25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ 6 HABERLER AKP hovardalık ÖZLEM YÜZAK ‘Türkiye, dışa bağımlı büyümeden vazgeçemediği için ekonomisi kırılgan’ diyen Rodrik: Zıvanadan Çıkma... Antakya neden günlerdir ayakta, diye sorun. İki seçim önce neredeyse silme AKP’ye oy vermeye yönelen çok güzide bir ilimiz, ayakta. Kentimizin kimyasını bozdu bu iktidar. Suriye’de Esad’ı yıkacağım diye başlattığı, El Kaideci köktendincilerin uluslararası tugayına verdikleri destekle sürdürdükleri örtülü savaşın bütün kötülükleri, öncelikle bu kentimizi vurdu. Her şeyiyle vurdu, kente yığılan ve emperyalistlerin ve uşaklarının ali kıran baş kesen kiralık askeriyle ve göçmeniyle vurdu. Reyhanlı’nın bombalanması ve onlarca insanın öldürülmesiyle vurdu. En son, Eskişehir’de iktidarın sopalı aşağılık yaratıklarının vura vura öldürdükleri Türkiye’nin yiğit evladı Ali İsmail Korkmaz’la vurdular Antakya’yı... Bu kadar bela! Üst üste! Hepsinin kaynağı tek: İktidar, RTE ve Davutoğlu! Demokratik bir ülkede, bırakın Dışişleri Bakanı’nı yıkmayı, hükümeti bile yerle bir edecek bir olay yaşıyoruz, ama yüz kızarmasının esamesi okunmuyor. En azından Davutoğlu neden istifayı basıp gitmiyor, kardeşim! Ülkenin demokratik olduğunu iddia ediyorsunuz, o halde bunun minik bir göstergesini görelim, istifa edin... Bunu yapamazsınız, kitabınızda böyle bir şey yazmaz, çünkü diktatoryal bir yönetimin elemanlarısınız. Baş Muktedir ile birlikte inşa ettiğiniz bütün dış politikanız üzerinize yığıldı, altında kaldınız da farkında bile değilsiniz, havalara bakıp ıslık çalıyorsunuz sadece! HHH Antakya niye günlerdir ayakta! Ebedi olarak yaşayacaklar listesine giren Ali İsmail Korkmaz’ın evine Ekinci’ye gitmek ve mevlide katılmak için tam 13 kilometre yürüyen binlerce kişinin duygularını anlayabiliyor musunuz? Atatürk’lü bayraklarla hem de! RTE’ye inat! Güzelim annesi Emel Hanım, benim asla yapmayacağım bir dilekte bulunuyor: “Allah bu acıyı bana yaşatanlara bile yaşatmasın!” Bu ne yüce gönül! “Sabahları, o Eskişehir’de, gelecek diye uyanıyorum” diyor, Hürriyet’ten Çınar Oskay’a... Babası Şahap Bey “Anısı bizden uzun yaşayacak” diyerek, yaşamın aslında ne olduğunu anımsatıyor bize yeniden, felsefesiyle! Sebati Ataman’ın çektiği fotoğraflarda güzel Antakyalıların yüzlerine bakıyorum, genç kızlarına, kadınlarına, erkeklerine! Onlar Armutlu’da, iktidarın dehşetli saldırılarına karşı gece gündüz göğüslerini siper ettiler, direndiler ve dimdik ayaktalar... Beyfendi ise Ankara’da milletin tencere tava çalmasıyla ilgili! Tam zıvanadan çıkma durumları var! Milleti birbirine düşürmenin yeni bir yolunu keşfetti, apartmanda oturanları birbirine kırdıracak... Tencere tava çalanları komşuları polise ihbar etsin demek pişkinliğini nasıl gösterir bir insan, çok merak ediyorum! Hangi demokratik ülkede böyle bir “lider” olabilir?! Millet ikiye üçe bölünmüş, Antakya’nın kimyası bozulmuş, Gezi Parkı’nda düğün yapmak bile yasaklanmış... Kürt politikası iflas etmiş ve ülkeyi gerçek anlamıyla adeta savaşın eşiğine getirmiş iktidarın başı, bakın neyle uğraşıyor: Kurtuluş Savaşı’yla ülkeyi kurtaran ve Türkiye’yi kuran hükümetin ülke dışına sürdüğü Vahdettin adındaki hainin Çengelköy sırtlarındaki köşküne yerleşmek... Aykut Küçükkaya’nın haberine göre Devlet Konutu olarak yenilenen köşke yerleşecek! Umut Oran’ın bu konudaki soru önergesine yanıt yok! Muktedirlerin, geçmişteki köşk saltanatlarına olan merakı, sıradan bir olay değil... Kendisini Osmanlı’nın devamı, Yeni Osmanlı olarak nitelendirenlerin, gelip oturacakları koltuk, tabii ki Vahdettin’inkidir! Yadırgamayın! Bunlar sebepsonuç ilişkilerinin tezahürleridir! HHH Gezi Parkı’nda birden insanlığın alt kesiminden sopalı sürüler ortaya çıkıyor! Herkesi kırıp geçiriyorlar... Polis orada, ama seyirci! Operasyon bittikten sonra, atılan sopaları toplamakla görevli. Bir de şikâyetçileri azarlamak ve tehdit etmekle... İktidarın güçleri, kendilerinin yapmak isteyip de “ayıp olur” diye yapamadıklarını, şimdilik doğrudan el altında tuttukları üç paralıklardan devşirdiklerine yaptırıyorlar: “Terörü normal anlarda biz yapamıyorsak, o halde sivil görünümlülere yaptırırız!” Sopalıları, tamamen iktidarın kontrolündeki güçler olarak görmeyen varsa, artık ne desem! Türkiye Barolar Birliği Başkanı, yiğit hukukçumuz Metin Feyzioğlu’nu izliyorlar, trende yanına muhbir veya ajanlarını gönderiyorlar ve terör estiriyorlar... Sonra iktidar gazetelerinde alçakça yalan haberler yayımlatıyorlar... İktidar kışkırtmacılık aşamasına geçti çoktandır... Bay Muktedir, “Herkes haddini bilsin” diye halka hiza veriyor. Haddini bilmesi gereken tek kişi vardır bu ülkede... Alametler hızla artıyor... ekonomisi yürüttü Dani Rodrik dünya çapında tanınan bir bilim insanı, başarılı bir ekonomist. 30 yılı aşkın bir süredir Harvard Üniversitesi’nde ders verdi. Aynı zamanda Balyoz davasından tutuklu emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da damadı. Bugüne kadar büyük titizlikle Balyoz davasının esasını oluşturan belgelerin ve CD’lerin sahteliğini ortaya koyan çalışmalar yaptı. Hatırlarsınız geçen ay da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Twitter üzerinden Türkiye’nin ekonomik büyüme verilerini tartışmışlardı. Şimşek ile Rodrik arasındaki yazışmada, Bakan Şimşek, Türkiye’nin gayri safi milli hasılasının son 10 yılda dolar bazında üçe katlandığını açıklarken, Rodrik hesaplamanın reel olarak yapılması gerektiğine işaret ederek, 10 yıldaki büyümenin yüzde 67 olduğunu ileri sürmüştü. Tartışma sonunda Türkiye’nin ekonomik büyümesi ile ilgili hesaplamalarda reel veriler yerine cari verileri kullandığı ve böylelikle rakamları şişirdiği ortaya çıkmıştı. Biliyorsunuz uzun bir süreden beri Türkiye ekonomisinin birbirinden hayli farklı iki tablosu çiziliyor. Biri, iktidar çevrelerinin sürekli vurgusunu yaptığı yüksek hızlı büyüme, diğeri ise devasa dış borcu, artan işsizliği, ucuz ithalat cenneti haline gelmesi... Biz de sorularımızı Prof. Rodrik’e yönelttik. l Gezi Parkı’ndan başlayarak yayılan protestolar karşısında geliştirilen resmi söylem; “Türkiye ekonomisi dünyayı kıskandıran başarılar göstermekteyken bunu çekemeyen iç ve dış düşmanlar...” şeklindeydi. Türkiye gerçekten de ekonomik başarılara mı imza atıyor?  “Büyük fedakârlıklar pahasına” elde edilen bu başarı şimdi birtakım “iç ve dış güçlerin ve faiz lobisinin” kışkırttığı bazı çevrelerin yarattığı siyasi istikrarsızlık nedeniyle tehdit altında mı gerçekten? Burada iki değişik soru var. Birincisi, Türkiye’nin son 10 senesinin ekonomik karnesiyle ilgili. Buna cevabımı şöyle özetleyebilirim. AKP döneminde Türk ekonomisi kendi geçmişine kıyasla nispeten başarılı bir büyüme oranı kaydetmiştir. Ancak aynı dönemde Türkiye ile benzer konumda olan birçok orta gelir ülkesi de gayet hızlı büyüdüğü için bu başarının en azından bir kısmının dünya konjoktüründen kaynaklandığını söyleyebiliriz. Türkiye dış borçlanmaya meyilli bir ülke olduğundan, özellikle sermaye akımlarının bolluğundan ve dünya faizlerinin düşük olmasından faydalanabilmiştir. Ayrıca, bu dönemde Türkiye, dış kaynaklara bağımlı, düşük tasarruflu büyüme modelinden vazgeçemediği gibi, bu model daha da perçinlenmiştir. Bunu GSMH’nin yüzde10’larına varan cari açıklardan görüyoruz. Bu bir ekonomik “fedakârlıktan” çok hovardalığın belirtisidir. Yani tasarruf yerine tüketim özendirilmiş, iç kaynak yaratılamamıştır. Cari açıkları finanse eden kısa vadeli sermaye akımları çok çabuk yön değiştirebilir. Bu da TL’nin ani değer kaybına, enflasyonun artmasına, harcamaların kısılmasına ve işsizliğin artmasına, yani yeni bir krize yol açabilir.Türkiye’nin ne rezervleri ne de mali yapısı olası bir finansal krize dayanacak güçtedir. İkinci sorunuz, “faiz lobisi” ile ilgili. Başbakan’ın öteden beri bu konuda bir saplantısı olduğunu sanıyorum. Türkiye’nin kronik yüksek faizlerini, enflasyon beklentilerinin, belirsizliğin ve mali politikaların zayıflığının sonucu olarak kabul etmek yerine ki iktisaden böyledir bu sorunları yüksek faizlerin kendine atfetmeyi tercih ediyor. Yani sebepsonuç mantığını tersinden okuyor. Bu da faizleri yüksek tutmak isteyen ve bunu beceren gizli eller gerektiriyor. Hükümet yetkililerine “Kimdir bu faiz lobisi” diye sorduğunuzda “onlar kendilerini bilir”den daha anlamlı bir cevap alamazsınız. Çünkü mali piyasalar öyle birkaç kişinin kolayca yönetebileceği piyasalar değildir. Piyasa oyuncuları faiz değişiklerinden para kazanırlar. Yüksek faizin tek gerçek kazananı, parasını bankaya ya da devlet tahviline yatırmış emeklilerdir. Onların da bir araya gelip faiz lobisi teşkil ettiğini sanmıyorum. l Geçen haftalarda Fed Başkanı Bernanke, “piyasa oyuncularının” uzun süredir korkarak bekledikleri haberi duyurdu: Fed tahvil alımlarını durdurma P O R T R E PROF. DANİ RODRİK: Dani Rodrik İstanbul’da doğdu. 1976 yılında Robert Koleji’nden mezun oldu. Lisans ve yüksek lisans derecelerini ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde alan Rodrik, doktora derecesini ise ABD’de de bulunan Princeton Üniversitesi’nden aldı. 1990 yılında profesörlüğe yükselen Rodrik, 1982 yılından 2013 Haziranı’na kadar Harvard Üniversitesi’nin Kennedy School of Government’te dersler verdi. Temmuz ayı itibarıyla ABD’nin Princeton kentinde Institute for Advanced Study’de profesör. Gelişme ekonomisi, büyüme ve küreselleşme konularında yaptığı araştırmalar ve her ay dünyanın onlarca gazetesinde yayımlanan Project Syndicate köşe yazılarıyla tanınıyor. Profesor Rodrik, Türkiye’nin ekonomi ve siyasetini de yakından takip ediyor. Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın damadı olan Dani Rodrik, eşi Pınar Doğan ile birlikte Balyoz davasının esasını oluşturan belgelerin sahteliğini ortaya koyan çalışmalar yaptı. olacağını sanmıyorum. Ancak mali piyasalar, beklentilerin ve psikolojik etkenlerin önemli rol oynadığı piyasalardır. Ve bunlar gayet çabuk değişebilir. Daha yakın zamana kadar aralarında Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkelere dair çok iyimser büyüme tahminleri yapılıyordu. Bu tahminler artık geriye doğru çekiliyor. Türkiye ve Brezilya gibi ülkelerdeki sosyal çalkantılar risk algılarını artırıyor. Bu yüzden, Türkiye ve benzer ülkelerde faizlerin ve kurların artık artmaya başlayacağını, dış açıkların finanse edilmesinde bazı güçlüklerin yaşanmaya başlayacağını tahmin ediyorum. Bu süreçte iyi bir kriz yönetimi çok önemli. Maalesef “faiz lobisi” söylemleri ve finans piyasalarında soruşturmalar başlatılmış olması, Türkiye’nin bu nispeten daha zor dönemi için daha da karamsar olmamızı gerektiriyor. l 2008 yılındaki krizle birlikte başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankaları, genişletici para politikalarına başvurmaktan çekinmediler. Fed 2009 ve 2010’da ardı ardına iki operasyonda küresel para piyasalarına 1.5 trilyon dolar likidite sundu. Bu denli büyük bir parasal genişlemeye yönelme, muhafazakâr neoklasik ekonomi dünyasının 1980 sonrasında yaratmış olduğu hayali kapitalizm modellerinin somut gerçeklerle yüzleşmesi anlamını taşır mı sizce? Ya da başka bir deyişle neoliberal politikalarda sona mı geliniyor? Burada pratikle ideolojiyi ayırmak gerekiyor. Bugünkü fikir dünyamız neoliberal ideolojinin yerine kapsamlı bir alternatif üretebilmiş değil. Sosyalizm ya da komünizmin alıcısı kalmadı. Sosyal demokratlar ise gittikçe neoliberalizmin söylemini kabul ettiler. Dünya kapitalizmini reforme etmek isteyenler neoliberal kalıplardan fazla da çıkmadan kimi olumsuz etkilerini şu ya da bu şekilde azaltmaktan bahsediyorlar sadece. Neoliberalizmin merkezi olarak görülen ABD aslında piyasa ekonomisine daima pragmatik yaklaşmış bir ülke. Krize karşı kullandığı Ortodoks olmayan para politikaları da bunun sadece bir örneği. Avrupa, tüm sosyal demokrat geleneğine rağmen, çok daha katı ve ideolojik bir ekonomi yönetimi sergiliyor. Benim görüşüm şu: Serbest piyasa ile devlet düzenlemeleri arasındaki dengeyi her ülke kendi şartlarına göre, kendi tercihleri doğrultusunda belirleyebilmeli. Bu ekonomi yönetiminde sağduyu, pragmatizm ve özgüven gerektiriyor. Neoliberizmle ilgili ideolojik tartışmalar bizi bir yere götürmüyor. l Bugün dünyada yaşanan krizlere baktığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor? Ekonomi politikalarında ne yanlış? 21. yüzyıla uygun insancıl bir ekonomi modeli inşa etmek imkânsız mı? Bunu oluşturmak için neler yapılmalı? Bence insancıl bir ekonomi üç unsur gerektiriyor. Birincisi, sürdürülebilir ve iç kaynaklara dayalı bir büyüme modeli. ikincisi, eğitimsağlık harcamaları ve istihdam koşullarını içeren sağlam bir sosyal politikalar demeti. Üçüncü olarak da çoğulcu yani azınlığın da haklarının korunduğudemokratik bir siyasal rejim. Üçü de nasıl gerçekleştirilebileceğini bildiğimiz şeyler. Aslında teknik anlamda çok büyük bir engel ya da muamma yok ortada. Ancak bu amaçlara erişebilmek için değişik toplumsal ve siyasal gruplar arasında güven ve işbirliği tesis etmek gerekiyor, ki bu da hayli zaman alabiliyor. ya (parasal genişlemeyi) ve 2014 ortasından itibaren de faizleri “normal” düzeylerine doğru yükseltmeye karar verdiklerini açıkladı. Bu aslında beklenen bir haberdi ancak büyük dalgalanmaların önü alınamadı. Hem küresel piyasalarda hem de Türkiye’de panik satışlar oldu. ABD’de yıllık faizler hızlı yükseldi, altın fiyatları daha da düştü. Tüm bunlar küresel ekonomide yeni bir dönemin başlayacağının işaretlerini mi veriyor? Gelişmekte olan piyasalar ve özellikle Türkiye durumdan nasıl etkilenir? Piyasadaki son dalgalanmalar aslında Fed’in bir strateji değişikliğinden çok piyasayla komünikasyonundaki bazı aksaklıklardan dolayı ortaya çıktı. ABD ekonomisi çok ani bir iyileşme gösteremediği takdirde Fed’in politikalarında esaslı bir değişiklik ‘Güçlükler yaşanacak’ Balyoz’daki sahteciliği defalarca kanıtladık Siz Balyoz davas’nın başından beri niyetinden ya da akıl yaşından şüphe etçarpıtılan belgeleri bir bilim adamı titizmek gerekiyor. Güncelleme masalına inaliği ile, uzun soluklu araştırmalarla innanlar ya fizik ya da mantık kurallarını ihcelediniz ve gerçekleri eşiniz ile birliklal ediyor. te ortaya koydunuz. Hâlâ da kamuoyuSeminer hakkında herkes istediğini dünu bu konuda bilgilendirmeyi sürdürüşünebilir. Ancak davada seminere doğyorsunuz. Balyoz’da gelinen son dururudan suç atfedilmediği, seminerin ancak mu nasıl değerlendisözde Balyoz planlariyorsunuz? rının orada tartışıldığı u ‘Balyoz özünde çok basit Balyoz özünde çok varsayımıyla davanın basit bir dava. Emnikapsamına girdiği de bir dava. Emniyet ve yargıda yet ve yargıda bağlanmalum. Yani Balyoz bağlantıları olduğunu anladığıtıları olduğunu anladıCD’leri olmasa bu dağımız kimi sahtekârlar vanın açılabilirliği damız kimi sahtekârlar tamamen tamamen hayal gühi yok. hayal gücü olan bir “Balyoz” cü olan bir “Balyoz” Şimdi bu gerçekdarbe planı üretmişler apaçık ortadayken, darbe planı üretmişler. Balyoz ler. Cami bombalama, bu davanın ta Yargıdarbe planlarını içeren CD’lerin uçak düşürme, suikast tay aşamasına gelvb. dehşet olaylar içemiş olması, ancak yarsahte olduğunu defalarca ren bu planı gerçeklik siyasi kontrol alkanıtladık. Ancak dava Yargıtay gının süsü vermek icin setında olması ve siyaminer ses kayıtları giseten manipule edilaşamasına kadar gelebildi. bi kimi gerçek belgemesiyle izah edileBu yüzden benim lerle beraber paketlebilir. O yüzden, beYargıtay’dan mişler. nim Yargıtay’dan da Biz Balyoz darolumlu hiçbir bekda olumlu be planlarını içelentim yok. Unutmabeklentim yalım ki bu Yargıtay, ren CD’lerin sahte olduğunu defalarKayseri’de cemaayok’ ca kanıtladık. Bu tin bir sahte belge yer2+2=4 gibi bir şey. leştirme operasyonuTek oturumda yazılan nu ortaya çıkaran ve ve 2003’te kapatılmış bu yüzden tüm kargörünen bir CD’nin şı delillere rağmeniçinden 2009’a kadar hipnozla işkence yapvaran bilgilerin çıkmatığı iddiasıyla cesı başka şekilde izah za alan Zeki Üçok’un edilemez. Bu temel olcezasını onaylayan guyu reddedenlerin ya Yargıtay’dır. ‘Türkiye krize dayanamaz’ ‘Avrupa çok katı’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle