19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 HAZİRAN 2013 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Direnişin Düşündürdükleri... Avrupa’ya Yan Bakmak SAYIN Başbakan’ın Gezi Parkı ve Topçu Kışlası eleştirileri dolayısıyla AB Parlamentosu’na pek dostça duygular içinde olmadığı, yani dilimizdeki anlatımla o insanlara yan baktığı hissediliyor. Ama acaba onun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıfatıyla Avrupa’nın kurumlarına ve kurallarına yan çizme hakkı var mı? Başbakan, “onlar da kim oluyor” anlamına “Avrupa Parlamentosu’nu tanımıyorum” dedi; oysa tanımak zorunda. Türkiye devleti, bırakın AB Parlamentosu’nu, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için başvuruda bulunmuş durumda; uzun aralıklarla da olsa tam üyelik için “müzakere eden devlet” sayılıyor. aldı ki, Türkiye asıl Avrupa Konseyi’nin kurucularından biri ve onun gururu olan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin imzalayıcısıdır ve o sözleşmeyle kurulan bir çeşit yargısal denetleme mekanizmasının içinde yer almakta. Başbakan herhalde biliyordur, Konsey üyesi devletlerin vatandaşları o mekanizmanın en önemli organı olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkına sahiptirler. Özellikle Kıbrıs sorunu dolayısıyla mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia eden Rumlar ihlalci saydıkları Türk devletini muazzam tazminata, çok yüksek maddi ve manevi para cezalarına çarptırabildiler. Avrupa devletiysek, AB üyesi olmasak da bunları tanımak zorundayız. Başbakan da öyle. stelik, herkesten daha çok onun bilmesi gerekir ki, yalnız bireyler değil devletler de bu mekanizmaya başka devletleri şikâyet edip mahkum duruma düşürebiliyorlar. Son ayların şiddet olayları başta olmak üzere birçok insan hakları ihlalleri yüzünden Ankara’nın Avrupa’daki insan hakları mercileriyle başının derde girmesi çok yüksek olasılık. AKP iktidarı içteki muhalefetten daha çok dıştaki demokrasi ve özgürlük savunucularını tatmin edici gerekçeler ve inandırıcı nedenler bulmakta sıkıntı çekeceğe benziyor. Geçmişteki bazı Türk hükümetlerinin başına çok geldi bu tür sıkıntılar. Şimdikinin de başına gelirse, Sayın Başbakan “Tanışıyor muyuz” demez inşallah. Derse, emin olmalıdır ki, AKP iktidarının başlangıç yıllarında büyük çabalarla inşa edilen “İslamcı ama demokrat, Müslüman ama çağdaş” türünden evrensel destekler sağlayıcı izlenimler zayıflayacak ve partinin işi zorlaşacaktır. Yalnız onlar değil, Türkiye’nin bütün iktidarları bilmeliler ki, yakın geçmişimizin Avrupalılığı, bir çıkar ortaklığının ve taklitçiliğin değil, kendi yolumuzun ve kararlarımızın doğruluğunu değerlendirmeye yarayacak bir kıstas, yani bir “ölçüt” arayışının sonucudur. u Polis müdahalesi, dezenformasyon, birtakım kanaat liderlerinin beyin damarlarını çatlatan zırvalarıyla hızla marjinalleştirmeye çalışılacak ve muhtemelen “solcu ya da komünist olan üç beş çapulcu” diye adlandırdıkları bir avuç insana mal edilecek olan bu büyük başkaldırı, laik, modern, etik toplum ve etik siyaset arayışının yıllardır ilk defa yükselen sesidir. T K Ü Prof. Dr. Tülay BOZKURT aksim direninema, tiyatro vardı, sanat, şi başladığında, müzik, heykel, ağaç varben de sade bir dı, içki vardı, aşkları, dışa vatandaş, yavurdukları sevgileri, başni yeni tanımıylarını örtme ya da örtmela bir çapulcu olarak sevinçle coşkuyla ve merakFotoğraf: Vedat ARIK la karşıladım, gençlerin bu apolitik başkaldırısını! Zamane gençleri ile ilgili kimi önyargılarımdan dolayı biraz da mahcup, utanarak gittim Gezi Parkı’na. Ağırbaşlı bir şölen, dayanışma, farklılıkların ortak sesi vardı parkta. Konuştuğum insanlar, rastladığım öğrencilerim, kitaplarının, gitarlarının hatta akşamları oynadıkları iskambil kâğıtlarının arasında katıldılar sohbete. Özel hayatlarına, yaşamlarını güzelleştiren hemen her şeye yapılan müdahalelerden, tehditlerden, düzenlemelerden bıkmışlardı. “Ona ne bizim içkime özgürlükleri vardı. Komizden, sevgilimizden, rumaya çalıştıkları sokağın yatak odamızdan, kaç seküler aydınlığı, seküler çocuk doğuracağımızrengiydi ve bundan vazdan” diyorlardı. geçmemeye kararlıydılar. Gitgide artan ahlak daModern ve laik yaşamın yatmasını, Erdoğan’ın kiaslında kendilerini de koşiliği ile özdeşleştiriyor, ruyan bir yaşam zemini olbu totaliter keyfiyetten sıduğunu anlayan türbanlılar kışmış hissediyorlardı ken da oradaydı. “Erdoğan’ın dilerini. istediği biçimde, istediği Bugüne kadar kültürkadar Müslüman olmak” lerinin, değer sistemleriistemiyorlardı. nin doğal parçası kabul etİnsanların yaşam biçimtikleri başta Atatürk ve lerindeki görünür farklıCumhuriyet değerleri helıklarına rağmen birbirlemen her şeye karşı yürütü rine fiziksel ve sözel mülen sistematik olumsuzlaşdahalede bulunmadıklatırma, itibarsızlaştırma çarı bir sosyal bağ, psikolobalarına karşı verilen bir jik ilişkisellik kurulmuştu varoluş refleksiydi bu. o parkta. Bu dünyanın içinde siYıllardır hükümetin “kendine ve kendinden olanlara yontma” uslübuyla toplumun en azından yarısını yoksun bıraktığı huzur ve güven iklimi vardı; belki de bu açıdan bir sosyal laboratuvara da dönüştü Gezi Parkı... Bu gençlerin çoğu 90’lı yılların Y neslini temsil ediyorlardı ne de olsa, otorite ve dayatmalara karşı kurşun yelekliydi onlar, sosyal medyanın akışkanlığında bir tuş basımında kendilerini özgür hissetmeye, başka diyarlara uçmaya, başka insanlarla buluşmaya hazırdılar. Yeter ki sistem ayaklarından çekmesin! Gitgide yozlaşan politikanın, çevreyi, eğitimi, yargıyı, medyayı nasıl dönüştürdüğüne öfke duyuyor bunu söylendiğinin aksine sosyoloji kitapla rına geçecek bir zekâ yansıması ile anlatıyorlardı dünyaya. Duyurmak istedikleri “yeter be (!)” idi. Gezi Parkı ve ağaçlar da “bu yeter be”nin son damlasıydı. Şimdilerde acı, ateş, kan var Gezi Parkı’nda. Abdülhamit’ten daha çılgın bir paranoya içinde olduğu artık kuşku götürmez bir Başbakan ve efradının durulmaz öfkeleri akıl ve sağduyu ile ilişkisini kesmiş, bu ülkenin geleceğini bombalıyor. Belki de yakalananların yeni bir darbe komplosuyla yargılanmalarının hazırlıkları da yapılıyordur. Türkiye böylesi bir psikolojik parçalanmayı, böylesi basiretsiz ve haksız bir yönetimi ne zaman(!) hak etti? Polis müdahalesi, dezanformasyon, birtakım kanaat liderlerinin beyin damarlarını çatlatan zırvalarıyla hızla marjinalleştirmeye çalışılacak ve muhtemelen “solcu ya da komünist olan üç beş çapulcu” diye adlandırdıkları bir avuç insana mal edilecek olan bu büyük başkaldırı, laik, modern, etik toplum ve etik siyaset arayışının yıllardır ilk defa yükselen sesidir. Bu ses, toplumu dönüştürme sürecini sekteye uğratacak, oyunu bozacaktır. Hükümetin yine din merkezli suçlama ve saldırılarının özünde de tepkilerin bu içeriğinden korkuyor olması vardır. Tarih, insan kişiliğindeki patolojilerin, sahip oldukları güçle birlikte sistematik olarak nasıl açığa çıkabildiğinin, nelere yol açabildiğinin ibret hikâyeleri ile doludur. Umarım bu süreç bu hikâyelerden birine daha gebe değildir. İlk Kez Şaşırdım Ve Korktum! “İnsana ilişkin hiçbir şey beni şaşırtmaz” derim hep! Bu sözü, gözler yaşartacak iyilikler veya tüyler ürperten canavarlıklar karşısında da tekrarlarım… Bu davranışlar beni sevindirir ya da üzer, ama şaşırtmaz! Taksim Gezi Parkı Direnişi’nde de öyle oldu: Çevreci gençlerin davranışı, iktidarın orantısız güç kullanışı ve buna karşı büyüyen tepkiler de beni şaşırtmadı… Dünyayı ve Türkiye’yi doğru verilerle gözlemlerseniz, nelerin olup biteceğini biraz tahmin edebiliyorsunuz zaten! HHH Ama geçen gün “Annelerin eylemi” beni hem şaşırttı hem de korkuttu: “Bir anne için evladının can güvenliğinden daha mukaddes bir şey yoktur!” Vali Hüseyin Avni Mutlu, eylemleri bitirmek için, ailelere “Can güvenliği yoktur, çocuklarınızı Gezi Parkı’ndan alın” dedi. O gençlerin, ailelerinin sözünü dinleyecek kadar küçük ya da bağımlı olduklarını sanmak hatası da dahil, zaten kullanılmakta olan “mahalle baskısının” yanına bir de “aile baskısını” koymak, bu iktidarın monist biat kültürü açısından beklenen bir davranıştı. Anneler ise çocuklarını Gezi Parkı’ndan çekmek yerine (belki de çekemedikleri, çekemeyecekleri için) o parka kendileri geldiler ve onları korumak için el ele tutuşarak bir güvenlik çemberi oluşturdular! Bu beni bir toplumbilimci ve de bir baba ve dede olarak hem şaşırttı hem de korkuttu; demek ki halkın bir kesiminde gerçekten “Bıçak kemiğe dayanmış”… Dilerim hiçbir güvenlik görevlisi, evladını korumak için canını dişine takmış bir anne ile muhatap olmaz! HHH Bu olayı üç beş ağacın kesimi ya da bir kışlanın yapımı sorunu gibi görmek… Sorunu, yine bir çoğunluk baskısını ortaya koyacak halkoylaması ile çözmeye çalışmak… Aymazlıkların en büyüğüdür: Bu bir birikimdir; tepeden bakan, yaşam biçimine müdahale eden, toplumsal mühendisliğine soyunan, ceberrut bir iktidara karşı bir birikim… Hani “Kediyi köşeye sıkıştırırsan tırmalar” derler ya… İşte o hesap, bir desperado davranışı! Anneler, çocuklarıyla birlikte, kendi canlarını da tehlikeye atarak bir eyleme katılıyorlarsa, şöyle bir durup düşünmek gerekir: Hiçbir iktidar böyle bir canhıraş eylemi görmezden gelemez… Oy potansiyeli yüzde kaç olursa olsun, seçmenin bir kesiminde böyle bir umutsuzluk (desperado) psikolojisi yaratılmışsa, orada demokrasi işlemiyor demektir… Böyle bir ortamda halkoylaması, sadece bir baskı, bir diktatörlük gösterisi olur… Zaten dün de belirttim: Parkların ancak yapılması referanduma konu olur, yok edilmesi değil! Gezi Parkı’nın Bir Kısa Öyküsü H. İbrahim Türkdoğan H aşere öldü. Gezi Parkı’nda ayaklar altında çiğnendi. Kafka, adına “Ungeziefer” diyecekti, yani kirli, tiksinti verici, ejderha büyüklüğünde bir böcek. Koşullara uygun olarak adına vampir de diyebiliriz. İşte ondan söz ediyorum. Bir rivayete göre ibret olsun diye cesedi eski Arap ritüellerine uygun bir üslupla çölde kurda kuşa yem edildi. Dünya hiç böyle bir ölüm görmedi. Bir gün “iki ağacın altında öpüşen iki gencin aşkıyla başlamıştı her şey” diye başlayacak Gezi Parkı tarihi. Sevdamız yara alınca Başbakan’ın pabucu dama atıldı. Bir an, sadece bir an. Yıllarca beklenilir, bilinmez neden. Ancak bir an gelir, her şey değişir. An’dır dönüşümü gerçekleştiren. Aniden vampire dönüşen sıradan adamın sonu da anlıktır işte. Varoluşçu filozof Martin Heidegger, sıradan adam figürünü kapsayan “man” adında bir kavram ileri sürer. Man kendilik bilincinden yoksun, kendini asla keşfetmemiş, ken di aklını kullanamayan, sadece başkalarınca belirlenmiş bir düşünce ya da din fantasmasına kilitlenmiş genel kişidir, genel insandır. Halk dilinde buna “ne idüğü belirsiz kişi” denir. Ayrıca sıradanlığını gizlemeye çalışan bu “kişileşememiş” figür bir kültür bakanı da olabilir bir kültür düşmanı da... Nesnenin çekici gücüyle orantılıdır bu durum. Hatta ikisini bir arada uygulamak daha da caziptir. Hiçbir zaman man’dan bir usçu aydınlanmacı olmasını ve usu us ile çürütmesini beklemedik; yağlıboyayı televizyondan üzerimize sıçratan spikerin felsefeci olmasını beklemek kadar abes olurdu böyle bir şey. Biliyorduk ve uyarmıştık: Bir ortaçağ aydınlanmacısı bile olamayan elemanlar, aklını kullanma cesaretine sahip olamayan ortaçağ geleneğinin takipçileri olmak zorundaydılar; Yavuz Sultan Selim, IV. Murat. Ve elde edilen dönüşüm: “Gözleri Dönmüş Tayyip.” Evet, fazla söze ne gerek?.. Karanlığın öldüğünü haber edeceğim sadece! Eminim spiker bunu görkemli reklamlarına entegre edecektir; ciğerleri patlayıncaya kadar sucuk ve margarinlerle birlikte gözleri dönmüş man’ın öldüğü haberini haykıracaktır. Günümüzün Tanrısı nesnedir. Man da bir nesneydi, nesnelerin nesnesi, en büyük nesne. Kendisini öyle pazarlamıştı. Tıpkı spikerin sucukları kafamıza vururken aslında bize nesne olduğumuzu anımsatması ve kendisinin de bu nesnenin içinde olup beynimize girdiğini haykırması gibi. Ama bu devran bitti artık. Özne, bu kez nesneye yenilmedi. Hortlaktan kaçan kişinin feryatlarını anımsatan ve reel pazarda her fırsatta kendini sergileyen man’ın teraneleriyle örtüşen spikerin haykırışları, kendisine karşı olan nefretine ve kinine işaret etmekle birlikte imdat çığlıklarıdır. Dahası: Annesinden yeni doğan bebeğin o ilk feryatlarıdır ki, man’ın varlık’tan ürktüğünü haber ediyordu. Man, kendi bilincine varmış kişilerde tiksinti uyandırandır. Gezi Parkı bunu kanıtladı. Ve: Man öldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle