17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2013 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Kılıçdaroğlu, CHP dahil herkesin sokaktaki tabloyu iyi okuması gerektiğini söyledi: Gençler özgürlük MHP lideri, Başbakan Erdoğan’ın “Evlerinde zorla tuttuğumuz ülkenin en az yüzde 50’si var” açıklamasına çok sert tepki gösterdi. ve demokrasi istiyor Bahçeli: Kimi tehdit ediyorsun? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gezi Parkı protestolarında MHP’nin yer almayacağını belirtirken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “Evlerinde zorla tuttuğumuz ülkenin en az yüzde 50’si var” açıklamasına “Sen kimsin ve kimi tehdit ediyorsun?” diye tepki gösterdi. Bahçeli, Taksim’de başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan Erdoğan ve hükümetin yanan toplumsal ateşin üzerine benzinle gittiğini ifade etti. Gezi Parkı’na dozerlerle girilmesi ve buna karşı koyanlara sert muamele gösterilmesinin toplumsal infialin ilk kıvılcımını tutuşturduğunu kaydeden Bahçeli, sabaha karşı düzenlenen polis baskınlarının, yaka paça yapılan gözaltıların, biber gazlı müdahalelerin, insanlıkla bağdaşmayan şiddet sahnelerinin yaşandığına işaret ederek “Siyasi irade polisi göstericilerin üzerine salmıştır” dedi. Erdoğan’ın MHP’yi değişik unsurlarla aynı karede gösterme izansızlığının asılsız olduğunu kaydeden Bahçeli, “Milliyetçi hareketin hiçbir mensubu olayların içinde yer almayacaktır” dedi. AKP’nin devrileceği ve görevden alınacağı tek yerin sandıklar olduğunu kaydeden Bahçeli, şunları söyledi: “Doğrudur, Başbakan diktatörlüğe kaymaktadır. Polis aldığı talimatlar gereğince şiddete başvurmaktadır. AKP tıpkı Nazileri aratmayacak derecede sanki gaz odalarına başvurmaktadır. Başbakan ve hükümeti insanlarımızın özelini işgal etmekte, her şeyine burnunu sokmaktadır. Erdoğan’ın böyle bir ortam ve gündem içinde gitmekten vazgeçmediği yurtdışı seyahati öncesinde, bir basın mensubuyla polemiğe girerek ‘Şu anda evlerinde bizim zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50’si var’ ifadeleri talihsizlik, aynı zamanda da büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Sayın Başbakan sen kimsin ve kimi tehdit ediyorsun? Kendi partinin bir belediye başkanı gibi sen de Taksim’deki itirazları bir kaşık suda boğmak merakında mısın? Kara gömleklilerini ve bindirilmiş kıtalarını nerede konuşlandırdın?” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi Parkı eylemlerinde yükselen tepkilere, “Başbakan’ı yedirtmeyiz” sözleriyle yanıt veren Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’a, “Sıradan bir laftır. Başbakan, çubuk kraker mi yedirmezsin sen” sözleriyle tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun CHP dahil, bütün siyasi partilerin bu eylemlerden ders çıkarması gereğine vurgu yaptığı konuşması ana başlıklarla şöyle: Bu kadar genci bir arada görmedim: Gençlerin elinde silah mı var? Kitap var; şarkı söylüyorlar, çadır kurmuşlar ağaçlara sahip çıkıyorlar. Olağanüstü bir durum yok ortada, işi olağanüstü noktaya taşıyan hükümetin yaptığı uygulamalardır. Mitingimizi iptal edip Taksim’e gittim; hayatımda hiçbir zaman bu kadar genci bir arada görmemiştim. Yüzlerce miting yaptık ama bu kadar genci hiç Ya Cahillik, Ya İkiyüzlülük Gezi “olayı”, düzenin bekçileri üzerinde içerde olduğu kadar dışarda da şok etkisi yaptı. Dış basındaki yorumları, Türkiye’ye gelerek “olaya” yakından bakmayı deneyenlerin saptamalarını, şaşkınlığını, hatta “düş kırıklığını” izlerken bunlar ya cahil ya da ikiyüzlü diye düşünmeden edemedim. ABD dış politika çevrelerinde yakından izlenen The Foreign Policy’de Cook ve Koplow’ın yorumuna göre Erdoğan’ın iktidarı 10 yıldır ilk kez bir tehditle karşı karşıya. Bu tehdit aslında Erdoğan’ın “demokrasinin sınırları dışına çıkmadan, muhalefeti boğmasından” kaynaklanmış. Türkiye, siyaset bilimi kitaplarına girmeye layık bir “içi boşalmış demokrasi” örneği oluşturmuş. “Washington Türkiye’yi örnek gösterirken AKP bir ‘illiberal’ rejim kuruyormuş.” Yazarlara göre, ekonomide yaşanan “Türkiye Mucizesi” de aslında yabancı sermaye girişine bağlıymış. Bu sırada AKP ekonomiyi gayri resmi yollardan kurduğu ilişki ağlarıyla denetimi altına almış. Bu güce itiraz edenler pişman oluyormuş. Türkiye tam anlamıyla bir “tek parti devletine dönüşmüş”. Anlaşılan demokratikleşme aslında bir illüzyonmuş, ekonomi AKP denetimindeymiş, (adeta korporatif bir yapıdaymışE.Y.) liberal değilmiş. Bu ikisini bir araya koyunca da benim aklıma Mussolini, Mübarek, Bin Ali filan geliyor. Tüm yükselme dönemi boyunca, muhalefeti yok ederken Erdoğan’a fanatik bir destek veren, The Economist ve Financial Times da şimdi Erdoğan’ın baskıcı otoriter yanlarını, ülkeyi Müslümanlaştırmakta, seküler yaşamı öldürmekte olduğunu keşfetmişler. Philip Stevens, “Erdoğan’ın tavrı göstericileri haklı çıkardı” diyor. Alman basını da “uyanmış”, Berliner Zeitung, “Erdoğan’ın barışçı göstericilere karşı ne kadar gaddar” olduğundan söz ediyor. Handeslblatt, Erdoğan’ın kurduğu “sözde güvenlik örgütünün” ne kadar hızla büyümüş olduğuna dikkat çekiyor. Süddeutsche Zeitung’a göre, “Erdoğan, farklı görüşlere saygı göstermiyor, cahillik sergiliyor”. Die Welt’e göre, “Erdoğan dindar bir gençlik yaratmak istiyor, ama gençleri hiç anlamıyor”. Fransa’da Le Monde, “Türkiye halkı Erdoğan’ın otoriter rejimine başkaldırdı” diyor. Liberation: “Arap Baharı sönerken Boğaz’ın kıyısında adeta Ortadoğu’ya yol gösteren bir deniz feneriydi (ironi işteEY), demokrasiyle İslam’ı bağdaştırmıştı”. Taksim’deki isyancılar “bu yanılsamayı gözler önüne serdi”. Bunlar gayet iyi de, bu tipler AKP’nin yükselişini başından beri izliyor, Erdoğan’a methiyeler düzüyordu. Yabancı sermaye gelip yolunu buluyordu. Şimdi aniden uyandıklarına inanmamızı mı bekliyorlar... Bu tavır değişikliğinin arkasında, istikrar algısının ortadan kalması var. Telegraph’tan Ambrose EvansPritchard’in vurguladığı gibi, “bu siyasi kriz çok kritik bir zamanda patlak verdi”... “tam da yükselen piyasaların borsaları düşmeye başlar, risk algısı değişirken...” “Türkiye ekonomisi 2008 yılına göre daha kötü bir durumda. O zaman bankaların boçlarının GSMH’ye oranı yüzde 8’i düzeyindeyken şimdi yüzde 14’e yükselmiş”. Capital Economics’ten Jakson, “Ciddi bir sermaye çıkışı yaşanabilir” diyor. The Atlantic’te krizi yorumlayan Kotsev, adeta dalga geçiyor: Türkiye Körfez ülkelerinden borç almaya devam edebilir, “Bu yatırımcılar da zaten, Erdoğan’ın protestocuları ezmesine aldırmazlar”. Gözlerine inanamayanlar da var, İngiliz Kanal 4’ün “deneyimli” dış politika yazarı Lindesy Hilsum, İstanbul’da “Niye Erdoğan gitsin diyorsunuz, burası demokratik bir ülke değil mi, seçilerek gelmedi mi” diye sorduğunda, aldığı “Boş versene sen” cevabı karşısında ne diyeceğini bilemiyor. Hem içerde, hem dışarda burasının Tahrir olmadığını kanıtlamak için büyük bir telaş var. Bu “Ya Tahrir’se” korkusu karşısında mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor. Gezi “olayı” ile Tahrir arasındaki sosyolojik/sınıfsal, hatta teknolojik benzerlikleri göstermeye çalışmayacağım. Tunus ve Mısır halkı, Bin Ali, Mübarek rejimlerine, altında 30 yıl yaşamak zorunda kaldıktan sora ancak ayaklanabilmişti. Bu deneyleri gören Türkiye halkı, karşılarında bir Mübarek, Bin Ali rejimi oluşmadan önlem alıp süreci durdurmak için ayaklandı. Bir anlamda önleyici bir isyan bu! Ve kesinlikle Mısır ve Tunus’ta yaşananlarla aynı “kümeye” ait. Sokakta eylem yapanların yeni bir kuşak olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, ‘’Yüzlerce miting yaptık ama bu kadar genci hiçbir partinin toplantısında görmedim. Gençlerin tamamı özgürlük ve demokrasi istiyor’’ dedi. bir partinin toplantısında görmedim. Gençlerin tamamı özgürlük ve demokrasi istiyor. Yeni bir kuşak: Her partiden her inançtan her kimlikten insanlar vardı orada. Bu tablodan siyasetçilerin dersler çıkarması lazım. Onların tepkilerini dikkatle dinlemek zorundayız. Onlar yeni bir kuşak. Taksim Meydanı’nda CHP’lilerin toplandığı söyleniyor, hayır. Eylemleri “CHP’liler yaptı” deniyor, hayır. O ancak dar kafalı insanların düşündükleri bir olay. CHP olarak hepimize düşen bir görev var. Bu tablodan hepimiz ders çıkarmalıyız ve bu tabloyu hepimiz çok iyi okumalıyız. Dünyaya rezil etti: Başbakan’ın, bir ülkeyi yönetecekse demokrat olması ve demokrasiyi içselleştirmesi gerekiyor. Bir başbakan ülkeyi duygularıyla yönetemez. Aklı ve mantığı öteleyip öfkeyi ön plana çıkarırsanız, toplumda kutuplaştırmaya neden olursunuz. Son olaylar bizi dünyaya rezil etti. Toplum medyasını yaratır: Medyayı kısıtlamışsanız, yayın yapma diye uyarmışsanız, sopayı göstermişseniz, toplum başka yerlerden bilgi alır. Toplum kendi medyasını yaratır, onun adı da sosyal medyadır. Medya bu olayda sınıfta kaldı. Televizyonlar üç maymunu oynadılar, görmediler, konuşmadı Erdoğan çubuk kraker mi? Başbakan’ın danışmanlarına sesleniyorum; onu uyarma göreviniz var sizin. “Ben Başbakan’ı yedirtmem” demek basit bir laftır, sıradan bir laftır. Çubuk kraker mi yedirtmezsin sen onu? Yanlış yapabilir bir insan. Hepimiz insanız, hepimizin hataları olabilir. Hatadan dönme gibi bir erdem, insan içindir. Halktan özür dilemek erdemdir. Kimden özür diliyorsunuz? İnsanlardan, halktan. O halka gidiyorsunuz, “Bana oy ver” diyorsunuz. O sizi yüceltiyor. İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN lar, duymadılar. Gül’e övgü: Bir sağduyulu ses daha var, Sayın Cumhurbaşkanı. Şöyle söylüyor “İletişim teknolojilerinin eriştiği bu güç karşısında hiçbir kapalı rejimin uzun vadede ayakta kalması mümkün değil.” Doğru söylüyor. Yüzde 50 tepkisi: Ne demek “Yüzde 50’yi zorla evde tutuyoruz.” Yani talimat verilse meydanlara çıkacaklar ve ülke bir savaş alanına dönecek. Yakışır mı bu? Hiçbir siyasetçi toplumu aşağılayacak, irite edecek laflar kullanamaz. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Ayyaş, çapulcu, bu lafları kimse kullanamaz. Anneleri diken diken eden cümle: Ve şu ifade kabul edilebilir bir ifade değildir, bir ülkenin başbakanının ağzından böyle bir cümle çıkamaz; “Hangi ana baba kızının, birinin kucağına oturmasını ister.” Eminim, adım gibi eminim, çocuk sahibi olan bütün annelerin saçları diken diken olmuştur. Nasıl bir başbakansın? Nasıl bir hınç bu? Polisler de çocuklarımız: Orantısız güç kullanıyorsa polis, gereğini yapacaksınız. Polisin görevleri var, orantısız güç kullanmak diye bir görevi yok. Dünya ayağa kalktıysa bunun içindir. Polisler de güç koşullarda çalışıyor, emir aldıkları için böyle davrandıklarını biliyoruz. O polisler de, gaz sıktıkları da bizim çocuklarımız. Ama iktidarların görevi halkla polisi karşı karşıya getirmemektir. Kabak tadı: Can havliyle birilerini suçlayın. CHP’yi suçlayın. Artık bunlar kabak tadı verdi. CHP’li Bakırköy Belediyesi ise 100 dönümlük bir alanı, 2 milyar dolarlık ranttan vazgeçerek botanik bahçeye çeviriyor. Yeşili dolar olarak gören ve tanımlayan bir zihniyetten bu ülkenin kurtulması lazım. ‘İçi boş demokrasi’ filan Demirtaş, olayların fitilinin Erdoğan tarafından ateşlendiğini söyledi: [email protected] Sarıgül: Halka kulak verin İstanbul Haber Servisi Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Taksim Gezi Parkı’na AVM yapılmasına karşı başlatılan, Türkiye geneline yayılan direniş ile ilgili iktidara uyarılarda bulundu. “Yönetenler, toplumun sesine kulak vermelidir. Yurttaşlar, kent yaşamının düzenlenmesinde söz sahibi olmak istiyor” diyen Sarıgül, “Orantısız polis müdahalesinin de derhal durdurularak, Emniyet mensuplarıyla yurttaşların karşı karşıya getirilmemesi, tansiyonun bir an önce düşürülmesi gereklidir” diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Taksim Gezi Parkı eylemleriyle başlayan “isyanın” fitilini bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ateşlediğini belirterek hükümetin en büyük hatalarından birinin de halkın nabzını sadece “kamuoyu anketleriyle” ölçmeye kalkışmak olduğunu söyledi. Demirtaş, “Öfke, anketle ölçülmez. En büyük hatanız, halkın duygularını, düşüncelerini anketten okuyabileceğinizi zannettiniz” dedi. Demirtaş, partisinin grup toplantısında, Taksim Gezi Parkı eylemleri sonrasında yaşanan olayları değerlendirdi. Başbakan Erdoğan’ın “Kim ne yaparsa yapsın orada alışveriş merkezi yapacağız, yıkacağız” sözlerinin isyanın fitilini ateşlediğine dikkat çekti. Demirtaş’ın değerlendirmeleri şöyle: Ağaçtan şaheser yaratan devrimciler: Barışçı şekilde direnen gruba yönelik işkence görüntüleri, herkese, yakın geçmişte ve hafızasında aslında aynı hakarete maruz kaldığını anımsatmıştır. Başbakan’ın bu tutumu yıllardır birikmiş olan halk öfkesinin dışarı vurulmasının Öfke anketle ölçülmez bir gerekçesi olmuştur. Bir ağaçtan şaheser yaratmak sadece marangozların işi değilmiş, devrimciler de yapabiliyormuş. Bunu gösterdi arkadaşlarımız. AKP’nin hatası: Kritik aşamada hükümet gerçekleri görebilse, yıllardır biriken öfkeyi anlayabilse, itidalli dille dığı da kesin değil. Eğitim sistemine yönelik müdahalenin, Alevilere yönelik hakaretlerin, Kürtlere yıllardır yaptığı haksızlıkların, emekçilerle dalga geçen tutumunu, emrindeki yargının uygulamalarıyla yarattığı öfkenin, talimatla yönettiğin medyanın yol açtığı toplumsal travmanın, in Elveda istikrar Taksim’de başlayıp tüm yurda yayılan gösterilere ilişkin ilk günlerde yaptığı açıklamaların eleştiri değil uyarı olduğunu savunan Demirtaş, eylemciler için de ‘’Bir ağaçtan şaheser yaratmak sadece marangozların işi değilmiş, devrimciler de yapabiliyormuş’’ dedi. halktan özür dileyerek, oradaki topluluktan özür dileyerek, halkın taleplerine kulak vererek meseleye yaklaşmış olsaydı bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. En büyük hatanız; halkın duygularını, düşüncelerini anketten okuyabileceğinizi zannettiniz. Halk anketlerden ne kadar öfkeli olduğunu hissettirmez. Yüzde 50’nin başbakanı: Türkiye’nin sadece yüzde ellisine hükümetlik, başbakanlık yaptınız. Kaldı ki bunun şu anda 50’de olup olmasanların yaşam tarzına müdahalenin yol açtığı kaygıların, Taksim’i 1 Mayıs’a yasaklamanın, üçüncü köprüye çocuğuna isim koyar gibi isim koymanın, aydınlara, gazetecilere günaşırı hakaret etmenin bu halkta yarattığı öfkeyi okuyamayacak kadar kibre bulaşmış bir başbakanın yol açtığı durumunu yaşıyor Türkiye. Yavuz Selim Köprüsü olmaz: Alevinin vergisiyle Yavuz Sultan Selim köprüsü yapamazsınız. Bu kadar net tir. Kendi villanın havuzuna bu ismi koyabilirsin ama kamunun parasıyla Alevilere hakaret edecek şekilde bir tutum içerisine giremezsin. ‘Sokağa dökerim’: Başbakan en kritik günlerde ülkesinde kalıp halktan özür dileyeceğine, yurtdışına çıkıyor; çıkarken de halkı tahrik etmekten geri durmuyor. Gittin bari sussaydın. Hele hele, bir başbakanın “Bana oy veren yüzde 50 evde sabırsızlanıyor, sokağa çıkmak için bizden izin istiyor” deyip bununla halkı tehdit etmek, kendisine oy verenlerle oy vermeyenleri karşı karşıya getireceğini ima etmek, kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. “Sokağa dökerim, birbirinize kırdırırım” demeye getiriyor. Mahkum etmedik: Birileri bu öfkeyi milliyetçi dalgaya dönüştürmeye, etnik ve mezhep gerilimi yaratmaya çalışıyor. Bu uyarıyı yapmak direnişi mahkum etmek değildir. Gösteri yapan arkadaşlarımızın hiçbirinin hiçbir şekilde şiddete başvurmaması gerekir. Bu, hükümetin mesajı alması açısından da önemlidir. Bu girişim şu ana kadar hiçbir siyasi parti etrafında yürümedi. Biz de parti olarak buna saygı duyduk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle