy kullanacaklara da uygulanabilir mi? Düşünüyorlardır belki. Ama ilk maç seyircisine sökmeyen, seçmene hiç sökmez. Sollama mı Tetik Düşürme Oyunu mu? Yanlış tahmin yapma, gereksiz bir özgüven, sabırsızlık bir araya gelince.. Bu oyunun sonu kanlı bitiyor. Önümüzde çok uzun bir Kurban Bayramı var. İnşallah çok kanlı olmaz. özel jet uçağı sahibi oluyorlar. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına göre, son 4 yılda özel jet uçağı kullananların sayısında neredeyse yüzde 100 arttış olmuş. 2008’de 55 işadamının özel jeti var iken... 2012’de 98’e ulaşmış. Yıl sonuna kadar 100’ü çoktan geride bırakacak. Dünyanın en büyükleri arasında sayılan THY’nin elinde ise sadece 370 jet uçağı var. Dünya “dolar milyarderi ligi”ndeki patronlarımız acaba, Japon ve Ortadoğulu şeyhleri, emirleri çoktan solladıkları için mi bu kez Türk Hava Yolları ile rekabete yöneldiler. GSFB derbisinde GS değil, RTE tarih yazdı. Altına da imzasını attı. İlklerin Başbakanı olmak kolay değil. Karizmayı çizdirmemek... Kendisine seyirci süsü verecek çapulcuların önünü kesmek gerek. Af Rehineleri!.. İlgili ilgisiz, siyasi görüşleri farklı, birbirini görmemiş, birbirini tanımayanların aynı çuvala konup hesaplaşıldığı Ergenekon davası, kamu vicdanında nasıl yer etti? Eline silah almamış, yaşamlarını terörle mücadeleye vermiş gazeteciler, yazarlar, aydınlar, bilim insanları ve siyasetçilerin olmadık ağır cezalara çarptırılması, daha çok tartışılacaktır kuşkusuz... Davanın hâkimleri açıklama yaptı: “Vicdanımız rahat.” Olabilir... Aynı mahkemede bir dönem başkanlık yapmış, sonra görev yeri değiştirilmiş Köksal Şengün ise, “Dosyadaki hiçbir sanık hakkında eylemlerle bağlantı kurulmadı, deliller eşliğinde suçlama getirilmedi” dedi... Başta Mustafa Balbay olmak üzere cezalandırılanlar, hükmün önceden verildiğini savunuyor bu arada... HHH Bir kere İlhan Selçuk, Balbay, Türkan Saylan, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük ve yıllarını terörle mücadeleye adamış sivil, asker bürokratlarla, hem sanık hem tanık yaptığınız “Osman’larınızı”, Danıştay saldırısı tetikçilerini, birtakım mafya unsurlarını, karanlık işlerde adı geçenleri aynı çuvala koymuşsanız eğer, vicdanlar kanayacaktır elbet. Üstelik, en başından... Cezalar, “Bundan sonra darbe planlayanlar, niyetlenenler için caydırıcı olmuş” sözüm ona. Yandaş diyor ki: “En azından bu açıdan bile selametli bir karar.” Alın size hukuk mantığı... Hani bu davada darbeler, derin devlet, gladyo, faili meçhul cinayetler aydınlanacaktı? İki kişilik göstermelik 12 Eylül davasıyla mı avutacaksınız halkı? Nerede gladyo, nerede faili meçhul cinayetler? Solun, sosyalistlerin, komünistlerin, Kemalistlerin tarumar edildiği 12 Eylül darbesinin, işkencecilerine, sorgucularına, hâkimine, savcısına, hukukuna ne yaptınız? Nerede kanlı 1 Mayıs, Kahramanmaraş, Çorum olaylarının dosyaları? HHH Küresel egemenlerin, AKP ve cemaat ortaklığında kurulan bir düzenin Silivri hukuku ortada ama... Şimdi bu hukuka göre, devletin en gizli sırlarına, derin bilgilerine sahip eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, terör örgütü lideri! Peki, onu atayan, birlikte çalışan Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın durumu ne olacak? Nasıl bir devlet ki bu, ülkenin güvenliğiyle ilgili bir kurumunun en tepesindeki, terörist oluyor... Şimdi... İmralı’da terör örgütünün lideriyle oturup, sözüm ona barış müzakerelerinin yürütüldüğü bir süreçle, terör örgütü ilan edilen TSK, Başbuğ ve cezaya çarptırılan silah arkadaşlarının durumu nasıl açıklanacak? Ne yaman bir çelişkidir bu? Bu hukuk düzeni, yapılanmalarla, yüksek yargı ve mahkemelerdeki atamalarla, görev değişiklikleriyle, Meclis’in çıkardığı söylenen yargı paketlerine uymadıkları ileri sürülen yargıç ve savcılarla eleştiriliyor, tartışılıyor. Tartışılacak da... İktidar yetkilileri ve yazarlarıyla, cemaat sözcülerinin son dönemde dozu giderek artan kavgalarının, kapışmalarının bir ayağı da hukukla ilgili değil mi? Nasıl bir hukuk, nasıl bir adalet sistemi, nasıl bir bağımsız yargı?.. Cemaat yazarlarından, AKP’nin hazırladığı yeni yargı taslağıyla ilgili “yargı siyasallaştırılacak” feryatları niçin, neden o zaman ? Bütün yaşananlar, cezalar ve yargılamalar, geleceğe dönük bir tasarımın ürünü mü yoksa? Kimilerine göre Ergenekon sanıkları rehin tutuluyor, cezalar da bu gerekçeyle. Sonunda “büyük uzlaşma ve barış” adıyla çıkarılacak, Öcalan’ın da serbest kalmasıyla sonuçlanacak genel affın rehineleri mi onlar? Yeni bir yüz, yeni bir surat arayan “Osmanım”a mı sorsak? Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, “adalet”te hedefi tuturmaya kararlı. “Çok uzun tutukluluk” ve “Uzundan da uzun hükümlülük ve mükerrer müebbet hapislik” cezalarıyla adındaki “Adalet”e layık olmaya çalışıyor. Adındaki “Kalkınma” hedefini ise çoktan tutturdu. TOKİ ve mega inşaat ihaleler ile kırmızıya saldıran boğalar gibi her yeşil alana saldırıyor. Sonuç... “Dolar milyarderi sayısı” bakımından Japonya’ya ve Ortadoğu ülkelerine fark attık. Patronlarımız da TOKİ gibi, “İstikbali göklerde” arıyorlar. 5060 katlı iş merkezleri dikerken, bir yandan da “İstikbal göklerdedir!” diyerek jet hızıyla Zenginlik jet hızıyla... Yüzde kaç? Son çare ABD’nin efsane dışişleri bakanı Henry Kissinger’ın açık sözlülüğü değil, Almanya’da doğmuş olması onu bakanlık yarışına katılmaktan alıkoydu. Amerika dışında doğan ve sonradan yurttaş olanlar başkan olamıyorlar. Kissinger’ın ünlü bir sözü var: Politikacıların yüzde 90’ı, geriye kalan yüzde 10’unun adını lekeliyor! Bu soru şöyle sorulabilir mi? AKP’deki politikacıların acaba yüzde kaçı, geriye kalan yüzde kaçının adını lekelemekte?.. İçki bazen karşındakini ilginç hale getirmek için içilir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Size Konuşuyorum: Artık Aklınızı Başınıza Alacak mısınız? Benden, sonsuza dek AKP’nin size, bana veya tencere çalan vatandaşlara göre neyi yanlış yaptığının dökümünü dinleyeceğinizi sanmayın. Veya neden artık bu yaşananların bizler için kabul edilemez hukuk dışı uygulamalar olduğunu anlatarak size “deşarj olma fırsatı” sağlayacağımı düşünmeyin. Daha da ileri gideceğim: AKP’ye karşı bağırıp çağırmanın da yeterli olduğuna inancım sıfır. Neye şaşıyorsunuz ki? Onlar inandıkları yolda yürüyorlar. Sizin gibi demokrasiye, laikliğe, özgürlüğe, Atatürkçülüğe inanmaya mecbur değiller ve siz bunu hâlâ öyle sanıyorsanız, sorun onlarda değil, sizde! Zaten benim derdim sizinle: Artık aklınızı başınıza alacak mısınız? AKP, seçmenleri veya onu destekleyen yan örgütler, vakıflar, öğrenciler, “7/24/365” çalışıp partiye güç akıtma yarışına giriyorlar. Metodik, sistematik ve üstelik son derece rasyonel bir düşünce yapısına sahipler. Bir seçim biter bitmez, bir sonrakine hazırlanmaya başlıyorlar. Partileri büyük hatalar yaptığında da ister laf kalabalığı, ister Twitter Ali Cengizliği, ister demagojiyle, her cephede savunmaya devam ediyorlar. İlkokul düzeyinde, gerekli matematik bilgileri güçlü olduğundan “seçim kazanmak için aynı sepette daha fazla oy toplamak” gerektiğini biliyorlar. Eh, bu demokrasi maçı da sandıkta oynandığı için, her defasında maçı kazanıp gidiyorlar! Size de hep şaşırmak, kabullenememek düşüyor! Size konuşuyorum: Artık aklınızı başınıza alacak mısınız? “Siz” derken kimi mi kastediyorum? Sizi! Yani küçük küçük muhalif partilerde çalışıp, bunlar aracılığıyla kendisine sıfatlar yaratıp ego tatmin edenleri, somut seçim alternatifi gösteremeden CHP’yi neden beğenmediğini durmadan anlatıp, onun adaylarını, başkanını veya örgütünü çekiştirenleri, tarafsız olduğunu ve parti işaret etmek zorunda olmadıklarını böbürlenerek söyleyen tüm sivil toplum kuruluşlarını, parti tabanıyla en uyumsuz adayları seçip ardından “İşte peşinde koşacağınız adam ahanda budur!” diye örgütü çileden çıkaran başkanları, Gezi’de muhalefetin en yiğidini, en özverilisini yaparken, şimdi “Bana göre parti yok, al birini vur ötekine” diye homurdanıp çaresizliği ve çözümsüzlüğü destekleyen vücudu taze, beyni yorgun gençlerimizi, “Ben sosyalistim, neden gidip bir sosyal demokrat partiye destek olacakmışım ki” diye yaygara koparan iyi niyetli aydınları, tarafsız demokrat görünme adına ortada oynayan köşe yazarlarını, “Bu adamlarla, bu seçim yasasıyla bir şey değişmez, ben oy vermiyorum” diyen sorumsuzları, “Bunların hepsi düzen partisi, yesinler birbirini” deme lüksleri hâlâ var sanan Ege sahili ve Ankara sokaklarının büyük filozoflarını ve hepsinden önemlisi SİZİ KASTEDİYORUM: Bu kez o ünlü zaptedilemez “intihar sendromu”ndan çıkacak mısınız? Seçim gecesi kâbuslarını tekrar ve daha beter şekilde yaşamamak için, siz de artık AKP’nin tek fiili gerçek rakibi olan Ana Muhalefet Partisi için 7/24/365 çalışacak mısınız? Kapı kapı gezip oy isteyecek misiniz? Yoksa “Aaa, deli midir nedir bu Bedri Baykam, bana ne CHP’den, üstelik burası parti propaganda yeri değil” ekolünden mi gideceksiniz? Kimse sizden CHP’li olmanızı beklemiyor. Konu muhalefet oylarını tek sepette birleştirerek iktidar olup, barajı düşürüp, çoksesli, çok renkli, belki 15 partili özgür bir parlamentoya, demokrat bir ülkeye kavuşmak ve daha da önemlisi, tamamen yok edilmekten kurtulmak! Yoksa siz hâlâ “Hele bir adayları görelim, benim oyum pahalıdır, kerhen oy vermekten bıktım” diyenlerden misiniz? O zaman hiç çekinmeden söyleyeyim: Kalkıp kimseye AKP hükümetinin “ters marifetlerinden”, sansüründen, hukuk düşmanlığından, Silivri zulmünden, şundan bundan söz etmeye kalkmayın. “Ben o partinin gizli destekçisiyim, parklarda, meydanlarda aleyhine naralar atar, seçim yolunda oyumu yok ederek ona hizmet ederim. Adım Hıdır, elimden gelen budur” deyin ve bari susun. Yoksa bunları yapmayıp “Balbay’ın oğlunun feryatlarını duydun mu?” veya “Emine Ülker Tarhan hakkında bile fezleke çıkarmışlar, inanamıyorum” veya “Rütbeleri sökülecekmiş, babalık hakları ellerinden alınacakmış” filan diye ortalığı ateşe vermeyin, gülünç oluyorsunuz. “Ben çözümsüzlüğün bir parçasıyım. Muhalefet...MİŞ gibi yapıp herkese oyun oynarım” deyin ve köşenize çekilin, gölge etmeyin. Bu cümleler size uymuyor ve mantıklı demokratlardan iseniz de, üzerinize alınmayın bu yazıyı. Kesip cebinize koyun veya internete girip dağıtın ve artık tek çıkış yolu için her gün çalışan yurtseverlerden biri olun... Bir de lütfen hayatınızı karartanlardan hiç olmazsa bu “demokratik” dersi almış duyarlı vatandaş olarak çalışın, çalışın, çalışın!!! Çünkü bu maçı alacağız, başka yolu yok! HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tunce 1 li, Erzincan, 2 Bingöl gibi illerin dağ 3 lık kesimle 4 rinde üretilen 5 bir cins tulum 6 peyniri... Soyundan geli 7 nen kimse. 2/ 8 Atmosferin, 9 yeryüzünden 80 km yük1 2 3 4 5 6 7 8 9 seklikte başla 1 D Ö N E N C E B yan son tabakası. 2 U Ğ U T A R Ş E 3/ Küçük yapılı 3 U N bir kanguru cin 4 Y E M E N İ A E N E Z E D si... Yaklaşık on F E R D İ iki bin yıl önce 5 R E N İ T K AM Pasifik’e gömül 6 L P düğüne inanılan, 7 I R I M Z E K A A H insanlığın ve uy 8 K İ R A C I garlığın anayurdu 9 K A L A H A R İ sayılan kıta. 4/ Namaz çağrısı... İlke, kriter. 5/ Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük. 6/ Bir nota... Kale duvarı... Bir soru sözü. 7/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı... Hoşa giden duygulanım. 8/ Sivas’ın bir ilçesi... Halk edebiyatına özgü, dört dizeden oluşan bir şiir türü. 9/ Çiçekli dalları halk hekimliğinde kullanılan otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gaziantep yöresine özgü, taze soğan ve etle yapılan bir yemek. 2/ Kuru soğuk... Mihrak. 3/ Kadın giysilerinin etek ucu, kol gibi yerlerine verev kesilmiş kumaştan yapılan süs... Mesafe. 4/ Makbul bir sıcak ülke meyvesi... Tarla sınırı. 5/ Afrika’da yaşayan bir antilop... “ ufuksuz yaşamaz” (Y. K. Beyatlı). 6/ Üç boyutlu sinema tekniği. 7/ Bağışlama... Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... İnce deri ya da ince kabuk. 8/ Ok, kargı gibi şeylerin ucundaki sivri demir... Numaranın kısa yazılışı. 9/ “Yılanyastığı, filkulağı” gibi adlar da verilen bir süs bitkisi... İlham.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle