23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye’yi Yıkmakta Kararlılar Yeni kuşakların aydınlığı Türkiye’de “insan hakları mücadelesi” dendiğinde ilk akla gelenlerden Nevzat Helvacı’nın yeni kuşaklara ilişkin bir çift sözü var: “Bizim kuşak 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin yarattığı faşist uygulamalara karşı çıkış yolu aradı. Bugün ileri demokrasi olarak sunulan bu zifiri karanlıkta tazyikli suya, polis copuna, biber gazına ve plastik mermiye karşın yol arayan yeni kuşak, toplumumuzun kurtuluşu için gerekli aydınlık yolu açacaktır. Bunu geçmişte örneği görülmemiş barışçı bir direniş ve eylemle gösterdiler. Onlar sayesinde dayanışmayı öğrendik, farklılıklarımızla birlikte yaşamanın önemini kavradık; desteği, özveriyi, karşılıklı saygıyı ve mizahın etkili bir direnme aracı olduğunu gördük. Onlar sayesinde gelecek güzel günler için Gezi Parkı’nda ve ülkenin birçok alanında umutlarımız yeniden yeşerdi. Onlar sayesinde geleceğimiz aydınlıktır. Artık bu ülkeyi polis copuyla yönetmenin olanağı yoktur. Demokrasi vazgeçilmez bir istek olarak gündemimizin önünde yer alıyor.” Devrimlerin ufkunda hep gençler vardır. Şafak attı bir kere... Ülkenin batısında insanlar softa diktatöre karşı birleşerek ayrımsız direnirken Diyarbakır’da fırsat kollayanlar vardı: AKP’nin pazarlık ortağı Abdullah Öcalan’ın isteğiyle yapılan “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” bir sonuç bildirgesi ile adı üstünde Güneydoğu Anadolu’ya “Kuzey Kürdistan” diyerek yeni Sevr’in koşullarını açıkladı. Bildirgeye göre “Türkiye Cumhuriyeti, resmi kurucu ideolojisiyle Kürtleri sömürüyle yok etmeye kalkmış, İslami grup, cemaatler ve özellikle kadınları inanılmaz bir baskı ve yıldırma mekanizmasının mağdurları” yapmış. “Kürdistan halkları kendi tercihleriyle statülerini (özerklikfederasyonbağımsızlık gibi) belirleme hakkına sahip”miş, “Kürdistan halklarının kendi kimliği ile örgütlenme özgürlüğü, anadilinde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü, anayasal güvence altına alınmalı”ymış. CHP’li Birgül Ayman Güler’e göre, BDP bütün stratejisini ulusal devleti çözmeye kurmuştu, yani anayasadaki “milleti ile bölünmez bütünlüğü” hedef almıştı. Bu yüzden Türk vatandaşlığı kaldırılsın istiyordu. Şimdi son bildirge ile “ülkesi ile bölünmez bütünlüğe” yönelmiş oluyor. Yani, topluluk bakımından bölünmeden, toprak bakımından bölünmeye doğru, üniter devlete karşı bir strateji kurmaya başladı. Bildirgedeki, “Irak Cumhurbaşkanı Sayın , Kürdistan Federe Bölgesi Başkanı Sayın , KCK Başkanlık Konseyi ve tüm diğer Kürdistani güçleri, Ulusal Konferans’ın bir an önce toplanması için girişimde bulunmaya” ifadesi ile de bu strateji pekiştiriliyor. Bildirge; sözcük oyunlarına filan sapmadan açık açık Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımadığını, bağımsızlık ilanına hazır olduğunu, Irak’ın kuzeyinde ABD mandası olan bir Kürt devleti kurmuş Barzani ile bütünleşmeyi dile getiriyor. Türkiye’de halife sultanlığına karşı çıkan herkesi içeri tıkmaya kararlı, özgürlük ve kardeşlik çığlıkları atan yurttaşlarının üzerine kimyasalları boca eden, ellerinde Atatürk resimleri ve Türk bayrağı olan çocuklarımızı spor salonlarına tıktırıp dövdüren diktatörlük, “barış süreci” diyerek yürüttüğü PKK ile pazarlıkla da yurdu parçalanmaya götürüyor. 1923 Cumhuriyeti’ne kinli iki hareket, gericilik ve bölücülük koalisyonu Türkiye’yi yıkmakta, parçalamakta kararlı. Ayağa kalkmış olan halk, bu oyunun mutlaka ayırdına varmalı! GÖRÜŞ Ercan YEŞİLYURT Tepkiler ve Gezi İnsanlar yaşadıkları toplumlarda, gelişen olaylar karşısında kendi meşrebine göre tepki gösterip itiraz ederler. İnsanlık da zaten bu itirazlar ve tepkiler sonucunda gelişmiştir. Yıllardır ülkemizde insanlar bir olay için bir araya geldiklerinde “bir şey yapmalı hey” diye bağırıyorlardı, ama ne yapılacağın bilmiyorlardı. İşte şimdi buldular. Önce Taksim’de parkta sessiz sedasız piknik yaptılar, yeni bir yaşam biçimi ve paylaşım gerçekleştirdiler. Sonra iktidarın sert, düşmanca yaptırımına karşı “durma” eylemini yarattılar. Bu gerçekten orantısız bir zekânın ürünüydü. Sözün bittiği yerdi, yapacak bir şey yoktu. İktidar “ayakta durmanın” suç olup olmadığını araştırdı ve suç olmadığını açıkladı. Yoksa “ne dikiliyon lan” deyip gaz ve su sıkacaklardı. Bu orantısız zekâ, orantısız mizahı tepeye taşımıştı. Dünyaya yayılan bu “durma” eylemine müdahale edememek çıldırtıyordu muktedirleri. Bunu AKP’nin “başarılı ekonomik” kalkınmasını engellemek isteyenlerin yaptırdığına karar verdiler. Birkaç ay önce Avrupa ülkelerinin ekonomilerinin düzeltmek için hepsine birer Tayyip Erdoğan gerektiğini bağırıyorlardı. Öyle ki kişi başına 33 bin dolar geliri olan Yunanistan batmış ama söylediklerine göre geliri 10 bin dolar olan Türkiye kalkınmıştı. Garip ama buna koca koca adamlar inanmıştı. Hele parayı görünce AKP’nin getirdiği demokrasiyi övüp ekonomi bilimine katkılarını anlatan eski solcu döneklerin, ekranlarda haha hihi anlatmaları yok mu... Ülkenin bu durumunda ruhsal sağlığımızı ancak gülerek koruyabiliyoruz. Biz 12 Eylül zulmünü de gülerek atlattığımız için, tecrübeyle sabittir. Öyleyse durumu örnekleyelim. Hitler faşizminden kaçan ve ülkemizde konservatuvarda ders veren müzikolog Prof. E. Zuckmayer’den bir anı: Öğrencilerden birisi de Ruhi Su, bana aktaran da Ruhi Hoca’nın öğrencilerinden Karabey Aydoğan. Ders anında öğrencilerden birisi garip bir ses çıkarıyor, hoca dönüyor ve yakalayamıyor, ancak kendisini kuruyor ve üçüncü seferde yakalıyor. “Siz, ayağa kalkınız” diye parmağıyla işaret ediyor. “Sizin evde var iki eşşek biri baban biri siz” diye tepki gösteriyor. Alman hoca Türk atasözleri ve deyimlerine düşkün birisiymiş, öyle ki 11 atasözümüzden bir de şarkı yapmış. Herkes kendi meşrebine göre tepki gösterir dedik ya. Türkiye’de doğmuş bir Ermeni Amerika’ya yerleşmiş ve dünyanın en zengin petrol milyarderlerinden biri olmuş. Gülbenkyan’ın tepkisi de kendine göre. Dostlarıyla otururken “Hayatta bir tek arzum kaldı, Boğaz’a karşı iki kadeh rakı içmek” demiş. Olayı ünlü sinemacı Lütfü Akad’a anlatmışlar, “Herif her şeyi istemiş yahu” demiş. Geçenlerde Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim. Ben ameliyat olduğumda ortopedi servisi giriş katındaydı, şimdi dördüncü kata taşımışlar. Yani kırık çıkık servisine alçılı, değneklerle güçlükle yürüyebilen insanları, merdivenlerde yürütecekler. Bu olaya tepkiyi de sizlere bırakıyorum. Anlayış düzeyi “Mesaj anlaşıldı” filan diyorlar ya! Ne anladıklarına ilişkin TBMM kürsüsünden bir örnek verelim. Konuşan, AKP Ankara Milletvekili Emrullah İşler: “Hükümetimizin hak ve özgürlükleri genişletmek için attığı onlarca adım olmasına rağmen, geçmiş hükümetler dönemindeki ayrıcalıklarını kaybeden, bu nedenle durumdan istifade ederek halkı maniple eden bir oligarşik sermayeyle karşı karşıya kaldığımız aşikârdır. Tam anlamıyla, bu kesimlerin ‘Siz nasıl orta sınıfı daha iyi bir noktaya getirirsiniz, onları nasıl zenginleştirirsiniz?’ diye iktidardan öç alma mücadelesine girdiklerini görüyoruz.” Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı herkes sokağa işte bu yüzden dökülmüş! Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Besleme istediği kadar “Biber gazı kimyasal silahtır”, “kullanımı derhal yasaklanmalı” desin. Dinleyen kim? Bu gazların zehirli yanları hakkında daha fazla araştırmaya gerek olduğu bildirilmiş. Duyan kim? İnsan sağlığı üzerinde kalıcı olumsuz et Kimyasal silah kiler bırakan gaz bombaları ve gaz fişeklerinin kullanımı; anayasanın 5., 17. ve 56. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 2. maddesi ile güvence altına alınmış insanımızın maddi ve manevi varlığını geliştirme ve yaşama hakkını ihlal ediyormuş... Kimin umurunda? Adam, kendinden başka herkese düşman. ‘Duran Adam’ların Devri Sadık ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Kabataş’ta saldırıya uğradığı iddia edilen türbanlı kadının verdiği röportajda anlattıkları kanıtlandığı takdirde, bu zorbalığı yapanları şiddetle kınamak ve hukuk nezdinde en büyük cezayı vermek her şeyden evvel insanlık görevi. Saldırıya uğradığını dile getiren Z.D, olay anında aniden deri eldivenli, üstleri çıplak, başlarında bantları olan 70100 kadar adamın ortasında kaldığını söylüyor. Ancak bu tarife göre bahsedilen tuhaf görüntülü grubu, o bölgede bulunan sayısız güvenlik kamerası aracılığıyla tespit edip ortaya çıkarmak çocuk oyuncağı olması gerekirken günlerdir hâlâ en ufak bir görüntünün bile ortaya çıkmamış olması hayli düşündürücü. Sarai Sierra cinayetinde gösterilen başarının, yapıldığı iddia edilen bu saldırının faillerinin bir an evvel bulunup adalete teslim edilmesi konusunda da gösterilmesi ve bu şekilde saldırının gerçek olduğunun kanıtlanması şart. İnsanların dini hassasiyetleri üzerinden ortaya birtakım iddialar atarak toplumsal kutupları kışkırtmak yoluna başvurulmaya devam edilse de neyse ki artık kitleler eskisi kadar kolay kışkırtılabilir değil. Zamanında “cami bombalandı” söylentilerinin bu ülkede ne boyutta acılara yol açtığını unutmuş gibi davranan, aynı anlayışı harekete geçirerek adeta toplumda infial ortamı yaratmak için ısrarla uğraşan yöneticilere rağmen neyse ki insanlar artık o kadar kolay galeyana gelmiyor. Ancak ne olursa olsun defalarca tekrar edilen yalanlar bir noktadan sonra insanların inanmaya başladıkları gerçeklere dönüşebilirler. Hedef sahiden de bunu gerçekleştirmek ise durum vahim… Başbakan Erdoğan, Gezi olaylarında demokrasi sınavından geçen polislerin toplumsal olaylara müdahale güçlerinin artırılacağını müjdeliyor! İnsanları hedef alarak, çocuk, kadın, yaşlı, ev, işyeri, otel, hastane demeden biber gazı atmaları, kadınları saçlarından çekiştirmeleri, avukatları cüppelerinden sürükleyerek gözaltına almaları, kullanılan plastik mermiler, yaralanan yüzlerce kişi, kör olanlar ve hayatını kaybedenler… Bu durumda polisin kullandığı tüm bu şiddet ihtiva eden yöntemleri ileri demokratik müdahalelerin birer parçası olarak mı yorumlamalıyız? Üstüne üstlük medyaya, sanal mecralara, sanatçılara, avukatlara, bazı iş çevrelerine derken düşmanlığın, özetle “eleştiren” düşmanlığının sınırları gittikçe genişliyor. Ayrıştırıcı, bölücü, kutuplaştırıcı dilin kullanımı da aynı şekilde… Diğer yandan ise orantısız zekânın yaratıcı eylem keşfi de durmak bilmiyor. Demokrasinin boğulmasıyla nefes alamadıklarını haykırmaya çalışan gençler, iktidara kendilerini ve dertlerini anlatmak için her yolu denemeye devam ediyorlar. Öyle bir iktidar ki insanların sokağa dökülmesinden, kendi yönetim anlayışı ve biçimi hariç her şeyi sorumlu tutabiliyorlar. Bu noktadan bakıldığında işleri gerçekten zor olan gençler son olarak “madem yürümemizi istemiyorlar, biz de duruyoruz” dediler. İlk Duran Adam Erdem Gündüz, tazyikli su, cop, biber gazı tarafından belki “durdurulan” fakat engellenemeyen başkaldırının ve sivil itaatsizliğin birkaç saat içinde kuvvetli bir sembolü haline geldi. Polis şiddetine, her türlü baskıya, zulme karşı sessiz fakat dik, kararlı ve onurlu bir protesto. İşte bu yüzden Gezi ruhunu alışılageldik sağsol, türbanlıaçık, CHPAKP ayrımlarıyla tanımlamak ve anlamak mümkün değil. İşte tam bu noktada sağcısından solcusuna tüm politikacıların önyargılarından sıyrılarak bakmaları gerekirdi o parktaki insanlara. Gezi direnişi dünyanın diğer bir ucundaki protestolara ilham kaynağı oluyor. Bizdeki Gezi olaylarını takiben, Brezilya’da toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlarla birlikte başlayan eylemlerin temelinde de Türkiye’deki gibi iktidar politikalarına karşı birikmişlik yatıyor. Protestocuların profilleri buradakilerle hemen hemen aynı; orta sınıf, eğitimli, apolitize ve genç. Orada da gösterilerin temeli barışçıldı ve orada da polis orantısız şiddet kullanarak müdahalelerde bulundu. Fark; olaylardan sonra Brezilya Devlet Başkanı’nın çıkıp “Gösteriler demokrasinin bir parçasıdır, meşrudur” ve “Gençlere protesto çok yakışıyor. Şiddeti kınıyorum, protestolardan ise gurur duyuyorum” diyebilmesi. Ve toplu taşıma araçlarına yapılan zammın geri çekilmesi. Gezi’yle birlikte, “Ne dedin sen” ya da “Sen kim oluyorsun ki” öfkesiyle ve çağın gerisinde kalmış algı, ideoloji ve yönetim biçimleri aracılığıyla yola çıkarak sözlü ve fiziksel şiddetin her türlüsünü bolca kullanan bir toplumdan kültür ve zekâ savaşlarını başlatan bir topluma evrilme süreci başlamıştır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Yahudi 1 baklası, acı 2 bakla” gibi 3 adlar da verilen ve nohuta 4 benzer mey 5 veleri kayna 6 tılarak yenen 7 otsu bir bit 8 ki. 2/ Bir işi 9 yerine getir1 1 2 3 4 5 6 7 8 9 me... Pamuk ipliğinden yapı 2 E T O K R A S İ lan kalınca kilim. 3 V U D U V E D A 3/ Cüzam hasta 4 İ T L A L A V lığına verilen bir 5 R A M A Z A N R başka ad... İlkel 6 G E K K E F E benlik. 4/ Bir 7 E R K S A V A T den çok minare 8 Ç A T A K B R si olan büyük ca 9 T E L EME A miler için kullanılan Ç E P İ Ç T Ü F sözcük. 5/ Kendi alanında en önde gelen kimse ya da nesne... Uzaklık işareti. 6/ “Gün gördüm günler gördüm/Seni gördüm oldum” (Türkü)... Tavlada “üç” sayısı... Utanç duyma. 7/ Sözcüklerin hem biçimsel hem anlamsal tarihini inceleyen dilbilim dalı. 8/ Nikel elementinin simgesi... Yabancı... Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer. 9/ Küçük kareli kumaşlar için kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege yöresinde körpe sürgünleri sebze olarak kullanılan ve “kuşkonmaz” da denilen otsu bitki. 2/ Zeybek... “Kul olayım kalem tutan eline/ ahvalimi Şah’a böyle yaz” (Pir Sultan Abdal). 3/ Ulusal ya da yöresel konulardan esinlenerek oluşturulmuş müzik yapıtı. 4/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 5/ Ulaştırma... Mersin ilinde, “Pompeipolis” de denilen antik bir kent. 6/ Şaşma belirten bir ünlem... Kırık kemikleri bir arada tutmaya yarayan nesne. 7/ Alan Parker tarafından filme de aktarılan ünlü bir müzikal... Yeniçeri kışlası. 8/ Bayağı, sıradan.. . Kumaş üzerine yapılan bir tür işleme. 9/ Şöhret... Sütle yapılan bir tür hamur tatlısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle