16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 5 HAZİRAN 2013 ÇARŞAMBA 20 KÜLTÜR Güzin Dino bugün uğurlanacak Kültür Servisi 30 Mayıs tarihinde Paris’te yaşamını yitiren dilbilimci, öğretim üyesi, çevirmen, yazar ve Abidin Dino’nun eşi Güzin Dino bugün son yolculuğuna uğurlanacak. Güzin Dino için bugün saat 10.30’da Paris’teki Léopold Bellan Hastanesi’nde bir tören düzenlenecek. Nedim Gürsel, Pierre Chuvin ve Gaye Petek hastanenin salonunda birer konuşma yapacak. Güzin Dino, törenin ardından Paris’teki Thiais Mezarlığı’nda annesi Feride Hanım’ın yanına defnedilecek. Muhafazakâr’ın Anlamadığı Beyoğlu’nu, Taksim Meydanı’nı değiştirme projesinin başlama vuruşu lokanta ve cafe’lerin sokağa masa koyması yasaklanarak yapıldı. Bu kararın arkasında öncelikle iktidarın yaşam biçimini değiştirme tutkusu vardı kuşkusuz. Ama bir taşla iki hatta üç kuş vurmaya ve her işten rant sağlamaya alışkın oldukları için aslında kâr’ın da peşindeydiler. “Beyoğlu’nda 2.5 liraya bira içirmeyeceğiz” sözünün altındaki niyet de bu. Birkaç yıldır başta İstiklal Caddesi olmak üzere Beyoğlu’nda binalar hızla el değiştiriyor. Satış fiyatı olarak milyonlardan söz ediliyor. Alıcıların büyük çoğunluğu da yabancı yatırım şirketleri. Alıcıların aslında ülkemizden olduğunu, araya yatırım şirketleri sokarak kendilerini gizlemeye çalıştıkları söyleniyor. Tünel’den Taksim Meydanı’na doğru yürüdüğümüzde 2.5 lira bir yana 10 liraya bile bira içilecek pek yer kalmamasının yanında sanatla ilgili tüm mekânların da yok olduğunu fark edeceksiniz. Yıkılan sadece Emek Sineması değil! Muammer Karaca Tiyatrosu, Alkazar, İpek, Rüya, Yeni Melek gibi tiyatrolar, sinemalar, konser mekânları, kitabevleri, sanat galerileri kapandı. Liste oldukça uzun. Özel sektör ve vakıfları olmasa Beyoğlu’nda tek bir sanat kurumu kalmayacak. Sadece yaşam biçimi değiştirilmiyor, kültür ve sanat Beyoğlu’ndan çıkartılıyor. Yerine konmak istenenin ne olduğunu ise Gezi Parkı direnişine verilen tepkiden anlıyoruz. Proje hayata geçmezse büyük maddi kayıplara uğrayacak. Onun paniğini yaşıyor. Milyonlarca dolar verip binaları alanlara sözler verilmiş. Beyoğlu, başta İstiklal Caddesi olmak üzere “değer” kazanacak. Bunun için de Tarlabaşı örneğinde olduğu gibi tarih yok edilerek her yer dönüştürülecek. Her yer alışveriş merkezi, her bina otel yani rant alanı olacak. Hangi yeşil alana, sanat mekânına baksalar AVM’ler görüyorlar. Rant için Taksim Meydanı’nın yayalaştırılması çok önemli. Zengin turist sürekli eylem yapılan bir meydan değil otelinden çıkıp yürüyerek gidebileceği alışveriş merkezleri istiyormuş. Topçu Kışlası’nı bir alışveriş merkezi olarak inşa edip Taksim’i eylemlere kapatmaktaki ısrarın altında yatan niyet bu! Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmak istenmesinin altında da bu niyet var. Kendini muhafazakâr olarak tanımlayanın bizim sandığımız ve tabii kendisinin söylediği gibi “geçmişi ihya etmeyi amaçlayan” bir anlayışı, tarihini, kültürünü, sanatını muhafaza etme gibi bir derdi yok. Gerçekten muhafazakâr olsaydılar Ağa Camii’ni kökünden tahrip etme pahasına Demirören AVM’ye izin vermezlerdi. “Muhafazakâr” kültürü, sanatı değil kâr’ını muhafaza etmek ve olabildiğince artırmak istiyor. 1 Mayıs’ta kimseyi Taksim’e çıkartmama inadının dibinde bu anlayış vardı. Taksim, Beyoğlu rant alanı olacak! İstanbul’un Fetih kutlamalarının yapıldığı günlerde “Ormanımdan bir ağaç kesenin başını keserim” diyen Fatih Sultan Mehmet’in mirasçısı olduğunu iddia edenlerin Fatih’i mezarında ters döndürecek bir anlayışla bir sit alanı olan Gezi Parkı’ndaki ağaçları katletmeye girişmesinin tek açıklaması kâr’ı muhafaza etme hırsının muhafazakârlığı tamamen unutturduğudur. Gözünü kâr bürümüş muhafazakâr’ların anlamadığı bir şey var: Halk, Gezi Parkı direnişiyle, o güzel ağaçları savunurken, kültürünü, sanatını, en önemlisi yaşam biçimini muhafaza etmek istediğini haykırıyor. Anlarlar mı? Sanmıyorum. AM ERİ K A N Y A Z AR LA R B İ R Lİ Ğ İ S E Ç İ ML ERİ N İ YAP T I En iyi dizi ‘Sopranolar’ Kültür Servisi New York’taki TV ve sinema yazarlarını temsil eden Amerikan Yazarlar Birliği (WGA), terapiye giden bir mafya babasının başına gelenleri konu alan “Sopranolar” dizisini, şimdiye kadar yazılmış en iyi televizyon dizisi seçti. WGA eşbaşkanları Chris Keyser ve Michael Winship yaptıkları ortak açıklamada, “101 TV dizisi listesini, akıllarını ve yüreklerini yeteneklerini geliştirmeye adamış tüm yazarlara adadıklarını” belirtti. Keyser ve Winship, listede yer alan tüm çalışmaların yazarların birkaç sözcüğü ile başladığını ve diğer senaristlerin de katılımıyla milyonlarca kişiye ulaştığını vurguladı. ABD ve diğer ülkelerde yayımlanan TV dizilerinin senaryolarını değerlendiren WGA üyelerinin yaptığı listede ünlü komedi dizisi “Seinfeld” ikinci sırada, Rod Serling’in 1959 tarihli “Alacakaranlık Kuşağı” serisi ise üçüncü sırada yer aldı. “Mad Men”, halen yayında olan TV dizileri arasından ilk ona girmeyi başaran tek dizi oldu. Yayındaki dizilerden “Breaking Bad” ve “30 Rock” ise ilk 20’ye girdi. Susam Sokağı ise en iyi yazılmış çocuk dizisi seçildi. Arkeoloji yaşam biçimiydi 1 Haziran’da yitirdiğimiz Prof. Cevdet Bayburtluoğlu gerçek bir bilim insanıydı ye başladım. Nitekim bu duruma hazırlık daha evvel gerçekleşmişti. 1971 yılında o zamanCevdet Bayburtluoğlu’nu 1963’te sırt çanki Kültür Bakanlığı Genel Müdür Yardımtamla çıktığım, otostopla dolaştığım Marmara cısı Burhan Tezcan, Erythrai kazısına Ekrem ve Ege kıyılarındaki ören yerleri gezimde İzmir Bey’in ismi yanına eşbaşkan olarak benim de Çandarlı’da Pitane antik kentinde tanıdım. Kaismimi koydu ve dönemin Genel Müdürü Hikzı başkanı Ord. Prof. Ekrem Akurgal idi. Baymet Gürçay’a da tasdik ettirdi.” burtluoğlu henüz “asistan” idi. İki yıl sonra doArtık “Arkeoloji onun yaşam biçimi” olmuşçent olacaktı. tu! Anlatısı şöyle sürmüştü: Emekli İstanbul Arkeoloji Müdürü Dr. Nu“Aynı yıl kendime kazı için yer beğenmek şin Asgari 1986’da üzere geziye çıktım. Ankara’da “Eski Klasik arkeolog olEser Kaçakçılığı” mam nedeniyle Batı ve konusunda bir konuşGüneybatı Anadolu’ya ma yaptı. Konuşma yaptığım geziler sosonrasında bazı sorununda beğendiğim baları yanıtladı. Bu arazı yerlerin başka hada Prof. Dr. Cevdet firlere verildiğini öğBayburtluoğlu söz alrendim. Gezilerim sıdı, konuşmacı yerine rasında ilk kez 1954 dönemin Eski Eseryılı ağustos ayı sonuler ve Müzeler Gena doğru, uzun yazışnel Müdürü Nurettin malarımdan sonra, Yardımcı’ya şu soFoça kazısını takiben ruyu yöneltti: Ksanthos (Kınık) kazı“Antalya sına katılmamı içeren Elmalı’da olağanüsdavet mektubu ile tatü bir gümüş definıştığım Lykia’da done bulundu. Kaçakğasının ve yapılarının çılar bunu yurtdışına kaçırgüzelliği ile adeta çarpıldığım u Yaşamını Anadolu dılar. Bu konuda bilgi verir Arykanda’ya geldim. arkeolojisine adayan misiniz?” Böylece bir kazı yeri bulYardımcı, olayı ilk kez duymak amacıyla çıktığım gezim Bayburtluoğlu, çok duğunu söyledi. Arykanda’da kazı yapmaya kasayıda arkeoloji Bu konuşmadan sonra Cevrar vermemle sonuçlanmıştı. profesörü, doçenti ve det Bey’in yanına yaklaştım. Böylece, 40 yıl sürecek kazının müzeci yetiştirmişti. Ek bilgi rica ettim. Başka bilbaşlangıcı oldu. 1971’de başlagisi olmadığını söyledi. Deyan Arykanda kazısı yine başka 40 yıl boyunca kazı finenin peşine düştüm. Dabir önem teşkil ediyordu. Lykia başkanlığını yaptığı ha sonra “Yüzyılın Definesi” bölgesinde çalışan ilk Türk ekiArykanda antik kentini adını vereceğim 1900 gümüş bini ben oluşturdum.” sikkenin ABD’ye kaçırıldığıArykanda’nın yanı sıra Fasedünya arkeolojisine nı saptadım. İki yıl süren araşlis kentinde de kazıları sürdürürkazandırmıştı. tırmamın sonucunu 1988’de ken gerekli olan vinci kullanacak belgeleri ile açıkladım. Yılteknik eleman bulamayınca, tarifilar süren mahkeme sonrasınni okuyup oğlu Murat’ın “muada define eksik olarak geri alındı. Cevdet Bey o vinliği” ile vinci kullanmasını da ilginç bir anısı gün o soruyu sormasaydı, “Yüzyılın Definesi” olarak anlatmıştı. ABD’de kalacaktı! ÖZGEN ACAR 32. ULUSLARARASI İSTANBUL KİTAP FUARI Onur yazarı Taner Timur Kültür Servisi TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı Taner Timur, teması ise “Tarih: Geçmişteki Gelecek” olarak belirlendi. TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde 210 Kasım tarihlerinde düzenlenecek 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı; 620 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımı, 200 etkinlik ve yüzlerce imza ile kapılarını kitapseverlere açmaya hazırlanıyor. Fuar süresince, Onur Yazarı olarak seçilen Taner Timur’un da katılımıyla paneller ve etkinlikler düzenlenecek. Yanı sıra TÜYAP tarafından Taner Timur’un yaşamı, çalışmaları ve eserlerinden seçmelerin olduğu bir kitap ve bir sergi hazırlanıyor. Çin Halk Cumhuriyeti ise Onur Konuğu olarak 25 Kasım tarihleri arasında Uluslararası Salon’da yer alacak. Ülkeden 100’ün üzerinde yayınevinin katılacağı fuarda, Çin Halk Cumhuriyeti yayın sektörünün önde gelen temsilcileriyle Türkiye’den yayıncılarla bir araya gelerek sektörel buluşmalar gerçekleştirecek. Bu yıl ayrıca Uluslararası Salon kapsamında 50 ülkeden 300 yayınevi, telif ajansları ve yayıncı birlikleri yer alacak. 22. İstanbul Sanat FuarıARTİST 2013 ile eşzamanlı gerçekleştirilecek 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, hafta içi 10.0019.00 saatleri arasında, hafta sonu ise geçen yıllarda olduğu gibi 10.0020.00 saatlerinde ziyaret edilebilecek. Filmde, Bacca’nın kızkardeşleri ile de röportajlar var. Pippa Bacca’nın izinde Joel Curtz’un ‘Gelin’ filmi Documentarist’te gösterildi leye bir şey vermekten dolayı çok mutlu oldum.” Görüntülerin iki saatinin Bacca’ya ait olduğunu, bir saatinin ise katilin çektiği görüntüler olduğunu söylüyor Curtz. Filmin son beş dakikasındaki bir düğün görüntüsünün ise katil tarafından çekildiğini ifade ediyor. Kendisi de bir sanatçı olan yönetmen Curtz, 2008 yılında Berlin’de özel alanlara müdahale ettiği performansında, beyazlar içinde arabalara girdiğini anlatıyor. Bu sırada bir İtalyan’ın yanına geldiğini ve “Tıpkı Pippa Bacca gibi” dediğini söylüyor: “Bundan sonra Pippa hakkında okumaya başladım. 6 ay sonra Milano’ya gitmeye karar verdim ve ailesi, arkadaşlarıyla görüştüm. Çok ilginç bir karakter olduğunu fark ettim. Gittiği bütün ülkelere gitmeye çalıştım. Beni bu filmi yapmaya ilk çeken kendisinin ütopik bir yaklaşımı olmasıydı. Pippa’nın yolculuğunun hem güzelliği aynı zamanda naifliği beni çekti. Filmin Türkiye’de gösterilmesi önemli. Türk televizyonlarında da gösterilir umarım.” AYŞEGÜL ÖZBEK Başım sıkıştıkça gerek kendisine, gerek Anadolu Medeniyetleri Müzesi müdiresi olan eşi İnci Hanım’a danıştım. Daima yardımlarını gördüm. Üniversite giriş sınavlarının olmadığı yıllarda Akurgal, DTCF Arkeoloji Bölümü’ne “mülakatsınav” yöntemiyle öğrenci alırdı. Cevdet Bey de 1953’te bu “mülakat”ı geçerek geleceğin önemli arkeoloğu olma yolunu Akurgal’a kabul ettirmişti. 1954’te ilk olarak Akurgal ile Foça kazısına, sonraki yıllarda Ksanthos (Fethiye), Daskyleion (Bandırma), Myrina (Aliağa), Pitane (Çandarlı), Smyrna (Eski İzmir), Erythrai (Çeşme), Kyzikos (Erdek), Karahöyük (Konya) ve Ovabayındır (Balıkesir) kazılarına öğrenci ve asistan olarak katıldı. Sonrasını Aktüel Arkeoloji dergisine şöyle anlatmıştı: “Benim niye her şeyiyle sorumlu olacağım müstakil bir kazım olmasın, diye düşünme Akurgal’ın öğrencisi Bayburtluoğlu 18 Ağustos 1934’te Şebinkarahisar’da doğmuştu. İlk ve orta öğrenimini aynı ilçede, liseyi ise Balıkesir’de tamamlamıştı. 1961 yılında Kios (Sakız Adası) seramiği konusunda doktorasını verdi. Aynı yıl arkeolog İnci Hanım’la evlendi. 1965’te doçent, 1978’de ise profesörlüğe atandı. 1988’den 2001’e kadar bölüm başkanı olarak görev yaptı. 2001 yılı ağustos ayında emekli oldu. Yaşamını Anadolu arkeolojisine adayan Bayburtluoğlu’nun Türkçe ve yabancı dillerde çıkmış 7 kitabının yanı sıra yine değişik dillerde yayınlanmış makale, bildiri ve konferans metinleri bulunuyor. Türkiye’nin köklü üniversitelerine çok sayıda arkeoloji profesörü, doçenti ve müzeci yetiştirdi. Akordeon çalan Bayburtluoğlu’nun, AntalyaDemre arasındaki ormanlarda açılan taşocaklarına ilişkin hava fotoğraflarına bakarken gözyaşlarını tutamadığının tanıkları vardır. Arkeologtu. Gerçek bir bilim insanıydı. Daha doğrusu insan gibi insandı. İnsan gibi insan... Yarın son bulacak DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri kapsamında, 2008 yılında üzerinde gelinlikle Kudüs’e gitmek üzere yola çıkan ve Gebze’de ölü bulunan Milanolu sanatçı Pippa Bacca’nın anılarının izini süren “Gelin” (The Bride) filmi de gösterildi. İstanbul’a festivalin konuğu olarak gelen filmin yönetmeni Joel Curtz, Bacca’nın ailesi, arkadaşları, kardeşleri ve yolculuğa çıktığı sanatçı arkadaşı Silvia Moro ile görüşmeler yapıyor. Filmde ilk kez Bacca’nın kendi kamerasıyla yaptığı çekimleri de yer alıyor. Curtz o görüntülere nasıl ulaşıldığını anlatıyor: “Türk polisi, Pippa’nın kamerasını aileye teslim etmiş; ancak eski model bir kamera olduğu için pilini bulmak çok zor oldu. Pili bulduktan sonra anladık ki içindeki görüntüler silinmiş. Harddiskte silinen görüntüleri kurtardık ve binlerce kareyi tekrar birleştirerek üç saatlik görüntüye ulaştık. Böylece aile de ilk kez bu görüntüleri izlemiş oldu. Ai
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle