14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 TEMMUZ 2013 SALI 15 Akın ATALAY Ergenekon mahkemesi(*), uzun tutukluluğa ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra da sanıkların tahliye taleplerini reddetmiş. Mahkemenin bugüne kadar süregelen istikrarlı yaklaşımını bilenler için sürpriz olmayan bu RET kararının gerekçesinde aynen şöyle denilmiş: “1982 Anayasası’nın 153. maddesi hükmü karşısında, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararı, ancak Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla veya Resmi Gazete’de yayımlanacak gerekçede belirlenen sürenin dolması ile yürürlüğe gireceğinden, Terörle Mücadele Kanunu’nda 6352 sayılı Kanun ile değişik 10. maddesi halen yürürlükte olup tutuklu sanıkların da tutukluluk durumları bu madde hükmüne ve dosya kapsamına göre değerlendirilerek aşağıdaki karar verilmiştir.” Gerçekten de, anayasanın 153. maddesine bakıldığında sözlük anlamıyla (lafzi yorum) Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının, Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yürürlüğe gireceği yazmaktadır. Buradan çıkan sonuç, Ergenekon mahkemesinin anayasanın sözüne uygun bir gerekçeye dayandığıdır. Hukukta, lafzi (sözel) yorum denilen bu yöntemde, hâkim kanunun sözüne, dilbilgisi kurallarına tam olarak bağlı kalmaktadır. Oysa, bugün kanunun uygulanmasında genel olarak kabul gören yöntem, kanunun sözüyle sınırlı bir çerçevede yorum yapılmasının yeterli olmadığı, kanunun sözü kadar özü (ruhu) ve amacının da dikkate alınması gerektiğidir. Bu yalnızca akademik alanla sınırlı bir görüş değildir. Çok uzun yıllardan beri Yargıtay ve diğer yüksek mahkemeler de bu yorum yöntemini benimsemişlerdir. Bu bağlam içinde yazı konusuna dönersek, acaba anayasanın 153. maddesi, uygulamada nasıl değer CUMHURİYET SAYFA #Direnen Mahkeme lendirilmekte ve uygulanmaktadır? Ergenekon mahkemesinin, tutukluluğun devamına karar vermesi Yargıtay’ın bu konudaki kararlarıyla uyumlu mudur? eza Genel Kurulu ne diyor? Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25 Eylül 2001 tarihinde OYBİRLİĞİYLE verdiği bir kararda (Esas 2001/4153, Karar 2001/164) bu konuda aynen şu saptamalar yapılmıştır: “Anayasanın 153. maddesindeki ‘İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz, kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar’ hükmü uygulamada önemli sorunlara, gerçekdışı haberlerin duyum olarak kamuoyuna iletilmesine neden olmuş, mahkemece son yıllarda bu durumun önlenmesi için kısa kararların yarı resmi biçimde basına duyurulması yöntemi benimsenmiştir. 153. maddedeki bu düzenleme uyarınca, iptal kararları duyulmasına karşın yasanın anayasaya aykırı olduğu biline biline uygulanmasına devam edilmiş, kimi durumda da iptal edilen yasanın benzeri yeniden çıkarılarak, Anayasa Mahkemesi’nin bu yeni yasayı iptaline ve iptal kararının yayımına kadar yürürlükte kalması amaçlanmış, Anayasa Mahkemesi’nce bu olumsuzlukların giderilmesi için, anayasal ya da yasal bir düzenleme bulunmamasına karşın, kuralın yürürlüğünün devamında giderilmesi olanaksız zararların ortaya çıkmasının söz konusu olduğu hallerde ‘yürürlüğün durdurulması’ kararı verilerek bu tür anayasal ihlallerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. (Y. Aliefendioğlu, Age. sh. 424 vd, Aynı yazar Anayasa Yargısı, sh. 204) C Mahkeme haklı mı? ‘Yürürlüğün durdurulması’ kararı ile bir kısım iptallerde, iptal kararının verildiği tarihi ile gerekçesinin Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihler arasındaki, anayasaya aykırı ve meşruluğunu yitirmiş bir kısım kuralların uygulanması veya uygulanmaması sağlanabilmiş ise de; her istemle ilgili ‘yürürlüğün durdurulması’ kararı verilmesi olanağı bulunmadığından çoğu zaman iptal kararının verildiği tarihten maalesef çok uzun bir süre sonra gerekçeli karar yazılıp Resmi Gazete’de yayımlandığından, bu dönem içinde özellikle kişi özgürlüklerini ilgilendiren iptallerde, yargı organlarınca hukuk devleti ilkesi ve anayasanın ruhuna sadık kalınıp, biçimsel olarak varlığını sürdürse dahi geçerliliğini yitirmiş yasa kuralları uygulanmayarak, evrensel hukuk normları hayata geçirilmiş, temel haklar ve özgürlüklerin korunmasında duyarlılık gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarına karşı herhangi bir yasa yolu öngörülmediğinden verildikleri anda kesin olmaları, bu kararların anayasanın 153’üncü, Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53 ve 54. maddelerinde belirtildiği üzere, ‘Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri ve kuruluşları’ bağlamaları, 4616 sayılı Yasa’nın uyuşmazlık konusu 6’ncı bendindeki, ‘daha önce şartla salıverilme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar’ şeklindeki düzenlemenin herhangi bir süre öngörülmeden iptal edilmiş olması, iptalle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmasına gerek bulunmaması ve bu nedenle iptal gerekçesinin, bendin uygulanmamasına herhangi bir etkisinin söz konusu olmaması, anayasaya aykırılığı saptanan bir kuralın uygulanmasına devam olunmasının, ileride gide rilmesi olanaksız zararlara neden olacağı ve hukuk devleti ilkesine olan güveni zedeleyeceği de dikkate alınarak, iptal hükmünün herhangi bir süre ve koşul öngörülmeden iptal edilen bendler yönünden, yürürlüğe girdiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.” İptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanması beklenmeksizin, basın yoluyla ya da mahkemenin internet sitesinden duyurulması ile derhal uygulanmasının hukuk devletinin ve hukuka saygının gereği olduğuna yönelik Yargıtay 1 5 ve 6. Ceza dairelerinin de kararları olduğunu hatırlatalım. Hatta, Adalet Bakanlığı’nın bile (2001 yılında) bu konuda “kanun yararına bozma” yoluna başvurarak konuyu Yargıtay’a götürdüğü ve bu görüşü paylaşmış olduğu bilinmektedir. Bu veriler ışığında, Ergenekon mahkemesine “direnen mahkeme” dememiz herhalde yadırganmamalıdır. Peki, Türk hukuk sisteminde olağanüstü bir mahkemenin, yerleşik hukuk uygulamasına tek başına kafa tutmasına, direnmesine ve bu nedenle onlarca insanın hukuken mağdur edilmesine karşı yapacak hiçbir şey yok mudur? Yasama ve yargının üst kurumlarının yaşanan duruma seyirci kalmasına, Adalet Bakanlığı’nın ataletine bakılırsa, hukuk üçbeş yerel hâkimin inisiyatifine terk edilmiş görünüyor. (*) Ergenekon davasına bakan İstanbul Yağmacı! Hukuksuzluğun, adaletsizliğin kol gezdiği ülkemizde iktidar, insanıyla, doğasıyla, çevresiyle tüm canlı yaşamı hedef alıyor adeta. Muhalif olanların, Gezi eyleminde bir kez daha yansıdığı gibi özgürlük ve demokrasi isteyenlerin öldürüldüğü, gözlerinin çıkarıldığı, vahşice dövüldüğü, işkenceye uğradığı, tutuklandığı, cezaevlerine atıldığı bu coğrafya, acının hüküm sürdüğü topraklardır. Terörün, eli sopalı milislerin, haksızlığın, hukuksuzluğun, kendinden olmayanı yok sayanların toprakları; yağmanın, zulmün ve adaletsizliğin... Peki ne yapacak insanlar bu durumda? Demokrasi diyecek, adalet isteyecek, hukuk arayacak, uluslararası sözleşmelere, insan haklarına güvenecek. Gel gör ki durum ortada! Yine de adalet ve hukuk denilecek, mücadele edilecek, başka yol yok... HHH Küresel düzenin, yandaşların, eş dost akrabanın daha da zenginleşmesi uğruna, insan kadar doğayı, kültür varlıklarını hedef alanlarla mücadele sürüyor. Örneğin AKP’nin tabiat varlıklarını, doğal sit alanlarını, deniz, göl ve nehir kıyılarını, hatta özel çevre koruma bölgelerini yağmaya açan düzenlemelerine karşı... Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın söz konusu alanlarla ilgili yönetmeliği, giderilmesi olanaksız sakıncalar içeriyor. Tam bir yağma ve talan düzeni... Ne uluslararası sözleşmeleri, ne anayasayı ne de yasaları dinliyor iktidar. Anayasanın 56. maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu hükmü, yok sayılıyor. Çevre, orman, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, kıyı ve devlet ihale kanunları ayaklar altına alınıyor. Altına imza attığımız; Birleşmiş Milletler Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması, Avrupa Konseyi Avrupa Mimari Mirasının Korunması, Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması, Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol, Arkeolojik Miras ve Avrupa Konseyi Avrupa Mimari Mirasının Korunması, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması, Biyolojik Çeşitlilik, Ramsar Su Kuşları ve Yaşam Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması, Ve Avrupa Peyzaj Sözleşmeleri görmezden geliniyor. Son olarak İzmir Barosu ve Karşıyaka Belediyesi, bu talan yönetmeliğine karşı Danıştay’da dava açtı. Bakalım hukuk ne diyecek ? Sonuç 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin, tıpkı 27 Mayıs 1960 sonrası kurulan Yassıada Mahkemesi gibi sadece tek bir dava dosyasına baktığı, bu mahkeme heyetinin bakmakta olduğu ikinci bir davasının olmadığı, elindeki bu tek davayı bitirdikten sonra 6352 sayılı Kanun gereğince otomatik olarak kendiliğinden feshedilmiş olacağını dikkate alarak, olağanüstü mahkeme niteliğinde olduğunu ve yargılama (!) yaptığı tek davanın adıyla kendisine de “Ergenekon mahkemesi” denilmesinin uygun olacağını düşündüğümüzden bu adı kullanıyoruz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Yanılıyorsunuz Sayın Başbakan, Bakın Niye?.. Sayın Başbakan, ayrı siyasi kutuplarda olduğumuzu yıllardır biliyoruz. Kimsenin de sizi farklı bir ideolojiye çekme niyeti olamaz. Ama özellikle Bingöl Havaalanı açılışındaki konuşmanızı dinledikten sonra, bir yazar olarak size bazı hatırlatmalar yapmam gerekti. Maalesef bu ülkenin “Başbakanı” olduğunuzu unutmuş, salt AKP Başkanı gibi konuşuyorsunuz, üstelik bir de vatandaş seçiyorsunuz. Bingöl Havaalanı, her siyasi partiden insanın kullanacağı bir alan. Burada kalkıp “Eğer onların bir tuzağı varsa, Allah’ın da, milletin de bir tuzağı var, inanıyorum ki bu oyunları bundan sonra da bozacaksınız” demenize anlam veremiyorum. Çünkü siz orada bir parti konuşması yapmıyorsunuz; Türkiye’ye hitap ediyorsunuz. Olsa olsa iktidarınızın varsa THY’ye yaptırdığı hamleleri veya hosteslere getirilen baskıların gerekçelerini anlatabilirsiniz. Şayet siz ülkenin başbakanı iseniz, o kürsü, bir siyasi çekişme alanı değildir. İçeriğe dönersek, sevdiğiniz tabirle, “velev ki” orası AKP il binası... Sayın Başbakan, laik bir ülkede, yüce dini duygular siyasete karıştırılamaz. Bu hem anayasa ve Partiler Kanunu’ndaki laiklik ilkesi ile ters düşen bir fiildir, hem de zaten Allah’ın konu hangi ülke olursa olsun siyasi partiler arasında “taraf olması” mevzubahis değildir. Din gibi ulvi ve birleştirici yüce duygular, siyasi ayrıştırıcı çekişmelere alet edilemez. Nedense, herkesin dilinde olan “Korku İmparatorluğu”nu kurmuş olmaktan mutlu görünüyorsunuz. “Öyle bir şey yok, nereden çıktı?” demediğiniz gibi, polisin her gün daha da sertleşeceğinin “müjdesini” veriyorsunuz! Bunun yerine ülkenize sevgi ve anlayışla yaklaşmak o kadar zor mu? Geçen hafta Çağlayan’da, yetkilerini budadığınız Mi marlar Odası’nın ve Taksim Dayanışması’nın parçası olan arkadaşlarla beraber, değerli dostumuz Mücella Yapıcı’nın duruşmasını izledim: Lafını esirgemeden “iç çamaşırlarının çıkartılıp domaltıldığını ve öksürtüldüğünü” anlattı. Bilmiyorum Sayın Başbakan, 62 yaşında saygın bir hanımefendiye yapılan bu muameleden dolayı üzüldünüz mü, hükümetin başı olarak özür dilemeyi düşündünüz mü? Bırakın yakın çevrenizi, bu muamele diyelim bir Türban Dayanışması’nın başındaki bir başka muhterem hanımefendiye, başka bir hükümet zamanında yapılmış olsaydı, hangi haklı tepkileri verirdiniz acaba? Vatandaş seçiyorsunuz Sayın Başbakan... Gezi olaylarında beş gencecik insanımızı kaybettik. Annelerin feryadı yürek yaktı. Bir başsağlığı ziyaretini programınıza alabilirdiniz, yapmadınız. Aynen şahsıma yapılan saldırıda beni aramayı gündeminize almadığınız gibi. Size söylenenler hoşunuza gitmediği zaman “Ne zamandan beri ayaklar baş oldu?” bile diyebildiniz. Halbuki kimse ayak veya baş değil, hepimiz Allah’ın birer eşit kuluyuz. Sizin ise tek farkınız, her vatandaşı mutlu etmek için çok daha fazla sorumluluk üstlenmiş olmanız olmalıydı. Herkese eşit mesafede olmaya mecbursunuz. Halbuki siz, vatandaş seçiyorsunuz Sayın Başbakan... Bütün bunlar, sizde ve ekibinizde empati duygusunun hiç bulunmamasından yaşanıyor. Hani her gün “halk iradesine saygı” diye demeçler verip, hükümete hiçbir gerekçeyle karşı çıkılamayacağını söylüyorsunuz ya? Bakın nasıl yanıldığınızı izin verin size kanıtlayayım: “Velev ki” siz muhalefettesiniz ve başka bir hükümet var. Ve o hükümet, diyelim ki, akıl almaz bir şekilde iktidara gelişinin daha altıncı ayında “18 yaşından küçükler Kuran okumasın / dini bayram veya cenazeler dışında haftada birden fazla camiye gitmek yasaklansın” gibi kabul edilemez saçmalıkları yasa olarak çıkarmaya başladı. O zaman da siz ve partiniz, “Ne yapabiliriz ki, daha üç yıl seçim yok, şikâyet etsek de katlanacağız” der misiniz? Hayır, demezsiniz Sayın Başbakan. Seçmenleriniz de demez. Sabırla bu yıkıcı tahribatların süregelmesini beklemezsiniz. Demek ki illa “seçim beklemek” demokrasilerde her zaman geçerli olmuyor Sayın Başbakan. Şimdi siz diyebilirsiniz ki, “Bu örneğin ne alakası var, din zaten hepimizin tartışılmaz ortak değeridir”. Evet, bu çok doğru. İyi de, bu ülkenin çoğunluğu için Atatürk de tartışılmaz ortak değer ve hükümetinizin 19 Mayıs veya 29 Ekim kutlamalarını yasaklamaya kalkması ile bir başka hükümetin yapabileceği teorik sapkın yasaklar arasında fark yok! İşte belki bu örnekle, yarattığınız infiali daha iyi hissedebilirsiniz! Neymiş? Demek ki ancak o ülkenin herkes açısından yerleşik değerlerine ve rejimine dokunulmadığı sürece siyaset anlamlı bir dokunulmazlık kazanabilir! Sürekli olarak halkın yarısını diğer yarısına şikâyet ederek bir yere varılmaz Sayın Başbakan. Bu tavırla ne ülkeye huzur gelir ne de olaylar biter. Tarih hep göstermiştir ki, bazen doğru zamanlarda istifa etmek çok önemli bir çıkış yolu kazandırabilir herkese... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02 0212.213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Orduda 1 sol kanat. 2/ 2 Satrançta bir değerlendir 3 me ve klas 4 man siste 5 mi... Dinle6 yiciler önünde, bir konuş 7 macı grubu 8 nun genellik 9 le sosyal ya da siyasal bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 konuyu tartışmak 1 H A C E G A N S amacıyla düzen 2 A R A K A İ L E ledikleri toplantı. 3 3/ ABD halkından 4 R A H M A Ş E R İ L İ K Ş A NO olan kimse... Göz5 C L A M İ N A T leri görmeyen. 4/ O Köy evlerinde gi 6 A S İ T A N E İ N riş yeri. 5/ Korun 7 N A Y İ H A N E B İ E D İ mak için bir ye 8 re bırakılan eş 9 M A E R İ V A N ya... Bir nota. 6/ Bir meyve... Sivrisinekleri kovmaya yarayan tablet. 7/ Konut... Eğilip bükülmez, katı. 8/ Hititlerin akıl ve bilgelik tanrısı... “İnsan bir misali/ Seni eken biçer bir gün” (Karacaoğlan). 9/ Bir tür gemici düğümü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Orduda sağ kanat. 2/ Bir göz rengi... “Yalan, uydurma söz” anlamında argo sözcük. 3/ Üç telli bağlama... Şaşma belirten bir ünlem. 4/ Trabzon ilinde bir yayla... Tanrı. 5/ Salgın hastalık. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Rafları olan kapaksız ve taşınır dolap. 7/ Kuran’da bir sure... Argoda marka düşkünü züppe kimselere verilen ad. 8/ Gerçekleştirilmesi zamana bağlı güçlü istek... Ruh. 9/ Samsun’un bir ilçesi... Olumsuzluk belirten bir önek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle